Ahmet Selim Şiirleri

Eski_dxuxnya

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
29 Mart 2007
324
0
iFTARINI MELEKLERLE BEKLEDİĞİM, ORUCUNU GÖZYAŞIYLA TUTTUĞUM RAMAZAN GELDİ.dİNLEMENİZİ TAVSİYE EDERİM BU ŞİİRİ,ÇOK BEĞENECEĞİNİZE GARANTİ VERİYORUM
TIKLAYIN LÜTFEN

DİĞER ŞİİRLERİ

YARALARIMI ELLERİMLE DİKTİM

Bütün yaralarımı kapattım
Ellerimle diktim hançerinin bütün izlerini

Gece bazen yüzüne çökerde kapkaranlık olursun ya
Gecenin ortasından bir yol arayıp bir ışık arayıp şehre doğru gidersin ya
Ve bazen kılıcınla değil de sözlerinle dokunursun ya kalbime
İşte öyle bir geceydi

Artık savaştan dönen yenilmiş bir er gibiyim
Şimdi bana baksalar sadece hüzün görürler.
Gecenin ortasında yapayalnız bir ağustos böceği gibiyim ışıksız
Kendine bile mecali olmayan yaralı bir kuş gibiyim
Hayatı bölüşmek istedin ya benimle
İstersen ve dayanabilirsen hüznümü ve acılarımı bölüşebilirim seninle
Ama bir ekmek gibi böldüğümde kendimi
Dayanamayıp gidersen ardın sıra hiç türkü bekleme benden

Yaralarımı kendim sardım yaralarımı kendim diktim ellerimle canlı canlı
Beni acıyla imtihan edemezsin
Gidebilirsin yüreğini alıp gidebilirsin
Ama yüzümdeki gözlerim deki siluetini silemezsin
Yapabileceğin şeyleri yap
Bütün acıları ver bütün intikamını al

Ama bil ki ben seni içimden göndermezsem hiçbir zaman gidemezsin

Ahmet Selim

BU BİR KÜLÜN HİKÂYESİDİR

Yanmayı başarmış bir gönlün hikâyesi
Yanan her gönül bir gün geri döner
Yandığı gözlerin tam ortasına
Bu bir külün hikâyesi
Bazen bir sigaranın dumanında
Bazen sevgiliye giden bir mektubun kenarında
Yüreğin anlıyor beni, hissediyorum
Şarkı öyle söylüyordu değil mi?
Biraz kül biraz duman o benim işte
Kerem misali yanan o benim işte
Bir gecenin ucunda
Gemilerin, sahile vardığı o ışık benim
Bir korum, yanıyorum
Artık bir külüm işte
Yanmayı başaran her odun hikâyesidir,
Her gönlün
Bir külün hikâyesi
Gece büyür hayatın yorgunluğu çöker insanın üstüne
Bazı geceler sanki daha da uzar
Varmaz sabaha
Hep bir ateş yanar, hep bir yürek
Hep yarım kalmış bir sevda vardır
Sevdanın yarısı hep diğer yarısına ağlar
Yaşanmamışlara yanar
Azalıyorsam sebepsiz değil
Bir külün hikâyesidir bu
Yanmayı başarmış
Mutlu bir gönlün hikâyesi

Ahmet Selim
 
Yüreğine emeğine sağlık cann Nephente'ma.s.

a.s.Sende sağolasın canımmm,peşimizden dağınıklığımızı topluyorsun,süpürüyorsun hakkını helal et, daha önceden eklediğimi unutmuşum inan:1rolleyes:

UMUT

bir umuda bağlıydı pamuk ipliği hayatımız
bir umut ki ayışığı renginde
bir umut ki gözlerinin sabah dünyaya doğduğu gibi

isyan isyan büyüyen gece
susarsa sabahın kızıllığına
bülbül kafesle dost olursa bir gün
dudaklarımdan şarkılar değil de
ağlar gibi bir ses dökülürse
dökülürsek sonbaharı beklemeden
o an artık gelmesen de olur
çünkü ben senden
ve seni kucaklayan dünyandan vazgeçmişimdir
bunu böyle bilesin.

bir umut ki üşüyen ellerime ellerinden daha yakın
bir umut ki yün bir eldiven kadar hissiz ama dost
bir umut ki buzla ovar gibi yakıcı

sessizlik kelime kelime büyüdüğünde
sessizce bir tomurcuk açar ansızın
kaf dağından yuvarlanan küçük dağlar
nasıl isyan ederse kudretine haksızlığın
nasıl bağıra çağıra
nasıl çığlık çığlığa
toz duman olursa ırmaklara karışıp
dünya denilen bu hengame de öyle oyalar
öyle sağır eder yüreğini.
dipsiz kuyulardan bağırmak
tıkanıp ağlayamamak
ve yeniden doğamamak kadar sancılı bir andayım şimdi
çünkü şiir kimsenin bilmediği bir şelaledir gönlümden gönlüne akan
eski bir tüfek gibi geri teper deler geçer sahibini
sözlerime aç ki ağuşunu sönsün içinde ateşler
aç ki kapılarını ardına dek
aç ki bayraklarını
bir serin bahar rüzgarı olayım aç ki kalbini

bir umut ki adı konmamış
bir umut ki umut gibi değil hüsran gibi
bir umut ki ham bir meyve henüz daha olmamış..

gülümün yapraklarıyla fal bakan katiller
sarhoşsalar şimdi zaferin şerbetiyle
tam tam sesleri duyuyorsak hala zamana inat
ve kazanlarda çiğ et fokurduyorsa
şeytanla halay çekenler bilsin ki
umuda kılıç çekilmez

çünkü umut içimde bir siperdir korkulardan arınmış
çünkü umut bir güldür içimde
henüz daha solmamış.

Ahmet Selim
 
emeğine sağlık...

Teşekkür ederim,yorum için sağolasın

BİZ

Güneşi kurup yatmışsan eğer
Zaman denen zehriyle uyandırıyor saatimin akrebi
Bak yine bir sabah güneşi kadar dakik
Tabiat gibi hazırım uyanmaya uykularımdan
Müjdelerle geldim
Güzel günlerle geldim
En göz alıcısını desteledim duygularımdan senin için
Yüzümün rengini sana verdiğim için
Halimi sormaz oldum aynalara
Bir yudum su gibi
Hasret kaldım gülmelere
Umudumu bıraktım ya hep sonralara
Ruhumun yokuşları alıştı artık bu kaymalara

Bir gölge gibi saklanıyordum ışıklardan sen gelmeden
Yaşıyordum
Hem yaşamadan hem ölmeden
Işığın bir selam getirdi ya gülmeden
Memleketimden şehrimden
Kendimden
Birikmiş kahkahalarımı o yüzden saldım
Yoksa aklım başımda
Deli değilim ben

El feneri kadar bile olsa
Aydınlık aydınlıktı
Kaçtım ya o pek sevdiğim kuytularımdan
Kendimi yaban koydum ya senin için
Mecbursun
Dinleyeceksin
Dinlemelisin
Göğsümden bir damar sızıyor bak
Bak sular çekiliyor kuyularımdan
Toz tutmuş hayatımı silmelisin
Kurumadan içimdeki kaynak
Derdimi dinlemelisin

Bir imtihan oluyorduk
Ve dünya oyalıyordu beni sen uyarmadan
İçime bir el gibi deyiyordu her hüzzam şarkı
Daralıyordu odalar
İçim daralıyordu
Eşyalar üstüme üstüme yürüyordu
Ama bir taş gibi metanetini koruyordu inadım
Bir fotoroman kadar donuktu belki hayatım
Lakin ben çok sahici oynuyordum
Bir sen anladın ya sahteliğimi
Belki de o yüzden sana böyle bağlandım
Kim bilir
Belki

Naftalinli dolaplar gibi eskiler kokuyordu her yer
Ve yer yer eski zamanlar geçiyordu yanımızdan omzumuza çarparak
“Ah ulan! “dediğimiz hayaller geçiyordu
Bir meyhur gibi yıllar
Gözümüzün içine baka baka içiyordu bizi
Ve her dakika
Biz de bir eski zaman hikâyesi oluyorduk aslında
Zaman şanslıları seçiyordu hayat oyununda
Zaman başkalarını seçiyordu

Biz birbirimize küsmeye mahkûm edildik
Benim sırtım çıplaktı
Seninse ipek böcekleri koza örmüştü tenine
Yine de ikimiz de ezilmedik mi
Hani farklı dünyalardandık biz
Fazladan bir şey kaldı mı birimize

Akçeler belimize ağır gelse de
Aslında hepimiz birer baldırı çıplağız
Yanlış zamanda da gelmedik hayır
Hayır biz yanlışız

Düşman yüreğimizden vurmuş bizi
İçimizden vurmuş
Şarapneller sevgimize deymiş
Kaşlarımıza deymiş göz bebeklerimize
Yüreğimizin kanını
Gözümüzün akını
Aşk denen feri almış
Hatıralarımızı çalmış düşman
Eski fotoğraflarımızı çalmış
Komamış ki bizi bize
Omuz omuza olmayalım diye
Onca yükü asmış omuzlarımıza
Ve çitleri yıkıp bir domuz gibi
Mındar edip şehrimizi koyup kaçmış

Ben düşman diyeyim ona
Sen de şeytan fark etmez
Yaban koymuş ya bizi aynı diyarda
Gülen yüzleri karartmış ya
Aslını çalmış da hayatımızın
Negatifini yakmış
Kopyasını yutturmuş ya
Daha ne istiyorsun
Zulmü görmek için kan mı istiyorsun hala
Damarlarındaki kanı bile çekmiş ya

Bir zaman ne de mutluyduk biz
Hep böyle gider sarhoşluğuyla
İmtihanı unutmuşuz biz
Şimdi vurmaktan sızlıyorsa dizimiz
Bil ki yine sebep biziz
Ve artık bırak şu şahlanma rüyasını
Hayaller kuracak zamanda değiliz biz
Bir merhem sürüp dizimize emeklemeliyiz
Yürümeyi çoktan unutmuşuz biz

Biz deyip geçme
Biz bir zaman engin deryaydık
Bakma sefilliğimize
Hala vardır içimizde birkaç yorgun dalga
Hoş şimdi gavur dilek tutup
İçimize bozuk para atsa da
Biz deyip geçme
İkimizden başlar bizlik
Seller kopup dağdan gelse de
Gözümüzün buharındadır aslı
Sel dediğin iki damla gözyaşıyla başladı
Ne olur biz deyip geçme

İmtihan mı oluyorduk
Sen ne bilirsin “Son beş dakika” komutuyla uyanmayı
Herkes hayatını yazmışken sayfalara
Kapkara bir kağıda yazacak yer bulamamayı
Sen ne bilirsin hatıraları
Sen ne bilirsin yalnız kalmayı
Bütün omuzlar deyecek gibiyken omzuna
İnsanların göz kaçırmalarını

Sen biz deyip
Bizi bizden ayırıyorsun
Fotoğraflarımızı yırtıyorsun
Bilmezsin ki
Eski resimler küserse birbirine
Bir daha asla barışmaz
Ok deyen yerden kan kardeşi olmuşuz
O yüzden hala sırtımızda vardır bir eski yara
Ve işte şu en sıkıntılı anımızda
Ne olur biz deyip geçme

Şimdi hatalarımı antreye asıp
Odama umutlarla giriyorum
Biliyorum ne edersem hep kendime ediyorum
Pişmanım günahlarımdan
Yorgunum hatalarımdan
Ve sen yüzüme vurma
Aynalar gösterin yüzümü yeniden
İçimde fişekler patlıyor
Ve muştular büyütüyorum senin için
Biliyorum bir ölü gibi gidiyorum yaşamaya
Ama bil ki şimdi
Teklifsiz koşar adımlarla
Seni yaşatmak için ölmeye gidiyorum...

Ahmet Selim
 
HALİMİ SORMA

Diyorsun ki mektuplar yanıyor
Mektup yanmaz adam yanar

Halimi sorma
Sen bilemezsin
Bir kıtaya gölge ettikten sonra
Bir bıçak darbesiyle yıkılan çınarın hikâyesini.
Ah bu benim korktu mu söylemeyen,
Sevdi mi gözlerini kaçıran,
Ağlamak için yağmurlu havaları bekleyen yanım.
Büyüyor kelimeler
Sığmıyor içime
Acıyor canım
Bir tunç heykel gibi hayata meydan okumak
Ayak seslerimle gök gürültüsünü bastırabilmek için
Topuklarımı kanatırcasına koştum
Koştum ki, çivit mavisi gecelerde
Aynalara binlerce kez söylediğim sözleri
Sana da söyleyecektim
Olmadı
Açılmadı kapılar
Anahtarlar kilide uymadı
Gözlerimin altındaki mor halkalardan
Okuyabildin mi sevda yaşımı?
Ben neden böyle hep uykusuzum,
Neden gözlerim hep kan çanağı bilir misin?
Sabah vakti güneş doğarken
Sazımın tellerinde bir türkü yanar
Bir kez de sana dinletebilmek için pusuda beklerim

Halimi sorma
Çünkü yok sorularının cevabı bende
Çünkü yok yüzümün karşılığı aynalarda
Çünkü, çünkü ben artık tedavülde değilim

Halimi sorma
Anlatsam da anlayamazsın
Azap, dağdan düşen bir kartopu gibi büyür adamın içinde
Beni mi tanımak istiyorsun
Yüzümdeki çizgilerden anlamadıysan
Yine de söyleyeyim
Ben iki değirmen taşının arasına sıkışmış
Zavallı bir buğday tanesiyim.

Ahmet Selim
 
GECEYİ YARARCASINA

soluk renkleriyle konunca yanağına sonbahar
kuşlar ufukta sessizce kaybolurdu geceyi yararcasına
ıhlamurlar altında geçirdiğimiz yaz
hatmi çiçeklerine karışıp burnuma konduğunda
masal dinleyen çocuklar gibi huzur bulurdu dinmez hayallerim
ve alev almış kalbim
gecikmiş bir bardak çay gibi soğurdu.

gecikmek dedim de...
hala gelmeyecek misin?
ve biraz dahi olsa
beni sevmeyecek misin?

dumanlar çıkmıyordu ya seni gönderdiğim trenden
belki de o yüzden anlamadım sessizce gittiğini
sonbaharı beklediğini
kuşlara özendiğini
ve onlara ne çok benzediğini

benzemek dedim de...
sanırım biz hiç benzemiyoruz birbirimize...
ben ki asırlık çınarlar kadar sabırlı ve tutsak
sen ki dallarına konan kuşlar kadar aceleci ve hürsün
gün gelir yaşamak nedir sende görürsün
kızgın bir kılıç gibi tutuşunca ellerimizde.

Ahmet Selim
 
ADAM VE KADIN

Adam kadına son kez baktı
Tüm bir hayatı gözlerinin önünden bir film gibi aktı
Adam kadına bir daha bakmadı
Baksa biliyordu ki
Gidemeyip orada kalacaktı
Görünmez bir cendereyle sıktı başını
Bakmayacaktı
Bakmadı.
Kör olmasına rağmen

Söylenmeyen sözler adamın kalbini yakıyordu
Bu sessizlik...
Belki de en büyük hakaretti
Adamın göğsü yanıyordu ama ağlamadı
Yüreğinde bir kor olmasına rağmen

Hava soğuktu...
Dışarıda buluşmayı kadın istemişti
Adam paltosunu kadına vermişti
Ama kendisi hiç üşümüyordu
Mevsim kış ve kar yağıyordu
Ama adamın omuzları kar tutmuyordu taşıdığı yükten
İşte böyle bir halde doğruldu oturduğu yerden
Yürümeye başladı
Yerlerde kar olmasına rağmen...

Adam bu aşkı ezbere biliyordu
Sırtı dönük olsa bile biliyordu
Ve ilk kez
Sırtları birbirine dönük duruyordu
Arkasındaki kadın ağlıyordu
“Gitmesin Allah’ım” diyordu “Gitmesin”
Ama biliyordu ki adam da içinden
“Başımı çevirmesin” diye dua ediyordu
Çünkü

O gözleri bir daha görse
Gidemeyip orada kalacaktı
Adamın yüreği az evvel
Sahibine ihanet etmiş kaçıyordu
İşte böyle bir halde doğruldu oturduğu yerden
Adam kararını vermişti
Yüreğinin yanına gidiyordu
Hem yanında
Hem yüreğinde
Yar olmasına rağmen

Vesselam adam da kaçıyordu
Şu dünya dar olmasına rağmen...

Ahmet Selim / MAYIS-1998
 
MEKTUPLAR ELBET DÖNER AŞKA...

Solar bahçemde güller baharı bekleyerek
Zembereği sökülür saatlerin zaman durur
Bir sam yeli eser bağrıma davetsiz
Göğsüne kokunu ekleyerek

Vazgeçilebilirlerden olabilirdin
Üstüne basılıp geçilebilirdin
Bir nefes misali göğsümde durmasan

Bir gök ağlayabilir anca sen gibi titreyerek
Düğümlenir ve yağar yağmur sicim sicim
Ben bir taş olabilirdim istesem bir engin dağ
Eriyebilirdim seni içime çekerek

Aynalarımda olabilirdin
Aksi sedamda bir ses
Söylenmemiş şarkım olmasan

Bir söz söylenebilir zamanını bekleyerek
Aşk durdurur zamanı mekânı çeker ayaklarından
Güpegündüz rüyalar görebilirsin gözbebeklerinde
Bir nehir olup akabilirsin kirpiklerine yüklenerek

Bir hiç olabilirdin
Bir göç olabilirdin
Ayaklarıma prangalar vurmasan

Bir selam geldi senden aldım titreyerek
Senden gelen her şey kabulüm teklifsiz
Ne mektuptur bu zarfsız pulsuz
İçine nasıl sığar aşk kilitleyerek

Bir nefes olabilirdin
Bir kandil bir ateş
Mektuplar elbet döner aşka
Şimdi her yerde olabilirdin
İçimde olmasan...

Ahmet Selim
 
AŞK İÇİN SÖYLENİLEN NE KADAR SÖZ VARSA YALAN

Bu yağmur, bu şehre dökülen damla damla sızı
Gri duvarları saran mavi karanlık
Ağlıyorum duyuyor musun?

Aşk için söylenilen ne kadar söz varsa yalan
Ve sen koskocaman bir yalansın sevdiğim
Ben sende aşkta ihaneti öğrendim
Anladım ki kalbine giden tek damar ben değilim
Ve insan terk edilmeyi öğreniyor bir tren garında
Bir nokta oluncaya dek el sallıyor ardından sevdiklerinin
Ve bir Arnavut kaldırımı gibi donup kalıyor oracıkta

Aşk için söylenilen ne kadar söz varsa yalan
Ve sen koskocaman bir yalansın sevdiğim
Ben bilmezdim kirpiklerimin arasından bir ırmak geçtiğini
Ben bilmezdim her gece göz kapaklarımı aralayıp
Ruhuma girdiğini
Yarım şarkıların ve yarım sigaraların beni erittiğini bilmezdim

Aşk için söylenilen ne kadar söz varsa yalan
Ve sen koskocaman bir yalansın sevdiğim…

Ahmet Selim
 
X