Nazım Hikmet Ran Şiirleri

BUYUK INSANLIK

Buyuk insanlik gemide guverte yolcusu
tirende ucuncu mevki
sosede yayan
buyuk insanlik.
Buyuk insanlik sekizinde ise gider
yirmisinde evlenir
kirkinda olur
buyuk insanlik.

Ekmek buyuk insanliktan baska herkese yeter
pirinc de oyle
seker de oyle
kumas da oyle
kitap da oyle
buyuk insanliktan baska herkese yeter.

Buyuk insanligin topraginda golge yok
sokaginda fener
penceresinde cam
ama umudu var buyuk insanligin
umutsuz yasanmiyor.

NAZIM HIKMET
 
Dağ doruğu deler gider bulutu,
Dağ dibinde ak evler kutu kutu,
Evdekiler!Yok mu koklamak isteyen
Dağ doruğundan getirdiğim otu.
NAZIM HİKMET:çiçek:
 
Ben Senden Önce Ölmek İsterim

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
Iyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni gorebilesin
Fedakarliğimi anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşiyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacagız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
Içimden bir şey :
belki diyor.

18.02.1945

Nazım Hikmet Ran |
 
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
NAZIM HİKMET
 
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

Nazım HİKMET

“DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN!”
 
Bizden de var artık alim, şair, işçi
Makineleri bizler de çalıştırıyoruz
Bizler de her şeyi üretiyoruz.
Aklımız , ellerimiz, gücümüz bizim de var.
Kadınlar neden eksik olsun erkeklerden.
Kadınlar vardır… Kadınlar her yerde.
İşte dönüyor çarklar, dişliler, makineler
İşçi kadınlar yürüyün, iş başına…
İşçi kadınlar üretin durmadan
İşçi kadınlar çalışın vatan millet uğruna.
 
Şiirlerde yere göğe sığdırılamayan biz kadınlara gerçek hayatta ne yazık ki gerektiği kadar değer verilmiyor. Yinede kadınlar günümüz kutlu olsun. Her ne kadar dün hayatımda hiç bir şey değişmesede.
 
TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Nazım Hikmet RAN
 
ben yapmazsam,
sen yapmazsan,
biz yapmazsak,
nasıl çıkarız karanlıktan aydınlığa...

NAZIM

:içelim:
 
Erkek Kadina Dedi Ki :
- Seni Seviyorum .
Ama Nasil
Avuclarimda Camdan Bir Sey Gibi Kalbimi Sikip
Parmaklarimi Kanatarak..
Kirasiya
Cildirasiya ...
Erkek Kadina Dedi Ki :
- Seni Seviyorum
Ama Nasil ,
Kilometrelerle Derin , Kilometrelerle Dümdüz ,
Yüzde Yüz , Yüzde Bin Bes Yüz ,
Yüzde Hudutsuz Kere Yüz ...
Kadin Erkege Dedi Ki :
- Baktim
Dudagimla , Yüregimle , Kafamla
Severek , Korkarak , Egilerek ;
Dudagina , Yüregine , Kafana..
Simdi Ne Söylüyorsam
Karanlikta Bir Fisilti Gibi Sen ögrettin Bana...
Ve Ben Artik Biliyorum :
Topragin -
Yüzü Günesli Bir Ana Gibi -
En Son En Güzel Cocugunu Emzirdigini ...
Fakat Neyleyim
Saclarim Dolanmis
ölmekte Olan Parmaklarina
Basimi Kurtarmam Kabil Degil !
Sen
Yürümelisin ,
Yeni Dogan Cocugun Gözlerine Bakarak...
Sen Yürümelisin ,
Beni Birakarak
Kadin Sustu.

Sarildilar
Bir Kitap Düstü Yere ...
Kapandi Bir Pencere...
Ayrildilar...

Nazim Hikmet
 
DOSTLUK (38539 Hit)

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

NAZIM HİKMET --------------------------------------------------------------------------------


HASRET -01 (26842 Hit)

Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.

NAZIM HİKMET
 
Selanik'de doğmuştur (1902). İlköğrenimini İstanbul'da Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914), Nişantaşı Numune Mektebi'nde tamamlamış, orta öğrenimi ise, daha 12 yaşında iken yazdığı "Bir Bahriyelinin Ağzından" adlı bir şiirini dinleyip çok beğenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın öğüdü üzerine geçtiği Heybeliada Bahriye Mektebi'nda yapmıştır (1918). Nazım Hikmet Bahriye'yi bitirdikten sonra Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş, bir gece nöbetinde üşütüp zatülcemp olmuş (1919), sağlığını kazanamayınca askerlikten çürüğe çıkarılmıştır (1920).

Askerlikten ayrıldıktan sonra, İstanbul'un işgaline çok üzülen Nâzım Hikmet Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçmiş, Bolu Lisesi'nde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır (1921). Rus devrimiyle ilgilenen şair, bir süre sonra Batum'dan Moskova'ya gitmiş ve Doğu Üniversitesi'nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur (1922-1924). Yurda dönüşünden sonra Aydınlık dergisine katılmış, burada çıkan şiirlerinden ötürü hakkında "gıyaben" mahkumiyet kararı verildiğine öğrenince yeniden Rusya'ya geçmiş, af çıkması üzerine Türkiye'ye dönmüş ve bir süre Hopa cezaevinde tutuklu kalmıştır (1928).

Nâzım Hikmet daha sonra İstanbul'a yerleşmiş, çeşitli gazete ve dergilerle film stüdyolarında çalışmış, ilk şiir kitaplarını çıkarmış ve oyunlarını yazmıştır (1928-1932). Bir ara yine tutuklanmış, Cumhuriyet'in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile özgürlüğüne kavuşmuştur. Akşam Son Posta, Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapmıştır (1933).

Kara Harp Okulu öğrencileri arasında propaganda yaptığı iddiasıyla yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi'nce 15 yıl, ardından Donanma içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce 20 yıl olmak üzere toplam 35 yıl hapis cezasına çarptırılmış, cezası Türk Ceza Kanunu'nun 68 ve 77 maddeleri uyarınca 28 yıl dört aya indirilmiştir (1938). Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kapsamına alınması için aydınlar tarafından açılan büyük bir kampanyanın ardından, hukukçular yasal yollara başvurmuş, bu arada Nâzım Hikmet'de hapishanede açlık grevine başlamıştır. Sonunda Nâzım Hikmet'in geri kalan cezası affedilmiş ve şair 13 yıl hapislikten sonra özgürlüğüne kavuşmuştur.

Serbest bırakıldıktan sonra iş bulamayan, kitap çıkaramayan şair için bu kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hasta olan Nâzım Hikmet çok zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten korkan şair, kendisine hayran olan Refik Erduran (sonranın ünlü oyun yazarı ve gazetecisi)'ın önerisini kabul etmiş, onun yardımıyla bir motorla Karadeniz'de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye'den ayrılmıştır.

Nâzım Hikmet, Moskova'da ölmüştür. (3 Haziran 1963).
 
Selanik'de doğmuştur (1902). İlköğrenimini İstanbul'da Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914), Nişantaşı Numune Mektebi'nde tamamlamış, orta öğrenimi ise, daha 12 yaşında iken yazdığı "Bir Bahriyelinin Ağzından" adlı bir şiirini dinleyip çok beğenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın öğüdü üzerine geçtiği Heybeliada Bahriye Mektebi'nda yapmıştır (1918). Nazım Hikmet Bahriye'yi bitirdikten sonra Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş, bir gece nöbetinde üşütüp zatülcemp olmuş (1919), sağlığını kazanamayınca askerlikten çürüğe çıkarılmıştır (1920).

Askerlikten ayrıldıktan sonra, İstanbul'un işgaline çok üzülen Nâzım Hikmet Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçmiş, Bolu Lisesi'nde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır (1921). Rus devrimiyle ilgilenen şair, bir süre sonra Batum'dan Moskova'ya gitmiş ve Doğu Üniversitesi'nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur (1922-1924). Yurda dönüşünden sonra Aydınlık dergisine katılmış, burada çıkan şiirlerinden ötürü hakkında "gıyaben" mahkumiyet kararı verildiğine öğrenince yeniden Rusya'ya geçmiş, af çıkması üzerine Türkiye'ye dönmüş ve bir süre Hopa cezaevinde tutuklu kalmıştır (1928).

Nâzım Hikmet daha sonra İstanbul'a yerleşmiş, çeşitli gazete ve dergilerle film stüdyolarında çalışmış, ilk şiir kitaplarını çıkarmış ve oyunlarını yazmıştır (1928-1932). Bir ara yine tutuklanmış, Cumhuriyet'in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile özgürlüğüne kavuşmuştur. Akşam Son Posta, Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapmıştır (1933).

Kara Harp Okulu öğrencileri arasında propaganda yaptığı iddiasıyla yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi'nce 15 yıl, ardından Donanma içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce 20 yıl olmak üzere toplam 35 yıl hapis cezasına çarptırılmış, cezası Türk Ceza Kanunu'nun 68 ve 77 maddeleri uyarınca 28 yıl dört aya indirilmiştir (1938). Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kapsamına alınması için aydınlar tarafından açılan büyük bir kampanyanın ardından, hukukçular yasal yollara başvurmuş, bu arada Nâzım Hikmet'de hapishanede açlık grevine başlamıştır. Sonunda Nâzım Hikmet'in geri kalan cezası affedilmiş ve şair 13 yıl hapislikten sonra özgürlüğüne kavuşmuştur.

Serbest bırakıldıktan sonra iş bulamayan, kitap çıkaramayan şair için bu kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hasta olan Nâzım Hikmet çok zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten korkan şair, kendisine hayran olan Refik Erduran (sonranın ünlü oyun yazarı ve gazetecisi)'ın önerisini kabul etmiş, onun yardımıyla bir motorla Karadeniz'de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye'den ayrılmıştır.

Nâzım Hikmet, Moskova'da ölmüştür. (3 Haziran 1963).

nazım hikmet okumaktan zevk aldıyım bir şaiirdir insallah sizde beyenirsiniz arkadaşlar
 
MEMLEKETİMİ SEVIYORUM
Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir sey gidermez iç sıkıntımı
Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

Memleketim:
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
Kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
Benim o kendi kendimden bile gizleyerek
Sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Memleketim:
Memleketim ne kadar geniş
Dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
Ve güneye
Pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye utanıyorum.

Memleketim:
Develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
Kavak , söğüt ve kırmızı toprak.

Memleketim:
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
alabalık
Ve onun yarım kiloluğu
Pulsuz gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.

Memleketim:
Ankara ovasında keçiler:
Kumral, ipekli, uzun kürklerin parıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un
Al yanakları mis gibi kokan Amasya Elması,
Zeytin, incir, kavun ve renk renk salkım salkım üzümler
Ve sonra kara saban
Ve sonra kara sığır:
Ve sonra ileri, güzel, iyi
Her şeyi
Hayran bir çocuk sevinci ile kabule hazır
Çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
Yarı aç, yarı tok
Yarı esir...
Nazım Hikmet Ran
 
Nazim Hikmet yasadigi dönemde en cok horlanan sairdir.Komunist damgasi ile hapislerde yatmis,cok sevdigi vatanindan uzaklasmak zorunda birakilmistir.Siirlerini okurken hüzün duyarim.En cok sevdigim sairlerden biri paylasan arkadaslar tesekkürlerimi iletiyorum.
 
valla zerrin, nazım dedin mi, akan sular durur bende. ne güzel yazmışsın ... acaba kaç kişi nazım okumuştur, sindirmiştir, hissetmiştir dersin bu ülkede ? :uhm:
 
valla zerrin, nazım dedin mi, akan sular durur bende. ne güzel yazmışsın ... acaba kaç kişi nazım okumuştur, sindirmiştir, hissetmiştir dersin bu ülkede ? :uhm:

Ahucugum,henuz 11 yasimdayken teyzemlerin eski bir sandiginda bir kitap buldum,o yasima kadar hep cocuk kitaplari okudugum icin,bu eski kahverengi ciltli oldukca yipranmis kitaba pek alaka gostermemistim,ismi biraz ilgimi ceker gibi olunca acip okumaya karar verdim ve 11 yasinda baslayan nazim hayranligim hic eksilmedi,o kitap nazim hikmet adli bir sairin,memleketimden insan manzaralari adli kitabiydi,ben nazim hikmetle boyle tanistim,hissettim ve sevdim...:1yes2:
 
gullcem, ne güzel bir tanışma bu... annemin kütüphanesinde dururdu ben onu ilk tanıdğımda, o günden sonra o yıpranmış kapaklarıyla hep durdu baş köşesinde kitaplığımın. Üstüne pekte lafa gerek yok, paris yanıp yıkılmadan gel gülüm paris yanıp yıkılmasın... bekleme kaptan seyir defterini başkası yazsın, beni o limana çıkaramazsın !
 
23 Sentlik Askere Dair

Mister Dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dallas,
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift ıskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister dallas,
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidicik,
mevcuttu
hem de çoktan mı çoktan
daha sizin devletin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela Mister Dallas,
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Dallas,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedrettin'in;
O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı,
922 yılı 9 Eylül'üdür.
Dedim ya, Mister Dallas,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
Ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.

Nazım Hikmet Ran
 
X