Mezar Taşları

UzmaN

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
19 Şubat 2007
5.078
10
MEZAR TAŞLARINDA Kİ MEDENİYET

tayn3.jpg


Osmanlı taş vesikaları arasında yer alan mezar taşlarımız gerek kitabeleri, gerekse yazıları ve süsleri bakımından fevkalade kıymet taşırlar. Atalarımız, “Ölülerine ve ulularına saygı göstermeyen hürmet beklememelidir.” sözünü hikmetli sözler arasına almışlardır. Osmanlılar, ölülerine, mezar taşlarına saygı gösterirler, mezarlarını ve taşlarını iyi saklarlardı. Mezarlar ve mezar taşları bulundukları topraklarda Türk hâkimiyetinin bir çeşit tapu senetleri sayılırlardı. Eskiden Osmanlı kabristanlarının sicil kütükleri bile vardı.

talkfw4.jpg


Devrindeki bilinen dünyayı dolaşan Evliya Çelebi, yer yuvarlağı üzerinde Osmanlı kabristanları kadar iyi muhafaza edilmiş kabristan görmediğini belirtir. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş devri ile beraber mezarlıklar ve mezar taşları da ihmale uğramıştı. Dini bağların gevşediği, geleneklerin eski rağbetini kaybettiği Osmanlı’nın son çeyrek asır içinde ve günümüz Cumhuriyet tarihinde mezarlarımız ve mezar taşlarımız müthiş bir tahribe uğramıştır.

Cumhuriyet dönemi ile birlikte henüz derlenmemiş bir divanın yaprakları mesabesindeki mezar taşları, hoyratça tahrip edildi, büyük bir kısmı ise yok edildi. Mezarlıklar birer taş ocağı haline getirildi. Kazmalar, külünkler işledi. Pırlanta değerindeki taşlar kırıldı, kamyonlarla mozaik ve kireç imalathanelerine taşındı, bir kısmı da yol ve yapı inşasında kullanıldı, Bunlar yapılırken de hiç kimsenin kılı kıpırdamadı. Mezar taşlarımız İstanbul, Manisa, Konya, Edirne gibi birçok yerlerde kısmen Adana, Alanya gibi bazı yerlerde tamamen imha edilmiştir.

mezartaslarindakimedeniyet-kiriktas.jpgDedelerimizin mezarlarını, mezar taşlarını başka milletlerin ve gayrimüslim unsurların kabristanlarındaki gibi yüksek duvarlar, elleri sopalı bekçiler değil, Müslüman Türk milletinin terbiyesi muhafaza ederek bize kadar getirmişti… (İstanbul Karacaahmet, Eyüp veya Edirnekapı Mezarlıklarının etrafındaki duvarlar, 1950’lerden sonra örülmüştür.)

mezartaslarindakimedenimm0.jpg


Ölüleri Yaşatan Kültür
Osmanlı’da mezarları çevreleyen duvarlar yoktur. Osmanlı insanı adeta mezarlıklarla iç içe yaşamaktaydı. Ölümü hiç unutmamayı emreden bir dine tabi olan Osmanlı medeniyeti, her an ölümü hatırlamak maksadıyla mezarlıkları şehrin orta yerine yapmıştır. Merhum Yahya Kemal Beyatlı, Avrupa seyahatlerinden birinde İstanbul’un nüfusu sorulduğunda normalin iki katı bir rakamla cevap vermiştir. Bu duruma şaşıran muhataplarına söylediği ibretamiz söz bir hakikatin izharından başka bir şey değildir:

“Biz yerin altındakilerle beraber yaşarız”
Osmanlı mezar taşlarının en önemli özelliği serpuşlarındadır. Askeri ve sivil bütün devlet teşkilatının, esnafın, âlimlerin ve diğer sanatkârların derecelerine göre ayrı ayrı başlıkları vardır. Başlarındaki serpuşlar kadar üzerlerindeki desenlerde bir o kadar önem taşımaktadır. Mezar taşları bütün bu başakları bize kadar getirmişler ve doğru olarak öğrenmek imkânını vermişlerdir.

mezartaslarindakimedeniha6.jpg


Her Başta Başka Bir Taş
Mezar taşının başında bir başlık varsa, bu bir erkeğe aittir. Erkek mezar taşları hanımlarınkine nispetle daha çeşitlidir. Çünkü erkeklerin mezar taşlarında bulunan başlıklar, mezar sahibinin meslek ve meşrebine göre yapılmaktadır. Hanımların mezar taşları ise, her çeşit çiçeklerle süslüdür.

Mezar taşlarındaki serpuşlar kişinin mesleğinin yanında bulunduğu meşrebin hakkında da bilgi veriyordu. Bu farklılık Osmanlı toplumunun hoşgörülü ve inançlara saygılı bir medeniyet olduğunu gösteriyordu.

Bir tekke veya zaviyede vazifeli şahıs, vazifesine uygun başlığı giyerken; farklı bir işle uğraşanlar ise meşreplerini ortaya koyacak işaretleri mezar taşlarına yansıtıyordu. Örnek olarak Mevlevilerin uzun külahlı mezar taşlarını gösterebiliriz.

Cellatlara Mezar Taşı İnceleği
Osmanlı mezar taşlarında serpuşların yanında kişinin mesleğini, mezar taşının üzerindeki işaretlerden de anlamak mümkündür. Mesela bir denizcinin mezar taşında; çapa, gemi direği ve yelken bezi; bir yazarınkinde ise, kalem görebilirsiniz.
Mezar taşlarında yazısız taşlar da vardır. Bunlar cellâtlara ait mezar taşlarıdır. Mezar taşlarının yazısız olmasının nedeni, birileri tarafından bedduaya uğramamak içindi.
Sonuç olarak Osmanlı mezar taşları, taş olmanın ötesinde birer sanat eseri olmuşlardır. Ve Osmanlı medeniyetinin hayat anlayışını gösteren canlı örnekler olmuşlardır. Sadece bu taşlara bakarak Osmanlı’nın bir medeniyet beşiği olduğunu görebiliriz.

mezartaslarindakimedenins4.jpg


(23 Mart 2007 tarihli Gerçek Hayat dergisinde yayımlandı)
 
mezarliktainsanlarol5.jpg


Mezarlıkta insanlar
Ünlü Fransız yazar ve gezgin Gerard de Nerval, defalarca geldiği İstanbul'da, Mezarlıklar hakkında bakın neler söylüyor:

"Boğazda son derece güzel ve serin bir yerdeyiz. Buranın bir mezarlık olduğunu söylememe gerek yok sanırım. İstanbul'un bütün güzel yerleri, gezilecek ve zevk alınacak sahaları mezarlıklardır. Bakıyorsunuz yüksek ağaçların arasında, şuradan buradan güneş ışınlarının sızıp renklendirdiği, sıra sıra beyaz hayaletler var. Bunlar bir insan yüksekliğinde, mermerden yapılmış mezartaşlarıdır. Başları sarıklı, üzerleri yazılı mezar taşlarıdır. Sarığın biçimi, ölünün hayattayken işgal ettiği mevkii, sosyal seviyesini veya mezarın yapılış tarihini belli ediyor. Bazı mezartaşlarının başları koparılmış. Bu koparılmış olanların çoğu yeniçeri mezarlarına ait (II. Mahmud döneminde hal edilmeleri üzerine). Kadınların mezarlarında da sütun taşlar var. Fakat bunlarda baş yerinde gül veya demet şeklinde bir süs bulunuyor. Kabartma veya oyma şeklinde çiçeklerle süslenmişler."

Osmanlı Mezarlıkları, her bakanın rahatlıkla görebileceği konumlarıyla, çevrelerinde yaşayan tüm insanlara bu dünyanın geçiciliğini, kalınacak asıl yurdun buralar olmadığını fısıldamaktadırlar. Osmanlı toplumunda hayat ölümle o kadar iç içedir ki, kişiler evlerinin önlerindeki bahçelerine, yada her gün gittikleri camilerinin bir köşesine bile gömülebilmektedirler. Bugün İstanbul Karacahmet, Eyüp yada Edirnekapı Mezarlıkları'nın etrafındaki tüm duvarlar 1950 lerden sonra örülmüştür. Normalde hiçbir Osmanlı mezarlığını çevreleyen duvar yoktur. Herkes rahatlıkla bu mezarlıkların aralarından geçebilmekte, yolunu mezarlık aralarından geçirerek kısaltabilmekte, hatta özellikle bayanlar, çocukları ve komşuları ile hazırlık yapıp bir mezarlık alanında bir ikindi sohbeti yapabilmekteydiler.

karacaahmetmezarligiye6.jpg

Karacaahmet mezarlığı
Tüm bunlarla Osmanlı insanının amaçladığı şey, dünyanın bu en güzel öğüdünü hep gözlerinin önünde tutmak ve öldükten sonra da yaşayan ve kendilerine dua edebilecek insanlara kendilerini daha iyi gösterebilmektir. Bu nedenledir ki, Osmanlı Mezarlıklarında mezar taşı yazıları çoğunlukla yolun geçtiği tarafa bakmaktadır. Karacaahmet Mezarlığında çokça göreceğimiz şekilde, eğer bir kişi kendisine, mezarlığın yol kenarına bakan kısmında bir mezar bulamazsa, mezar taşının bir numunesini mezarı içeride olduğu halde yol kenarına diktirebiliyordu. Böylece yoldan geçenler bu mezar taşlarını okuyabilecek ve bu kişilere ismen duada bulunabileceklerdi.
Osmanlı Mezar taşları o kadar özellikli ve sanatlıdır ki, bu mezarlıkları birer açık hava müzesi olarak görebiliriz. Gerard de Nerval'in az önce yukarıda da belirttiği gibi, Osmanlı Mezar Taşlarının başlarındaki serpuşlarından, üzerlerindeki desenlere kadar birçok işaret o mezarlarda yatanlar hakkında bizlere bilgiler vermektedir.
Bir kere eğer bir mezar taşının başında bir başlık varsa bu mezar muhakkak bir erkeğe aittir. Hanım mezar taşları ise, bir kadının incelik ve letafetini en güzel şekilde ortaya koyan şeyler, yani çiçekler, buketler ve bahar dalları ile süslüdür. Osmanlı Hanımları günlük hayatlarında saçlarına hotoz taktıkları için, hotoz başlı mezar taşları da görmek mümkündür. Hatta bu hotozun altında hanımların alınlarına yada boyunlarına taktıkları altın sıralı kolye ve alınlıklar aynen mezar taşlarına da işlenmiştir.
Günümüzde bir bayan, evlenmeden önce öldüğünde nasıl tabutunun üzerine duvak konuluyorsa, Osmanlı'da da, bu tarz muradına eremeden genç yaşta ölen bayanların mezar taşları duvak şeklinde yapılmakta, hatta bu mezarların ayak taşına da kırılmış bir gül goncası işlenmektedir. Bazı hanım mezar taşlarında da yıldız şeklinde bir arma bulunmaktadır.

kirilmisguldetaylimezarlv8.jpg

Kırılmış gül detaylı mezartaşı
Hanım mezar taşları bu şekilde gruplandırılırken, erkek mezar taşları ise daha çeşitlidir. Çünkü erkek mezar taşlarında bulunan başlıklar, mezar sahibinin meslek ve meşrebine göre şekillenmektedirler. Osmanlı Mezarlıklarını gezdiğimizde gördüğümüz mezar taşı başlıklarını kendi içlerinde en sade şekliyle; sarıklı, kavuklu, başlıklı ve fesli olarak dörde ayırabiliriz. Osmanlı erken dönem mezar taşlarında, sarık sarılan başlık hemen hiç görülmezdi. Bu tarz serpuşlara sarıklı mezar taşları diyoruz. Bunların en erken örneklerinden olan Kalın ve yukarıdan aşağıya dilimli sarıklarda, içerideki başlığın sivri tepesi az da olsa görülürdü. Daha çok 16.yy civarında kullanılan bu sarık çeşidini, Eyüp Semtinde Sokullu Mehmet Paşa türbesinde ki birçok mezar taşında görmek mümkündür.

kafeslivecubuklubombeligo6.jpg

Kafesli ve çubuklu bombeli destar
Mezarlıklarda görülen en görkemli kavuk türü ise Kallavi Kavuk dediğimiz büyük boyutlu, aşağıdan yukarıya doğru daralan türdür. Kallavi Kavuklar, Osmanlı Yönetiminde Sadrazam, Kubbealtı verzirleri ve Kaptan-ı Deryalar tarafından kullanılmaktaydı. İstanbul Vezneciler'de, Şehzadebaşı Cami yanında, kendi yaptırdığı Dar'ül Hadis'in haziresinde yatan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın mezar taşı buna örnek olarak gösterilebilir.
Yazımızın başında, mezar taşlarındaki başlıkların, kişilerin meslekleri yanında meşrepleri hakkında da bilgi verebileceklerini söylemiştik. Osmanlı toplumunda insanlar inançlarına göre de farklı başlıklar giyebiliyorlardı. Bir tekkede yada zaviyede görevli olan kişi bağlı bulunduğu yola göre bir başlığı giyerken, farklı bir işle uğraştığı halde meşrep olarak bir yola bağlı olanlar da arzularına göre bu durumlarını mezar taşlarında belirtebiliyorlardı. Mesela Mevleviler, uzun Mevlevi külahları giyerler, mezar taşlarına da bu bu tarz başlık şekilleri verilirdi. İstanbul'daki çeşitli Mevlevihanelerde Mevlevi külahlı yüzlerce mezar taşı görülebilmektedir.

mevlevibaslikimezartasisd9.jpg

Mevlevi başlıklı mezartaşı
Mevleviliğe bağlı olduğu halde başka bir mesleğe sahip kişiler ise mezar taşlarında mesleği ile ilgili bir başlık taşırken, taşın karnına bir Mevlevi sikkesi kazıtabiliyorlardı.

mevlevisikkelimezartasigv8.jpg

Mevlevi sikkeli mezartaşı
Birçok tarikatın bu mânâda özel işaretleri vardı. Mesela Nakşibendilerin mezar taşlarında, Nakşi yıldızı denilen süslemeyi çokça görmek mümkündür. Süleymaniye' de ki Nakşi Mezartaşları bunların en güzel örneklerindendir. Bazı yollarda vardı ki, kendilerini toplum içinde çok belli etmezler, diğer tarikatlar içinde yaşarlardı. Bunların en meşhurlarından biride Melamilerdi. Onları en iyi tanıyabileceğiniz yer muhakkak mezar taşlarıydı. Bir Melami, kendisine "başsız ayaksız" der ve mezar taşında kesin likle bir başlık bulunmaz, aksine mezar taşının köşeleri kesik olurdu.

mellamimezartasizi4.jpg

Mellami mezartaşı
Osmanlı mezar taşlarında en çok görülen başlık türü şüphesiz festir. Kuzey Afrika'da bir hayli yaygın olan fes, 2.Mahmud'un giyimde yenileşmeye gitmesi üzerine Osmanlı halkı ve ordusu tarafından da kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönem sonrasın da da , mezarlıklarda fesli mezar taşları görülmeye başlanmıştır. Bu taşlar kendi aralarında dört çeşit olarak ele alınabilir.
Fesli mezar taşlarının en büyük ve görkemlileri Fesin Osmanlı toplumunda kullanılmaya başlandığı 2.Mahmud döneminde kullanılan feslerdir ki biz bu feslere, en yaygın olarak kullanıldığı bu döneminden dolayı Mahmudi Fes diyoruz. Bu feslerin üst kısımları alt kısımlarından daha geniş idi. Alışılmış fes tarzının dışında olarak birden fazla yerinden püskül sarkabiliyordu. Hatta bizzat 2.Mahmud'un, her yerinden püskül sarkan fes kullandığını biliyoruz. Hatta, feslerdeki püskül sayısı fazla olunca çevrede püskül tarayan çocuklar ortaya çıkmıştı. Bu ilk kullanılan fesler sadece kırmızı değil, mavi renkte olabiliyorlardı.
2.Mahmud'un küçük oğlu Sultan Abdülaziz döneminde, üst kısmı gayet dar ve basık, daha kısa fesler ortaya çıktı. Bizzat padişahta bu tarz fesi kullanınca dönemin modası haline geldi. Bu şekildeki feslere Azizi fes diyoruz.

yenicerimezartasifr9.jpg

Yeniçeri mezartaşı
Anlatılan birçok örnekte görüldüğü üzere Osmanlılar, toplumun hemen her kolunda olduğu gibi mezar taşları hakkında da kılı kırk yaran bir sanat örneği göstermişler ve dünyanın bu alanda şahit olmadığı şaheserleri ortaya koymuşlardır. Sanıyoruz bu bilgilerden sonra, tarih içinde gayri Müslimlerin, sadece Osmanlı mezarlıklarını görerek nasıl hidayete erdiklerini, birilerinin; kılıç kullanmaktan başka bir şey bilmezlerdi diyerek karalamaya çalıştığı bu sanatkâr insanları ve dünyaya adalet dağıtan bir devletin ölüme ve öbür dünyaya nasıl baktığını daha iyi anlayabiliriz.

(İçerik-Alıntı)
 
X