XX. Yüzyıl Polonya Edebiyatı Şiir Seçkisi

E

EU1

Ziyaretçi
Leopold Staff (1878-1957)


XX.yüzyılın en çok okunan şairlerindendir. Hukuk, felsefe ve filoloji eğitimi aldı. 1901 de Sny o potedze adlı şiir kitabı ile modernizmin özgün şairlernden birisi olarak tanındı. 1918 yılında yayımlanan Tecza lez i krwi şairin dokuzuncu şiir kitabıydı. İkinci dünya savaşına dek altı tane daha şiir kitabı yazdı. Bunların arasında en tanınmış olanları Sciezki polne (1919) Wysokie drzewa (1932) ve Barwa miodu (1936) sayılır. 1946 da Martwa pogoda'yı yazar. Bu üç kitapta şairin, klasisizmin kurallarına uygun eserler verdiğini görüyoruz. Daha sonra gelen eserleri Wiklina (1954) ve Dziewiec muz (1958) da ise klasisistik uyumun kırılışına özgür,ironik şiirlere tanık oluyoruz.
Çevirmen olarak eski Yunanca ve Latince'nin yanı sıra, Fransızca, İtalyanca ve Almanca'dan da bir çok önemli eseri Leh diline kazandırmış bir kişilik olarak tanınır.


Artık Günü Kapamak İstiyordum

Artık günü kapamak istiyordum
Okunmuş bir kitapmışçasına
Bürünmek, kara sessizliğe
Yatmak istiyordum o büyük güce.

Tüm görkemi ile pencereden görünene dek tan kızıllığı
Sevinç ve korku uyandıran hani
Yangın gibi parlayan
Bir orkestra gibi patlayan tıpkı.

İşte yeni bir gün, yeni bir dünya
Binlerce tansık oynaşıyor içimde
Kalkıyorum ayaklarım üstüne
Duruyorum upuzun bir merdivenin önünde

Wiklina 1954 ***
En son ben kaldım,
Gömdüm tüm sevgili dostları.
Gördüm, nasıl da değiştiğini yaşamın
Ben de yaşam gibi değişmiştim tıpkı.

İnsanı sevdim doğayı da,
Geleceğe baktım hep aydınlık gözlerle,
Bağımsızlığa taptım özgürlüğe de
Dostum hem bulutla hem yelle.

İstemedim hiç bronzdan anıtlar,
Ne boru sesleri, ne gürültülü bravolar
Boş bir oda kalacak benden geriye
Fazla sözü edilmeyen sessiz bir ünle.

Dziewiec muz 1954
 
Maria Pawlikowska- Jasnorzewska (1891-1945)


Tanınmış ressam Kossak'ın kızı olan şair, Niebieskie migdaly (1922), Rózowa magia (1924), Pocalunki (1926), Dancing (1927) Wachlarz (1927), Profil bialej damy (1930) Surowy jedwab 1932, Balet powojów (1935) Szkicownik poetycki (1939) Róza i lasy plonace (1940) gibi pek çok şiir kitabı ile ünlendi.
.
Savaştan önce Skamander şiir grubuna yakındı. O dönemde yazdığı şiirlerin kahramanı, yaşamın güzelliği ile büyülenmiş,mutlu, bağımsız, çağdaş bir kadındı.

Dancing adlı şiir kitabı ile bu kahramanın yerini, yaşamı tanıyan, deneyimli, ayakları yere basan bir kişi alır. Daha sonraki kitaplarında ise felsefi düşüncelere, doğanın kurallarına, spritüel konulara ağırlık veren bir şair olarak çıkıyor karşımıza.

Oyun yazarı olarak, eğlenceli hafif konuların yanı sıra [ (Szofer Archibald (1927), Powrót mamy (1935)] totaliterizm karşıtı politik eserlerine de rastlanır [Mrówki (1936), Baba- Dziwo (1938)]

1939'dan sonra İngiltere'de yazdığı şiirleri yakınlarına ve ülkesine duyduğu özlemi, savaşın dehşetini yansıtan şiirlerdir.


Niye Gitmeli Türkiye'ye Mum örneği parlıyor tüy çiçekleri çalılar arasında ,
Ve bahçe afyon sarhoşluğu ile titriyor gibi,
Niye gitmeli Türkiye 'ye? Leylaklar kokuyor burada da,
Yarım ay doğuyor solukça, Boğaz içindeyiz sanki.
Tramvay geçerken çalıyor zilini,toz, gürültü,
Dudakların rahatlokum gibi tatlı, sanki parlak bir halı,
Otlar kesilmemiş burada uzun, tüylü,
Ve arkamdaki yeşil şalsa Peygamberin cihat bayrağı.

Yalnız kaldık haremde Bey ile gözdesi gibi…
İçebiliriz gözlerimizle karışıklığı,
Ben solgun Leyla sen Mehmet Ali,
Doğunun gizleri içinde en güzel, en tatlı!

Kıvrılırken Khewida'nın dumanı halka, halka
Salıyor kokusunu altın renkli kasımpatılardaki kafiyeye.
Sessizlik Türkçe, yabancı- Allah'a!
Niye gitmeli Türkiye'ye, o uzak Türkiye'ye?


Wachlarz 1927

Aşk

Sürekli düşünüyorsun,inatçı ,saklı, gizli
Pencereye bakıyorsun, sıkıntı var gözlerinde
Her şeyden çok severdin beni hani ?
Kendin söylemiştin ya geçen sene

Gülüyorsun da, bir şeyler var bunun ardında
Gökyüzüne bakıyorsun bulutlardan heykellere
Hani ben gökyüzüydüm, dünyaydım ya ?
Kendin söylemiştin ya geçen sene.

Surowy jedwap 1932
 
Julian Tuwim (1894-1953)


Felsefe ve hukuk eğitimi gördü. Skamander şiir grubunda yazmaya başladı. Epik ve lirik şiirlerin yanı sıra, satirik şiirler, şakalı diyaloglar, vodviller ve şarkı sözleri de yazmıştır. İki savaş arası dönemin en ünlü kabare yazarıdır. Rusça'dan, Fransızca'dan, Latince'den, İngilizce'den yaptığı çevirileri de vardır.

Czyhanie na boga (1918), Sokrates Tanczacy (1920), Siódma jesien (1922), Wierszy tom czwarty adlı şiir kitaplarında günlük yaşamın olağanüstülüğünü anlatan iyimser şiirler varır. Slowa we krwi (1926), Rzecz czarnoleska (1929) Tresc gorejaca (1936) da varoluşu ve kırılganlığı toplumsal düzeyde sorgulayan bir virtiöz çıkıyor karşımıza. Bal w operze (1936-baskı 1946) de ise belacı bir yaklaşımla yazıyor şiirlerini şair.

Eski kitap koleksiyonculuğu da yapan Tuwim, kültür ve gelenek araştırmacısı olarak da ün kazanmıştır. Bu alanda yaptığı araştırmaları içeren kitaplarının bazıları: Czary i czarty polskie oraz Wypisy czarnoksieskie (1923), Polski slownik pijaski i Antologia bachiczna (1935), Cicer cum caule czyli Groch z kapusta (1958-1963), Polska nowele fantastyczna (1949), Ksiega wierszy polskich XIX wieku (1954)

Savaş sırasında Polonya'dan ayrılan Tuwim, 1946'da yeniden ülkesine döner. Bu sırada da Kwiaty polskie (1949'da basıldı) adlı eserini yazar. Pek çok ödülü vardır.


Her Şeyi Bırakabilirdim

Her şeyi bırakabilirdim. Her şeyi, anında,
Kutno'ya veya Sieradz'a yerleşebilirdim sonbaharda.

Kutno'da veya Sieradz'da, Rawa'da veya Leczyca'da,
Giriş katında bir eve taşınabilirdim sakin bir sokakta.

Sıcak, dar, ama sevimli o evde.
Bol bol uyunur, sıklıkla içilirdi de.

Sabahları horozlar öterdi çitlerde,
Komşular aptallaşırlardı şiştikçe.

Kahveye gider, otururdum bir köşeye,
Dönmeyenin ardından ağlardım sessizce

Seninle bir kadeh şarap eşliğinde konuşabilirdim:
"Ne var canım? Ne oldu biriciğim?"

Sen gürültüden bunalmış, başkent özleminde misin?
Sıkılırdın burada, Kutno'da ya da Leczyca'da, ne dersin?

Hiçbir şey canım , hiçbir şey söylemezdin,
Sabaha kadar şöminedeki rüzgarı dinlerdin…

Ve derin, derin düşünürdün korkuyla ve özlemle
Burada ne arıyor acaba, bu Kutno'da ya da Leczyca'da diye.

Siódma jesien 1920

Kambur

Kravatlar güzel de

Onlardan bana ne bu kambur oldukça bende?



Şu gümüşi çizgilisi
Yakışırdı yüzüme
Ama boşuna, ne yazık ki
Fark etmezdi ki onu kimse

İsterse gök kuşağı renginde olsun
Ya da papağanlar kadar renkli
Kimse, "Ne güzel bir kravat!" demezdi de
Herkes,"Ne korkunç bir kambur!" derdi.

Bana uzun bir şal gerekli
Şalların en mükemmeli!
Onu öyle güzel bağlarım ki,
Asla tanıyamazsınız beni!
-Ah! Ah!-diye fısıltıyla-
Ne kambur ama!
İyi de… niye bayım asılısınız siz şu kravatın ucunda?

Wierszy tom czwarty
 
Julian Przybos (1901-1970)


Köylü bir aileden gelen şair, özünü asla inkar etmediği gibi, köylü olmanın, düş gücünün kaynağını oluşturduğunu ileri sürdü. Edebiyat fakültesini bitirdikten sonra, 1923-1937 yılları arasında lise öğretmenliği yaptı. İkinci dünya savaşı sırasında Lwow'da kütüphanede çalıştı. Gestapo tarafından tutuklandıktan sonra bir süre tarımla uğraştı. Savaştan sonra (1947-1951) İsviçre'de diplomat olarak görev yaptı. Ülkeye döndükten sonra ise pek çok derginin redaktörlüğünü üstlendi, edebiyat eleştirmeni olarak değerli yazılar yazdı.

Krakov Avangardlarının en önemli temsilcisidir. Sruby (1925), Oburacz (1926), Z ponad (1930), W glab (1932) adlı şiir kitapları ile yetkin ve özgün stilini yansıttı. Kullandığı ilginç metaforlarla şiir dilinde devrim yapmıştır. Daha sonraki eserleri Póki my zyjemy (1944), Miejce na ziemi (1945), Najmniej slów (1955), Wiecej o manifest (1962), Kwiat nieznany (1968) ile sanatının doruğuna erişen şair kendinden sonra gelen Grochowiak, Karpowicz gibi pek çok şaire de esin vermiştir.


Biz Yaşadığımız Sürece

Topların gümbürtüsü alevler boyunca
yükseldi,
titremeyle sarsıldı gökyüzü.
Güllelerin açtığı derin çukurlarda,
tüfek dileniyorum, umarsız, aman dileyen ölüm mahkumu örneği
Bağırıyorum yalnızca- hedefsiz hani,
yaralıların ve ölülerin arasından kalkıp da.
Bakışım bombaların menzilinde, yıkıntılar içinde
ulaşıyor ta Varşova'ya

Gürültüden sağırlaşan kulaklarıma ulaşıyor
bir adam çığlığı ve kurşun gibi sessizlik

O sırada kardeşim ölüyor.
Elveda size , başlarını yurtdışına taşıyanlar
silahtan kaçanlar
Bu yıkıntı sığınakta
son nefesinde sağ kalanların
yaratabilirim ulusal marşımızı yeniden.

Póki my zyjemy-1944



Tatralardan Duyuyorum
kayaların patlamayan gümbürtüsü bu boşluğu aşağıya fırlatıyor.

Bu- ana rahminden şelale ile koparılan suyun çığlığı
Ve
sessizliğin gümbürtüsü

Korkutucu bakışla fırtınaya kapılmış, bu dünya
susuyorum.
Ancak-
Senin ölümünü,Tatraların o lacivert tabutuna sığdıramıyorum
Bu gıcırtı
çekiç sesi,
sedadan koparılan
Bu işte yalnızca tüm yaşamının hepsi,
avuçlarımdan kayan kaya parçası sanki
Bu- yüreğin dizginlenmez çarpışı devrilmiş doruk
Keder için- ne küçük
Acı- sonsuz

Ne kolay
Doruğu avuçta tersine
tutmak
ve döndürmemek
gözlerde tersine dönmüş dünya
manzara tepe taklak
hani gökyüzünü uçurumda yitirerek

Zamarla Dağını titreyen avuçlarla gömmek
Ne sessiz

Równanie serca-1938
 
Konstanty Ildefons Galczynski (1905-1953)


Varşova Üniversitesinde Klasik filoloji ve İngiliz filolojisi eğitimi aldı. Klasik edebiyata karşı duyduğu hayranlığın izlerine eserlerinde rastlanır. "Kwadryga" grubunda yazmaya başladığında renkli ve marjinal bir kişilik olarak tanınıyordu. 1931-1933 yıllarında Berlin'de diplomat olarak görev yaptı. 1936'da çalışmaya başladığı "Prosto z mostu" adlı dergide büyük ün kazandı. Bu arada pek çok politik şiire de imzasını attı. Savaş sırasında esir kampında bulundu. Daha sonra Avrupa'da yaşadı. 1946 yılında ülkesine döndü.

Grotesk romanı Porfirion Osielek czyli Klub Swietokradców' (1929) ile çıkış yaptı. 1931'de yazdığı Bal u Salomana adlı eseri, zamanın çarpıklıklarını gerçeküstü bir anlatımla yansıtıyordu. Yönetim karşıtı şiirlerinden oluşan ve 1937'de yayınlanan Utwory poetyckie adlı eseri şaire bir edebiyat ödülü kazandırdı.

Savaş sonrası "Przekrój" dergisinde çalışmaya başladı. Bu dergide absürd ve yergisel yazı dizisi Zielona Ges'i yayınladı. Daha sonra sırasıyla, Zaczarowana dorozka (1948), Slubne obraczki (1949), Wiersze liryczne (1952) adlı şiir kitaplarını yazdı. Yaşamının son yıllarında Niobe, Wit, Stwosz, Piesni adlı tanınmış poemleri yayınlandı.

Sanatçının eserlerindeki ortak odak figür, entelektüel yaşamla dalga geçen, hatta, alay eden lirik bir kişiliktir. Galczynski'nin eserlerinde gerçeküstü ögeler, şakacı, ironik,alaycı bir kostümle, karikatür havasında yansıtılır


Büyülenmiş Fayton
Natalya'ya-
hani büyülenmiş faytonun feneri olan.
I
Allegro
Artur'a sorun,
Yemin ederim: yalan söylemiyorum
Dosdoğru
O telgrafta altı sözcük vardı:
BÜYÜLENMİŞ FAYTON
BÜYÜLENMİŞ FAYTONCU
BÜYÜLENMİŞ AT.

Krakov'un büyücüsü
Ben Ali'ye göre
"faytonu büyülemek diye
bir şey olmazdı öyle,

arabacının gözlerini
kamaştırmak özel bir broşla yeterdi ya.
İşte o zaman büyülemiş olurdun
faytonu da faytoncuyla

ama atı- yo hayır" Telefon ediyorum:
_Selamlar, Ben Ali ile mi görüşüyorum?
Acaba atı da ?
_Hayır, Bayım kandırmışlar sizi… asla.

Korkuyorum. Gece iki
postacı kapıda direk gibi.
Dik, dik oluyor saçlarım da
doğru koşuyorum şamdana:

BÜYÜLENMİŞ FAYTON?
BÜYÜLENMİŞ FAYTONCU?
BÜYÜLENMİŞ AT?

İyi değil, kalbim. Başım da,
üstelik arasından tüllerin ah
görünüyor gümüş damları Krakov'un ya
"secundum Joannem" sanki vah.
Yıldızlar aşağıda ve yapraklar da
büyüklü küçüklü ,onca
Belki de olur ya,
tuttum,ama unuttum?

Belki kenti gezmek istedim
İnsan gezmeyi sever.
Arabacı bekledi, bekledi ve uyudu
bıyıklarını uzattı uyku.
Büyülediler onu belki
yel, gece ve Ben Ali?

BÜYÜLENMİŞ FAYTON?
BÜYÜLENMİŞ FAYTONCU?
BÜYÜLENMİŞ AT

II
Allegro sostenuto
Venedik sokağından Sukennica'ya
Götürdü beni Artur Ronard'la
Ama bu kolay değildi ,ev doluyken etraf bunca
Ve gece çılgın- yeşil olunca
Çünkü Bayanlar Baylar,tüm Gece Karakov'unu geçmek gerekti boylu boyunca.

III
Allegretto
Gece KUŞ DOLDURUCUSU
Gece STENOGRAFİ KURSU
Gece KRAL SZLAFRIA TİYATROSU
Gece KOLUMBİA KORSELERİ
Gece TRAMVAYLARI, Gece TABUTLARI

Gece BERBERİ, Gece KASABI
Gece ERKEKLER KOROSU ŞARKININ SESİ
Gece SÜTÜ , Gece PEYNİRİ
Gece DANSLARI- ÇİFTLİ

Gece BU GÜNKÜ MÖNÜ TURŞULU SOSİS
Gece MALLARIMIZ NEFİS

Gece Levhası: KİLİSE ÖNÜ!
Gece Tabelası: TYBERIUZ TROTZ BURADA

gece dostları,sözün özü
sonsuz gecede sonsuz rüzgarda.


IV Allegro ma non troppo
Bir evin yanında durduk, üstünde yazıyordu"Zencinin Yeri"
(aah, o ev için neler, neler verilirdi)
ama birden…bakın, telgraf şöyleydi:

BÜYÜLENMİŞ FAYTON
BÜYÜLENMİŞ FAYTONCU
BÜYÜLENMİŞ AT

Mariacka Kulesi ışığında parlıyordu kar.
Düşünün yahu, atın gerçek kulakları var.

V.
Allegro cantabile Yelesi ve kuyruğu atın aklaşıyordu
Yelse o yeleye ve ak duvağa üflüyordu.

Düğüne gidiyordu arabayla ile genç kız
yanındaysa bir denizci kara yağız

Denizci,ciğersiz, aldatmış kızı hele,
düşünmüş: bir gün:yüzeyim denizde
bir balina onu indirmiş gövdeye.

Sonra kız ölmüş aşktan,
özlemden ve yalnızlıktan.

Ama, aşk bu ,benzemez şuna buna,
birleştirmiş onları aşk ölümden sonra.

Şimdi büyülenmiş faytonla
gelin, gidiyor, damatla
o eski kiliseye, kent boyunca,

ve orada o eski ilahilerle
rahip, dolunay yüzlü olanı hani,
bağlayacak ellerini birbirlerine

gece çağlıyor. Aşık aşığa gurul, gurul sokuluyor
ama ne yazık ki ,hep sabah oluyor da oluyor

süslü tantanalı
barok kapıların içinden
her şey yitiyor birden…hep birlikte amen
in saecula saeculorum:
BÜYÜLENMİŞ FAYTON
BÜYÜLENMİŞ FAYTONCU
BÜYÜLENMİŞ AT

VI
Allegro furioso alla polacca
Ama, arabacı kahvesinde,
hani Kpiarska ile Kominarska'nın köşesinde,
"Sarhoş Fil" valsi çalıyor da çalıyor,
kavanozlardaki hıyarlar ekşiyor da ekşiyor.
kupalar üzerindeki bıyıklar uzuyor da uzuyor
bu kupalardan yayılıyor kokular ama,
fayton faytonla
at atla, koşuksa koşukla, bir oldukça
ve de su Vistül'de aktıkça
siz hepiniz de burada oldukça
her yerde ve her durumda
her zaman en azından bir tane
ne bileyim, en kötüsü olsa bile
bulunacak elbette:
BÜYÜLENMİŞ FAYTON
BÜYÜLENMİŞ FAYTONCU
BÜYÜLENMİŞ AT

Zaczarowana drozka 1948
 
Czeslaw Milosz (1911-)


Hukuk öğrenimi gördü. "Zagary" grubunun kurucularındandır. Savaş sırasında Romanya'da, Vilno'da ve pek çok gizli kültürel örgüt etkinliklerine katıldığı Varşova'da bulundu. Savaş sonrasında diplomat olarak New York, Washington ve Paris'te görev yaptı. 1951 yılında sığınma hakkını kullanarak, ülkesine dönmedi.1960'da Amerika Birleşik Devletlerine yerleşti. Berkeley Üniversitesinde Rus ve Polonya edebiyatı dersleri verdi.

1980 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü aldı. Ancak eserleri çok uzun yıllar Polonya Halk Cumhuriyetinde yasaklanmıştı.

Poemat o czasie zastyglym (1933) ile başlayan sanat yaşamı,hemen sonra yazdığı Trzy zimy (1936)adlı şiir kitabı ile belacı bir yaklaşıma bürünmüştü. Üçüncü şiir kitabı Wiersze (1940) adını taşıyordu. Savaş sırasında yazdığı bu şiirleri Jan Syruc adı ile yayınladı. Daha sonra Ocalenie (1945) adlı eserini yazdı. Washington'da bulunduğu sırada Traktat moralny (1947) adlı şiir kitabını yazdı. Bunu Swiatlo dzienne (1953) izledi.Şiir sanatında en olgun dönemini, Traktat poetycki (1957), Król Popiel inne wiersze (1962), Gucio zaczarowany (1965), Miasto bez imenia (1969), Gdzie wschodzi slonce i kedy zapada (1974), Utwory poetytckie (1976) ile ulaştı. Hymn o Perle (1982), Kroniki (1988),Dalsze okolice (1991), Na brzegu rzeki (1994), Piesek przydrozny (1997) ile şiir sanatında varolduğunu ve her zaman var olacağını göstermiştir.

Milosz'un denemeleri çoktur. Ancak bunlardan bir kaç tanesini şöyle saymak mümkün: Zniewolny umysl (1953), Rodzinna Europa (1959), Widzenia nad Zatoka San Francisko (1969), Ziemia Ulro (1977), Swiadectwo poezji (1983), Metafizyczna pauza (1989), Rok mysliwego (1990), Szukanie Ojczyzny (1992), Abecadlo Milosza (1997) Zycie na wyspach (1997), Inne abecadlo (1998)

Dolina Issy adlı 1955 de yazdığı otobiyografik romanın yanı sıra, 1969 da hazırladığı, The History of Polish Literature adlı edebiyat tarihi kitabı 1993'de Leh diline çevrilmiştir.
Zbigniew Herbert başta olmak üzere, pek çok Polonyalı şairi İngilizce'ye çeviren Czeslaw Milosz kışın Kalifornia'da yazın ise ancak 1990'dan sonra dönebildiği ülkesinde (Krakov'da) yaşamını sürdürüyor.


Campo Dı Fiori
Roma, Campo Dı Fiori;
Zeytin ve limon sepetleri,
Şarapla yıkanmış,
Çiçeklerle bezenmiş kaldırımlar,
Masalara saçıyor satıcılar
Pembe ürünlerini denizin,
Siyah üzüm salkımlarını,
Tüyleri üzerine düşen şeftalilerin.

İşte tam bu meydanda
Yakıldı Giordano Bruno;
Tutuşturdu cellat,
Bakışları altında, meraklı serserilerin
Ve daha sönmemişti alevler,
Doluverdiğinde tavernalar;
Başlarında zeytin ve limon sepetleri,
Ortalıkta dolaşırken satıcılar.

Varşova, güzel bir bahar akşamı;
Anımsadım Campo di Fiori'yi,
Atlı karıncaların yanı başında;
Neredeyse sıçrayıverecekti
Parlak gökyüzüne genç çiftler,
Gizlerken kıvrak bir ezgi,
Getto'nun duvarları ardında
Patlayan silah seslerini.

Ve havada yakalıyordu
Atlı karıncalarda eğlenenler,
Rüzgarın yanan binalardan getirdiği
Siyah kurum tanelerini.
Ve yangınlardan gelen rüzgar,
Savuruyordu genç kızların eteklerini.
Varşova'da güzel bir pazar günü
Neşeyle gülüyordu insanlar.

Anlayan çıkar mı dersiniz bu tarih dersini,
Varşovalıların ya da Romalıların
Odun yığınlarını görmezden gelerek,
Alışveriş yapmalarını, eğlenmelerini ve sevmelerini.
Belki de başka biçimde yorumlar birisi;
Çabucak unutmasını insanların,
Ve daha sönmeden alevler,
Her şeyin silinip gitmesini.

Daha o zamanlar düşünürdüm
Ölenlerin yalnızlığını,
Ve sehpaya çıktığında
Bulamadığını tek bir sözcük,
Giordano'nun veda edebilmek için
Geride kalanlara.
Koşup gidivermişlerdi şarap içmeye,
Neşeyle söyleşerek,
Beyaz deniz yıldızlarını,
Zeytinlerini ve limonlarını satmaya.
Artık çok uzaklardaydı Giordano,
Yüzyıllar geçmişçesine aradan;
Oysa yok olup gitmesini izlemek,
Yalnızca sürmüştü bir an.

Çoktan unuttu dünya,
Sahipsiz ölüp gidenleri;
Uzak gezegenlerden gelmişçesine,
Yabancı kaldı bize sözcükleri.
Artık bir söylence olacak tüm bunlar,
Ama bir başka Campo di Fiori'de
Sözcükleriyle bir başkaldırı başlatacak ozan,
Yıllar geçince aradan.

Ocalenie 1945


Porselene Ağıt

Dere kenarında yayılıp kalan,
Pembe tabakçıklarım benim,
Çiçekli fincancıklarım,
Tanklar geçerken oradan.
Küçük bir yel üzerinizden uçuyor,
Yağıyor kuştüyü yorganın tüyleri.
Kara izlerin üzerine, üzerine vuruyor
Kırılmış elma ağacının gölgeleri.
Baktığın toprak kaplanmış da
Kırıntı köpükleriyle dalga, dalga
Efendim ,hiçbir şeye yanmam ya
Çok acıyorum porselen takımlara

Ucu ucuna kalkıyor sabah
Ufuk çizgisi üzerinde
Duyuluyor toprağın inlediği yerde
Küçük tabakçıkların çıtırtıları ah.
Ustaların paha biçilmez düşleri
Donmuş kuğuların tüyleri
Yerin dibine giriyor
Bırakmadan geriye hiçbir anı izleri.
Ben de zar zor kalkıyorum sabah
Dolaşıyorum dalgınım da
Efendim hiçbir şeye yanmam ya
Çok acıyorum porselen takımlara.

Düzlük, hani ta uzanan Güneşin kıyılarına
Kaplı porselen kırıklarıyla
Kepir köpür kalın katmanlarıysa
Çatırdıyor botlarımın altında
O sizin yalancı parıltılarınız
O sevinçli boyalarınız
Şimdi lekelendi ha
Pıhtılaşmış o korkunç boyayla.
Yatıyorlar taşsız mezarlarda
Kulpçuklar, ibrikler fincanlarla
Efendim hiçbir şeye yanmam ya
Çok acıyorum porselen takımlara.

Swiatlo dzienne-1953
 
Tadeusz Rózewicz (1921-)


1938 yılında gençlik dergilerinde şiirleri görülmeye başladı. Savaş sırasında partizan hareketlere katıldı. Savaştan sonra Krakov'da sanat tarihi öğrenimi gördü. En önemli ilk eseri 1947 'de yazdığı Niepokój dur. Bu şiirlerde savaşın cehenneminden kurtulmayı başaran bir adamın acı dolu sesi duyulur. Diğer önemli şiir kitapları: Czerwona rekawiczka (1948), Formy (1958), Twarz (1964), Regio (1969), Et in Arcaia ego (1961), Spadanie (1968)

Bir dönem şiir yazmayı bırakan Rózewicz'in doksanlı yıllarda gerek konu gerekse estetik açıdan şiirini zenginleştirdiğini görüyoruz. Slowo po slowie (1994), zawsze fragment (1996), zawsze fragment. recykling (1998)

Rózewicz oyun yazarlığı şairliğinin önüne geçmiştir. Kartoteka, stara kobieta wysiaduje, Pulapka, Do piachu ilk anda akla gelen oyunlarından bazıları. Pek çok anlam taşıyan, açık kompozisyonlu oyunlarında gerçekle düşün birbirine karıştığı görülür. Pogrzeb po polsku, Biale malzenstwo, Na czworkach gibi eserlerinde ise grotesk anlatı egemendir.

Öykü ve denemeler de yazan sanatçı öykülerini Wycieczka do muzeum,Moja córeczka,Smierc w starych dekoracjach adlı kitaplarıyla okuyucuna sunarken, denemelerini Przygotowanie do wieczoru autorskiego (1971) ve Mój starszy brat (1992) adlı kitapları ile yayımlar.

Sanatçının pek çok şiiri ve oyunu Türkçe'de dahil olmak üzere pek çok dile çevrilmiştir.


Kurtulmuş

Yirmi dört yaşındayım
kurtuldum
gönderilirken mezbahaya
Tüm bu isimler boş,anlamlarıysa aynı:
insan ve hayvan
aşk ve nefret
düşman ve dost
aydınlık ve karanlık.

İnsanı hayvan gibi öldürüyorlar
gördüm:
kesilmiş insanları ,
hani yeniden dirilemeyecek olanları

Sözde kalıyor yalnızca bu kavramlarsa:
erdem ve namussuzluk
doğru ve yalan
güzel ve çirkin
cesaret ve korkaklık

Erdemle namussuzluk aynı kefedeydiler
gördüm:
adamın teki
hem namussuz, hem erdemliydi.

Bir hoca arıyorum, bir usta
geri versin görmeyi, duymayı, konuşmayı bana
yeniden adlandırsın nesneleri ,kavramları
ayırsınlar aydınlıktan karanlıkları

Yirmi dört yaşındayım
kurtuldum
gönderilirken mezbahaya.

Niepokój 1947


Dönüş

Birden pencere açılacak
annem beni çağıracak
dönme vakti artık
tavan ikiye ayrılacak
gökyüzüne çıkacağım çamurlu botlarla

ilişeceğim masanın kenarına ve kabaca
yanıt vereceğim tüm sorulara

bir şeyim yok
uğraşmayın benle. Başım avuçlarımın arasında
öylece oturacağım, oturacağım. O uzun ve karışık
yolu nasıl anlatacağım onlara.

Burada gökyüzünde anneler
yeşil şallar örüyorlar
vızıldıyorlar sinekler
babam uyukluyor sobanın yanında
altı günlük çalışmadan sonra.

Hayır-diyemem ki onlara
insan insanı boğazlıyor aşağıda.

Czerwona rekawiczka-1948
 
Miron Bialoszewski (1922-1983)


Şair, düzyazıcı ve dramaturg olan sanatçı, savaş sırasında Varşova'da yer altına inmiş Varşova üniversitesinde edebiyat okudu. Savaştan sonra, gazetecilik yaptı, çocuklar için şiirler yazdı. Kendisini her şeyden soyutlayarak, çok az bir para ile yalnız başına yaşamayı seçti. Çok az sayıdaki dostları ile birlikte 1955'de deneysel tiyatrolar (önce Teatr na Tarczynskiej, sonra Teatr Osobny) kurdu ve bu tiyatrolar için oyunlar yazdı.

1956'da yazdığı Obroty rzeczy ilk önemli şiir kitabıdır. Yaşamın sıradanlığını anlatan, çirkinliği öven (turpizm) bu ilginç şiirlerle Polonya edebiyatına değişik bir soluk getirmiştir.

Daha sonraki eserleri Rachunek zachciankowy (1959), Mylne wzruszenia (1961), Bylo i bylo (1965) ile de bu tarzını sürdürmüştür.

Varşova işgalini değişik bir gözle anlatan Pamietnika z powstania warszawskiego (1970) ile büyük ün kazandı.

Kısalı uzunlu anlatılarını topladığı kitapları şunlardır: Donosy rzeczywistosci (1973), Szumy, zlepy, ciagy (1976), Rozkurz (1980), Obmapywanie Europy.Aaameryka (1988)

Yarattığı ilginç edebiyat diliyle Polonya edebiyatına öncü, çarpıcı bir hava kazandırmıştır.

Blok, Bense Onun İçindeyim

-Tralla
la laa!- radyodaki kadın
-kuuu! -bir yerlerdeki çocuk

-Tralla
la laa!-kadın
-kuu!- çocuk

-Tra
la la-
-ku

uu
kulaklarım mı çıldırdı?

yo hayır:
pazar günü
oldu
dayan ey insanoğlu!


Odczepic sie 1978
Perdenin İki Ucu Arasından Bakışlarla Taranan Panoramadaki Üç Görüntü
Mokotow*
blok
Siekierki
blok
havaalanı
blok
Siekierki
blok
Mok o

Poezje wybrane 1976


"Ah eğer, eğer sobayı bile alsalardı…"sevince, güçten düşmemiş ode'm

Çini bir sobam vardı
zafer takkına benzeyen!

Çini sobamı alacaklar
zafer takkına benzeyen!!

Verin çini sobamı
zafer takkına benzeyen!!!

Aldılar.

Ondan geriye kalan
bomboş
gri
yama
bomboş gri yama

Bu da bana yeter ama
bomboş gri yama
bomboş- gri- yama
bom-boş- gri- ya-ma
bomboşgriyama


Obroty rzeczy 1956

Annem Gömlekleri Çantadan Çıkartıyor

Atkı
Kürk
Antonim'den kalan geriye (annemin kocası-
kilisede otururken, sıraya
düşmüştü kafası, işte o kadar!)
-tam sana göre
-ah, ne kibar… beey gibi
-bey mi
-asla, alışık değilim ben
-ne olmuş? O böyle severdi,ey Tanrım

Odczepic sie 1978
 
Wislawa Szymborska (1923-)

1996 yılında Nobel alan şair Krakov'da yaşamaktadır. Savaştan sonra, edebiyat ve sosyoloji eğitimi görmüştür.

Daltego zyjemy (1952) ve Pytanie zadawane sobie (1954) adlı şiir kitapları toplumcu gerçekçilik döneminde yazıldığı için bu akımın izlerini taşır. Daha sonraki şiirleri Wolanie do Yeti (1957), Sól (1962), sanki ileriye doğru atılmış bir adım gibidir sanatçı için. Sto pociech (1967), Wszelki wypadek (1972), adlı şiir kitaplarındaki şiirlerle tüm birikimini hoş bir gülmece ile yansıtır.Bu gülmece olası bütün düş kırıklıklarına karşı oluşturulmuş bir sığınaktır aslında.
Wielka liczba(1976), Ludzie na moscie (1986), Koniec i poczatek (1993), Widok z ziarnkiem piasku (1996) adlı daha sonraki eserlerinde de basitliğin ustalığı, gülmecenin acıyı, gerçek olamayanın gerçeği örtüşüne tanık oluruz.

Gazete ve dergilerde yayımlanan köşe yazıları Lektury nadobowiazkowe (1973, 1981, 1993, 1997) adı altında basılmıştır.

Szymborska şiirlerinde insanın varoluşunu çoğu zaman ironik bir tonla, kimi zaman da acıyla sorgularken, her zorluğa karşın soluk alabileceği bir dünya sunar okuyucusuna.


Tek Bir Yıldız Altında

Çeviren: Neşe Taluy Yüce- Agnieszka Lytko Kaim

Rastlantıdan, onu gereklilik olarak adlandırdığım için özür dilerim
Eğer yanılıyorsam, gereklilikten de özür dilerim.
Mutluluk onu sanki benimmiş gibi aldığım için kızmasın bana.
Ölüler anılarımda yanıp söndükleri için ne olur darılmasınlar.
Zamandan, dünyanın bir saniye içinde gözden kaçırılan çokluğu adına özür
dilerim.

Eski aşkımdan yenisini ilk sandığım için özür dilerim.
Uzak savaşlar, evime çiçek getirdiğim için bağışlayın beni.
Kanayan yaralar,parmağıma iğne battı, bağışlayın.
Uçurumdan bağıranlar, menueti çaldığım plak için özür dilerim.
İstasyondakiler, sabah beşteki uykum için özür dilerim.
Kışkırtılan umut, bazen gülüyorum, affet.
Çöller, bir kaşık suyla koşmuyorum diye affedin beni.
Ve sen, atmaca,hani yıllarca aynı,
hep aynı kafes içinde,devinimsiz aynı noktaya bakan
doldurulmuş olsan bile hoş gör beni.
Kesilmiş ağaçtan masanın dört ayağı adına özür dilerim.
Büyük sorulardan, küçük yanıtlar için özür dilerim.
Gerçek ,bana pek önem verme.
Ağırbaşlılık, göster bana yüce ruhunu.
Varlığın gizi, dayan eteğinin kuyruğundan ipleri yoluşuma.
Ruhum, beni suçlama, sana ara sıra sahip olabildiğim için.
Her şeyden ,her yerde olamadığım için özür dilerim.
Herkesten, herkes olamadığım için özür dilerim.
Biliyorum aklamaz hiçbir şey beni yaşadığım sürece.
Çünkü, kendim, yine kendime engelim.
Dilim, bana kızma acı sözleri ödünç alıyorum
ve sonra onları daha yumuşak göstermek için çabalıyorum diye.

Poezje 1987 Paldır Küldür Yaşam

Çeviren: Neşe Taluy Yüce- Agnieszka Lytko Kaim

Paldır küldür geçen yaşam
Provasız bir gösteri
Ölçüsüz bir beden
Düşüncesiz bir kafa

Oynadığım rolü bilmiyorum
Bildiğim yalnızca benim olduğu ve değişmezliği
Sahnede çözmeliyim
oyunun konusunu
Yaşamın onuruna oldukça kötü hazırlanmış
bana yüklenen o oyunun, taşımakta güçlük çekiyorum temposunu
Tiksindiğim halde doğaçlamadan, doğaçlama yapıyorum.
Her adımda şeylerin bilinmezlikerine takılıyorum.
Kırsal kokuyor yaşam tarzım benim
Amatörce iç güdülerim

Heyecan, açığa çıkararak beni daha çok aşağılıyor.
Yatıştırıcı ortamlarda caniymişim gibi geliyor
Geriye alınmayan sözler ve davranışlar
Tümüyle sayılmayan yıldızlar

Koşarken iliklenen yağmurluk örneği bir karakter
İşte, umarsız sonuçları bu birdenbireliğin
En azından çarşamba günü bir prova olsaydı,
Ya da hiç olmazsa perşembe günü bir kez daha tekrarlansaydı.

Ne ki, işte cuma duymadığım, hiç bilmediğim bir senaryo ile geliyor.
Oldu mu bu şimdi- diye soruyorum
(hırıltılı bir sesle, çünkü kuliste izin verilmedi boğazımı temizlememe bile)
Yanıltıcı olur düşünmek, bunun yalnızca basit bir sınav olduğunu
hani derme çatma bir yerde verilen. Hayır.

Dekorun tam ortasındayım ve ne denli sağlam olduğunu görüyorum.
Gözüme her şeyin incelikle yerli yerine konduğu çarpıyor.
Asılı, en uzaktaki süsler bile.
Ah, hiç kuşkum yok artık bu bir prömier,
tüm yapacaklarım,
hep yaptıklarıma dönüşecekler

Poezje 1987
 
Zbigniew Herbert (1924-1998)


Savaş sırasında Yurt Ordusu direniş örgütü ile bağlantı kuran sanatçı, savaş sırasında yer altı üniversitesinde edebiyat okudu. Savaş sonrasında ise, güzel sanatlar eğitiminin yanı sıra, felsefe ve hukuk öğrenimi de gördü.

İlk kitabını (Struna swiatla) 1956'da yayınladı. Daha sonra sırasıyla Hermes pies i gwiazda (1957), Studium przedmiotu (1961), Napis (1969), Pan Cogito (1974), Raport z oblezonego miasta (1983), Elegia na odejscie (1990), Rovigo (1992), 89 wierszy (1998) Epilog burzy (1998) adlı şiir kitapları ile, ölene dek şiirde varlığını sürdürdü.

Herbert oldukça geç yaşta (32 yaşında) ilk kitabını yayımlamıştır. Bunu, 1948 yılından sonra ulusal edebiyatın durumunu göz önünde bulundurarak anlamak kolaydır. Çünkü bu dönem zamanın politik doktrinlerine boyun eğmeyen yazarların ayıklandığı bir dönemdir. Kişisel oluşum süresini tamamlayarak ortaya çıktığı içindir ki, Herbert'in şiirlerindeki gelişimden söz etmek güçtür. Tarzını hemen hemen hiç değiştirmemiştir. Değerleri antik derinliklerde arar. İdeal ve gerçek arasındaki bu gidiş geliş şiirlerinin dayanağıdır.Şiirselliği ihmal etmez, şiirlerinde ölçü kullanmaz, ama etki yaratmak istediğinde ritm değiştirir. Duygusallığa varmayan duygulu olma hali, şaire klasiklerden kalmış bir mirastır.Herbert için ironi, tarihin acımasız çarkı karşısında insanlığın tek silahıdır. Dolayısıyla hemen, hemen şiirlerinin tümünde ironi ve yergi vardır.Sancılı ve zor sorunlar üzerine kurulmuş bilgeliği,ancak donanımlı ve bilinçli okuyucuya seslenir.

Herbert şairliğinin yanı sıra oyun yazarı olarak da tanınır. 1955'de yazdığı Jaskinia filozofów'u, Drugi pokój (1958), Rekonstrukcja poety (1960), Lalki (1961) izler. Şiirsel monolog ve felsefi deneme türleri arasında kurularak, kesin bir drama özelliği taşımamasına karşın, Herbert'in oyunları amatör ve profesyonel sahnelerde oynanmıştır.

1962'de yazdığı,sanat tarihi ve edebiyat tarihi sınırları içinde Barbarzynca w ogrodzie adlı bir de deneme kitabından başka Martwa natura z wedzidlem (1993) başlıklı Hollanda resim sanatını anlatan denemelerinin bulunduğu bir kitabı da bulunmaktadır.

Bir süre Avrupa'da yaşayan sanatçı 1980'de ülkesine dönmüş ve 1998'de Varşova'da uzun bir hastalık döneminden sonra ölmüştür.



Apollon ve Marsyas

Gerçek düellosu Apollon'un
Marsyas'la
(kulak ustasının müthiş gırtlağa karşı)
bir akşam üstü oldu
artık bildiğimiz gibi
hakemler
tanrıyı galip ilan etmişlerdi
sıkıca bağlandığı ağaçta
ince ince derisi soyulan Marsyas
bağırıyor
çığlık gelmezden önce
o uzun kulaklarına
dinleniyor çığlığın gölgesinde

tepeden tırnağa tiksintiyle titreyen
Apollon çalgısını temizliyor

sahteydi
Marsyas'ın sesindeki monotonluk
ve oluşmak tek bir ünlüden

A
gerçekte ise
yansıtıyordu
Marsyas
çok renkli zenginliğini
kendi bedeninin > karaciğerinin kel tepesini
kıvrımlarını ak bağırsaklarının
soluklanan ciğerinin ormanını
pazularının tatlı tepeciklerini
eklem safra kan ve titreme
esen soğuk yel kemiklerine
ve belleğinin tuzu üzerinde

tepeden tırnağa tiksintiyle titreyen
Apollon çalgısını temizliyor

şimdi koroya
katıldı Marsyas'ın omurgası
aslında A gene aynı A
yalnız derince ve paslı biraz

artık bu dayanılmaz
sinirleri yapay olan tanrı için bile

taşlı yoldan
kenarı çalıyla çevrili
geçti galip
düşünerek
ulumasından Marsyas'ın
doğmaz mıydı acaba
yeni bir dalı
sanatın -diyelim- çağdaş

aniden
ayaklarının dibine düştü
taşlaşmış bir bülbül

başını çevirdi
gördü ki
şu ağacın Marsyas'ı bağladıkları hani
ağırmıştı saçları
tümüyle

Studium przedmiotu 1961


Ey Truva

1
Ey Truva Truva
arkeolog
küllerini senin savuruyor avuçlarından
oysa bu yangın öylesine büyük ki İlyada'dan
yedi teli lirin-

çok az gelir
koro gerek
denizlerin ağıtlarından
yıldırımlarından dağların
taştan yağmurlar gerek

-nasıl çıkarmalı insanları
bu harabeden
nasıl çıkarmalı
dizelerden koroyu

düşünüyor şair
dimdik hareketsiz
erdemli bir dilsiz gibi
-Şiir kurtulacak sağ salim
Kurtuldu sağ salim

alevlerin kanadıyla
tertemiz göğe

Harabeler üzerinde doğuyor ay
Ey Truva Truva
Susuyor kent

Şair dövüşüyor kendi gölgesiyle
Şair çığırıyor çöldeki bir kuş gibi

Ay kendi görüntüsünü yansıtıyor
Yangın meydanındaki yumuşak metal örneği


2
Yürüyorlardı vadi haline gelmiş bir zamanların sokaklarında
kızıl bir kül denizini aşarcasına

rüzgarsa savuruyordu bu kızıl külleri
boyayarak tümüyle batan kenti

Yürüyorlardı vadi haline gelmiş bir zamanların sokaklarında
sabah ayazını aç soluklarıyla hohlayarak
diyorlardı ki:çok uzun yıllar geçecek
ilk evin kurulması için buralara

yürüyorlardı vadi haline gelmiş bir zamanların sokaklarında
bir yaşam izi bulacaklarını düşünüyorlardı

sakat adam
armonikasıyla
bir partizan türküsü çalıyor
salkım söğütleri
kızları anlatan

şair susuyor
yağmur yağıyor


Struna swiatla 1956
 
Stanislaw Grochowiak (1934-1976)


Ballada rycerska (1956), Manuet z pogrzebaczem (1958), Rozbieranie do snu (1959), Agresty (1963), Kanon (1965), Nie bylo lata (1969), Bilard (1975) adlı şiir kitapları ve Plebania z magnoliamy (1956), Trismus (1963) başlıklı romanları ayrıca Lametnice (1958) kitabında topladığı öyküleri olan bu çok yönlü sanatçının Szachy (1961), Partita na instrument drewniany (1962), Chlopcy (1966) başlıklı oyunları da bulunmaktadır.

Çağdaş grubun en önemli temsilcisidir. İlk şiirlerinde kendinden önceki şairlere bir başkaldırı, uyumdan yoksun dünyaya yabancılaşma, eski değerlere önem vermeye karşı çıkma görülür. Bu şiirlerin en önemli karakter özelliği, programlı bir çirkinliğe övgü (turpizm) anlayışıdır. Daha sonraki şiirlerinde de dünyadaki uyum bozukluğunu yansıtan grotesk anlatım görülür. Son şiirlerinde klasisizme dönüş yapmaya niyetlenirse de bu tarz sanatçının şiirinde sırıtır.

Nesirleri de grotesk özellikler taşıyan parobollerdir. Bu eserlerinde gerek savaş deneyimlerine, gerekse insan ilişkilerine uzanır


Kentaur

Parlatılmış top gibi bir geriye
Çok az kasabın kayıtsız kalacağı
Uzun bacaklara sahip olmak
Yüz minderli kanepeler gibi ağırlığa da.
Ve bir de ruha.

Öylesine tıkınmak aşkı ki, üç kova yem gerek.
Hele dölleme arzusu, nerdeyse meşedeki deliklerle bile…
Zıpladı mı, kağnı gürültüsü ile zıplamak
Ve bir de düş kurmak.

Çiçek üzerinde şakımak
Metafizik yapmak
Plaut'tan konuşmak
Düşünmek utanmayı

İnsanlık Kentaur'u yaratmış
Garip biçimde kendisi hakkında derin düşünceler içinde.

Rozbieranie do snu 1959


Şiir Hakkında Konuşma

Genç kız
Onu görüyor musunuz? Yoksa düşünüze mi giriyor?
Ya da bir tepeden mi iniveriyor aniden?

Şair
Beliriveriyor birden, acurun üzerindeki tüylerden…

Genç kız
Alay ediyorsunuz.
Sanki onu siz ipek dokurcasına, kelebek kovalarcasına
Hani o altın ormanlarında…
O sanki bir Daphne, sarmalayan bir anmışcasına…

Şair
Kuşkusuz. Öylesine keskin ki
Öpülen bir satyr sanki.

Genç kız
Anlıyorum sizi. Yüzeysel bu ironi,
Ama altında, kalplere yavaşça sokulan bir duygusallık gizli…

Şair
Neden kuzum, bir demet kır çiçeğisiniz siz
İnatla bir şişe parfüm olmak isteyen?

Menuet z pogrzebaczem 1958
 
Ernest Bryll (1935-)


Şair, nesir yazarı ve oyun yazarı olan sanatçı, "Çağdaşlar" veya "56'lılar" olarak adlandırılan şiir grubunun temsilcilerinden birisidir.

Şiir kitaplarından bazıları: Wigilie wariata (1958), Autoportret z bykiem (1960). Sarmat geleneğine karşı olarak, geçmişle geleceği yüzleştiren şiirler yazdı.

Oyunlarından bazıları: Rzecz listopadowa (1968), Kurdesz (1969), Zycie jawa (1972).

Kısa roman ve öykü çalışmaları da vardır: Studium (1963), Ciotka (1964), Jalowiec (1956), Gorzko gorzko (1964)

Çek ve İrlanda edebiyatını, çevirileriyle Polonyalılara tanıtmıştır


Bir Kadınla Konuşma

Ne görüyorsun? Hiçbir şey. Sabah çok erken kalkıyorum,
Sonra çocukları götürüyorum tramvayla uzağa
Yuvaya . Ne duyuyorsun? Yalnızca kuru öksürükleri
Ve insanları, hani sabahın köründe ruh gibi gezinen
Birbirlerinin gözlerine bakmaksızın.

Nerede senin dünyevi,
Neşe dolu Betleyem Yıldızın* hani?
Bakkalda. Işığı gördüm mü anlarım ki artık alınabilir oradan
Azıcık sucuk, kuyruk yağı, kaburga,
İşte yıldızların merkezi artık orada. Oradan başlar devasa
Kuyruğu yıldızın, uykulu, yarı baygın,
Uzanan, evler boyunca. İnsan üstünde insan
Sıkış, tıkış. Hepsi bekliyor sabırsızca,
Ulaşmak için ışığa, raflarda, alev alev yanan.
Ve avuçlarında bir parça et gibi en sonunda parlayan.

Sadza 1982


Oto Portre

İnsanların, kamburlar gibi çökmüş, ezik sırtlarını
Dikleştirecekleri zamanlar gelecek
Kamburların yerine sırtlarında kanatlar belirecek.
Bu gün yalnız olsalar da, birden bulacaklar yakınlarını.

Sözcüklerle konuşabilecekler, yalanlarla değil.
Gözlerine baktıklarında birbirlerinin yorgunluk değil, umut görecekler.
Kanatlarında esen o yeli de hissedebilecekler.
Uzun zamandır, kanat denen şeyi unutmuş olsalar bile.

Aynaya baktığımda utanç duymayacağım zamanlar gelecek.
Söylenmeyeceğim, homurdanmayacağım kendi kendime.
Ve yüzümü, tıpkı başkalarının gördüğü gibi göreceğim aynı zamanda
Ve başkalarının yüzünü de oldukları gibi- gerçek halleriyle, en sonunda

Sadza 1982
 
Edward Stachura (1937-1979)



Varşova üniversitesinde filoloji öğrenimi gördü. Şair ve düzyazıcı olan sanatçının şiir kitaplarından bazıları: Duzo ognia (1963), Po ogrodzie niech hula szarancza (1968), Przystepuje do ciebie (1968).

Şiirlerinin yanı sıra, şarkı sözlerinden olaşan bir kitabı da [Piosenki (1973)] bulunmaktadır.

Öykülerini Jeden dzien (1962), Falujac na wietrze (1966) adlı kitaplarında toplamıştır. Cala jaskrawosc, Siekierezada albo zima lesnych ludzi (1971), Sie (1977) başlıklı romanları da bulunur. Günlük-deneme olarak sayılan Wszystko jest poezja Opowiesc rzeka (1975) başlıklı bir eseri de bulunmaktadır.

Fransızca'dan ve İspanyolca'dan pek çok ünlü eseri çevirmiştir.

Felsefi bir poem havasında olan Fabul rasa Rzecz o egoizmie adlı eserini 1979'da yazdı.

Stachura'nın tüm eserleri günlük yaşamın kıyısında bulunur. Gerek Avrupa'da, gerekse Polonya'da yaptığı sık geziler sayesinde, "yolların şairi" olarak da anılır. Şiirlerinde ve nesirlerinde derinden hissettiği yalnızlık ve yabancılaşma duygusu hemen göze çarpar.

Son eserini [List po zostalych (1979)] "Geride kalanlara mektup" adı altında Türkçeye çevirebiliriz. Adından da anlaşılacağı gibi bu eser, adeta bir vasiyet havasındadır. İntiharından sonra dönemin Polonya gençliği için bir efsane haline gelmiştir. 1982 yılında tüm eserlerinin bir araya toplandığı E.Stachura, Poezja i proza adlı kitap, bu ilginç sanatçının anısına basılmıştır.



Geride Kalanlara Mektup


Ölüyorum
suçlarım için, suçsuzluklarım için
yoksunluk için, bedenimin her parçasında
ve ruhumun her parçasında duyumsadığım
yoksunluk için, seslendirilmeyen, gürültülü sözlerle
yazılmış bir gazete gibi beni buruşturup atan,hani
olanaklı olması için, İsimsizliğin, Anılmayışın, Bilinmezin
birleşmesinin

yeni bir gün için
muhteşemliği için dışlanmışlığın
manzara için manzara üzerindeki
görüntü için gerçek olan
nokta için ypsalon üzerindeki
ölümün gizi için
korkuda, dehşette ve alın terindeki
kesinlik için, yitirilmiş
yitirilmiş çözüm anahtarları için

minik kıvılcımı için güvenin, çünkü tohum meyveye dönüşeceği için yok olur
ölümün yalnızlığı için
çünkü tüm bedenler birer cesettir
çünkü ağırdır bu yük, taşınmaz da
değişim olanağı için
insanların ve benim mutsuzluğum için, hani sırtımda
ve içimde taşıdığım, çünkü her şey düş gibi görünür, kabus gibi
çünkü her şey doğru değilmiş gibi görünür
çünkü her şey absürd gibi görünür
çünkü her şey burada yok olur,ölür ve geriye devam edecek şeyin kalmaz
devamlılığın özleminden başka
çünkü artık bu dünyadan değilim ben, hiçbir zaman da olmadım belki
çünkü benim için burada kurtuluş yok gibi
çünkü sevmeyi beceremiyorum artık, dünyevi bir aşkla
çünkü noli mi tangere
çünkü yorgunum,bitkinim sonsuzca
çünkü çok acı çektim
çünkü gelse bile çılgınca,
sözün tam anlamıyla çarmıha gerildim ben ve sanki
gerçekten canım yanıyor da
çünkü arınmak istiyorum tüm kötü insanlardan
ve tüm dünyadan da ve eğer böyle değilse,
suçlu değilim ben bunda da
çünkü artık gereksizim gibi görünüyor.
çünkü aldatılmış hissetmiyorum kendimi,aldatılsaydım eğer
devam ederdim ölmektense,devam eder,suçluyu aradım,
kendimde belki, kim bilir; yok aldatılmış hissetmiyorum kendimi
kim devam etmek istiyorsa yaşama-devam etsin, buyursun
ona sağlık dilerim,ölmek zamanı geldiğinde,ölümü kolay olsun
bana gelince,ben sana geliyorum, Tanrım
sonunda huzuru bulmak için, buna hakkım var.
umarım, buna hakkım var, umarım
çünkü çılgınlık bile kalmıyor bana
çünkü her yerim korkunç ağrıyor
çünkü ruhum yapayalnız, ölecek kadar
çünkü son kağıt da bitiyor ve yalnızca adımlar
yaşasın Yaşam
çünkü başında duruyorum yolun, Tanrı beni çekiyor kendine
ve yolun sonunda duruyorum ve ölümü tatmıyorum

Poezje wybrane 1980

Confiteor

Yalınayaklılar dünya sokaklarındaki

Çıplaklar dünya sokaklarındaki Açlar dünya sokaklarındaki

Benim suçum
Benim suçum

Benim büyük suçum!

Dehşet ve sonunu görmemek dehşetin
Suç ve sonunu görmemek suçun
Savaş ve sonunu görmemek savaşın

Benim suçum
Benim suçum

Benim büyük suçum!

Yitenler kentin cangılında- benim suçum
Korkunç kucaklaşmanın umursuzluğu da - benim suçum
Aşksız, duygusuz - benim suçum
Vicdansız umursuz - benim suçum
Betonlar arasında pardonsuz - benim suçum
Taşın üstünde büyüyen taş - benim suçum
Mmmcu mmcu uyuşturucu - benim suçum
Nereye gözleri böyle bağlı - benim suçum
Ve duymadan acıyı çığlığı - benim suçum
Kimi düşer sessizce - benim suçum
Yıkar ellerini ötekiler ise- benim suçum
Gittikçe artan insanlar arasında- benim suçum
İnsana rastlamak zor ama- benim suçum
- benim suçum - çok büyük
suçum benim

Poezja wybrane 1980
 
Stanislaw Baranczak (1946-)


Yeni Dalga grubunun en ünlü şairi. Poznan'da Adam Mickiewicz üniversitesinde edebiyat öğrenimi gördü. Aynı üniversitede akademik çalışmalarına devam etti. 1981'de ise Harward'ta profesör olarak ders vermeye başladı.

Korekta twarzy (1968) adlı eseri ile sanat yaşamı başladı. Daha sonra pek çok şiir kitabı yazdı. Bunlardan bazıları: Jednym tchem (1970), Dziennik poranny (1972), Sztuczne oddychanie (1974 sansür dışı), Ja wiem, ze to nie sluszne (1977), Atlantyda i inne wiersze z lat 1981-1985 (1986), Widokówka z tego swiata (1988), Poezje wybrane (1990), Podróz zimowa (1994), Chiurgiczna precyzja. Elegie i piosenki z lat 1995-1997 (1998).

Şairin gülmece ile kuşandığı şiir kitapları da vardır: Zwierzeca zajadlosc (1991), Zupelne zezwierzecenie (1993), Bóg traba i Ojczyzna, Zegnam cie nosorozcze (1995).

Sanatçının şiiri iki savaş arasında yer alan avangardların şiirini kendine örnek almış, çok anlamlı sözcüklerle zenginleştirilmiştir.

Baranczak, Shakespeare'in hemen hemen tüm dramalarını Lehçe'ye çevirmekten başka, Polonyalı yazarları İngiliz diline çevirerek Polonya edebiyatını batı ülkelerine daha iyi tanıtmak gibi bir misyonu yüklenmiş bir çevirmendir aynı zamanda. Edebiyat eleştirmeni olarak yazdığı kitapları şunlardır: Nieufni zadufani (1971), Ironia i harmonia (1973), Jezyk poetycki Mirona Bialoszewskiego (1974), Poeta pamieta i antologia poezji i swiadectwo i sprzeciwu 1944-1984 (1984).

Deneme ve eleştiri sınırında ise şu kitapları yazmıştır: Etyka i poetyka (1979), Ucieknier z Utopii (1984), Przed i po (1988), Tablica z Macondo (1990), Ocalone w tlumaczeniu (1992), Poezja i duch Uogólnienia (1996).



Kimse Bana Söylememişti

Kimse bana özgürlüğün belki de
şunlardan oluştuğunu söylememişti:
karakolda oturuyorum, kendi dizelerimin karalaması
kışlık donumun paçasında ( bu ne temkinliliktir) saklı
beş sivil yüksek tahsilli,
hem de yüksek maaşlı, vakit yitiren ufak tefek işlerle ,
cebimden çıkan çöpleri analiz etmek gibi
yani, pis bir mendil, temizleyici makbuzu, tramvay biletleri,
ve gizli (gülmekten geberiyorum) bir pusula:
"sebze
bir kutu bezelye
patates
salça"

Kimse bana tutsaklığın belki de
şunlardan oluştuğunu söylememişti:
karakolda oturuyorum, kendi dizelerimin karalaması
kışlık donumun paçasında (bu ne grotesktir) saklı
beş sivil yüksek tahsilli
ve daracık alınlı
kurcalarlarken yaşamımın ta içini:
yani pis bir mendili,temizleyici makbuzunu, tramvay biletlerini
ve hepsinden çok (yo,buna dayanamam) o pusulayı da
"sebze
bir kutu bezelye
patates
salça"

ve kimse bana söylememişti,tüm yerkürenin
uzaklıktan oluştuğunu, o iki kutup arasındaki
aralarında gerçek uzaklık bulunmayan hani.

Dziennik zimowy 1980


Bu Telefonda Konuşulacak Konu Değil

Hadi var sayalım ki, evet, ama bu telefonda
konuşulacak konu değil,bilirsin bizim kulaklarımızın
duygan dinleyenleri vardır,öyleyse bunu bize, onlara
yabancı bir dile çevirelim ve yok, "evet" deme,
çevirmedikçe o dile;

hadi diyelim ki, evet, ama bu şimdi
anlatılacak konu değil,bilirsin, bizim
duvarlarımızın duyarlı kulakları vardır, erteleyelim, öyleyse
bunu sonraya ,yani yedekleyelim, ve yok "evet"
deme zamanı gelmedikçe

hadi kabul edelim ki, evet, ama bu
her zaman için geçerli anlaşma değil,bilirsin,
ruhlarımızın ince duvarları vardır,öyleyse bırakalım
şimdilik, bir an için, ve yok
"evet" deme, altını çizmedikçe
hadi, hayır, olsun ama bu
gerçek bir kabullenmeme değil,
bilirsin bizim dinleyenlerimizin kırılgan ruhları vardır öyleyse
bunu sanki protesto olarak düşünelim ve
yok ,"hayır" deme özür dilemedikçe.

Ja wiem ze, to niesluszne 1977
 
X