Nazım Hikmet'in 106. yaş günü

suavea

Guru
Kayıtlı Üye
22 Ocak 2007
689
5
İyi ki doğdun Nâzım


Türkçe’nin büyük ozanı Nâzım Hikmet’in 106. yaşı şiir ve müzik şölenleriyle kutlandı.



İSTANBUL - Nazım Hikmet Vakfı’nın İstanbul’da Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda düzenlediği şiir ve müzik şölenine şarkılarıyla Esin Afşar, Mazlum Çimen, Onur Akın katıldı. Şiirlerle Rutkay Aziz, Altan Erkekli, Taner Barlas, Müslüm Çelik, Tülay Bursa, Turgay Fişekçi, Altan Gördüm, Küçük İskender, Nur Sürer, Nevzat Şenol ve piyanosuyla Aslıgül Ayas, Nâzım’ın doğumgününde yer aldı.

Gecenin sonunda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erkekli, “Dünyanın tanıdığı ama benim ülkemde bir sürü insanın tanımadığı ve dizelerini bilmediği dünya şairinin 106. doğum yılını kutlarken, bugün hala onun mezarını ülkeme getirememenin acısını barış sever bir dünya insanı olarak yaşıyorum” dedi.

Erkekli, bu akşam liselileri, üniversitelileri ve özellikle de oğlu Can Erkekli’yi sahnede görmenin, kendisi için Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık yarınlara gideceğinin kanıtı olduğunu ifade ederek, “Nazım Hikmet’le biz barışı, sevgiyi yaşamayı öğrendik. Tüm dünya onu öğreniyor, benim ülkem de öğrenecek” diye konuştu.

Anma gecesine, sanatçılar Tarık Akan ve Ferhan Şensoy da katıldı


Merak edenler için: NAZIM HİKMET'İN YAŞAM ÖYKÜSÜ

Hikmet Bey ve Celile Hanım’ın oğlu Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902’de Selânik’te dünyaya gelir. Babası Hikmet Bey, çeşitli illerde valilik yapmış olan Nâzım Paşa’nın oğludur. Osmanlı Hariciyesi’nde çeşitli memurluklarda ve Matbuat Umum Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. Annesi Celile Hanım ise, dilci Enver Paşa ile Leylâ Hanım’ın kızıdır. İlk kadın ressamlarımız arasında anılan Celile Hanım, kültürlü, sanatçı ruhlu bir kadındır... Küçük Nâzım ilk eğitimini annesi ve sıkça şiirli toplantılar düzenleyen, kendisi de bir mevlevi sairi olan büyükbabası Nâzım Paşa’dan alır. Ve henüz on bir yaşındayken ilk şiirini yazar...

Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde gören Nâzım, 1915 yılında Bahriye Mektebi’ne girer. 1918 yılında ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. Bu bir aşk şiiridir. Ancak, İstanbul’un işgaliyle birlikte yerini yurtsever nitelikte şiirlere bırakır...

Mezuniyetine üç ay kala geçirdiği bir hastalık nedeniyle Bahriye’den ayrılır. Bir grup arkadaşıyla Anadolu’ya geçer. Ankara Hükümeti’nin görevlendirmesiyle arkadaşı Vâlâ Nurettin ile birlikte Bolu’da öğretmenlik yapar.

Daha sonra kısa aralıklarla iki kez Moskova’ya gider. İlkinde iki yıl kalır. Rusya’da gerçekleştirilen ihtilale tanık olur. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KTUV’da ekonomi-politik öğrenimi görür. İkincisi ise küreğe konulma cezasının verildiği dava nedeniyle zorunlu bir göçmenliktir. Bu kez daha önce öğrenci olduğu Üniversite’de çevirmenlik ve asistanlık yapar.

Ceza Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Kısa bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılır. Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları, şiirleri yayınlanır. Kitapları basılır. Siyasal ve entellektüel yaşamda aktif bir rol üstlenen ünlü bir şairdir. Şiirleri ders kitaplarına girer, oyunları devlet tiyatrolarında oynanır ama koğuşturmalardan da kurtulamaz... Sık sık gözaltına alınır, yargı önüne çıkartılır. Onun etkileyici gücü ürkütmektedir kimi çevreleri...

Düzmece davalarla yaşamının on yedi yılı hapishanelerde geçer. 1950 yılında ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlenen kampanyalar sonunda çıkarılan Genel Af Yasası’yla serbest kalır. Ne var ki yaşamına yönelik komplolar nedeniyle yeniden yurtdışına çıkar. Ve ölene dek yurduna, halkına, sevenlerine hasret şiirleri yazacağı göçmenlik yılları başlar...

Bu dönemde Uluslararası Barış Ödülü sahibi bir sanatçı olarak barış hareketi içinde aktif olarak yer alır. Dünya Barış Konseyi Başkanlık Divanı’na seçilir. Ünlü besteci Şostokoviç’e, Şarlo’nun yaratıcısı Charlie Chaplin’e ve Fransız Parlamentosu Başkanı Eduard Heriot’a Uluslararası Barış Ödülü’nü veren jürinin başkanlığını yapar.

Cezaevi yıllarından kalan hastalıklar onu rahat bırakmaz ve acılı yüreği 3 Haziran 1963 günü sabahı Moskova’daki evinde durur.

“...yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemle yasak” dediği şiirleri ancak ölümünden sonra basılır ülkesinde...

Kaynak: Nâzım Hikmet Vakfı
 
CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

1 Temmuz [1957]

İyiki doğdun Nazım ; senden sonra Kurtuluş savaşı için destan yazanda olmadı
 
Nazım Hikmet iyi ki doğdun! Bu memleket yeteri kadar sana sahip çıkmadı, ülkene hasret gittin... Zaten en üzücüsü de bu. Herşeye rağmen memlektini sevmekten vazgeçmedin.
 
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..

NAZIM HİKMET
 
Açlık Ordusu Yürüyor
Açlık ordusu yürüyor yürüyor ekmeğe doymak için ete doymak için kitaba doymak için hürriyete doymak için. Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak yürüyor ayakları kan içinde. Açlık ordusu yürüyor adımları gök gürültüsü türküleri ateşten bayrağında umut umutların umudu bayrağında. Açlık ordusu yürüyor şehirleri omuzlarında taşıyıp daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri fabrika bacalarını paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak. Açlık ordusu yürüyor ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta. Açlık ordusu yürüyor yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor yürüyor ayakları kan içinde. 9 Ağustos 1962
 
Bir Hazin Hürriyet
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
bir lokma bile tatmadan yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle,
hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün
vicdan hürriyetiyle,
hürsün!

Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle,
hürsün!

En yakın insanınmış gibi seversin memleketini,
günün birinde, meselâ, Amerika'ya ciro ederler onu
seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle,
hürsün!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in,
günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin,
büyük hürriyetinle bir çukuru doldurabilirsin,
meçhul asker olmak hürriyetiyle,
hürsün!

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil
insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hattâ asılmak hürriyetiyle,
hürsün!

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,
hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.

(1951)


 
BULUT MU OLSAM (45482 Hit)

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.
YÜRÜMEK... (52322 Hit)

yürümek;
yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
karanlığın gözüne bakarak yürümek..
yürümek;
dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek ..
yürümek;

yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek ..
yürümek;
yürekten gülerekten yürümek
 
ardından söylenecek her söz az,yazılacak her yazı eksik kalır.
mavi gözlü dev.çok sevdiğim şairlerden birisin rahat uyu.

"tahir olmak da ayıp değil,zühre olmak da.
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
bütün iş tahir ile zühre olabilmekte
yani yürekte..."

nazım ı ve memleketimi seven herkese selam olsun.
 
"ve hepsinden önemlisi,
çocukların ama bütün çocukların,
kırmızı elmalar gibi gülüşü... "

NAZIM HİKMET RAN


Son noktayı güzel koymuş üstad....
 
KARIMA MEKTUP
Bir tanem!
Son mmektubunda:
Başım sızlıyor yüreğim sersem! diyorsun.
Seni asarlarsa seni kaybedersem diyorsun.
yaşayamam!
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın,kalbimin kızıl saçlıbacısı,
en fazla bir yıl sürer yirmrnci asırda ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki,sevgili
zavallı bir çingenenin kıllı siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nazım'a!
Ben
alacakaranlığından son sabahhımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,altın renkli,gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana istendiğini idamımın,
Daha dava ilk adımında ve şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın.
Haydi bunları boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutmaki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
Nazım Hikmet
 
Gecenin sonunda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erkekli, “Dünyanın tanıdığı ama benim ülkemde bir sürü insanın tanımadığı ve dizelerini bilmediği dünya şairinin 106. doğum yılını kutlarken, bugün hala onun mezarını ülkeme getirememenin acısını barış sever bir dünya insanı olarak yaşıyorum” dedi.



altan erkekli böyle demiş ama haberi yokmudurki sayın nazım hikmet kendisi istememiş Türkiye'ye gömülmeyi.Beni sakın Türkiye'ye gömmeyin demiş adam daha ne! o bizi istemiyorsa biz onu hiç istemiyoruz asla getirmesinler onu memleketime.topraklarımızı kirletmesin o adam
 
dünya anladı senin degerini
ugruna sürgünlere gönderildigin sevdalın vatanın ise hala anlamadı seni
sen asla vatan haini olmadın
ama senin de dedigin gibi vatan vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
hepimiz vatan hainiyiz
bil ki ölmedin bak yaşıyorsun seni anlayan yüreklerde
 
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine
Çok severek okuduğum şiirlerin yazarıdır Nazım Hikmet ruhu şad olsun
 
Nazım Hikmet'in görüşlerini pek sevmem ama okumaya değer bir şair, ozan!! Memleketimden İnsan Manzaraları okuduğum şiir kitaplarının en iyisiydi. Türkçe'nin büyük ustalarından!! :hooray:
 
nazım hikmet memeleket
memleket nazım hikmet!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
 
X