Tutunamayanlar - Özet - Oğuz Atay

seaBahAR

Nosce Te İpsum
Pro Üye
13 Nisan 2007
15.555
36.068

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır. Belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur. Bu bakımdan, özetlenmesi güçtür. Ancak, romanın konusu, kısaca şöyle açıklanabilir:

Genç Mühendis Turgut Özben yakın arkadaşı Selim Işık’ın kendini bir tabancayla vurduğunu gazetelerden öğrenir. Olayın çok etkisinde kalır. İntiharın sebeplerini merak eder. Bu amaçla araştırmalara girişir. İlkin Selim’in arkadaşlarından Metin ve Esat’la görüşür. Metin kendisine şunları anlatır: Metin’in Zeliha adlı bir kızla ilişkisi vardır. Selim, kızın ona uygun düşmediğini söyler. Fakat Metin kızı bırakınca, bu kez Selim ona tutulur. Metin bunun üzerine yeniden kıza yanaşır. Kız ise bir süre sonra onlardan ayrılır, başkasıyla evlenir.

Esat da Selim için şunları söyler: Selim’i lise öğrencisi iken tanır. İlginç, zeki, oyuncu bir çocuktur. Çok kitap okur. Wilde’a hayrandır. Fakat Gorki’yi okuyunca onu sevmez olur. Esat’la oyunlar düzenlerler, birlikte eğlenirler.
Turgut Özben, Selim’in arkadaşlarından Kargı’yı bulur. Süleyman ona Selim’in yazdığı 600 dizelik bir şiir verir. Şiire göre, “Selim Işık tek ve Türk. Ve duygulu amansız/sabırsız ve olumsuz, yaşantısında cansız” sanılan bir kişidir.

Turgut Özben Selim’le ilişkisi olan Günseli adlı bir kızla tanışır. Günseli, Selim’e bir toplu gezintide rastlamıştır. Sıkıntılı ve asık suratlıdır. Onu avutmaya çalışır. Fakat Selim’in soru yağmuruna tutulur. O gün anlaşamazlar. Aradan bir ay geçer. Selim onu telefonla arar, buluşurlar. İlişkileri gitgide ilerler. Ne var ki, Selim evlenmeye yanaşmaz. Çok kuşkuludur, geleceğe güveni yoktur, inançsızdır, aile düzeninden de hoşlanmaz. Bağsızdır. Bir ara kendini içkiye verir. Çevreyle uyuşamaz. Sanki bir kafese kapatılmıştır. Hastalanır. “Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadığını düşünür. Günseli’ye bir mektup gönderir ve ardından intihar eder.

Selim, son günlerinde “Tutunamayanlar” üstüne bir ansiklopedi hazırlamaya girişir. Orada kendisine de bir madde ayırır. Bu maddede belirttiğine göre, Selim bir kasabada doğmuştur. Babası bir memurdur. Küçükken ağır bir hastalık geçirir. Altı yaşında ailesiyle büyük bir şehre göçer. Sabri adlı bir çocukla arkadaş olur. Okula gider. Uzun boylu olduğundan arka sıraya oturtulur. Sınıfta çok konuşur. Ortaokuldayken Pitigrilli’yi okur. Sonra kızlarla dolaşmaya başlar. O sırada Dünya Savaşı patlar. Askerliğini yaparken Kargı ile tanışır. Askerlik bitince açıkta kalır. Kimse ona sahip çıkmaz. Kendi kabuğuna çekilir.

Turgut Özben araştırmaları sırasında yavaş yavaş kendi benliğini tanır: O da tutunamayanlar biridir. Kendini o zamana değin birtakım törelerin, alışkanlıkların yönettiğini sezer. Gitgide bağsızlığa doğru kayar. Evinden ayrılır. Bir trene binip gider. Gözden kaybolur…



-alıntı-

Oğuz Atay biyografisi için tıklayınız.
 
Son düzenleme:
Bir sürü gereksiz insan uzun yaşarken, böylelerini erken kaybetmek çok koyuyor bana..
Kim buraya mesaj yazsa, içim cızlıyor..
 
Üniversite yıllarımda okuduğum bu kitabı hatırlattığınız için çok teşekkürler.
Ayrıca KORKUYU BEKLERKEN isimli hikayesini de çok severim
Daha çok kitabını okumak isterdim fakat erken kaybettik.
 
Üniversite yıllarımda okuduğum bu kitabı hatırlattığınız için çok teşekkürler.
Ayrıca KORKUYU BEKLERKEN isimli hikayesini de çok severim
Daha çok kitabını okumak isterdim fakat erken kaybettik.

Ben de size teşekkür ederim, bu hikayeyi anımsattığınız için.. Bir alıntı yapma zamanı geldi herhalde..


"Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düsünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! Çok insan için söylendi ama, sana da uygulanabilir denilseydi. (Bu sözleri başkalarıyla paylaşmaya razıydım. Baska çarem yoktu.) Kendime gerçekten acıyabilseydim, gerçekten ümitsiz olsaydım. (Olumlu durumları aklıma getirmeye cesaretim yoktu.) Sonra yavaş yavaş, adım adım doğrulurdum."​
 
Tutunamayanları okudum.

Hatta bu kitabın fanatikleri olduğunu

ve kendilerine yaşam biçimi olarakta
seçtiklerini biliyorum.
Merak etmiştim bu kitapta ne yaz yazıyorda
bukadar

gençler tarafından seviliyor diye.
Umduğum gibi olmadı açıkçası...
İnsanın ölmüş biriyle ve hayali konşmaları

hep negatif düşünmesi devamlı
rüyalarıyla yaşaması,olmamış şeylerle
hayali yaşaması herşeyden önce

okumuş kaliteli bir insanın hiçliği seçmesi......

Ben sevemedim,fazla birşey bulamadım
bu kitapta zekte almadım okurken bir hiç uğruna kahramanın

kendini yok etmesine üzüldüm.
 
Ben de size teşekkür ederim, bu hikayeyi anımsattığınız için.. Bir alıntı yapma zamanı geldi herhalde..


"Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düsünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! Çok insan için söylendi ama, sana da uygulanabilir denilseydi. (Bu sözleri başkalarıyla paylaşmaya razıydım. Baska çarem yoktu.) Kendime gerçekten acıyabilseydim, gerçekten ümitsiz olsaydım. (Olumlu durumları aklıma getirmeye cesaretim yoktu.) Sonra yavaş yavaş, adım adım doğrulurdum."​

lisedeyken okumuştum bu kitabı ben
tutunamayanlar için ne söyleyebilirizz ki
yokluğunuzun farkındağını içinize sokan kelimelrden mi bahsetmek gerek
varoluşlardan mı
yoksa
neden kaymak durumunda kaldıklarından mı....

ortada o kadar yazar müsfettesi bir o kadarda yazın kirliliği varken
sen neden yoksun
ki....:çok üzgünüm:
a.s.
 
ortada o kadar yazar müsfettesi bir o kadarda yazın kirliliği varken
sen neden yoksun
ki....
Birisi yazı yazmış Oğuz Atay için.. Senin gibi düşünenler işte böyle erken ölürler, diye.. Öyle bir içinden düşünüyordun ki olayları, beyninde büyüyen tümörleri farkedemedin.. :a015:
 
Tutunamayanlar ilk okuduğumda bende şok etkisi yapan ve uzun süre etkisinden çıkamadığım ve unutamayacağım bir kitap. Herkese tavsiye ederim
 
tutunamayanları görünce hemen atladım :)
bu dünyadaki en güzel kitaplardan biri bence ....
bazı kitaplar için yaşamda birden fazla okunmalı denir ya işte Tutunamayanlar böyle bir kitap...
ilk gençlikte ..
orta yaşta...
ve de bir sonraki devrede okunmalı
çünkü eminim ki her dönemde farklı bir bakış açısıyla okunacak lezzette..
bu kitabı tekrar hatırlamak güzel annemin evinde bütün kitaplarımız
en yakın zamanda küçük bir hırsızlık yaparak tekrar okuyacağımmm...
teşekkürler .. iyi ki hatırlattın püsküütüm,,
 
tutunamayanları görünce hemen atladım :)
bu dünyadaki en güzel kitaplardan biri bence ....
bazı kitaplar için yaşamda birden fazla okunmalı denir ya işte Tutunamayanlar böyle bir kitap...
ilk gençlikte ..
orta yaşta...
ve de bir sonraki devrede okunmalı
çünkü eminim ki her dönemde farklı bir bakış açısıyla okunacak lezzette..
bu kitabı tekrar hatırlamak güzel annemin evinde bütün kitaplarımız
en yakın zamanda küçük bir hırsızlık yaparak tekrar okuyacağımmm...
teşekkürler .. iyi ki hatırlattın püsküütüm,,

Böyle bir şeye vesile olmaya sevindim.. Kitapla ilgili bütün söylediklerine katılıyorum..
Hatta bazı kişilerin şiir kitaplarına yönelik bir alışkanlıkları vardır.. En azından ben tanıyorum bu türde insanları.. Günlük fal niyetine, herhangi bir şiir kitabından bir sayfa açar ve okurlar.. O günü de o şiirde yazılanı düşünerek geçirirler.. Hatta sohbetlerimize de konu olur zaman zaman..

..ve hepimiz şaşırırız. Her dönemde farklı bir tat bırakıyor diye.. Şiir kalıpsızdır, duygulanımdır, o nedenle de hissiyatı da farklıdır..

Oğuz Atay'ın bilinç akışı tekniğini, şiir türüyle karşılaştırmak elbette absürd olur ama ben de yukarıdaki işi arada sırada "Tutunamayanlar" için yaparım..

Herhangi bir sayfayı rastgele aç, oku, kaybol..
 
Böyle bir şeye vesile olmaya sevindim.. Kitapla ilgili bütün söylediklerine katılıyorum..
Hatta bazı kişilerin şiir kitaplarına yönelik bir alışkanlıkları vardır.. En azından ben tanıyorum bu türde insanları.. Günlük fal niyetine, herhangi bir şiir kitabından bir sayfa açar ve okurlar.. O günü de o şiirde yazılanı düşünerek geçirirler.. Hatta sohbetlerimize de konu olur zaman zaman..

..ve hepimiz şaşırırız. Her dönemde farklı bir tat bırakıyor diye.. Şiir kalıpsızdır, duygulanımdır, o nedenle de hissiyatı da farklıdır..

Oğuz Atay'ın bilinç akışı tekniğini, şiir türüyle karşılaştırmak elbette absürd olur ama ben de yukarıdaki işi arada sırada "Tutunamayanlar" için yaparım..

Herhangi bir sayfayı rastgele aç, oku, kaybol..

Konunu meşgul etmek istemem ama şiirden öylesine bir sayfa açarak fal tutmaktan bahsetmişsin ya bende küçük bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim affınıza sığınarak....

Anneme binlerce kez teşekkür ediyorum bizi ilkokulda kitap okumaya alıştırdığı için lise yıllarında okumayı çok sevdiğimi bilen bir arkadaşım bana çok değerli bir ayraç vermişti....

Ben Özdemir Asaf"ı çok çok severim...
Ayracın üzerinde "okumak özgürleştirir , özgürlük güzelleştirir yazıyordu " arada da şöyle bir şiir...

Sevgi ise sevişeceğiz seninle
Kavga ise dövüşeceğiz seninle
Ölümü de paylaştığımız bu yaşamda
Ortaklaşa bölüşeceğiz seninle

.....ve ben bayılmıştım neyse üniversitede bi oda arkadaşım vardı hiç konuşmayan , kendi halinde ...
Bir gün Özdemir Asaf okuyordu ve ben ben çok severim bi bakabilirmiyim dedim
Uzattı ve ilk açtığım sayfada bu şiir çıktı mor kaleme daire içine alınmış..
.....ve bende ona bu şiirin hikayesini anlattım ve kime ait olduğunu bilmediğimi....
Sonra saatlerce süren sohbetler
ışin özü benim falımdan da dünyadaki tek dostum çıkmıştı.
Bu şiir sayesinde tanıştığım Ankarada yaşayan canım dostum....
Ama Susanne Tamarro şimdi adını hatırlayamadığım bir kitabında diyor ya ...
Dostlar aralarında binlerce km olsa bile birbirlerini geliştirebilirler diye aynen öyle .....
Neyse topiğini konu dışı meşgul ettim özür dilerim sevgiler....
 
Son düzenleme:
Bu güzel anı için teşekkürler ozgecim.. yeter ki içi dolu olsun, yoksa topiğin konusu sapmış -ki bence nerede o sapma?- hiç önemli değil..

Seni anlıyorum.. Benim de var bir dostum yüzlerce kilometre ötede ve beni büyüten..

Annene benim için de teşekkür et lütfen..

Televizyon seyretme oranının %97 olduğu (kitap okuma oranını yazmak içimden gelmedi) bu üllkede sana böyle bir şey katmış olması çok güzel..
 
1970 TRT Roman ödülünü kazanan ilk romanınız Tutunamayanlar’a karşı, eleştirmenlerimiz genellikle yaklaşmaktan kaçınır bir tavır takındılar. Romanınızı ödüllendiren TRT seçici kurul üyesi edebiyatçılarımız da bu suskunluğa katılır göründüler. Tavrı bütün olarak nasıl yorumluyorsunuz?

Eleştirmenlerimizin, daha doğrusu uzun süredir yazmayanların dışında olanların kafasında belirlenmiş, sınırları çizilmiş bir roman tanımı var sanıyorum. Bu yüzden bir kitabı, bu ölçülere uyup uymamasına göre değerlendiriyorlar. Belki de benim yazdığım bir bakıma karmaşık ve alışılmadık sayfalar için henüz bir kalıp bulamadılar.

Oğuz Atay romanının yapı,içerik ve anlatım çeşitliliği bakımından anlaşılandan farklılığı hemen dikkati çekiyor. Anlatım özelliğindeki değişiklikler, sıçramalar ve hız, okurun romana girmesini bir ölçüde güçleştirmiyor mu? Bu, okurla aranızda kurmak istediğiniz bağ bakımından düşündürücü değil mi?

Ülkemizde okur sayısı oldukça düşük. Büyük kalabalıklarla bağ kurduğu sanılan romanların bile aydınların dışında bir okuyucu kitlesi bulduğunu sanmıyorum. Üstelik aydınlar bir de kendileri hakkında yazılanları okumak zorunda. Bu bakımdan benim gibi yeni yazmaya başlayan birini arayıp bulmak ve alıp okumak zahmetinin üstesinden gelmiş okuyucuların, ilk bakışta yorucu görünen sayfalar arasında güçlük çekmeyeceğine güveniyorum. Okur yazarı az olan ülkemizde bile, okuyucular böyle bir kitap yayımlandığını haber alırlarsa, birçok yazarımızın aklından bile geçiremeyecekleri bir yetenekle daha neler neler okuyabileceklerine inanıyorum. Okuyucuyu yeteneksiz sayarak, yazmak istediklerini sadeleştirme çabasına girişenlerin de neden oturup yazdıklarını anlamıyorum.


“Tutunamayanlar” ile ne yapmak, neyi vermek istediniz?

“Tutunamayanlar” ile çok basit bir iş yapmak istedim: ınsanı anlatmayı düşündüm. Kapalı dünyalar içinde yaşayan yazarların bile bu cümleye hemen isyan edeceğini; peki herkes ne yapıyor? diye öfkeleneceğini bildiğim halde bu basit gerçeği söylemekten kendimi alamıyorum. Ben, kahramanlarının iplerini istediği gibi oynatarak insanlardan kuklalar yaratan büyük romancıların yeteneklerinden yoksunum. Roman kahramanlarına uygulayacak büyük nazariyelerim, onları peşinden koşturacağım büyük ülkülerim yok. Ya da insanlara, özellikle tutunamayanlara saygım büyük olduğu için, acıyorum onlara; böyle büyük meselelerin makale, inceleme, deneme gibi yazı türlerinin konusu olduğunu sanıyorum.


Tutunamayanlar’dan Selim Işık kimdir?

Selim Işık, birçok tutunamayanın bileşkesidir. ıntihar eden bir arkadaşım Ural var; ama bütünüyle Selim Işık o kadar değil. Belki ben varım. (Bu cümleyi yazmayın) Adlarını saymanın sakıncalı olduğu birçok arkadaşım var. Herkesin “tutunan” olmak istediği bir ülkede tutunamayanlığı seçen Selim Işık’la yakınlığı olmak birçok kimseye dokunur diye onların adlarını saymak istemiyorum. Selim öldü; Selimlik de ölmüştür. Başarının insanı sevimsizleştirdiğini yazmıştım bir yerde; fakat tutunamayanlığın sevimliliğine de kimsenin yanaşamadığını görüyorum. Neden yanaşsınlar? Bir arkadaşımın dediğine göre ben romanda herkesi bir bakıma tutunamayanlığa çağırıyormuşum. Henüz bir karşılık alamadım.


Ya Turgut Özben?

Turgut Özben’in durumu farklı bir bakıma. Turgut, bütün çabasına rağmen tutunamıyor. Bu açıdan Selim kadar akıllı değil. Belki de Turgut, bir kişinin, bir tutunamayanlar prensinin ortaya çıkarak hepsi adına sonuna kadar dayanmasını istediği için kata, arabaya ve küçük burjuva nimetlerine boş verip tutunamamayı seçiyor. Selim’le birlikte Selim öldükten sonra yola çıkıyor. Son olarak bir trende görmüşler onu. Belki yolculuğu bitmemiştir daha.


Bir de hikayeniz yayımlandı. (Yeni Dergi, Eylül 1972 sayısında) Roman ve hikaye bağıntısı üstüne düşündükleriniz? Bugün hala ayrı türler olarak tanımlanabilir mi?

Bugünlerde hikaye yazıyorum. Kısa yazmaktan başka bir meselem yok; çünkü 60 sayfalık bir hikaye yazdım, bastırması güç oluyor dergilerde. Romanda şiir, oyun, makale (hepsi uydurma elbette) gibi birçok türden yararlanmıştım. Romanın bu bakımdan hikayeden farklı imkanları var herhalde. ıkinci romanım “Tehlikeli Oyunlar” da özellikle oyun parçaları var. Bunun dışında bu iki tür arasında farklar varsa onu eleştirmenler daha iyi bilirler.


Yazarlarınızı açıklar mısınız? Neden sevdiğinizi gerekçeleriyle.

Sevdiğim yazarların başında Kafka ve Dostoyevski’yi sayarsam “Tutunamayanlar”ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz herhalde. ınsanı, bu arada Selim Işık’ı yalnız bırakanların dünyasında böyle yazarlara da tutunamazsak sonumuz ne olur? Gonçarov’un “Oblomov”u bir zamanlar hepimizi çok sarsmıştı. Stendhal, Laclos, George Eliot, Henry James, Melville, Nabokov gibi ustalardan da etkilendiğimi sanıyorum. ınsan roman yazmak isteğine, bir yazarın dediği gibi, başka romanlara heyecan duyarak kapılıyor. “Hayatı roman” olanların yazdığı pek görülmüyor.


(Pakize Kutlu, Oğuz Atay ile Konuşma, Yeni Ortam, 30.09.1972)

"Dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz." Bu da Nazım Hikmet'ten... Dostlara tutunamazsak ne olur? Dünyanın en iyi kitaplarındandır. Bu kitabı yazan yazar tartışmasız tüm dünyanın baştacı olabilirdi. O tutunamadı, biz tutamadık...
 
tüyap tan yeni aldım henüz sıra gelmedi okumaya ama oğuz atayın farkı kurgularından biri olduğuna eminim
 
Uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı, internetten sipariş ettim. Heyecanla bekliyorum kitabımı.
 
Oğuz Atay'ı çok sevmeme rağmen Tutunamayanlar'da yoruldum ve bitirmeden bıraktım:KK50::KK50::KK50::KK50::KK50: ama yorumlar çok olumlu devam edeyim bari:KK31:
 
X