Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan

KatnissEverden

Alaycı Kuş
Anneler Kulübü
Kayıtlı Üye
7 Haziran 2008
3.524
1.119
38
Ülkeler fatihi Kanuni Sultan Süleyman'ın gönlünü ı Hürrem Sultan fethetti. Muhteşem Süleyman' ın Hürrem Sultan'a aşkı sevgili karısının kolları ve gözyaşları arasında ölmesine kadar sürdü ve ondan sonra da devam etti. Aşk mı? Onların aşkı devlet erkinin üstünde bir aşktı.

Kanuni'nin hareminde beyleri ve Kırım hanları tarafından sunulmuş pek çok cariye vardı. Fakat Kanuni Hürrem'i tanıdığı günden beri cazibesine kapılmış ona aşık olmuştu.
Osmanlı'nın en güçlü kadınlarından Hürrem Sultan'ın Slav asıllı olduğu söylenir. Ukraynalılar ise Hürrem Sultan'ın Ukraynalı Roxelana olduğundan emin. İlk kez saraya bir yabancı kadın padişah eşi olarak Hürrem Sultan'la girmiştir.

Hürrem Sultan Rus asıllı olan bu cariye Kanuni Sultan Süleyman'ın karısı olarak imparatorluk yönetimini etkilemiş oğullarının taht mücadelesinde oynadığı rol daha doğrusu oğlu 2'nci Selim'i tahta geçirme çabası ile Osmanlı döneminin en güçlü kadınlarından biri olmuştur. Kanuni'nin aşırı güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı eşi olduktan sonra belli bir plan dahilinde çalıştı el altından çeşitli entrikalar uygulayarak on altıncı yüzyıl Osmanlı tarihini olumsuz yönde etkiledi. Kanuni'nin Gülbahar Hatun'dan olan veliahtı Sultan Mustafa'yı ortadan kaldırmak için çeşitli entrikalar ile önce Gülbahar Hatun'u ardından kırk yaşındaki veliaht Mustafa'yı boğdurttu. Devlet yönetimine de hakim olan Hürrem Sultan İran savaşını destekledi. Ruslar ve Lehlerle barış içinde yaşanılmasını sağladı.

İstanbul'da bugün Haseki olarak anılan semtte yaptırdığı külliye ile adına külliye tesis edilen ilk padişah eşi olma özelliğine de sahiptir.
Osmanlının kudretli padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman 'ın ''Muhibbi Divanı''ndaki aşk şiirleri onun yalnız güçlü bir devlet yöneticisi ve imparatorluk kurucusu olduğu kadar gönül dünyasındaki zenginliğini anlatmaktadır. "Cihan Padişahı" aynı zamanda aşk şairidir. Çıktığı uzun seferler sırasında çok sevdiği Hürrem Sultan'a aşk şiirleriyle bezenmiş mektuplar göndemiştir.

N'ola baksam şem'i hüsnüne gönül pervaneveş
Dostum sen şem olacak âşıkım pervanedir.
Gülşen-i hüsnünde dil mürgün yine saydetmeye
Zülfünün ağında Muhibbî hâli anın divanedir.

Hürrem Sultan ise mektuplarına "Hazret-i Sultanım" diye başlar ve "Yüz(ümü) yere koyup kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap göğsü harab gözü yaş dolu gecesini gündüzden ayırt edemeyen özlem denizine düşmüş çaresiz aşkınız ile divane Ferhat ile Mecnun'dan beter tutkun kölenizi sorarsanız ne ki sultanımdan ayrıyım" diye dil döker saraydan ve şehir ahalisinden yazmayı da ihmal etmez:

"Padişahım yine cariyenizi topraktan kaldırıp aaakire gönderip Mahmut Çelebi'den beş bin filori bağışlamışsınız. Bir günün için Allah'ın bin yardımı olsun. Şimdi benim sultanım bu ne zahmet idi kutsal bıyığınızın kılı bana beşbin filoriden değerlidir. O bağış bize canımızdan fazla minnettir. Benim sultanım ondan sonra şehir etrafından sorarsanız şimdilik hastalık vardır."

Hürrem Sultan'ın tarihte oynadığı rol bu tatlı dil ile daha da anlaşılır hale geliyor.
Topkapı müzesi arşivindeki mektuplar da bu aşkın kanıtlarından bazılarıdır.



HÜRREM SULTAN DAN KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'A MEKTUP
Sultanım Padişahım;

Yüzümü yere koyup mutluluk sığınağı ayağınızın topraklarınızı öptükten sonra benim devletimin güneşi ve saadetimin sermayesi sultanım eğer bu ayrılık ateşine yanmış ciğeri kebap sinesi harapgözleri yaş dolu gecesi gündüzü belirsiz olan hasret deryasına gark bi-çare aşkınız ile müptela Ferhat ile Mecnun'dan beter şeyda kölenizi sorarsanız; ne zamandır ki sultanımdan ayrıyım bülbül gibi ah u feryadım dinlemeyip ayrılığınızdan dolayı öyle bir halim var ki Allah kafir olan kullarına dair vermesin.

Benim devletim benim sultanım özellikle bir buçuk ay olduğu halde sizden bir haber gelmemesi yüzünden Allah biliyor ki hiçbir şekilde rahatlık yüzü görmeyip gece gündüz ağlayıp kendi hayatımdan el çekip cihan gözüme dar oldu. Ne yapacağımı bilmeden ağlayıp gözyaşları içinde gözüm kapıları gözlerken ol ferdü rabbü'l alemin aleme rahmet eden subhan-ı Yezdan cümle aleme inayet nazarın edip fetih haberi ve müjdeli haberlerini yetiştirdi. Ve bu haberi işitince Allah biliyor ki benim padişahım benim sultanım ölmüş idim taze can buldum.

………Benim Sultanım şehir hakkında soracak olursanız; şimdilik henüz hastalık devam etmektedir. Ancak önceki gibi değildir. İnşallah Sultanım gelince Allah'ın inayetiyle de geçer gider. Azizlerimiz hazan yaprağı dökülünce geçer derler.

Benim Sultanım sık sık mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye tazarru ve iltimas ederim. Zira ki billah yalan değil bir iki hafta geçip de ulak gelmezse alem gulguleye gelir. Türlü türlü sözler söylenir. Yoksa sadece kendi nefsim için istediğimi sanmayın.

Hürrem alıntı
 
ne kadinmis be koca padisahi kendine kole yapmis.bir yerde duymustum.hurrem guzel bir kadin degilmis,ama disiligini kullanip kanuniyi elde etmeyi bilmis
 
Vay vay vay süper ya aşka bak dilden dökülen sözlere bak. Şimdiki erkeklerin yada kadınların birtanesi bile bu sözleri bir araya getiremez.
 
Ne zamandan beri Hürrem Sultan'ı detaylı bir şekilde anlatan akıcı bir kitap okumak istiyorum ama araya hep başka kitaplar girdi eğer varsa tavsiye edebileceğiniz bir kitap memnun olurum.
 
Ne zamandan beri Hürrem Sultan'ı detaylı bir şekilde anlatan akıcı bir kitap okumak istiyorum ama araya hep başka kitaplar girdi eğer varsa tavsiye edebileceğiniz bir kitap memnun olurum.

Moskof Cariye Hürrem - Demet Altınyeleklioğlu ve sonrada yine aynı yazarın Mihrimah'ını okumanı tavsiye ederim... hem inanılmaz sürükleyicibi kitap hem de zamanını (yaptıgım diğer arastırmalarda da hep aynı sonuclarla karsılaştım) çok iyi arastırmıs bi yazar ve bunu romanın içine çok guzel ve akıcı bi şekilde yerleştirmiş. okumadıysan şiddetle 2 kitabı da tavsiye ediyorum... "Mihrimah"'ta Hürremle Kanuni'nin kızı ve onun zamanını anlatıo... iyi keyifler şimdiden.... buyrunnnnnnnnn
 
YÜREĞİNİZ VARSA MOHAÇ’I ÇEKİN!


Tarihin en kısa savaşı olarak bilinen Mohaç Meydan Savaşını çekin de reyting ölçünüzü görelim.

Mohaç ki! Osmanlı ordusu 100 bin kişi ve 300 top, Macar ordusu 150 bin kişi 100 toptan oluşmaktadır.

Savaş sonunda 25 bin Macar askeri Mohaç ovasında yok olurken, kral dahil bir çoğunun akıbetinin bataklıklarda ne olduğu öğrenilememiştir.

Düşünün dünyanın iki muazzam ordusu bir ovada karşı karşıya gelecek. Ve:

Kameralar önce; Kanuni’nin konuşlandığı ‘Türk Tepesi’nden bu manzarayı görüntüleyecek, sonra teker teker her iki tarafın; Padişahının atının gözünden kılıcına, vezirinden sadrazamına, paşasından yeniçerisine, Kralı’ından zırhlı şovalyelerine ve günün şartlarında yapılmış devasa toplarını kare kare resmedecek.

Arkasından; iki saat sürecek ve Avrupa’nın en güçlü devletlerinden Macaristan’ın iki saat gibi kısa bir zaman içinde 25 bin ölü vererek nasıl yok olduğunu gösterecek bir sahne kayıtlara geçecek.

Hele, Kanuni’nin üç zırhlı şövalye ile karşılaştığı final sahnesi öyle muazzam dır ki! Sanat hayatında hiçbir yönetmenin hayal edemeyeceği kadar gerçektir.

Daha savaşın başında, Macar asilzadelerinden oluşan gönüllü 32 zırhlı şövalye, Osmanlı hükümdarını ölü ya da diri ele geçirmek için bir huruç hareketi yapar ve 39 şövalye ölürken, 3 şövalye Kanuni ile ölümüne savaşır.

Kanuni tek başına üçünü de alt ederek savaşa da noktayı koyar.

Ve perde kapanmıştır artık. Hem Macar kralı, devleti ve şövalyeleri açısından hem de yönetmen için.

Belki bu sahneler kostüm, atlar ve yemi, top maketleri hasılı savaş sahnesi maliyet açısından yüksektir. Ancak Türk sinemasına kazandıracaklarını düşündükçe söz konusu maliyet çok hafif kalır.

Tabi günün şartlarına göre (buna sinema dilinde dönem filmi-sahnesi denilir) bu orduların insanlarından (Figuran), hayvanlarına ve kullanılan malzeme prodüksiyon ücreti olarak yapımcı şirketinin cebinden çıkar.

Ama İstenirse bu sahneler çok profesyonelce çekilir.

Ayrıca finansmanın çok da problem olacağını sanmıyorum.

Çünkü yayıncı Show TV’nin ait olduğu Çukurova Grubu’nun; Türkcell GSM gibi nakit kesen ve halka arz ile NASDAQ'da- Amerikan Borsasında bile -işlem gören sponsoru var.

Yoksa yapımcılar açısından önemli olan reyting ise gerisi teferruattır demek mi gerekir.

Önemli olan 5 dk’lık bir savaş sahnesinin maliyetiyle birlikte alacağı reytinge karşılık, Kanuni’li-Hürrem’li bir sahnenin maliyetiyle ve prodüksiyon kolaylığına karşılık alacağı reytingi düşündüğümüzde, belki yapımcılara hak(!) vermek gerekebilir.

Çünkü kimse kolay kolay 3 dk’lık bir sahne için milyon dolar harcayarak risk almak istemez.

Ama çakma bir saray odasında Kanuni-Hürrem halveti, hem adâp hem de maliyet açısından ucuz olmakla birlikte reytingi yüksek sahneler tercih edilmesini/edildiğini görmek, çok da abes sayılmasa gerek.

***

Bu arada, reytingi tavan yaptıracak ve tam da diziyi yapanlara ve danışmanlarına da hatırlatmakta fayda gördüğüm İbrahim Paşa ve yaptıklarını kaydedeyim.

Hem bu sahnelerin daha çok ses getireceğini ve reytingin tavan yapacağına bahse girerim.

Macaristan seferi, bir fermanla halk’a duyurulur. Saray’dan çıkan Kanuni ve yanında İbrahim Paşa ile bir grup yeniçeri görüntüsüne, Harem’de ağlayan Hürrem sahnesi de eklenerek savaşa gidiş kareleri yansıtılır.

Saray içinde kadınlar arasında bir iki Kanuni kıskançlığı sahnesinin arkasından, bir kös sesi ve zafer nameleriyle sarayda Kanuni’nin Mohaç zaferi ilan edilir.

Dönüş ise muhteşemdir.

Kısa bir Kanuni ve askerlerinden (üç-beş yeniçeri kılıklı) oluşan kafile saraya girer.

Sonrası Kanuni-Hürrem buluşması vs.

Reytingi tavan yaptıracak ise; Osmanlı tarihini ‘oğlan’ ruhuyla yansıtan Reşat Ekrem Koçu’ndan öğrenen dizi danışmanlarının ve senaristlerinin o muhteşem(!) tasvirleri içinde; İbrahim Paşa’nın Macar Kralı’nın sarayından ganimet olarak İstanbul’a getirdiği ve Konağı’nın bahçesine diktirdiği heykellerle halvet(!) sahnesidir. Duyurulur.

***

O İbrahim Paşa ki! Mohaç savaşı kazanılmasıyla Macar Kralı’nın sarayından getirttiği heykelleri konağının bahçesine diktirir.

Ki! İstanbullular bu heykeller yüzünden İbrahim paşa’yı putperest olarak anlatan şiirler yazılıp söylemiştir.

Sırf bu yüzden İstanbul’lu;

Bir Halil gelmiş idi putları etmişdi şikest (mağlup) ;

Sen Halilim şimdi geldin kıldın halkı putperest.

Şeklinde mısraları diline pelesenk yapmış.

Ve İbrahim Paşa’nın bu dünya sevdasının kendi başını yediğini de yazalım ki! Kimse; peki ona ne oldu? diye merak etmesin.

Hasılı: 46 yıllık iktidarı döneminin on yılının (ki ABD Başkanları iki dönem(8yıl) ancak başkanlık yapabildiklerini düşünürsek) at sırtında, savaş meydanlarında geçtiğini ve 30 yıl dünya dengelerinde tek söz sahibi olan bir devletin hükümdarı olarak; üstelik dünyada adaletin tecellisi için Kanunlar koyan Kanuni’yi; Saray’da harem oyunlarına hapseden dizi danışmanlarının ve senaristlerinin ucuz reyting avcılığına sadece kolay gelsin denilir.


Savaş hakkındaki gerçekleri okuyunca ağzım açık kaldı,paylaşmak istedim sizlerle...
:97:
 
Kanuni Sultan Süleyman'ın vefatının 458. yılı ...

Osmanlı padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman'ın, Hicri Takvim'e göre vefatının 458. yıl dönümünde Süleymaniye Camisi'nde mevlit okutuldu.

Osmanlı Sevdalıları Platformu tarafından, Süleymaniye Camisi'nde düzenlenen anma etkinliği, öğle namazının ardından Kuran-ı Kerim'in okunmasıyla başladı. Programda, Kanuni Sultan Süleyman'ın ruhuna dualar ve mevlidi şerif okundu.

Programın ardından cami çıkışında basın mensuplarına açıklama yapan Osmanlı Sevdalıları Platformu Sözcüsü Ercan Oğuz, İslam aleminin 75'inci, Osmanlı'nın 2. Halifesi olan Kanuni Sultan Süleyman'ı anmak için mevlit okuttuklarını belirterek, ''Batılıların 'Muhteşem Süleyman' olarak adlandırdıkları Kanuni Sultan Süleyman, son günlerde bir dizide zevk, eğlence düşkünü gibi gösterilmektedir. Büyük devlet adamımızın tahkir edilmiş özel hayatına ve mahremiyetine girilmiştir'' dedi.

Kanuni Sultan Süleyman'ın, tahta çıktıktan 21 yıl sonra hareminin Topkapı Sarayı'na taşındığını ifade eden Oğuz, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Eşi Müslüman olduktan sonra saçının telini dahi yabancıların görmediği Hürrem Sultan'ın dekolte bir giysiyle dans ediyor olarak gösterilmesi iftiradır ve alçaklıktır. Avrupalı bakış açısıyla Osmanlı'yı anlamanın mümkün olmamasına rağmen, bu özel hayata tecavüz ve iftiralar en azından kul hakkıdır.

Kanuni Sultan Süleyman, babası Yavuz Selim Han'dan aldığı ülke topraklarını,Türkiyeyüz ölçümünün tam 10 katına çıkarmış ve Osmanlı topraklarına katmıştır. Ömrünün büyük bir bölümünü seferlerde harcayan ve son nefesini yine bir fetih sırasında veren padişah hakkında yapılan bu dizinin, yayıncı televizyon kanalı tarafından yayından kaldırılmasını, ayrıca ilgililerin diziyi durdurması için girişimlerde bulunmasını beklemekteyiz.''

Oğuz, 'Muhteşem Yüzyıl' dizisine sponsor olan firmaların da mal ve hizmetlerini boykot edeceklerini sözlerine ekledi.


En Büyük TÜRKİYE
 
Kanunî Nuh'un gemisini aramış mıydı?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir görüşmemizde imkân bulabilseydi "Stratejik Derinlik"ten sonra bir de "Tarihî Derinlik" kitabı yazmak istediğini söylemişti.

Sayın Davutoğlu eminim yazacağı kitapta Kanuni Sultan Süleyman'dan da sık sık bahsedecektir. Mesela kendi Sadrazamı ve damadı Lütfi Paşa, Kanuni'nin "Uçar bir kadırgası vardı ki", der, "Nuh'un gemisinden idi tahtası". Bu, Osmanlı'daki "tarihî derinliğin" Kanuni'nin dünyasına yansıması değil midir?

Yorulmak bilmeyen o ateşîn ruhun nasıl yatak odasından çıkmayan bir sefihe dönüştürüldüğünü görüyoruz. Necip Fazıl'ın deyişiyle, insanın maymundan geldiğini bir türlü ispatlayamadılar ama bir filden nasıl fare çıkabileceğini mahut diziyle görmüş olduk.

Bugün Kanuni'nin sadece bir tek seferinden bile ne cevherler edinilebileceğini göstereceğim.

Genç Süleyman 25 yaşında tahta çıktığında kendine iki hedef koymuştu. Büyük dedesi Fatih, sadece 2 seferinden eli boş dönmüştü: Belgrad (1456) ve Rodos (1480) seferleri. Onun başaramadıklarını başarmak için yola çıkacak ve ilk amacına tahta oturduğu yıl ulaşacaktı.

1522 yılının Haziran'ında görkemli bir donanma Rodos'a çıkarma yaparken, kendisi karadan Marmaris'e ilerleyecek ve Ramazan'ın 4'ünde oruç ağız adaya ayak basacaktı. İlginçtir, "Şeytan Kulesi"yle meşhur adaya padişahı "Yeşil Melek" adlı bir gemi götürüyordu.

Peki kimdi düşman? Selahaddin-i Eyyubi Kudüs'ü geri alınca Kıbrıs'a kaçan iki Hıristiyan askerî tarikatı vardı. Bunlardan birisi, Tapınak (Templar) Şövalyeleri tarikatıydı, diğeri Hospitaller ya da St. John Şövalyeleri tarikatı. Kurulma amaçları, Kudüs'ü yeniden fethetmekti.

Hospitaller Şövalyeleri Kudüs'ten kaçınca önce Kıbrıs'ta mekân tutmuşlar, 1309 yılında ise Rodos'a egemen olmuşlardı. Hatta bir ara İzmir'i de ele geçirmişlerdi. Onları İzmir'den söküp atmak, o sırada Anadolu'da bulunan Timur'a nasip olacaktı.

1312'de Tapınak Şövalyeleri tarikatı Papalık tarafından yasaklandı, malı mülkü de Rodoslu kardeşlerine kaldı. Böylece Kanuni'nin 2. seferini düzenlediği Rodos adası, yeraltına çekilen Tapınakçıların da sığınaklarından biriydi. İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman, İspanyol, Portekizli seçkin savaşçılar Akdeniz'de korsanlık yapıyor, rehineler alıyor, ticarete giriyor, ciddi bir para trafiğini yönlendiriyor, hatta bankerlik yapıyorlardı.

Nitekim Cem Sultan da vaktiyle onlara elini verip kolunu kaptıranlardan olmuştu. Kendisini Selanik'e çıkarmaları için anlaşmışlardı ama onlar götürüp Fransa Kralı'na, ardından Papa'ya kiralamışlar, bir yandan da kardeşi Sultan Bayezid'den her yıl yüklü bir meblağ koparmışlardı.

Bu sırada Bizans'tan Topkapı Sarayı'na intikal eden ve Hz. Yahya'nın eli olduğuna inanılan bir kemiği de istemişler, Bayezid de vermek zorunda kalmıştı. Ne var ki, Kanuni bunu unutmamış, dedesinin verdiği "emaneti", şövalyelerin komutanıyla pazarlık yaparken istemişse de alamamıştı. Bugün Topkapı Sarayı'nda bulunan bu el, muhtemelen Rodos'tan Kıbrıs'a gitmiş, III. Murad zamanında orada bir kilisede bulunmuş, bir asırlık aradan sonra yeniden İstanbul'a getirilmişti. (Macarlar, Mohaç'ın kaybedildiği 29 Ağustos günü için takvime baktıklarında o günün Hz. Yahya'nın başının kesildiği gün olduğunu dehşetle görmüşlerdi!)

(Resmi ekleyemedim henüz)

Kanuni genç yaşında kral atayacak kadar güçlü bir hükümdardı. Minyatürde Macar Kralı tacını Kanuni'ye teslim ediyor.

Kanuni Rodos'u almak için tam 6 ay uğraşmıştı, gerekirse kışı da bu Akdeniz adasında geçirmeye hazırdı. Binlerce şehit verilmişti, daha da verilebilirdi. Akdeniz'in ortasındaki bu fesat yuvası ne pahasına olursa olsun temizlenmeliydi. Yalnız fesat yuvası mı? Aynı zamanda büyücülük, gizli ilimler ve Papa'nın bile tahammül edemediği kimi sapkın inançlar da yaşıyordu orada. Bir kaynakta şehrin surlarına konulan aynalardan bahsedilir. Bunlar neyin nesiydi? Öte yandan şövalyelerin başındaki Villiers de L'Isle-Adam'ın unvanı, Üstad-ı Azam'dı, yani Büyük Usta. Bu, Masonların 33 dereceli Üstadlarına verdikleri unvanın aynısıydı.

Gerçi Masonlukla bağlarını inkâr edegelmişlerdi. Zaten Fransız devriminden önce bildiğimiz manada serbest Masonluk (Farmasonluk) da yoktu. Tarikat mensupları arasında Masonik ritüel ve idealler bir sır gibi gizleniyordu. Nitekim Rodos'tan kovulup da Malta'ya gittiklerinde orada Masonluğu kuranlar da Kanuni'nin yendiği şövalyeler olmamış mıydı?

6 aylık bir kuşatmadan sonra Kanuni'den kurtuluş olmadığını anlayan Şövalyeler teslim olmaya karar verdi. 20 Aralık'ta anlaşma imzalandı. 1.500 kadar Müslüman esir serbest bırakılacak, buna mukabil şövalyeler eşya ve silahlarını yanlarına alarak 10-12 gün içinde adayı terk edecekler, halktan isteyenler kalacak, kimsenin dinine karışılmayacaktı vs.

L'Isle-Adam anlaşmayı imzaladıktan sonra Kanuni'yi ziyaret etmek istedi. Ancak o sırada Divan-ı Hümayun toplanmıştı, kapının önünde yağmur altında bir hayli bekledi, ıslandı. Toplantı bittikten sonra sırtına bir hilat giydirilerek ("gala" kelimesinin nasıl "hil'at"ten geldiğini bir gün anlatırım nasipse) huzura sokuldu. Avrupa tarihleri Üstad-ı Azam'ın, padişahın ayaklarına kapanmak istediğini yazar. 27 yaşındaki Kanuni, babası yaşındaki şövalyeyi kolundan tutarak ayağa kaldırmış ve elini öpmesine izin vermiş, yanındakilere de onu bu yaşında evinden barkından uzaklaştırdığı için "yüreğinin sızladığını" söylemiştir.

Rodos seferindeki ilginçliklere şununla son verelim: Hıristiyan St. John Şövalyeleri tam Noel günü (1 Ocak) adayı terk etmişler ve Müslümanlar da aynı gün şehre girmişlerdi. Nasıl girdikleri bence daha önemli. "Hıristiyanları bile kendilerine hayran bıraktıran bir sessizlik içinde" diyor Romanyalı tarihçi Jorga ve ekliyor: "Sanki savaşçı değil de en katı disiplin altında yetişmiş Fransisken keşişlerdi."

Nuh'un gemisinin peşinde olan Kanuni'nin tarihî derinliği üzerinde düşünmeye değmez mi sizce de?


Mustafa Armağan
 
Kanuni ve Hürrem Sultan'ın hayatından örnekler

Soru: Osmanlı'nın en büyük hükümdarı Kanuni, Hürrem'le nasıl evlenmiş? Cariyelikten gelen Hürrem'in sarayda Osmanlı sultanını yönettiği iddiası doğru bulunmuş mu?

Cevap: Bu konuda, çoğu niyet okuyuculuğuna dayanan farklı görüşler ortaya atılmıştır. Ben de kendi görüşümü takdim edip hükmü sizin takdirinize arz etmiş olayım.

Tarihî tespit ve yorumlardan anlaşıldığına göre, ailesi savaşta öldürüldüğü için Kırım Hanı tarafından teslim alınarak Osmanlı sultanına sunulan 16-18 yaşlarındaki genç Hürrem, Osmanlı sarayındaki cariyeler arasında iyi bir eğitim almış, bu eğitimle kendisini çok iyi yetiştirdikten sonra makul ve mantıklı davranışlarıyla saray mensuplarının takdir ve sevgisini kazanmıştır.

Kanuni'nin, bu kabiliyet ve başarısından dolayı kendisine karşı duyduğu derin ilgi sebebiyle evlenme teklifine ilk başta çok da arzulu görünmemiş, azat edilip cariyelikten çıktıktan sonra nikâhlanmayı kabul edebileceği şartını ileri sürmüştür...

Kanuni, bu şartı zorlanmadan kabul edip tarihte benzerine rastlanmayan biçimde Hürrem'i azat ederek nikâhlamış; 40 yıl süren bu evlilikten de dört oğlan bir de kız çocuğu dünyaya getiren Hürrem'in 58 yaşında vefatına kadar Kanuni, yeni bir kadınla ilgilenmeye ihtiyaç duymamış, Hürrem'i kendi inanç ve kültürüyle bir padişah hanımı olarak yetiştirmeye de özel bir gayret göstermiştir.

Nitekim bu özel ilgiyle kendini yetiştiren Hürrem, cihan padişahının zevcesi olma vasfını tam iktisap etmiş, aldığı İslamî eğitim, benimsediği doğru inanç ve tavrıyla da bir padişah zevcesi olma özelliğine sahip olmuştur.

Ne var ki Hürrem Sultan, girdiği saray hayatında karşılaştığı çeşitli siyasi olaylar sebebiyle çok rahat bir ömür de sürmemiştir. Bir müddet sonra en büyük oğlu Şehzade Mehmed'in 23 yaşında Manisa'da vali iken çiçek hastalığından aniden ölmesi, her anne gibi Hürrem'i de iyice sarsmış, ayrıca taht adayı geride kalan kardeşlerin kavgalarının da içinde bulunup halledemeyişi sebebiyle iyice sıkılmış, kendisini hayır hasenat yaparak teselli etmeye yönelmiştir. Bu sebeple bir ömre sığıştırılamayacak kadar çok cami, hastane, imaret gibi hayır kurumları inşa ettirip hatıra olarak o günkü halkın hizmetine sunmuştur.

Aksaray-Topkapı arasında bulunan Haseki Hastanesi'ni de inşa ettirmiş, yanında da kubbeli cami, imaret, medrese gibi kalıcı hayır eserlerini tamamlamaya muvaffak olmuş. Bugün bile halen insanlara hizmet veren Haseki Hastanesi, Hürrem Sultan'ın yöneldiği derin maneviyatına şahitlik etmektedir.

Ayrıca o günlerde devlet yönetiminde önemli yer tutan Edirne'ye de bol miktarda su getirtip şehrin muhtelif çeşmelerinden akıtmış, Uzunköprü'de inşa ettirdiği kervansaray, cami ve imareti de hizmete sunmuştur. Kudüs'te ise yoksulların açlık çektiği yolunda rapor gelmesi üzerine halen binası ayakta duran bir imarethane inşa ettirerek muhtaçların her gün ekmek alıp çorba içmelerini sağlayan aşevini imdada yetiştirmiştir.

Hürrem Sultan'ın bir ömre sığmayacak kadar çok olan bu gibi hayır kurumlarını şahsına ait imkânlarını harcayarak yaptırdığından dolayı o günkü halk kendisine 'Hayırsever Hürrem' adını verme ihtiyacı duymuştur. Sevgili eşi Kanuni de bu hayırsever Hürrem'inin adına vefatından sonra başka hayırlar da yaptırıp vakıflar kurmakla kalmamış, Süleymaniye Camii avlusunda kendisi için hazırladığı türbenin hemen yanı başına ayrıca bir de Hürrem'i için muhteşem bir türbe yaptırmış, böylece hayatı boyunca birlikte olduğu Hürrem'inin ölünce de yakınında olmasını istediği anlaşılmıştır.

Bütün bunlar gösteriyor ki; Kanuni, 40 yıllık evlilik hayatı boyunca sadık bir eşi, vefalı, samimi bir yardımcısı olarak gördüğü Hürrem'inin kendisini yanlışa yönlendirdiği yolunda bir şüphe ve pişmanlığı söz konusu olmamış, tam aksine her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir hanımın bulunduğu düşüncesiyle, kendi başarısına destek gördüğü Hürrem'i ölünce de yakınında yaptırdığı Hürrem Sultan Türbesi'yle de ona olan itimat ve sevgisini tüm dünyaya ilan etmiştir.



Ahmed Şahin
En Büyük TÜRKİYE
 
Hürrem aleyhindeki rivayetlerin kaynağı...

Kanuni'nin, Hürrem Sultan'dan önceki hanımı Mâhidevran'dan olan oğlu Şehzâde Mustafa'sı vardı.

Sempatik ve mertliğiyle halkın sevgisini kazanmış bu şehzadenin padişahın ölümünden sonra yerine geçeceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak genç şehzadenin etrafını saran taraftar, kitleler onu erkenden tahrik edip kışkırtmaya başladılar. Şehzade Mustafa da sağda solda, "Ben padişah olsam şöyle yaparım, böyle ederim" diye tedbirsizce konuşmaya başladı. Bu sıralarda gittikçe yaygınlaşan yalanlarla dolu isyan söylentileri Kanuni'yi, oğlunun gizli bir isyan hazırlığı içinde olduğuna inandıracak boyutlara ulaştı... Geçmişteki kardeş kavgasının bir daha tekrar etmesinden endişe eden Padişah, vicdanı sızlayarak isyan hazırlığı içinde olduğuna inandırıldığı öz oğlu Mustafa'nın idamına karar verdi.

İşte bu idam olayını, tahta kendi çocuklarının çıkmasını isteyen Hürrem Sultan'ın teşvik ettiği söylentisi yayıldı. Hatta Hürrem Sultan, bu idamın biricik müsebbibi olmakla da suçlanarak, niyet okuyucuları tarafından, doğruluğu tartışılabilecek birçok rivayetler ortaya atıldı. Halbuki Kanuni gibi hayatında büyük işler başarmış, iradesi kuvvetli bir büyük hükümdarın, Hürrem'in sözüyle kendi ciğerparesini öldürmeye kalkışacağını akıl ve vicdan pek kabul etmemektedir. Çünkü Mustafa, padişahın kendi kanından ve canından olan öz oğludur.

Ancak imparatorluğun taht kavgasıyla bölünüp parçalanması ihtimali söz konusu olunca, şefkatli padişah baba gider, ülkesinin birlik beraberliğini korumaya kararlı bir Hünkar çıkar, imparatorluğunun çökertilmesine sebep olacak bir iç savaşı önlemek için (doğru olmasa da) kendi yavrusuna kıymayı dahi göze almış olur. Hürrem Sultan, bu olaya belki de çok üzülmemiştir; ama bundan onu tek başına sorumlu tutmak da pek makul görünmemektedir. Çünkü Kanuni, Hürrem'in oğlu Şehzade Bayezid'i de kardeş kavgasını önlemek için feda etmekte tereddüt etmemiştir. Şayet Hürrem, Kanuni'ye istediğini yaptıran biri olabilseydi, oğlu Bayezid'i feda etmesine engel olurdu.

Hünkar'la Hürrem'in ruh dünyasını büyük çapta ahirete yönelten önemli bir olay, çok sevdikleri Şehzade Mehmed'in ani ölümü ile gerçekleşmiştir. Henüz kardeş kavgası gibi şaibeli bir davranışın içinde görülmediği bir devrede çok sevdikleri Şehzade Mehmed'in genç yaşta ölümüne çok üzülen Kanuni ve Hürrem Sultan, büyük bir uhrevi duyguya yönelme gereği duymuşlardır ki, "Şehzadeler güzidesi Sultan Mehmed"im diyerek, vefatına tarih düşen Kanuni, onun adına Sinan'a yaptırdığı muhteşem Şehzadebaşı Camii'yle teselli olmaya çalışmıştır. İlk olarak böyle bir evlat acısıyla sarsılmış olan Hürrem Sultan da, hep hayır kurumları inşa ettirmeye yönelerek teselli olmaya çalışmıştır.

Nihayet son kışını, çok sevdiği Hünkarı Kanuni ile Edirne'de geçiren Hürrem Sultan, rahatsızlığı artınca İstanbul'a dönerek içinde bir de hastanenin bulunduğu Eski Saray'a yerleşmiştir. 1558 yılında 58 yaşında iken oğlu Selim'in 8 sene sonraki tahta çıkışını göremeden hayata gözlerini yumduğunda, cenazesini vezirler omuzlarında taşımış, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi'nin kıldırdığı namazdan sonra dualarla cami avlusunda yapılacak türbesi yanına defnedilmiş, genç yaşta ölümü bütün İstanbul halkını üzüntüye boğmuştur.

Cihan padişahı Sultan Süleyman, Hürrem'inin ölümünden sonra ona olan sevgi ve saygısını açıkça göstermek istemiş, Süleymaniye Camii avlusunda kendine ayırdığı yerin hemen yanında bir de Hürrem için yaptırdığı türbede günün 24 saatinde 130 hafıza gece gündüz nöbetleşe uzun zaman Kur'an okutarak Hürrem'in Kur'an'a karşı duyduğu derin saygı ve sevgisinin gereğini yerine getirmiştir...

Hürrem'in Rüstem Paşa ile evlendirdiği kızı Mihrimah Sultan ise dindar annesinden aldığı terbiye ile Edirnekapı'daki meşhur Mihrimah Sultan Camii'ni yaptırmakla yetinmeyip bir de Üsküdar'daki 'İskele Camii' denen muhteşem külliyeyi Sinan'a inşa ettirmiştir. Tahtakale'deki Rüstempaşa Camii de bu tarihi eserler dizisinden değerli bir hatıra olarak halen hizmette bulunmaktadır.

İşte bütün bu olaylar kimin kimi yönettiğini ifade etmektedir. Hepsinin de ruhları şâd olsun. Benzeri hizmetler yapmayı Rabb'imiz benzerlerine de nasip etsin. Mahrumiyetleri, kıskançlıklarına sebep olmasın.

Bizim geçmişimize ait zanni konulardaki prensibimiz bellidir:

- Ecdadınıza hüsnüzanla bakın, yanılırsanız vebali yoktur! Suizanla bakmayın, yanılırsanız vebali çoktur!..


Ahmed Şahin

Son cümle çok hoşuma gitti açıkcası,çok doğru bir ifade.......
 
Son düzenleme:
Kanuni'nin cephede vefatı, oğlu Selim'in göreve çağrılışı, Selimiye'nin inşası

Soru: Kanuni Sultan Süleyman'ın, oğlu Selim için tahta çıkarılması vasiyetinde bulunduğu doğru mu? Doğruysa böyle bir vasiyet geçerli sayılır mı?


Cevap:
46 yıllık hükümdar Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan'daki Zigetvar kalesinin fethinden bir gün önce 71 yaşında kale alınmak üzere iken vefat etmiş, böylece ülkesine son bir zafer daha hediye ederek cephede hayata gözlerini yummuştur. Ancak bu sırada oğlu Selim'in tahta çıkarılması yolunda bir vasiyeti söz konusu olmamıştır.

Nitekim savaş meydanındaki vefattan sonra dirayetli devlet adamı Sokullu Mehmed Paşa, büyük bir basiretle Padişah'ın vefatını kimseye duyurmamış, Kütahya sancak beyliğinde bulunan tahtın tek adayı Şehzade Selim'i durumdan haberdar etmek üzere gönderdiği posta, 23 günde Kütahya'ya ulaşmış, 43 yaşındaki Şehzade ise Kütahya'dan mahmuzladığı atıyla üç günde Üsküdar'daki hemşiresi Mihrimah Sultan'ın köşküne gelerek İstanbul'daki Şeyhülislam ve diğer devlet ricalini durumdan haberdar etmiş, bunun üzerine Şehzade Selim'in padişahlığının başladığını Ebussuud efendi ile devlet ricali ilan etmişlerdir. (1566)

İki günlük bu dinlenmeden sonra genç padişah, yanına aldığı bir süvari alayı ile süratli bir yolculuk daha yaparak 20 günde Belgrad'a ulaştığı sırada Hünkâr'ın cenazesi de tahnit edilmiş olarak Zigetvar'dan Belgrad'a getirilmişti. Tecrübeli devlet adamı Sokullu, tahtın tek adayı Şehzade Selim'in geldiğini anlayınca Cihan Padişahı'nın vefatını saklamaya artık gerek görmemiş, ha.fızlar hep bir ağızdan yüksek sesle Kur'an okumaya başlayınca durumu anlayan tüm asker, paşalar, halk, koca hünkar için gözyaşı dökmeye başlamışlardır..

Bu karşılaşma sırasında 43 yaşındaki genç padişah Selim, huzuruna vardığı tecrübeli devlet adamı Sokullu Meh.med Paşa'nın elini öpme tevazuu göstermiş, ancak So.kullu daha çabuk davranıp kayınpederi de olan Selim'in eteklerine kapanarak asıl eli öpülecek olanın tahtın tek sahibi Şehzade Sultan olduğunu ifade etmek istemiş, böylece askere de itaat mecburiyeti mesajını da vermeyi başarmıştır.

Genç Padişah Selim Han, bu anlayış içindeki Sokullu'yu görevinden hiç ayırmayarak 8 senelik padişahlığı sırasında ona hep vefa duygusuyla bakarak, gölge padişah gibi görevinde ibka etmiştir.

Tahtın tek vârisi şefkatli Selim, bir vefa örneği daha göstermiştir. O da merhum hünkar babasının ilk hanımı, gözden düşmüş olan Mahidevran'ın Bursa'da oğlu Mustafa'nın mezarı yanında yoksul halde yaşamasına son vermek olmuştur. Bunun için hemen emrini vermiştir:

- Hünkâr babamın birinci hanımı Mahidevran annemize, kimseye muhtaç olmayacak miktarda emekli aylığı bağlansın. Ayrıca başucunda beklediği Mustafa'sının mezarı üzerine de büyük bir türbe yapılsın.

Kısa zamanda Mahidevran anneye emekli maaşı bağlanır, merhum Şehzade Mustafa'ya da annesini memnun edecek güzellikte bir türbe yapılır, nihayet sevgili annesi de vefatında o türbeye yavrusunun yanına defnedilir.

Kıbrıs'ı fethetmek gibi değerli cihad hizmetlerinden sonra sıra gelir hayalinde hep canlı tuttuğu Edirne Selimiye Camii'nin inşasına. Düşüncesini çok sevdiği baba yadigarı koca Sinan'a anlatır:

- Hünkar babam der, genç yaşta ölen Şehzade Mehmed ağabeyim için Şehzade Camii'ni yaptırdı. Arkasından kendi adına da Süleymaniye Camii'ni inşa ettirdi. Şimdi sıra benim camime geldi..

Baba yadigârı Koca Sinan, genç padişah Selim Sultan'ın bu arzusuna ümitli cevap verir:

- Şehzadebaşı çıraklık devremin, Süleymaniye ise kalfalık devremin eseridir. Senin camin Selimiye ise inşallah ustalık devremin eseri olacaktır. Hatta Ayasofya'yı dahi geçebilecektir inşallah..

Nitekim geçmiştir de. Selimiye'de kubbe yüksekliği 43 metre, genişlik ise 31 metreyi aşmıştır.

Bu muhteşem eserden dolayı İkinci Selim Han, sekiz buçuk senelik padişahlığından fazla, 6 senede yapılan Selimiye gibi eşsiz bir mabedin sahibi olmasıyla meşhur olmuştur ve halen dünyaya iftiharla ilan ettiğimiz örnek eserlerimizin en başında Edirne Selimiye Camii gelmektedir.

Osmanlı sultanları büyüğüyle de küçüğüyle de ölmez eserler bırakarak gitmişlerdir bu dünyadan. Hizmet eden ecdadımızın hepsine de hürmet ve minnet borçluyuz. Ruhları şad olsun cümlesinin de..




Ahmed Şahin
 
Aşklarına imrendigim iki insan. Edebiyat derslerinde gazel dendiğinde hep Muhibbi derdim. Tüm gazelleri de ezbere bilirim o kadar güzel ki o gazeller.
Kitap tavsiyesi olarak ise Moskof Cariye Hürrem 1 numara kesinlikle o kadar güzel ki sanki Alexandra ile dağlara çıkıyor Ruslana ile utanıyor Hürrem ile savaşıyorsun..
 
Hürrem Sultan'ı popüler dizilerde canlandıranların ağzından dinledik, hangisi gerçek hangisi hikaye kestiremedik. İşte Osmanlı Tarihi'ne damgasını vurmuş gerçek Hürrem ile ilgili bilmedikleriniz...
Cihan padişahı Kanuni....

Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü padişahlarından Kanuni, sadece siyasi başarısıyla değil tarihe damgasını vuran Hürrem aşkıyla da anılır. Sarayın kurallarını değiştiren sultan olarak anılan Hürrem'e olan tutkusu, bugün dizilerde değiştirelerek mi anlatılıyor? Gerçekte Hürrem kim?

kanuni-sultan-suleym-f3997766503395728186.jpg


Ukrayna'dan İstanbul'a uzanan bir yolda büyüyen peri kızının ta kendisi Hürrem...

Hürrem Sultan'ı kısaca tanıyalım, memleketi Rutenya, Ukrayna’nın Polonya hâkimiyetindeki batı kısmında yer alıyordu. Bu sebeple Rossolan diye meşhur olmuştu. Rossolan, “Rutenyalı Bâkire” demektir. Hakkında hayali romanlar yazanlar bile bunu gerçek adı zannederler. Ukraynalı veya Leh asıllı olduğu söylenir. Esas adı Aleksandra Lisowska idi. Babası bir köy papazı ve 12 yaşlarında Kırım süvarilerince esir alınıp İstanbul’a saraya gönderildi. Burada birkaç sene terbiye edildi. Güler yüzü sebebiyle Hürrem adı verildi. Hürrem, Farsça sevimli mânâsına geliyor.

640xauto.jpg



Kanuni'nin büyük aşkı, Osmanlı'nın ilk resmi nikahını kıydıran kadın....

Sarayda bir cariye iken Kanuni'nin ona aşık olmasını sağlayan şey, bugün dizilerde yansıtılan güzelliği değil zekası ve güler yüzüdür. Aralarında büyük bir aşk doğduğunda, Kanuni'nin siyasi başarısının da bu aşktan beslendiğini söylüyorlardı. Birbirlerine aşk sözcükleri dolu mektuplar yazıyorlardı. Kanuni'nin aşkı öyle büyüktü ki Hürrem'e şiirler yazar, bunları da başka bir isimle yayınlardı...

Hürrem Sultan sarayda cariye maaşı alıyordu ve paraya ihtiyacı olmadığı için bu parayı Mekke'ye bağışlamak istediğini söyledi. Ancak o dönemde kölelerin Mekke veya Medine gibi dini yerlere bağış yapması uygun görülmüyordu. O yüzden Hürrem, önce Kanuni'den onu azat etmesini istedi. Bir gün Kanuni Hürrem Sultan’ı odasına çağırttı ama Hürrem bu teklifi reddetti. Kanuni’ye, “Artık ben sizin malınız değilim. Beni kölelikten azat ettiniz. Sizinle beraber olmam zinaya girer” der ve bu nedenle Kanuni Sultan Süleyman Hürrem Sultan’ı nikahına almak zorunda kalır. Hürrem bu sayede Osmanlı'nın ilk resmi nikahını kıydırır.

Rosa%2C_Consort_of_Suleiman%2C_Emperor_of_the_Turks.jpg


Kanuni'ye sevmesini öğretti, aşkını satırlara dökerken hislerinin gücü bulutlara değiyordu...

Hürrem Sultan, Topkapı Sarayı'ndaki sergide günışığına çıkan mektubunda son derece duygusal ifadeler kullanıyor:

"İki gözüm sultanım hazretleri, canım paresi sultanım hazretlerinin mübarek hak-ı pay-i şeriflerine (ayağının tozuna) bu çirkin yüzümü sürmekten sonra benim can-ı azizim, devletim, saadetim sultanım çok şükür Hakk Teala'ya ki mübarek mektub-u şerifiniz gelip gözleri nur, gönülleri sürur sahibi kıldı."

İyi bir söz ustası olduğu anlaşılan Hürrem Sultan, mektubunda padişaha hislerini uygun bir lisan ile aktarırken samimi ifadeler kullanmaktan da çekinmiyor.

H%C3%BCrrem-Sultan-Kimdir-Osmanl%C4%B1-Saray%C4%B1-Valide-Sultan%C4%B1-Tarihe-%C4%B0mza-Atan-Haseki-Kad%C4%B1n-K%C4%B1saca-Hayat%C4%B1-nedir.-Padi%C5%9Fah-Portreleri-ve-Resim-Koleksiyonu-Tablo-Osmanl%C4%B1-Padi%C5%9Fah%C4%B1.jpg



Sadece Hürrem değil, Kanuni de Hürrem'e aşk dolu mektuplar yazıyordu...

"Hazret-i Sultanım. Yüzümü yere koyup kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım, eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap, göğsü harap, gözü yaş dolu, gecesi gündüzünden ayırt edemeyen, özlem denizine düşmüş çaresiz, aşkınız ile divane, Ferhat ile Mecnun'dan beter tutkun kölenizi sorarsanız ne ki sultanımdan ayrıyım. Bülbül gibi ah ve feryadım dinmeyip ayrılığından öyle bir halim var ki Hak kafir olan kullarına dahi vermesin."

Alman-Barok-ressam-Anton-Hickelin-H%C3%BCrrem-ve-Sultan-adl%C4%B1-tablosu-1780-Osmanl%C4%B1-%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu-Kanuni-Sultan-1.-S%C3%BCleyman-.jpg



Neden Hürrem kötü kadınmış gibi anlatıldı? Aslında yüreği tertemiz, hayırsever biriydi...

O dönemde Avrupa, Hürrem'i figür haline getirdi ve Osmanlı'ya zarar vermek için hikayeler uydurdu. Bambaşka bir Hürrem'i anlatıyorlardı dilden dile. Hürrem anlatıldığı gibi ne hırslı ne de devlet yönetimine zarar vermiş bir kadının. Aksine hayırsever, iyi eğitimli veTürkçesi mükemmel bir şairdi.

8c344dec11539cb58e9edb8227dbdbb8.jpg


Canlandırıldığı dizilerdeki gibi zenginlik ve refah içerisinde değil fakir bir kul olarak öldü...

Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’dan bir kız, dört erkek çocuğu doğurdu. En büyük oğlu Mehmet Şehzade tahta çıkamadan öldü (Şehzadenin ölümü şüpheli olarak bilinmektedir). İkinci oğlu Selim tahta çıktı. Diğer çocukları da Beyazıt ve Cihangir Şehzadelerdi.

Kanuni'nin Mahi Devran Sultan'dan olan, çok sevilen oğlu Mustafa’yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla öldürtür. Hürrem Sultan’ın Kanuni’yi bu kararda etkilediği inancı yaygın fakat işin aslını kimse bilmez.

Yaşamının büyük bir bölümünü fakir olarak oğlunun mezarının bulunduğu Bursa’da geçirdi. Hürrem Sultan 18 Nisan 1558 tarihinde eşi Kanuni Sultan Süleyman’dan 8 yıl önce 52 yaşındayken öldü.

4.jpg



Diziler, filmlerde yeteneğinden yeterince bahsedilmedi. Gerçek bir modacıydı, Osmanlı sultanları arasında parıldıyordu...

Bir kreatör, modacıydı. Portrelerine baktığımızda çok özel bir giyim tarzı görüyoruz. Hürrem kendi çağında Kanuni’ye çok yakışır bir kraliçeydi. Yabancı krallar ve kraliçelerle ile görüşür, onlara hediyeler gönderir, misafir eder, onlara elleriyle gömlekler dikerdi.

muhte%C5%9Fem-Y%C3%9CZYIL-Sultan-S%C3%BCleyman-ve-H%C3%BCrrem-Fotograf-ve-Resimleri-1.jpg


Onu doğru anlatmadıkları için tarihe 'kötü kadın' figürü olarak geçti, oysa gerçek tarih yüreği tertemiz, becerikli bir kadının hikayesiyle örülü...
mynet.com
 
Hurrem sultanin dizide gosterildigi kadar otorite olduguna inanmiyorum.
Ama su gercek ki sultan suleymanin saltanat ve gucunu paylasmak istiyordu,sultan suleymanla muhtesem ,ornegi az rastlanir bir ask yasamisti.
Cok akilli ve zeki bir kadin oldugu zaten suphesiz..Kanuni onun zekasina,nesesine asik olmustur . zaten adini bu sebeple "Hurrem" koyar.
Bu gun sadece diziye bakarak, Hurremi yargilayan insanimiza Hurrem sultaniin yaptirdigi eserleri sorsak tek bir tanesini bilemez.
O guclu bir kadindi.
Belki kendince oyunlari vardi.
Ama kesinlikle sultani dizide gosterildigi gibi yonettigi dogru degildir
Kanuninin her hatasini Hurreme baglayamayiz.
Sltan Suleyman donemi "muhtesem"bir donem degildir.Bazi tarihciler Sehzade Mustafanin olumu"nu duraklama doneminin baslangici sayarlar.Kanuni doneminde ilk butce acigi yasanmistir ve rusvet,yolsuzluk artmistir .
Hurrem herseyden sorumlu degildir.Belki İbrahim Pasanin ve Sehzade Mustafanin olumune memnun olmustur ama hepsinin kendince hatalari da bu sona sebebiyet vermistir.
Haremi kimse gormemisken anlatilan herseye nasil inanabiliriz.
Bir padisah bir kadin tarafindan bu kadar kolay yonetilebiliyorsa,esinin etkisinde karar alacak kadar zayifsa ,Rodosu nasil fetheder,nasil bu kadar basarili zaferler elde edebilir?
Ama Hurrem Sultan da siradan bir sultam degildi.
 
X