Halide Edip Adıvar Amerikan mandasını Atatürk'e öneriyor.

BenOzgurce

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
20 Temmuz 2007
2.870
11
50
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
Saygıdeğer Efendim,

Memleketin siyasî durumu en son kertesine geldi. Kendimize bir yön çizebilmek için, Türk milletinin zarını atıp olumlu bir durum alma zamanı ise geçmek üzere bulunuyor.
Dış durum İstanbul'da şöyle görünüyor :
Fransa, İtalya, İngiltere, Türkiye'nin mandaterlik meselesini Amerikan Senatosu'na resmen teklif etmiş olmakla birlikte, Senato'nun bu teklifi kabul etmemesi için bütün güçlerini kullanıyorlar. Taksimden pay kaçırmak elbette işlerine gelmiyor.
Suriye'de aradığını bulamayan Fransa, zararını Türkiye'den kapatmak istiyor. İtalya namuslu bir emperyalist olduğundan, savaşa ancak Anadolu'nun bölüşülmesinde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngiltere'nin oyunu biraz daha incedir.
İngiltere, Türk'ün birliğini, çağdaşlaşmasını, gerçek bir bağımsızlık kazanmasını, gelecekte bile istemiyor. Yeni imkân ve görüşlerle; tamamen çağdaş ve kuvvetli bir Müslüman-Türk hükümeti başında hilâfet de olursa, İngiltere'nin elindeki müslüman esirleri için kötü bir örnek olur. İngiltere Türkiye'yi bütünü ile ele geçirebilse, kafasını kolunu koparır, birkaç yılda sadık bir sömürge durumuna sokar. Buna, memleketimizde en başta ve özellikle dinî sınıflar çoktan taraftardırlar. Fakat bunu Fransa ile dövüşmeden yapabilmek mümkün olamayacağından taraftar olamaz. Fakat, Türkiye'yi bütün olarak korumak gereği duyulursa, yani bölüşmenin büyük askerî fedakârlıklarla yapılabileceğini anlarsa Lâtinleri sokmamak için Amerikan görüşünü tutar ve destekler. Nitekim İngiliz siyasetçileri arasında zaten bu görüşe eğilimli olanlar vardır. Morisson (Morison) gibi ünlü kimseler Amerika'nın Türkiye'de manda kurmasını istiyorlar.
Başka bir çözüm yolu da, Türkiye'yi Trakya'dan, İzmir'den, Adana'dan, belki de Trabzon'dan ve hele İstanbul'dan yoksun bıraktıktan sonra, eski Kapitülasyonları ve boğulmaya mahkûm iç sınırlarıyla başbaşa bırakmak.
Biz İstanbul'da, kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz. Dayandığımız noktalar şunlardır :
1- Aramızda, hangi şartlar altında olursa olsun, Hıristiyan azınlıklar kalacaktır. Bunlar hem Osmanlı vatandaşı olma haklarından yararlanacaklar hem de dışarıda bir Avrupa devletine dayanarak karışıklık çıkaracaklar, sürekli olarak müdahaleye yol açacaklar ve zaten göstermelikten ibaret olan bağımsızlığımızdan azınlıklar adına her yıl bir parça daha kaybedeceğiz.
Güçlü bir hükümet ve çağdaş bir idare kurulabilmesi için, patrikhanenin siyasî imtiyazla, azınlıkların kuvvetli devletler vasıtasıyla yaptıkları sürekli tehditler ortadan kalkmalıdır. Küçük ve zayıf bir Türkiye bunu başaramayacaktır.
2 - Biribirini yok eden, çıkar sağlama, hırsızlık, macera ve şöhret için yaşayanların hırsını doyuran bu hükümet anlayışı yerine, milletin refah ve kalkınmasını sağlayabilecek, halkı ve köyleri, sağlığı ve zihniyeti ile çağdaş bir halk durumuna getirebilecek bir hükümet anlayış ve uygulamasına ihtiyacımız var. Bunun için gerekli olan paraya uzmanlığa ve kudrete sahip değiliz. Siyasî dış borçlar, siyasî esareti artırıyor. Taraf tutma, cahillik ve çok konuşmaktan başka olumlu bir sonuç veren yeni bir hayat yaratamıyoruz.
Bugünkü hükümet, adamlarını takdir etmese bile, halkı ve halk hükümeti kurulmasını yararlı gören Filipin gibi vahşî bir memleketi, bugün kendi kendini idareye muktedir çağdaş bir makine haline koyan Amerika, bu konuda çok işimize geliyor. On beş yirmi yıl sıkıntı çektikten sonra yeni bir Türkiye'yi, her ferdi öğrenimi ve zihniyetiyle gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye'yi, ancak yeni dünyanın kabiliyeti yaratabilir.
3 - Yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki rekabetlerini ve kuvvetlerini memleketimizden uzaklaştırabilecek bir yardımcıya ihtiyacımız var. Bunu ancak Avrupa dışında ve Avrupa'dan daha güçlü bir elde bulabiliriz.
4 - Bugünkü oldu bittileri ortadan kaldırmak ve davamızı sür'atle dünyaya karşı savunabilmek için, gerekli güce sahip bir devletin yardımını istemek lâzımdır. Yayılma siyaseti güden Avrupa'nın başvurduğu binbir yol ve alçakça siyasetine karşı böyle bir vekil olarak Amerika'yı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek, Doğu Meselesi'ni de Türk Meselesi'ni de gelecek için kendimiz çözümlemiş olacağız.
Bu sebeplerden dolayı, bir an önce istememiz gereken Amerikan mandası da, elbette sakıncasız değildir. Haysiyetimizden epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz.
Yalnız, bazılarının düşündüğü gibi, Amerika'nın resmî sıfatında dinî eğilim ve taraf tutma yoktur. Hıristiyanlara para verecek misyoner kadın Amerika'sı, Amerika'nın yönetim mekanizmasında bir yer tutmaz. Amerika'nın yönetim mekanizması dinsiz ve milliyetsizdir. O, türlü cins ve mezhepten insanları çok uyumlu ve kaynaşmış olarak bir arada tutmanın yolunu biliyor.
Amerika, Doğu'da mandaterlik yapmak Avrupa'da başına dert açmak niyetinde değildir. Fakat onların onur meselesi yaptıkları şey, yöntemleri ve idealleri ile Avrupa'dan daha üstün bir millet olmak iddiasıdır. Bir millet içtenlikle Amerikan milletine başvurursa, Avrupa'ya, girdikleri memleket ve milletin yararına nasıl bir idare kurduklarını göstermek isterler.
Amerikan resmî mahfillerinin önemli şahsiyetleri arasında epey lehimize bir hava oluştu. İstanbul'a Ermeni dostu olarak gelen birçok hatırı sayılı Amerikalı, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler.
Bu akımı temsil eden resmî ve gayrî resmî Amerikan görüşünün altında yatan gizli düşünce şudur: Türkiye'yi parçalamamak, eski sınırları içinde bir bütün halinde olduğu gibi korumak şartıyla genel ve tek bir mandaya bağlamak. Suriye, Amerikan Komisyonu orada iken, genel bir kongre toplayarak Amerika'yı istemiştir. Suriye'nin bu isteği Amerika'da çok iyi karşılanmıştır.
Amerika, bizim topraklarımız üzerinde Ermenistan kurmaya niyetli görünmüyor. Eğer mandayı alırlarsa, bütün milletleri eşit şartlar altında bir memleket evlâdı olarak kabul edip alacaklarını önemli çevrelerden haber aldım.
Ne var ki, Avrupa, mutlaka bir Ermenistan meselesi ortaya çıkarmak -özellikle İngiltere- Ermenilere tavizler vermek istiyor. Amerikan kamuoyunda zulüm görmüş Ermeniler adına bir oyun oynamaya çalışıyor. Avrupa korkusu bizim fikir adamlarını düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi, Câmi Bey gibi, hattâ millî birliğe şekil veren diplomatlarımızın, Ermeni meselesi için bir çözüm yolu tavsiyeleri var. Resmen size yazılıyor.
Çok tehlikeli anlar geçiriyoruz. Anadolu'daki mücadeleyi dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var. Hükümet ve İngilizler, bunun Hıristiyanları öldürmek, İttihatçılar getirmek için yapılan bir hareket olduğu düşüncesini Amerika'ya elbirliği ile benimsetmeye çalışıyorlar.
Her an bu Millî Mücadele'yi durdurmak için kuvvet gönderilmesi tasarlanıyor; bunun için İngilizleri kandırmaya çalışıyorlar. Millî Mücadele sür'atle ve olumlu isteklerle kendini ortaya koyarsa ve Hıristiyan düşmanlığı gibi bir rengi de olmazsa Amerika'da hemen destek bulacağını yine çok önemli çevreler garanti ediyorlar.
Sivas Kongresi toplanıncaya kadar, Amerikan komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Hattâ, kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeyi de belki başarabileceğiz.
İşte bütün bunlar karşısında, dâvâmızda bize yardımcı olabilmesi için, bu fırsat dakikalarını kaybetmeden, bölüşülme ve çözülme korkusu karşısında, kendimizi Amerika'ya başvurmaya mecbur görüyoruz Vasıf Bey kardeşimizle bu hususta birleştiğimiz noktaları kendisi de ayrıca yazacaktır.
Türkiye'yi azim ve irade sahibi geniş görüşlü bir iki kişi belki kurtarabilir. Macera ve boğuşma devri artık geçmiştir. Gelecek için kalkınma ve birlik savaşı açmaya mecburuz. Sınırlarında bu kadar çok evladı ölen zavallı memleketimizin düşünce ve medeniyet savaşında kaç tane şehidi var. Biz Türkiye'nin hayırlı evlâtlarından, yarının kurucuları olmalarını istiyoruz. Sizin, Rauf Bey kardeşimizle birlikte, temelleri bile çöken zavallı memleketimiz için uzakları görerek düşünüp çalışmanızı bekliyoruz.
Saygılarımı gönderir, başarınıza dua ederim. Millî dâvâda canıyla başıyla çalışanlar arasında, sade bir Türk askerinin alçak gönüllülüğü ile, sizinle birlikte olduğumu ifade ederim.

10.8.1919
Halide Edip


 
daha önceden biliyordum bunu.. Halide Edip'i de suçlamamak gerek o karamsar hava içerisinde milli mücadelenin başarılı olacağına inanmamış olabilir.. şu an bile şu halimizle en ufak bir kışkırtmayla galeyana geliyoruz vatan millet elden gitti diyoruz... sıkıntılı zamanlarda böyle şeyler olur.. ne yazıkki bu yazıyı tamamen okumayanlar vay be Halide Edip de diğerlerinden farksızmış diye yorum yapıyorlar.. Evet karamsarlıkla bunları söylemiş olabilir ama milli mücadeleye katkıları da asla azımsanamayacak bir insandır kendisi..


Allah rahmet eylesin..
 
Halide Edip Adıvar Türkiye'ye ancak Atatürk'ün ölümünden sonra geri dönebilmiştir.Bu konuyu ben de çok öncelerden biliyordum hatta Atatürk'le fikir ayrılığına düşen başka önemli isimler de var.İlk duyduğumda gerçekten çok şaşırmıştım:))Benim bu gibi örneklerden sonra Atatürk'e hayranlığım daha da artmıştır.En zor şartlarda bile mandacılığa hep karşı çıkmış olması, yepyeni bir devlet kurabilme dirayetini göstermesi O' nun ne kadar özel biri olduğunu gösteriyor."Ya istiklal ya ölüm" düşüncesi daha bir önem kazanıyor gözümde.O' da kolay yolu seçebilirdi düşünsenize.Ya seçseydi... Yargılamak için değil Atatürk'ün gerçekten büyük bir komutan ,büyük bir devlet adamı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermek için ...
 
daha önceden biliyordum bunu.. Halide Edip'i de suçlamamak gerek o karamsar hava içerisinde milli mücadelenin başarılı olacağına inanmamış olabilir.. şu an bile şu halimizle en ufak bir kışkırtmayla galeyana geliyoruz vatan millet elden gitti diyoruz... sıkıntılı zamanlarda böyle şeyler olur.. ne yazıkki bu yazıyı tamamen okumayanlar vay be Halide Edip de diğerlerinden farksızmış diye yorum yapıyorlar.. Evet karamsarlıkla bunları söylemiş olabilir ama milli mücadeleye katkıları da asla azımsanamayacak bir insandır kendisi..


Allah rahmet eylesin..

O kadar doğru ve yerinde bir yorum olmuş ki alkışlamadan edemedim....

Korkusuzca en büyük lidere bile fikirlerini ifadeden çekinmeyen bir Türk kadını Halide Edip....

Hele ki bu dönem kadınlar için ilk kez fikirlerini söyleyebilme hakkına sahip oldukları dönemler olduğu düşünülünce....

Milli mücadelede, varlığı azımsanamıyacak kadar çoktur...

Ama karamsarlığını ve tabii ki korkularını anlamayacak insanlar olacaktır...

Onlarda lütfen geçmişine dair araştırma yapmadan,yargıya varmasınlar...
 
Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunu olan Halide Edip Adıvar, İzmir'in işgalini protesto etmek amacı ile düzenlenen Sultanahmet Meydanındaki mitinglerde yaptığı konuşmalarla çok meşhur olmuştu. Kurtuluş Savaşında, Mustafa Kemal Paşa'nın yanında onbaşı rütbesi ile ön saflarda bulundu. Sayısız roman ve tiyatro eserleri vardır. Ancak, bu kıymetli yazar zaman zaman Mustafa Kemal'i anlamakta ve O'na yetişmekte güçlük çekiyordu. Çünkü geleneklerine çok bağlı idi. Şöyle ki; Mustafa Kemal Paşa 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında topladığı Erzurum kongresinde hiç bir ülkenin himayesinin (Mandate) kabul edilemeyeceğini karara bağlamıştı. Ancak, Halide Edip Adıvar 10 Ağustos 1919'da Mustafa Kemal'e yazdığı mektupta "Filipinler gibi vahşi bir ülkeyi, bugün kendini yönetebilen bir makine haline koyan Amerika, bu hususta çok işimize geliyor. Gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan Türkiye'yi, ancak yeni dünyanın yeteneği yaratabilir!" diyor ve adeta, Amerikan himayesinin kaçınılmaz olduğunu belirtiyordu.

Atatürk inkılâplarından önce, İstanbul'da vapur, tünel, tren ve tramvaylarda kadınlar perde ile ayrılan ayrı bölümlerde seyahat ederlerdi. Kılık, kıyafet ve şapka inkılâbı ile birlikte, kadınların bu tip ayrı kompartımanlarda ve bölmelerde seyahat etmeleri usulü kaldırıldı. Ancak, Halide Edip Adıvar İstanbul gazetelerinden birinde, Atatürk için "Peçemize, perdemize ne karışıyor?" diye keskin bir dille serzenişte bulunuyordu.
Nitekim, Halide Edip Adıvar bu tutumu yüzünden takriri sükûn kanunu çıkınca, inkılâplara ayak uyduramayan 150 kişi ile birlikte, yurt dışında yaşamaya zorlananlar arasına girdi.

Yıllar sonra, 1950'de Halide Edip Adıvar yurda döndüğü zaman, kendisi ile Milliyet Gazetesi adına röportaj yapan Sabiha Sertel'in kızı Yıldız Sertel'e aynen şöyle diyecekti: "Mustafa Kemal Haklıymış !"
 
Halide Edip Adıvar Türkiye'ye ancak Atatürk'ün ölümünden sonra geri dönebilmiştir.Bu konuyu ben de çok öncelerden biliyordum hatta Atatürk'le fikir ayrılığına düşen başka önemli isimler de var.İlk duyduğumda gerçekten çok şaşırmıştım:))Benim bu gibi örneklerden sonra Atatürk'e hayranlığım daha da artmıştır.En zor şartlarda bile mandacılığa hep karşı çıkmış olması, yepyeni bir devlet kurabilme dirayetini göstermesi O' nun ne kadar özel biri olduğunu gösteriyor."Ya istiklal ya ölüm" düşüncesi daha bir önem kazanıyor gözümde.O' da kolay yolu seçebilirdi düşünsenize.Ya seçseydi... Yargılamak için değil Atatürk'ün gerçekten büyük bir komutan ,büyük bir devlet adamı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermek için ...

Onu bu kadar büyük yapanda bu tutarlığı değil mi?...

Lider olmak, hele ki Onun gibisi...:asigim:

Yargılamak için olmadığına kesinlikle inanıyorum Özgürce...:teselli:

Bu tarihi bir paylaşım ve teşekkür ederim kendi adıma...

Tabii burda benimde çekincem...

Herkesin algılamasında ,Halide Edip için farklı yargılara varma olasılığı...

Ama bir anlık gafleti yüzünden ,geçmişini bir anda silip atmak mümkün olmamalı...
 
Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunu olan Halide Edip Adıvar, İzmir'in işgalini protesto etmek amacı ile düzenlenen Sultanahmet Meydanındaki mitinglerde yaptığı konuşmalarla çok meşhur olmuştu. Kurtuluş Savaşında, Mustafa Kemal Paşa'nın yanında onbaşı rütbesi ile ön saflarda bulundu. Sayısız roman ve tiyatro eserleri vardır. Ancak, bu kıymetli yazar zaman zaman Mustafa Kemal'i anlamakta ve O'na yetişmekte güçlük çekiyordu. Çünkü geleneklerine çok bağlı idi. Şöyle ki; Mustafa Kemal Paşa 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında topladığı Erzurum kongresinde hiç bir ülkenin himayesinin (Mandate) kabul edilemeyeceğini karara bağlamıştı. Ancak, Halide Edip Adıvar 10 Ağustos 1919'da Mustafa Kemal'e yazdığı mektupta "Filipinler gibi vahşi bir ülkeyi, bugün kendini yönetebilen bir makine haline koyan Amerika, bu hususta çok işimize geliyor. Gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan Türkiye'yi, ancak yeni dünyanın yeteneği yaratabilir!" diyor ve adeta, Amerikan himayesinin kaçınılmaz olduğunu belirtiyordu.

Atatürk inkılâplarından önce, İstanbul'da vapur, tünel, tren ve tramvaylarda kadınlar perde ile ayrılan ayrı bölümlerde seyahat ederlerdi. Kılık, kıyafet ve şapka inkılâbı ile birlikte, kadınların bu tip ayrı kompartımanlarda ve bölmelerde seyahat etmeleri usulü kaldırıldı. Ancak, Halide Edip Adıvar İstanbul gazetelerinden birinde, Atatürk için "Peçemize, perdemize ne karışıyor?" diye keskin bir dille serzenişte bulunuyordu. Nitekim, Halide Edip Adıvar bu tutumu yüzünden takriri sükûn kanunu çıkınca, inkılâplara ayak uyduramayan 150 kişi ile birlikte, yurt dışında yaşamaya zorlananlar arasına girdi.

Yıllar sonra, 1950'de Halide Edip Adıvar yurda döndüğü zaman, kendisi ile Milliyet Gazetesi adına röportaj yapan Sabiha Sertel'in kızı Yıldız Sertel'e aynen şöyle diyecekti: "Mustafa Kemal Haklıymış !"


Değil mi ya.....:asigim:

Yıllar sonra aynı sahneleri yaşamıyormuyuz?

Bugün Halide Edip gibi gaflete düşen kadınlarımız....

Yarın çocuklarımıza....Aynı cümleyi kuracaklar.....

"Mustafa Kemal Haklıymış"...:çok üzgünüm:

Harika ve tam zamanında yapılması gereken bir paylaşımdı...

Yüreğine,emeğine sağlık..a.s..
 
Halide Edip Adıvar Türkiye'ye ancak Atatürk'ün ölümünden sonra geri dönebilmiştir.Bu konuyu ben de çok öncelerden biliyordum hatta Atatürk'le fikir ayrılığına düşen başka önemli isimler de var.İlk duyduğumda gerçekten çok şaşırmıştım:))Benim bu gibi örneklerden sonra Atatürk'e hayranlığım daha da artmıştır.En zor şartlarda bile mandacılığa hep karşı çıkmış olması, yepyeni bir devlet kurabilme dirayetini göstermesi O' nun ne kadar özel biri olduğunu gösteriyor."Ya istiklal ya ölüm" düşüncesi daha bir önem kazanıyor gözümde.O' da kolay yolu seçebilirdi düşünsenize.Ya seçseydi... Yargılamak için değil Atatürk'ün gerçekten büyük bir komutan ,büyük bir devlet adamı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermek için ...

kesinlikle katılıyorum atatürk de karamsarlığa düşebilirdi ve milletimiz onun bunun mandası altına girebilirdi.. ama karamsarlığa düşmedi Atatürkün milletine inanışı öyle kuvvetliydi ki enkazdan pırıl pırıl bir ülke çıkarmayı başardı.. kim ne derse desin hangi liderden söz edilirse edilsin bu dünyada gerçek liderleri sadece biz çıkarmışız bana göre :nazar: atatürk de bunlardan biri belki de en iyi örneği..
 
X