Charles Bukowski

seaBahAR

Nosce Te İpsum
Pro Üye
13 Nisan 2007
15.555
36.069

Charles Bukowski

bukowski3ra2.jpg


Charles Bukowski, 16 Ağustos 1920 Almanya doğumlu, asıl adı Heinrich Karl Bukowski olan Amerikalı yazar ve şair. Yapıtlarında bazen Henry Chinaski ismini de kullanmıştır. Hayatının çoğunu ABD'nin Los Angeles şehrinde geçirmiştir. Eserlerinde genellikle toplum dışı insanları ve depresyonu konu alması ve alkolizme yakın bir hayat tarzını anlatmasıyla ünlüdür. Bunun nedeni olarak kendisinin bu hayatı yaşaması gösterilebilir. Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuştur hayranlarının bir kısmı bunları kurguladığını, çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kurguları yapmasının mümkün olmayacağını ve o karakterde bir insanın bu hayatı sürmesinin zaten doğal olduğu görüşünü savunmaktadır.

I. Dünya Savaşı'nın sonlarında Almanya'ya askeri hizmet nedeniyle gelen Polonya asıllı Amerikan bir babanın ve terzilikle uğraşan Alman bir annenin çocuğu olan Charles Bukowski 1920 yılında Andernach, Almanya'da doğdu. 2 yaşındayken Los Angeles'a taşındılar. 1929 Krizi sırasında Bukowski'nin babası genelde işsizdi ve Bukowski'ye şiddet uygulardı. Çocukluğunda genelde sessiz ve bu nedenle dikkat çeken yazar bazen çıldırış noktasına geliyor kendinden hiç beklenmedik kabadayılıklar yapıyordu. İlk okul yıllarındandan itibaren korkusuz olan Bukowski kendi yazdığı bir eserinde ilkokul öğretmenine "sevişelim" dediğini söylemektedir. Daha o zamandan nasıl birisi olacağı netlik kazanan Bukowski, Los Angeles Lisesi'nden mezun olduktan sonra sanat, gazetecilik ve edebiyat dersleri aldığı Los Angeles Şehir Üniversitesi'nde 1 yıl okudu.

Yazmaya başladığı günden itibaren yazılarını yayımlanması için dergilere gönderen Bukowski’nin yazıları hep geri gönderilmiştir. Ancak 24 yaşındayken "Aftermath of a Lenghty Rejection Slip" isimli kısa öyküsü yayımlandı. İki yıl sonra bir başka kısa öyküsü olan "20 Tanks From Kasseldown" isimli eseri yayımlandı. Bukowski yayıncılık yönteminlerinden hayal kırıklığına uğradı ve neredeyse 10 yıllığına yazmayı bıraktı. Hayatının bu bölümünü A.B.D.'yi gezerek, çeşitli işlerde genellikle kısa vadeli çalışarak ve ucuz pansiyonlarda konaklayarak geçirdi. Hayatının diğer bölümlerinde olduğundan daha yoğun bir tempo ile açlık ile boğuşan ve kadınlarla zaman geçiren Bukowski daha sonra bu yıllarını Factotum isimli kitabında da anlatmıştır. Bu dönemdeki işlerinin kısa vadeli olmasının nedeni de düzen tanımaz kişiliği ve alkol bağımlılığındandı. Bukowski babasına olan nefretini onun aksine bir hayat yaşayarak göstermiş ve bir yazısında da bu yüzden bir hiç olmayı seçtiğini söylemiştir. O babasının aksine olduğu gibi görünen ve bir şey olmamayı hedefliyen birisi olarak kazandığı paraya önem vermiyor ve barlarda günü birlik bir hayat sürüyordu. Zengin Amerikalı kadınlarla ilişkiye girdiği dönemlerde onlara kaba dahi davransa etkiliyor onların evlerinde yaşamaya başlıyor ama bir türlü o hayata adapte olamayarak eski hayatına geri dönüyordu ki 1969’da da bunu aç kalmayı seçtiğini söyleyerek ispat etmiş oluyor adeta. Ayrıca ömrünün çoğu denilebilinecek kadar kısmını da hipodromlarda gecirmiş ve bundan yazılarında sık sık sözetmiştir. 1950'lerin başında Bukowski, iki yıldan az bir süre A.B.D. Posta İdaresi'nde posta kuryesi olarak çalıştı. 1955'te ölümün ucundan döndüğü alkol komasından dolayı hastaneye kaldırıldı. Taburcu olduktan sonra bir daktilo satın aldı ve şiir yazmaya başladı.1957'de Barbara Fry ile evlendi fakat 1959'da boşandılar. Bukowski, şiir yazmaya ve içki içmeğe devam etti ve sonra Los Angeles'taki postaneye geri döndü. 1965'te hiç evlenmediği Francis Smith'ten bir kızı oldu. 1969'da Black Sparrow Yayınevi'nden ömür boyu 100 dolar maaş teklifini alınca postaneden ayrıldı. Bir mektubunda şöyle bir açıklaması vardı: "İki seçenekten birini seçmek zorundaydım: Posta ofisinde kalıp delirmek ya da yazmaya oynayıp açlıktan ölmek. Ben aç kalmayı seçtim." Posta ofisini bırakalı bir ay olmayalı Bukowski Postane ismindeki ilk romanını bitirdi. 1976'da Bukowski, Linda Lee Beighle ile tanıştı. İki yıl sonra birlikte Los Angeles'ta bir liman şehri olan San Pedro'ya taşındılar. Bukowski ve Beighle 1985'te evlendiler.

Bukowski, Pulp romanını henüz bitirdikten sonra 9 Mart 1994'te 73 yaşındayken San Pedro, Kaliforniya'da öldü. Ölüm töreni budist rahipler tarafından yönetildi.

Bu tip bir hayat yaşadığı için bir çok kez tutuklanmış, dayak yemiş hatta bazı kitaplarında adam öldürdüğünü dahi söylemiş olan Bukowski hayatı, özgün dili ve tarzı ile Amerikadan edebiyatına damgasını vurmuş, ülkemizde ise ilk kez Sokak dergisi’nde çıkan öyküleri ile tanınmıştır.

Eserleri
Kadınlar
Sıcak Su Müziği
Bir Tek Ben miyim Böyle Yaşayan
Dünyevi Şiirlerin Son Gecesi (2 Cilt)
Kapalı Bir Kapıdır Cehennem
Gülün Gölgesinde
Postane (roman)
Pis Moruğun Notları
Sevimli Bir Aşk Hikayesi
Sıradan Delilik Öyküleri
Kendimizde Açtığımız Yaralar
Sarhoş Çal Piyanoyu, Vurmalı Çalgı Gibi, Parmaklar Biraz Kanamaya Başlayana Dek
Pansiyon Manzumeleri
Gece Çılgın Ayak Sesleriyle Yırtıldı
Ölüler Böyle Sever
Shakespeare Bunu Asla Yapmazdı
Güneşe Uzan
En Kısa Andır Mucize
Güneş İşte Burdayım
Kimse Bilmez Ne Çektiğimi
Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi
Pulp
Factotum
Ekmek Arası
Kaybedenin Önde Gideni
Bana Aşkını Getir
En İyi Adamlar Yalnızken Güçlüdür
Hollywood

Not: Bukowski’nin şiir ve öykülerinden oluşan toplam 45 kitap bulunmaktadır. Pek çok dile çevirisi olan yazıları bir çok dergide de yayımlanmış olan yazarın kitaplarının çevirisi Avi Pardo’ya aittir.


-alıntı-
 
"Birçok yaşıtımdan daha az şaşırtıldım hayat tarafından. Bana bir şeyler ters gidince ağlamamayı öğrettiler. İlk tohumları onlar savurdular bahçelerime.
Sonra kanser geldi. Alkol ve kadınlar ve daktilom hiç gitmedi. O gelmeden neden intihar etmedim bilmiyorum. Üşendim galiba. Hayat, sonlanmak için bile bu kadar çabaya değmez bir şeydi.
Neden yazdığımı da bilmiyorum. Neden beni yaşatacağını bildiğim şeyleri yaptığımı. Canım istiyordu herhalde. Benim de cevaplayamadığım sorularım var herkes gibi. Sanırım bütün sorularıma verebileceğim en geçerli cevap, “nasıl ve neden yaptığım umurumda değildi, ben de öyle yaptım” olur. Canım öyle istedi. Ama ben yalan söylemeyi severim, oyun oynamayı.
Bazen başka cevaplar veririm. Gerçek kimin umurunda. Ben kimin umurundayım? Babamın ustura kayışının.
Dürüstümdür. Siz benim umurumda değilsiniz. Her şeye rağmen özlediğim şeyler var, ve her şeye rağmen -sanırım- şimdi bir tohumum birilerinin toprağında. Ölüm de hayatı, hayatı oluşturan o boktan seçimler silsilesini anlamlandıramadı.
Her şeye rağmen, yaşamayı denedim. Ve tek diyebileceğim -pişman değilim ama,- siz denemeyin."​

Charles Bukowski
 
Henry Chinaski,lise yıllarımda sanki benim edepsiz,aklına geleni söyleyen,geleceği kafasına takmayıp bugünü yaşayan bir dostum gibiydi.Hala rafta kitabını gördüğümde aynı hissi yaşıyorum.

Bukowski'nin mutlaka bir kitabı olsun okunmalı bence.
 
Henry Chinaski,lise yıllarımda sanki benim edepsiz,aklına geleni söyleyen,geleceği kafasına takmayıp bugünü yaşayan bir dostum gibiydi.Hala rafta kitabını gördüğümde aynı hissi yaşıyorum.

Bukowski'nin mutlaka bir kitabı olsun okunmalı bence.

Bukowski ile tanışmam çok enteresan olmuştur..
Bir gün, gazetede bir ilan gördüm. Sanırım bundan 9-10 yıl önce.. Şimdi hatırlayamadım.
İlanda Bukowski'nin yeni çıkan bir kitabının tanıtımı yapılıyordu.
Kitabın arka kapak yazısına yer verilmişti ilanda ve şöyle diyordu:

"Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları.."

Kitabın adı : Ölüler Böyle Sever

Hemen o gün aldım kitabı. Kitaplığımdaki Bukowski bölümüne yerleşen ilk kitaptır bu. Son okuduğum ise "Shakespeare Bunu Asla Yapmazdı" Yine bir günce niteliğinde ancak fotoğraflarla da süslenmiş bir çalışma.. Kitabın boyutları da oldukça enteresan..

Elbette yine Parantez yayınlarından.. Aklınızda bulunsun.

Bukowski sanki olduğum ama göstermeyi beceremediğim ağırlıklı bir yanımı anlatıyor.. Kendisi her ne kadar John Fante'den etkilendiğini söylüyor olsa da, "Toza Sor" u okuduktan sonra, Fante'nin çok daha üstünde olduğunu söyleyebilirim.. Ya da böyle bir dehayı yaratan adam gözüyle baktığım için Fante beni hayal kırıklığına uğratmış olabilir diyorum..
 
Bukowski, yoğun yazım hayatına başlamadan önce zamanının büyük bir kısmını kütüphanalerde kitap okuyarak geçirmiş.. O dönem tanışmış John Fante ile.. Daha doğrusu John Fante'nin "Toza Sor" adı eseriyle..

Bu romanı okuduğunda beyninden vurulmuşa dönmüş Bukowski (ben okuduğumda aynı tadı alamadım. Çünkü; benim beynimi Bukowski çoktan vurmuştu yerimseniben)

Yani John Fante'yi, Bukowski'nin ilahı olarak nitelendirirsek tuhaf olmaz..

"Toza Sor" yakın yıllarda sinemaya da uyarlandı. Başrollerini de Salma Hayek ve Colin Farrell oynadı.

John Fante hakkında içimi burkan bir yazı okudum dün.. Paylaşmak istedim.

Şeker hastası oluyor Fante. Ve şöyle diyor yakınlarına "...uyandığımda gözlerimi açmaya korktum, kör mü olmuştum? Kariyerimin henüz başındayken körlükle mi karşı karşıya kalacaktım? Bütün organlarımı alabilirsiniz baylar, gözlerimi ve sağ ellerimi bırakın yeter ki..."

Fakat dilediği gibi olmuyor.. Kısa bir süre sonra gözlerini ve iki bacağını kaybediyor Fante..

Ama yine de direniyor, yazma tutkusundan vazgeçmiyor. Son romanını karısına dikte ediyor, karısı da kaleme alıyor. (Bunker Tepesi Düşleri) Ertesi yıl, 1983 de hayata veda ediyor..
 
herkes sevmez bukowskiyi, biraz edepsizdir :)
Kimse O'nu sevmek zorunda degil ama eger edebiyat varsa bir yerlerde O kesinlikle orada yerini almalı...


ahhh o videoyu bulamiyorum
bulabilseydim size öyle bi video sunacaktim kiii
bukowski city ve faridin muhtesem kemani
 
Bukowski nin Kadınlar ı okunmalı Ekmek Arası da okunmalı

yaşlı,ayyaş, edepsiz pis moruk deliliğin sarkacında deli gibi salınımlar yapan pis moruk :KK70:
 
Bazen alınganlaşırım
Nerede olduğumu bilemem,
Birkaç adım tökezler, yitik hissederim
Kendimi.

Tanıdığım herkes benden daha
Uzun
Daha zeki
Daha müşfikmiş
Gibi gelir bana,
Ve daha az çirkin
Elbette.

Ama asla
uzun sürmez
bu ruh hali.

Etrafıma sıkı bir
Bakış atarım,
Çepeçevre
Sert bir bakış
Ve aklım başıma
Gelir.

Ama
Bir süre için
Sadece.

"Charles Bukowski"
 
kabız yazarlardan gecilmiyor
dünya.
Ve taze boka doymayan
İnsanlardan.
Kasvet verici.
(profesyoneller)

c.bukowski






"Henüz ölmemistim, yalnızca hızlı bir cürüme icindeydim. Kim degildi ki allahaskına? hepimiz aynı dibi delik teknede kendimizi eglendirmeye calısıyorduk."

c.bukowski

bırak moruk bu ıvır zıvırla ugrasmayı, ac oradan bir bira geç makinalının basına adam gibi seyler yaz
hayat uzlasmadır, yazı onu mümkün kılar...
 
-hiç evlendin mi?
-defalarca
-ters giden neydi Stirkoff?
-her şey efendim
-hayatının en iyi sevişmesini anlat..
-dört-beş çiğ yumurta ve yarım kilo kıymayı dar ağızlı bir vazoya koyup , Darius Milhaud ve Vaughn Williams eşliğinde..
-tamam tamam
-öyledir efendim

-baban kötü müydü?
-bilmiyorum efendim
-bilmiyorum ne demek?
-yani kıyaslamak güç efendim. sadece bir babam oldu
-seni döver miydi?
-sıra ile döverlerdi efendim
-hani bir tek baban vardı?
-herkesin tek bir babası vardır efendim. annemi kastetmiştim. o da kendi payına düşeni alırdı.
-seni sever miydi?
-kendisinin bir uzantısı olarak evet
-sevgi başka nedir ki?
-iyi bir şeye önem verecek kadar sağduyu sahibi olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu veya tereyağlı kızarmış ekmekte olabilir bu efendim.
-bir insanı sevmek mümkün mü Stirkoff?
-iyi tanımadığınız biriyse belki. ben insanları pencereden izlemeyi severim.

-Darius Milhaud , Vaughn Williams dinlemek ne oluyor? Beatles’ı duymadın mı?
-onları herkes bilir efendim
-onları sevmez misin?
-onlardan nefret etmem
-nefret ettiğin şarkıcı var mı?
-şarkıcılardan nefret edilmez
-şarkı söylemeye çalışan herhangi birinden?
-Frank Sinatra
-neden?
-hasta bir toplumun hastalığının depreşmesine neden olduğu için.

-gardiyan şu adamı işkence odasına götürün ve derhal işlemlere başlayın.
-efendim son bir istekte bulunabilir miyim?
-evet
-vazomu yanıma alabilir miyim?
-hayır bana lazım
-efendim?
-yani el koyuyorum. zapta geçecek. gardiyan bu sersemi derhal götür! ve bana biraz şey getir..
-ne efendim?
-yarım düzine çiğ yumurta ve bir kilo kıyma..


gardiyan ve mahkum dışarı çıkarlar. kral öne doğru eğilip düğmeye basar, teypte Vaughn Williams çalmaya başlar. bitli bir köpek , güneşin altında titreşen harikulade bir limon ağacına işerken dünya dönmeye devam eder..
 
kızlar alelade işçileri kovalamaz, doktorların, bilim adamlarının, avukatların, iş adamlarının falan peşindedirler. onlar işlerini bitirdikten sonra sıra bize geliyordu ve artık kız değildiler. bize kullanılmış, deforme, hasta ve kaçıklar düşüyordu. bir süre sonra ıskartaları almaktansa , vazgeçiyordun. veya vazgeçmeye çalışıyordun.






dünyayı 2010 yılında düşünebiliyor musunuz? tabii ki birçok şey bomba ile ne yapacaklarına bağlı. sanırım insanlar sabah kahvaltısında yumurta yemeyi sürdürecekler, seks problemleri olacak , şiir yazacaklar , intihar edecekler.
 
bütün ırmaklar yükselecek ama korkmayın her şey yerli yerinde
okullarda ellerinize cetveller vurulacak ve kurtlar mısırları kemirecek
mitralyözler üç ayaklara monte ediliyor
ve karınlar beyaz ve karınlar siyah ve karınlar karın
insanlar sırf dövülmek adına dövülüyorlar
mahkeme salonlarında karar baştan bellidir
gerisi tiyatrodur
sorgulama sonrası ya yarım-insansın ya da artık değilsin
devrim yanlısı olanlarınız var biliyorum
ama isyan edip yeni hükümetinizi kurunca
bir de bakarsınız sizin hükümetiniz yine eski babanızdır
yüzüne bir maske geçirmiştir sadece
hiçbir yerde değişen fazla birşey yok
prag olayları macaristanı unutan çocukları biraz kıpırdattı
kafalarında che imajı,
boyunlarında castro resimli muskaları,
william burroughs, jean genet ve allen ginsberg'in önderliğinde
parklarda dolaşıp 00000MMMMM çekiyorlar

bu yazarlar yumuşamış, fıttırmış, kocamış, kadınlaşmıştır -homolaşmış değil, kadınlaşmış-
ve ben polis olsam beyinlerini kendi ellerimle dağıtmak isteyebilirim
isterseniz beni asın
sokaktaki yazar birtakım gerizekalılara kıçını yalatıyor
yazmak istiyorsanız yazabileceğiniz bir tek yer var
daktilonuzun başında ve yalnız
sokağa gitmek gereksiniminde olan bir yazar sokağı bilmeyen bir yazardır

yüz kişiye yüz hayat yetecek kadar fabrika, genelev, mapus, bar ve park hatibi gördüm
kendine bir isim yaptıktan sonra sokağa çıkmak işin kolayına kaçmaktır
thomas ve behan'ı sevgilileriyle öldürdüler
viski ile, aptalca hayranlıkları ile, kolay kadınlar ile,
en az bir ellisi daha öyle gitti ve işte şikago, ve işte prag,
her zaman olduğu gibi,
küçük çocuklar dayak yemeye devam edecekler
ve eğer büyüyebilirlerse onlar da başkalarını marizleyecekler
evimde oturup biramı içen,
yemeğimi yiyen ve yanındaki kadın yüzünden havasından geçilmeyen
şu allahın belası devrimcilerin öğrenmesi gereken şey şu:
değişim içerden dışarıya doğru olmalı

sokaktaki adama yeni bir şapka verir gibi yeni bir rejim veremezsiniz
karnını doyurup gizzy dillespie'nin tüm plaklarını hediye etseniz de
iki paralık alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemeyecektir
ortalıkta devrimin artık kaçınılmaz olduğunu haykıran bir sürü insan var,
ama şahsen bir hiç uğruna insanların ölmesini istemem,
demek istediğim insanların çoğunu öldürseniz de bu işe yaramaz
bir avuç iyi insana da yazık olur
elinize ne geçecek:
yeni bir hükümet,
kuzu postuna bürünmüş yeni bir diktatör,
ideoloji silah satışları üzerine kurulmuş

geçen akşam genç bir adam bana şöyle dedi
(pek hoş ve ruhani bir tavırla halının ortasına oturmuştu)
''kanalizasyonların hepsini tıkayacağım
bu şehir boklar içinde yüzecek!''
tanrı aşkına fikir diye bana sunduğu boklar
tüm los angeles ve pasadena'nın yarısını boka gömmeye yeterdi
sonra da ''bana bir bira versene bukowski'' dedi
yanındaki kaltak bacak bacak üstüne atmıştı
kalktım verdim
devrim kelimesi hoş geliyor kulağınıza değil mi?
ama hiç hoş değildir inanın bana
devrim nedir söyleyeyim
kan, bağırsak ve delilik
yolunuza çıktıkları için ölen küçük çocuklar,
olup bitenden habersiz yavrular,
yanınızdaki orospunun,
hatta karınızın gözünüzün önünde önce kasaturalanıp sonra ırzına geçilmesi
bir zamanlar miki fare filmlerine gülebilen erkeklerin birbirlerine işkence etmeleri
böyle bir eyleme girmeden önce bu eylemin ruhu nerdedir
ve eylem bittiğinde nerde olacaktır diye iyice düşünmek lazım
dostoyevskinin suç ve cezasına katılmıyorum
hani kimseyi şartlar ne olursa olsun öldürmemelisin meselesi
ama çok iyi düşünmek lazım

işin gülünç tarafı tek kurşun sıkmadan canımızı alıyorlar
para babalarının şişko oğlanları beverley hills'te 14 yaşında kızların ırzına geçerken
ben de bir yerlerde asgari ücretle belimi kırıyordum
helada 5 dakika fazla kaldığı için kovulan adamlar gördüm
anlatmak istemediğim çok şey gördüm
ama bir şeyi öldürmeden önce yerine daha iyisini koyabileceğinizden emin olun
parklarda nefret palavraları sıkan siyasi fırsatçılardan daha iyi bir şey olsun elinizde
burnunuzdan gelecek bir eylem için
36 aylık bir garanti ile yetinmeyin
devrime duyulan romantik özlemin dışında
olumlu hiçbirşey göremedim henüz
ne gerçek bir lider
ne de devrim sonrası kesin gelen ihanetin önüne geçebilecek sağlam bir platform

eğer birini yokedeceksem
o adamın bir kopyasının aynı yöntemle yerine konduğunu görmek istemem
tarihi, bir bar helasında barbut satan sarhoşlar gibi harcadık
yanında evden kaçmış 16 yaşında bir kız,
midende de başkasının birası varken devrimden söz etmek kolay
beynelmilel ün sahibi kıçı kırık üç yazarın
00000MMMM oyununa kendini kaptırıp dans ederek
devrim diye haykırmak kolay
ama devrimi başlatmak ,
devrimi gerçekleştirmek başka şeydir dostlar
paris 1870-71 sokaklarda 20000 ölü,
sokaklar kan seli ve fareler cesetleri kemiriyor
ve insanlar aç
ve aç insanlar fareleri cesetlerin üzerinden toplayıp yiyor,
ve paris nerdedir bu akşam dostlar?
nedir paris bu akşam?
karşımda oturan bu genç ortalığı boka bulamak istiyor ve gülümsüyor
henüz yirmi yaşında ve genellikle şiir okuyor
şiir lavabonuzdaki bulaşık bezinden başka nedir ki?
 
devrim kelimesi hoş geliyor kulağınıza değil mi?
ama hiç hoş değildir inanın bana
devrim nedir söyleyeyim
kan, bağırsak ve delilik
yolunuza çıktıkları için ölen küçük çocuklar,
olup bitenden habersiz yavrular,
yanınızdaki orospunun,
hatta karınızın gözünüzün önünde önce kasaturalanıp sonra ırzına geçilmesi
bir zamanlar miki fare filmlerine gülebilen erkeklerin birbirlerine işkence etmeleri
böyle bir eyleme girmeden önce bu eylemin ruhu nerdedir
ve eylem bittiğinde nerde olacaktır diye iyice düşünmek lazım
dostoyevskinin suç ve cezasına katılmıyorum
hani kimseyi şartlar ne olursa olsun öldürmemelisin meselesi
ama çok iyi düşünmek lazım

Bukowski'ye kaldırıyorum kadehimi.. :içelim:
 
"Her ay kanayıpta ölmeyen canlıya güvenilmez." Sözü beni benden almıştı :)) çok gülmüştüm...
 
"Ekmek Arası" kitabıyla hayatıma girip bir daha çıkmayan adam..
İçimde ki serseri,isyan,boşvermişliğim....
 
X