Atatürk'ün Doğa ve Gül sevgisi

UzmaN

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
19 Şubat 2007
5.078
10
Atatürk'ün Doğa ve Gül sevgisi​

Atatürk Sabiha Hanım'a şöyle diyor:

Sabiha kızım, bak hayattayken çiçeklerimle ben kendim ilgileniyorum Onlara bakıyorum, baktırıyorum Biz bakmazsak onların dilleri mi var? Bizden su isteyecek, gübre isteyecek, ışıklı bir yer ya da gölgelik isteyecek
Unutma kader bir gün benim de kapımı çalacak, bir başka dünyaya davet edecek...

Çiçeklere bakmak, mezarıma çiçek getirmek sana düşecek O zaman bir kaç gül yeter de artar bile. Ama canlı olsun, hayatiyet dolu olsun der.


Atatürk bir doğa aşığı idi. Yurdun çöl halinde olmasından büyük ızdırap duyardı. Ankara'daki Orman Çiftliğinin yaz topraklarını orman yaptı Hemen her ağaçta hakkı vardır Çankaya'da ağaçların dikilişini, büyüyüşünü adım adım kollardı.


Ataürk bütün çiçekleri çok severdi. Sofrasını ve odasını çiçeksiz görmek istemezdi.Doğada ki çiçekleri de doğada olduğu gibi seyretmekten zevk alır, bunları asla kopartmaz, koparttırmazdı.

Sabiha Gökçen anılarında çiçeğin Atatürk'ün hayatında bir tutku olduğunu özellikle gül ve karanfili çok sevdiğini belirtir.

Kültür ve Sanat dergisi & Sabiha Gökçen Anıları
 
Son düzenleme:
Günümüzde yoğun ilgi ve taraftar toplayan çevrecilik, Atamızca daha otuzlu yıllarda benimsenmiştir. Ebedi yol göstericimiz, çevre konusunda SOMUT bir ders verip, dünyamızda yeni yeni çevreci geçinen bir çok liderden kat kat ileri görüşlü bir doğa koruyucusu ve tutkunu olmuştur. 1936 yazında Atatürk’ün Yalova’daki köşkünde yaşanan bir olay ve bu olayla ilgili resimler büyük Atatürk’ün doğayı koruma öğretisinin kanıt belgeleridir.

Yüce Atatürk 1936 yılında gittiği yazlık köşkün bahçesinde ağaç dalı kesmeye çalışan bir bahçıvanla karşılaşır, hemen bu doğa katliamını durdurur ve kesimin nedenini öğrenmek ister. Görevli bahçıvanın gerekçesi ulu bir ağacın gelişip uzayarak köşkün duvarlarına dayandığıdır. Dallar yapının penceresinden içeriye girmeye başlamıştır. Aldığı cevaptan tatmin olmayan Büyük Atatürk düşünülmesi bile olanaksız gibi görünen bir karar verip binanın 3-4 metre uzaklaştırılmasını emreder. Ne zorluklarla kurtarılan Çanakkale’de 10 metrelik bir parçası için ortalama 245 şehidini gömdüğü bu vatanın toprağı üzerindeki en ufak bir canlının korunması sorumluluğunu omuzlarında hisseden bu yüce insan sayesinde ulu ağaca dokunulmayacak ve gelişmesi engellenmeyecektir. Çünkü ona göre “ORMANSIZ VE AĞAÇSIZ TOPRAK VATAN DEĞİLDİR.”
 
BİR KÖŞK İÇİN BİR AĞAC FEDA EDİLMEZ…

Atatürk’ün sağlık nedeniyle Yalova’daki köşkte kaldığı yıllarda buraya görevli ya da konuk olarak gelip gidenler artmıştı. Üstelik, gereksinimleri İstanbul’dan karşılanıyordu.

Deniz yolu ile Atatürk’ün çiftliği ve termal tesislerine giden karayolu arasında bir bağlantı istasyonu görevi görsün diye bir binanın yapımına girişildi.
Vapur bekleyenler ya da vapurdan inenler burada dinlenebileceklerdi.
Ayrıca Atatürk’ün deniz kıyısına indiğinde soluklanacağı bir yer olarak düşünülmüştü.
Bu bina iki katlı ahşap bir köşk olarak tasarlandı.
Yetkililer, Atatürk’ün doğa sevgisini bildikleri için binayı asırlık bir ağacının altına yaptırdılar.

Ne var ki, ağacın o kadar yakınına sokulmuşlardı ki, bina yükselince koca koca dallar arasında kalıverdi. Asırlık ağaç yeni sürgünler verip yapraklanınca köşkü tehdit eder oldu. Bu durum karşısında akla ilk gelen şey ağacı kesmek oldu. Ancak Atatürk’e danışmadan bu işe cesaret edemediler.

Atatürk, “Bir köşk için bir ağaç feda edilmez”

İstanbul’dan, Tramvay şirketinden mühendis ve teknisyenler getirtti. Bina ceraskalla askıya alındı. Altına yaylar döşendi. Ağır ağır kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırıldı.

Bütün bu işler olurken Atatürk olanı biteni dikkatle izledi ve oradan ayrılmadı.

Üzerinde fazlaca durulmamış, yeterince değerlendirilememiş bu olayın öyküsü, bir iki kaynakta Yalova çiftliği içindeki bir köşkte olmuş gibi anlatıldığını gördük.

ALINTI
 
X