Öğretici/Düşündürücü kısa hikayeler

katikula

Geçici Olarak Hesap Pasiftir !
tek ayak cezası
Kayıtlı Üye
15 Eylül 2008
34.741
12.322
Beğendiğimiz kısa ve eğitici öğretici didaktik kısa hikayeleri paylaşalım derim ne dersiniz? :KK34:
 
Köyün yaşlı semercisi Bekir usta ölmüştü.Tüm eşekler köy meydanında toplandılar, tepindiler oynamaya başladılar.Yaşlı hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordu.Ona geldiler:
-“Haberin yok herhalde,semercimiz öldü”dediler.
-“Ne olmuş öldüyse?”
-“Artık sırtımız yara bere olmayacak,özgür olacağız”
-“Nasıl bir özgürlükmüş bu!”
-“Semerci olmayınca artık sırtımıza semer yapılmayacak, kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız…”
-Yaşlı eşek gülmüş:
-“Şaşarım aklınıza”demiş.
-“Bugün sevinçle tepineceğinize,aslında yas tutmalısınız. Bekir Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler,sırtınız yaradan kurtulmaz. İyisi mi siz semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza bir semer yapan bulunur.”
 
Kahve Taneleri

Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine.

Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş. Hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna.

Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş. Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına. Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.

Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.

Sonra oğluna dönüp sormuş:
"Ne görüyorsun?"

Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. "Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.

Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
"Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.

Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.

Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.

Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.

Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. "Asıl ders bu değil!" dedi baba.

Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. "Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak. İkisinde de bir tat yok"

Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. "İçmek istersin herhalde"
dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.

"Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi. Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."
 
Hazreti Ali (r.a), hain bir el tarafından yaralandığında oğlu Hazreti Hasan (r.a) ağlayarak yanına girer. Hazreti Ali (r.a) oğluna dönerek:

- Seni ağlatan nedir oğlum? der.

Oğlu:

- Nasıl ağlamayayım, sen vefat etmek üzeresin, der.

Hazreti Ali (r.a):

- Yaptığında sana zarar vermeyecek sekiz tavsiyemi ezberle oğlum! der ve sözlerine şöyle devam eder:

1- Zenginliğin en iyisi akıl zenginliğidir.

2- En büyük fakirlik de ahmaklıktır.

3- En büyük yalnızlık kendini beğenmektir.

4- En büyük şeref güzel ahlâktır.

5- Ahmakla arkadaş olmaktan sakın. Sana faydalı olmak isterken zararı dokunur.

6- Yalancı ile arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir.

7- Cimri ile arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o kendisine en çok ihtiyaç duyduğun anda senden uzaklaşır.

8- Fâsıkla, kötü kimse ile arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o, çok değersiz bir şeye seni satar.
 
Bu olay 14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiştir.

"Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadıına bakacağını söyledi.

Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:

"Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi."

Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:

"Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor."

Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.

O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:

"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.
 
Bu olay 14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiştir.

"Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadıına bakacağını söyledi.

Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:

"Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi."

Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:

"Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor."

Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.

O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:

"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.

çok güzel... :KK16:
 
Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var , der. ”Kadınlar hayatta en çok ne ister?” budur bilmek istediğim…
Bu sorunun yanıtını getir kurtar kelleni der. General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve Kafdağı'ndaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir. Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar: -Kadınlar hayatta en çok ne ister? Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki yenilir yutulur cinsten değil…
-Evlen benimle! O zaman öğrenirsin ancak istediğini…
Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz koşar Harun Reşit'e ve : -Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!. Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar, ancak General cadıya da evlenmek için söz vermiştir. Neyse evlenirler. İlk gece General bir bakar ki , o korkunç cadı dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada…
Konuşur cadı:
- Benim kaderim böyle… Günün sadece yarısı güzel olabilirim, diğer yarısı çirkinim, der. Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım, yoksa sen gündüzleri dışarıdayken mi?…..

General düşünür ve:

- Sen bilirsin kararı kendin ver, der. İşte o an korkunç cadı sonsuza dek güzel bir kadın olarak kalır.

Peki, bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir? 1. Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler. 2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir. 3. İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır :KK52:

Hayatınız seçtiğiniz kadındır. Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir.
Hayat kat kattır.
Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.
Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır…
Hayatınız seçtiğiniz kadındır…:KK16:
 
Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün Ankara ve İstanbul şehirlerinden birine “Atatürk” adı verilmesi için bir kanun teklifinin hazırlığı üzerine verdiği cevap:

“Bir adın tarihte kalması ve ağızlarda söylenmesi için, şehirlerin temellerine sığınmak şart değildir. Tarih zorlanmayı sevmeyen nazlı bir peridir. Fikirleri tercih eder.”
 
Hazret-i Padisah Fatih Sultan Mehmethan zamanında yapılacak bir camii insaati icin bir yerde uygun gorulen araziyi fatih istimlak eder. Ve fermanıda mühürleyerek istimlak kararını tasdikler. Fakat bu arazinin sahibi bir yahudidir. Bu olay uzerine istimlak kararını kendine yediremeyen yahudi kadıya giderek koca padisahı sikayet eder. Kadı padisahı huzuruna cıkarır. Her iki tarafıda dinledikten sonra kadı kararını açıklar:

Padişahın mühür vurduğu sağ eli kesilecek..

Fatih Sultan Mehmet karara tepkisiz kalıp bir tek cümlesine bile karşı gelmemiştir.


Bu karar uzerine yahudi yahu koskoca padisahın elini kesecekler ve bunu sadece benim arazim istimlak edildi diye yapacaklar diye düşünerek kararından vazgecer. Kadi Fatih Sultan Mehmet’e dönerek eğer padişahlığına güvenipte benim verdiğim karara karşı gelseydin şu gördüğün topuzla senin kafanı ezer seni oracıkta öldürürdüm der. Kadının bu cümlelerine istinaden koca Sultan Fatih’te eğerki sende benim padişahlığıma aldanip farklı bir karar verseydin bende senin kafanı kılıcımla koparırdım der.

Yahudiye gelince …

Bu adalet sistemine ve bu kadar insanlıga yüreği ne kadar haz etmistir ki o karar verildikten sonra şikayetini geri alir ve müslümanlıgı kabul ederek o anda sahadet eder..
 
19. yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt’ın, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi’nde sergileniyordu.

Hunt’ın “Evrenin Işığı” adını verdiği bu tabloda gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı.



Adam, öteki eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşçasına duruyordu. Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt’a döndü “Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım” dedi.” “Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı?

Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da…”

Hunt gülümsedi. “Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki…”dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.

“Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kola gereksinim yoktur…”

O kapı size içerden açılmamışsa giremezsiniz… ”
 
X