Pompei şehrinin ilginç hikayesi

cloudy

en iyi koca ölü kocadır:)
Kayıtlı Üye
13 Aralık 2008
3.569
5
İtalya’da Pompei şehrinin tüm halkı günümüzden 1929 yıl önce taş kesilerek öldü… Vezüv yanardağı hepsinin üzerini lavla örtmüştü… Şehir haritadan silindi…
1.jpg


Tarih 23 Ağustos 79… İtalya'da Napoli'nin güneyindeki Pompei’de Roma İmparatorluğu hüküm sürmekte…...
2.jpg

Şehrin “edepsizliğe” düşkünlüğü nedeniyle tarihten silindiğine inanç çok büyüktür. Hatta bazılarına göre Pompei de, Sodom ve Gomore gibi Allah tarafından cezalandırılan şehirlerden biridir.
3.jpg

İmparator Caligula zaten kendi kızkardeşine aşık olarak en büyük günahı işliyordu. Halkın ise ondan geri kalır yanı yoktu. Bir ticaret şehri olan Pompei’nin dört bir yanı genelevlerle çevriliydi.
4.jpg


Dil bilmeyen gemiciler bu genelevleri bulmakta zorluk çekmesinler diye binaların üzerinde penis şekilleri vardı. Ayrıca eşcinsellik de normal karşılanıyordu.
Nüfusun yüzde 60’ı asil halktan, yüzde 40’ı köleden oluşuyordu. Asiller müthiş bir zenginlik içindeydi. Rivayete göre önce yemek yer, daha sonra yediklerini kaz tüylerini kullanıp kusarlardı. Nedeni ise daha fazla yemek yiyebilmek, yemek zevkinden sonuna kadar faydalanmaktı...
7.jpg

Felaket günü şehirde normal hayat devam ediyordu. O gün hava her günkünden biraz daha boğucuydu… Üstelik çok hafif de bir deprem olmuş, ama önemsememişlerdi.
Biraz sonra kül yağmuru başladı. İnsanlar önce umursamadı. Belli ki yaşlı Vezüv daha önce de böyle faaliyetlerde bulunmuştu… Ama bu seferki geçmedi, bitmedi…
Paniğe kapılanların bazıları limana doğru koşmaya başladı, bir kısmı ise kendini evine kapadı…
Limana doğru koşanları kötü bir sürpriz bekliyordu… Deniz kabarmıştı, azgın dalgalar gemileri lavlara doğru atıyordu. Zaten gökten de iri kum taneleri şeklinde kızgın taşlar yağmaya başlamıştı…
Evlerine sığınanlar ise, yoğun kükürt dumanından boğulmamak için kendilerini dışarı atmakta, bu defa da üzerlerine yağan taşlarla helak olmaktaydılar
12.jpg

İlk kayıplar yere düşen gaz yüklü siyah taşların patlamasıyla verildi. Gökyüzü kararmıştı, göz gözü görmüyordu.
Tüm şehrin yok olması birkaç saat sürdü. Korkunç felaketten kimse kurtulamadı. 18 kilometrelik bir alan içerisindeki Pompei lavlar altında kalmıştı.
Pompei'nin 16 bin kişilik nüfusunun büyük bir bölümü taş olmuştu. Vezüv öylesine kuvvetli püskürmüştü ki, kül bulutları, felaketi haber verircesine Anadolu, Suriye hatta Mısır'a kadar uçuşmuştu.
15.jpg

Lavlar Pompei ve komşu şehirleri öylesine aniden yok etmiş ve taş kesmişti ki; bugün o insanların günlük yaşayışlarını, yeni kurulmuş bir film seti gibi görebilmekteyiz.
Ocaktan indirilmemiş bir domuz, fırından çıkarılamamış ekmekler, sırtlarındaki mücevher çuvalıyla sokak kapısını açmaya çalışırken yığılıveren kadın ve erkekler…
Kiminin başı ellerinin arasında, kimi çocuğuyla kaçma derdinde…
Bir yanda, şehir kapısı önünde üst üste yığılmış cesetler… Öte yanda, bir zengin evinde cenaze şölenine katılan ve yerlerinden kalkmaya bile fırsat bulamadan ölen insanlar…
19.jpg

İsis tapınağı, tiyatro... Hepsinin de yaşadıkları son anları dondurulmuş bir şekilde duruyor. Yazıcı dükkânındaki balmumu tabletler, kitaplıktaki papirüs tomarları, hamamlarda kaşağılar, meyhane tezgâhlarında kadehler ve son müşterilerin bıraktıkları paralar…
Ev ve dükkân kapılarında sahiplerinin isimleri, umumi tuvaletlerdeki pislik bulaşıkları bile aynen duruyor.
Tüm zenginlikler, makamlar, güzelliklerle birlikte Pompei’nin insanları taş oldu. O insanlar bugün İtalya’da açık hava müzesinde görülebilir…
21.jpg

Jeologlara göre halkın ölüm sebebi kükürt gazı. Taşa dönmelerinin sebebi ise yanardığın püskürttüğü volkanik tozun sertleşmesi... Bu lavlar kalıp oluşturmuş, zamanla içerdeki vücut çürümüş fakat kalıp aynı kalmıştır..
Sonuçta insan şeklinde boşluklar oluşmuş, kazıyı yapanlar bu boşluklara alçı döküp ölen insanların heykellerini elde etmişlerdir.
23.jpg


internethaberden alıntıdır.
 
LUT KAVMİ VE YIKILAN ŞEHİR

Lut kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk:KK66: onları seher vakti kurtardık; Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz. Oysa andolsun zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.
Kamer Suresi, 33-36

Lut peygamber, İbrahim peygamberle aynı dönemde yaşamıştır. Hz. Lut, Hz. İbrahim'e komşu kavimlerden birine elçi olarak gönderilmişti. Bu kavim, Kuran'da belirtildiğine göre, o güne kadar dünya üzerinde görülmemiş bir sapıklığı, eşcinselliği uyguluyordu. Hz. Lut, onlara bu sapıklıktan vazgeçmelerini söylediğinde ve onlara Allah'ın ilahi tebliğini getirdiğinde onu yalanladılar, peygamberliğini inkar ettiler ve sapıklıklarına devam ettiler. Bunun sonucunda da kavim, korkunç bir felaketle helak edildi.

Hz. Lut'un yaşadığı bu şehrin, Eski Ahit'te geçen ismi Sodom'dur. Kızıldeniz'in kuzeyinde kurulmuş olan bu kavmin aynı Kuran'da yazılanlara uygun bir şekilde helak edildiği anlaşılmıştır. Yapılan arkeolojik çalışmalardan anlaşıldığına göre şehir, İsrail-Ürdün sınırı boyunca uzanan Tuz Gölü'nün (Ölü Deniz) yakınlarında bulunmaktadır.

Bu helak olayının kalıntılarını incelemeden önce, Lut Kavmi'nin neden bu cezaya çarptırıldığına bakalım. Kuran'da, Hz. Lut'un kavmine yaptığı uyarı ve onların cevabı şöyle anlatılır:
Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti. "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz." Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." (Şuara Suresi, 160-168)

Kendilerini doğru yola davetine karşılık kavminin Hz. Lut'a karşı cevabı onu tehdit etmek olmuştu. Lut Kavmi, kendilerine doğru yolu göstermesinden dolayı Hz. Lut'a karşı öfke duyuyor, onu ve onunla birlikte iman edenleri sürgün etmek istiyorlardı. Başka ayetlerde olay şöyle anlatılır:
Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı. (Araf Suresi, 80-82)

Hz. Lut, kavmini apaçık bir doğruya çağırıyor ve anlaşılır bir şekilde uyarıyordu. Ancak kavim hiçbir uyarıyı dinlemiyor ve Hz. Lut'u inkar etmeye ve onun haber vermekte olduğu azabı yalanlamaya devam ediyordu:
Lut da; hani kavmine demişti: "Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı 'çirkin bir utanmazlığı' yapıyorsunuz. Siz, (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir araya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız?" Bunun üzerine kavminin cevabı yalnızca: "Eğer doğru söylüyor isen, bize Allah'ın azabını getir" demek oldu. (Ankebut Suresi, 28-29)

Kavminden bu cevabı alan Hz. Lut, Allah'tan yardım istedi:
Dedi ki: "Rabbim, fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et." (Ankebut Suresi, 30)

Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar. (Şuara Suresi, 169)

Hz. Lut'un isteği üzerine Allah, erkek kılığına girmiş iki melek gönderdi. Bu melekler, Hz. Lut'a gelmeden önce Hz. İbrahim'e gitmişlerdi. Hz. İbrahim'e yaşlı karısının bir çocuk doğuracağı müjdesini veren elçiler asıl gönderiliş sebeplerini de açıkladılar: Azgın Lut Kavmi, helak edilecekti.

(İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?" "Doğrusu biz, suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler. "Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için. (Ki bu taşların her biri,) Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir." (Zariyat Suresi, 31-34)

Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız. Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır. (Hicr Suresi, 59-60)

Elçilikle görevlendirilmiş melekler Hz. İbrahim'in yanından çıktıktan sonra Hz. Lut'a geldiler. Elçileri tanımayan Hz. Lut önce endişeye kapıldı, ancak onlarla konuştuktan sonra yatıştı:

Elçilerimiz Lut'a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: "Bu, zorlu bir gün" dedi. (Hud Suresi, 77)

(Lut) Dedi ki: "Sizler gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz." "Hayır" dediler. "Biz sana, onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik. Sana gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru söyleyenleriz. Hemen aileni gecenin bir bölümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin." Ve onlara şu emri verdik: "Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlaka kesilecektir." (Hicr Suresi, 62-66)

Bu sırada kavim, Hz. Lut'un konuklarının geldiğini haber almıştı. Bu konuklara da sapıkça bir eğilimle yaklaşmaktan çekinmediler. Evin etrafını çevirdiler. Konuklarına mahçup olmaktan endişelenen Hz. Lut, kavme şöyle seslendi:
(Lut onlara) "Bunlar benim konuğumdur, beni utandırıp-dillere düşürmeyin" dedi. "Allah'tan korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin. (Hicr Suresi, 68-69)

Kavminin cevabı ise, Hz. Lut'a çıkışmak oldu: "Dediler ki: 'Biz seni 'herkes(in işin)e karışmaktan' alıkoymamış mıydık?" (Hicr Suresi, 70)

Elindeki tüm imkanları kullanan Hz. Lut, misafirlerine ve kendisine bir kötülük yapılacağı endişesiyle şöyle dedi: "Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim." (Hud Suresi, 80)

"Misafirleri" ise, Hz. Lut' a Allah'ın elçileri olduklarını hatırlatarak şöyle dediler:
(Elçiler) Dediler ki: "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va'dolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?" (Hud Suresi, 81)

Şehir halkının azgınlığının son noktaya varmasıyla beraber Allah, meleklerin yardımıyla Hz. Lut'u kurtardı. Sabah vakti de, kavmin üzerine Hz. Lut'un uyardığı azap gönderildi:
Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini silip kör ettik. "İşte azabımı ve uyarmamı tadın." Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azab yakalayıp-bastırıverdi. (Kamer Suresi, 37-38)

Ayetlerde, kavmin helakı şöyle tarif ediliyor:
Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır. O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır. (Hicr Suresi, 73-76)

Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık; Rabbinin katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir. (Hud Suresi, 82-83)

Sonra geride kalanları yerle bir ettik. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir. (Şuara Suresi, 172-173)

Kavim helak olurken içlerinden Hz. Lut ve sayıları ancak "bir ev halkı" kadar olan iman edenler kurtarıldı. Hz. Lut'un karısı iman etmemişti ve o da helak edildi:
Bunun üzerine biz, karısı dışında onu ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise (helake uğrayanlar arasında) geride kalanlardandı. Ve onların üzerine bir (azab) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir bak işte. (Araf Suresi, 83-84)

Böylece Hz. Lut karısı dışındaki ailesiyle ve kendisine inananlarla beraber kurtarıldı. Sapık kavim ise, yerle bir oldu.


Lut Gölü'ndeki "Apaçık Ayetler"

Hud Suresi'nin 82. ayeti "böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık" ifadesiyle, Lut Kavmi'nin başına gelen felaketin şeklini açıkça bildirir.

Ayetin başında geçen "üstünü altına çevirmek" fiilinin şiddetli bir deprem ile bölgenin yerle bir olduğunu anlatıyor olması mümkündür. Nitekim, helak olayının yaşanmış olduğu bölge olan Lut Gölü, böyle bir depremin oluştuğuna dair "apaçık deliller" taşımaktadır.

Alman arkeolog Werner Keller konu hakkında şöyle diyor:

Bu bölgede bir gün kendini göstermiş olan çok büyük bir çökmede patlamalar, yıldırımlar, yangınlar ve doğal gazlarla birlikte korkunç bir deprem olmuş ve Siddim Vadisi ile birlikte Lut Kavmi'nin şehirleri yerin derinliklerine gömülmüşlerdi.1

Zaten Lut Gölü, ya da diğer adıyla Ölü Deniz, aktif bir sismik bölgenin, yani bir deprem kuşağının tam üstünde yer almaktadır:
Ölü Deniz'in tabanı Rift Vadisi denilen tektonik kökenli bir çöküntü içinde yer alır. Bu vadi kuzeyde Taberiye Gölü'nden, güneyde Arabah Vadisi'nin ortasına kadar 300 km.'lik bir uzantıda yer alır.2

Ayetin devamında "üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık" cümlesiyle ifade edilen olayın ise, Lut Gölü kıyısında meydana gelen volkanik bir patlama ve bunun sonucunda püsküren "pişirilmiş kıvamdaki" kaya ve taşlar olması mümkündür. (Şuara Suresi'nin 173. ayetinde aynı olay "...ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kadar da kötü" şeklinde bildirilmiştir.)

Werner Keller bu konuda da şöyle diyor:

Bu deprem sırasında, yerkabuğunun çatlayıp çöküşü, kabuğun altında uyuyan volkanlara serbest yol vermiştir. Şeria'nın yukarı vadisinde bugün de sönmüş kraterlere rastlanmakta olup buralarda kireç katmanları üzerinde geniş lav kütleleri ve bazalt katmanları yer almıştır.3

İşte bu lav ve bazalt katmanları, zamanında burada volkanik bir patlamanın ve depremin olduğunu gösteren en büyük kanıtlardır. Kuran'da, "üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık" ifadesiyle tarif edilen olay da büyük olasılıkla bu volkanik patlamadır. Aynı ayette "...emrimiz geldiği zaman üstünü altına çevirdik" şeklinde ifade edilen olay da Rift Vadisi'nde tektonik kökenli olan ve volkanların yeryüzüne büyük bir şiddetle çıkmasına sebep veren deprem ile onun getirdiği yarılma ve çöküntüler olmalıdır.

Lut Gölü'nün taşıdığı "apaçık ayetler" gerçekten de son derece dikkat çekicidir. Kuran'da anlatılan kıssalar ve bildirilen olaylar, genelde, Ortadoğu, Arap Yarımadası ve Mısır etrafında yoğunlaşır. İşte bu toprakların hemen ortasında Lut Gölü vardır. Lut Gölü, etrafında geçen olaylar kadar jeolojik olarak da dikkat çekicidir. Göl, Akdeniz'in yüzeyinden yaklaşık 400 metre daha alçaktadır. Gölün en derin yeri de 400 metre olduğundan, göl tabanı Akdeniz'in yüzeyinden 800 metre alçaktadır. Bu, dünyanın en alçak noktasıdır: Dünyanın deniz yüzeyinden aşağı olan başka bölgelerinde alçaklık en fazla 100 metre kadardır. Lut Gölü'nün başka bir özelliği de suyundaki tuz yoğunluğunun çok yüksek olması, tuz miktarının %30'u bulmasıdır. Bundan dolayı gölde balık ya da yosun gibi herhangi bir canlı yaşayamaz. Batı dillerinde Lut Gölü'ne "Dead Sea" (Ölü Deniz) denilmesinin sebebi de budur.

Kuran'da anlatılan Lut Kavmi ile ilgili olay, tahminlere göre yaklaşık MÖ 1800 yıllarında olmuştur. Alman araştırmacı, Werner Keller, arkeolojik ve jeolojik incelemelere dayanarak yaptığı açıklamalarda Lut Kavmi'nin yaşadığı Sodom ve Gomorra şehirlerinin yerlerinin Siddim Vadisi denilen ve Lut Gölü'nün en alt ucunda bulunan bölgede olduğunu ve zamanında buralarda büyük ve geniş yerleşim alanlarının bulunduğunu belirtiyor.

Lut Gölü'nün en dikkat çekici yapısal özelliği ise, Kuran'da anlatılan helak olayının nasıl yaşandığını gösteren bir kanıttır:
Lut Gölü'nün doğusunda bir yarımada oluşturan ve dile benzeyen bir kısım, gölün içine uzanır. Bu kısma Araplar "El Lisan" yani "dil" adını vermişlerdir. Burada suyun tabanında, adeta gölü ikiye ayıran fakat görülmeyen keskin bir dirsek uzanmaktadır. Bu yarımadanın sağında taban 400 metre derin olduğu halde, sol tarafı şaşılacak kadar sığdır. Son yıllarda yapılan ölçümlerden burasının derinliğinin ancak 15-20 metre kadar olduğu anlaşılmıştır. Daha sonradan oluştuğu tesbit edilen bu sığ bölge, önceki yazıda belirttiğimiz deprem ve bu deprem sonucu oluşan kütlevi bir çöküntünün eseridir. Eskiden Sodom ve Gomorra'nın bulunduğu, yani Lut Kavmi'nin yaşadığı yer işte burasıdır:

Zamanında buradan karşı kıyıya yürüyerek geçmek mümkündü. Eskiden Siddim Vadisi'nde bulunan Sodom ve Gomorra şehirlerini, şimdi Ölü Deniz'in alt bölümünün düzgün yüzeyi örtüyor. MÖ 2. bin yılın başlarında korkunç bir doğal felaket sonucu tabanın çökmesi, kuzeyden gelen tuzlu suyun bu yeni oluşan boşluğa akmasına ve buranın dolmasına sebep oldu.4

Lut Kavmi'nin izleri, gözle de görülebilir... Kayıkla Lut Gölü'nün bu alt ucunda gezildiğinde, güneş ışınları da suya uygun bir açıyla yansıyorsa, insan şaşılacak bir görünümle karşılaşır. Kıyıdan biraz ötede suyun içinde ağaçların belirdiği görülür. Bunlar da gölün son derece yoğun olan tuzlarının konserve ettiği ağaçlardır. Derinlerde yeşil renkte görülen ağaç gövdeleriyle ağaç artıkları çok eskidir. Bir zamanlar bu ağaçların yapraklarının yeşillendiği ve çiçek açtığı yer yani Siddim Vadisi, bölgenin en güzel yerlerinden biriydi.

Lut Kavminin uğradığı felaketin teknik yönü, jeologların araştırmalarından anlaşılıyor. Buna göre, Lut Kavmini yok eden deprem, oldukça uzun bir yerkabuğu çatlağı (fay hattı)nın sonucunda oluşmuştur: Şeria Nehri'nin yatağını oluşturan 190 kilometrelik mesafe boyunca Şeria Nehri toplam 180 metrelik bir düşüş yapar. Bu durum ve Lut Gölü'nün deniz seviyesinden 400 metre alçak olması, burada bir zamanlar büyük bir jeolojik olayın meydana geldiğini gösteren önemli delillerdendir.

Şeria Nehri ile Lut Gölü'nün bu ilginç yapısı da, yerkürenin bu bölgesinden geçen bir yarık ya da çatlağın ancak bir parçasından ibarettir. Bu çatlağın durumu ve uzunluğu son zamanlarda saptanmış bulunmaktadır.

Bu çatlak, Toroslar'ın eteklerinden başlayıp güneye doğru Lut Gölü'nün güney kıyılarından ve Arap çölü üzerinden Akabe Körfezi'ne uzayıp oradan da Kızıl Denizi geçerek Afrika'da son bulmaktadır. Bu uzun çöküntünün uzayıp gittiği yerlerde kuvvetli yanardağ hareketlerinin olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki, İsrail'deki Galilee Dağları'nda, Ürdün'ün yüksek yayla kısımlarında, Akabe Körfezi ve diğer yakın yerlerde siyah bazalt ve lavlar bulunmaktadır.

Tüm bu kalıntılar ve coğrafi özellikler, Lut Gölü'nde büyük bir jeolojik olayın yaşandığını göstermektedir. Werner Keller bu jeolojik olayı şöyle anlatıyor.

Bu bölgede bir gün kendini göstermiş olan çok büyük bir çökmede patlamalar, yıldırımlar, yangınlar ve doğal gazlarla birlikte korkunç bir deprem olmuş ve Siddim Vadisi ile birlikte Lut Kavmi'nin şehirleri de yerin derinliklerine gömülmüşlerdir. Bu deprem sırasında, yer kabuğunun çatlayıp çöküşü, kabuğun altında uyuyan volkanları harekete geçirmiştir. Şeria'nın yukarı vadisinde bugün de sönmüş kraterlere rastlanmakta olup buralarda kireç katmanları üzerinde geniş lav kitleleri ve bazalt katmanları yer almıştır.5

National Geographic ise Aralık 1957 sayısında konu hakkında şöyle diyordu:

Sodom tepesi, ölü denize doğru yükselir. Hiç kimse şimdiye dek yok olan şehirler Sodom ve Gomorra'yı bulamadı, fakat bilim adamlarına göre bu şehirler kayalıkların karşısındaki Siddim Vadisi'nde duruyorlar. Büyük ihtimalle Ölü Deniz'in taşkın suları ve depremin altında kaldılar.6

Pompei de Aynı Sona Uğramıştı

Kuran'da, Allah'ın kanunlarında hiçbir değişiklik olmadığı şöyle haber verilir:
...Onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, nefretlerinden başkasını arttırmadı. (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 42-43)

Evet, "Allah'ın sünnetinde (kurallarında) hiçbir değişiklik" yoktur. Allah'ın kurallarına aykırı giden, O'na başkaldıran herkes, aynı ilahi kanunla karşılık görür. Roma İmparatorluğu'nun dejenerasyonunun sembolü olan Pompei de, aynı Lut kavmi gibi, cinsel sapkınlıklara batmıştı. Sonu da Lut Kavmi'yle benzer oldu.
Pompei'nin helakı, Vezüv Yanardağı'nın patlamasıyla gerçekleşmişti.

Vezüv Yanardağı, İtalya'nın, özellikle de Napoli kentinin sembolüdür. Yaklaşık, 2000 yıldan beri suskun olan Vezüv "İbret Dağı" şeklinde adlandırılır. Vezüv'ün bu şekilde tanımlanması boşuna değildir. Ünlü Sodom ve Gomorra kentlerinin başına gelen felaketle, Pompei faciası birbirine çok benzemektedir.

Vezüv'ün batı yamacında Napoli, doğu yamacında ise Pompei kenti yer alır. Yaklaşık 2000 yıl önce yaşanan bir lav ve kül felaketi, bu kentin insanlarını ani bir biçimde yakalamıştı. Felaket öylesine ani olmuştu ki, herşey 2000 yıl öncesinde olduğu gibi kaldı. Sanki zaman dondurulmuştu.

Pompei'nin böyle bir felaketle yeryüzünden silinmesinde elbette ders çıkarılabilecek bir yön vardı. Tarihi kayıtlar, şehrin yok olmadan önce tam bir sefahat ve sapkınlık merkezi olduğunu gösteriyor. Şehrin en belirgin özelliği, fuhuşun çok yaygın olmasıydı.

Ancak Vezüv'ün lavları bir anda tüm kenti haritadan sildi. Olayın en ilginç yanı ise, kentin günlük yaşantısı içinde, Vezüv'ün korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçmamış ve adeta büyülenerek felaketin farkına bile varamamış olmalarıydı. Yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı. Cinsel birleşme halinde, sayısız taşlaşmış çift bulunmuştu. Daha da önemlisi, bu çiftler arasında, aynı cinsten olanlar, küçük erkek ve kız çocuklar da vardı. Pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinin, bazılarının yüzleri hiç bozulmadan kalmıştı. Genel yüz ifadesi şaşkınlıktı.

İşte facianın en akıl almaz yönü buradadır. Nasıl olmuş da binlerce insan hiçbir şey görmeden ve duymadan, adeta ölümün gelip kendilerini yakalamasını beklemişlerdir?

Olayın bu yönü, Pompei'nin yokoluşunun Kuran'da anlatılan helak olaylarına benzediğini gösteriyor. Çünkü Kuran'da, helak olayları anlatılırken "birden yok olma" üzerinde durulur. Örneğin Yasin Suresi'nde anlatılan "şehir halkı", tek bir anda topluca ölmüşlerdir. Surenin 29. ayetinde bu durum şöyle anlatılır:

(Onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler. (Yasin Suresi, 29)

Kamer Suresi'nin 31. ayetinde Semud kavminin helakı anlatılırken de yine "anında yok olma" olayına dikkat çekilir:

Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler. (Kamer Suresi, 31)

Pompei halkının ölümü de ayetlerde anlatıldığı şekilde, "anında yok olma" tarzında gerçekleşmiştir.

Tüm bunlara rağmen, Pompei'nin eski yerinde bugün olaylar pek fazla değişmiş değil. Napoli'nin sefahat mahalleleri, Pompei'den hiç aşağı kalmıyor. Kapri Adası, eşcinsellerin ve çıplakların kamp yaptıkları bir üs durumunda. Kapri Adası turizm reklamlarında "Eşcinseller Cenneti" olarak tanımlanıyor. Sonuçta, yine bölge halkının aynı tür bir yaşamı seçtikleri görülüyor. Yalnızca Kapri'de ve İtalya'da değil, dünyanın hemen hemen her tarafında bu tür bir ahlaki dejenerasyon yaşanmakta ve insanlar geçmiş kavimlerin başlarına gelen felaketlerden ders almamakta ısrar etmektedirler.
 
Pompei hakkında ansiklöpedik bilgi

İtalya'da Vezüv yanardağı eteğinde eski bir şehir. Eskiden Roma zenginlerinin dinlenme ve eğlence şehri idi. 79 yılında bütün şehir, Vezüv yanardağının püskürmesi sonucu tamamen lavlar altında kalmıştır. 1748 yılında bir köylünün Pompeide heykeller bulması üzerine kazılar yapılmış ve eski şehrin beşte ikisi meydana çıkarılmıştır. Bugün şehrin harabeleri, turistlerin başlıca gezi yerlerinden biridir.

İtalya’daki Vezüv Yanardağının patlaması ile lavlar altında kalan şehir. Napoli’nin 25 km kadar uzağında olan bu şehir, miladi 63 yılında şiddetli bir zelzele ile yıkılmış, şehrin onarımı bitmeden 79 yılında Vezüv Yanardağından çıkan metrelerce yükseklikteki lav ve küllerin atında kalarak kaybolmuştur.

Antik şehir M.Ö. 6. yüzyılda Osk’lar tarafından kuruldu. M.Ö. 89 yılında Romalılar tarafından işgal edilerek koloni haline getirildi. M.S. 1. yüzyılda Romalılar buraya gelince şehri eğlence merkezi haline getirdiler. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, zenginliğin, debdebenin akıl almaz boyutlara yükseldiği bu yer, görünce insanların yüzünü kapatacağı, gözlerini yumacağı bir eğlence pazarı haline gelmişti. Düşünülemeyen, tasavvur edilemeyen ahlaksızlıkların yapıldığı belde M.S. 63 yılında bir zelzele geçirdi. Buna rağmen insanların gittikçe azgınlaşması, eğlence adı altında türlü ahlaksızlıkların devamı sonunda Vezüv Yanardağı Ağustos ayında büyük bir gürültüyle patladı. Kimsenin farkında olmadığı bir sırada havadan taşlar, kaya parçaları ve toprak yağmaya başladı. Bunu gören, o gün için 30.000 civarında olan, Pompei halkı, ne yapacağını şaşırdı. Panik arasında hiç kimsenin aklına ihtiyarları, sakatları, hastaları kurtarmak gelmiyor, herkes yalnız kendini düşünüyordu. Yer yer kalınlığı 3-4 metreye varan küller, kükürtlü buharlar insanı hareket edemez hale getiriyordu. Şarap pazarında toplananlar ise çöküntü sonunda ağırlıkların altında kalıp öldüler. İki gün süren korkunç patlamalar, taş, kül yığınlarının sonunda şehir kalınlığı yer yer sekiz metreyi bulan lav yığınının altında kaldı. Tahmini olarak 2000’den fazla insan öldü.

Felaketin daha dramatik tarafı ölen insanların bulundukları durumlardı. Bulunan 2000’in üzerindeki iskeletlerin durumlarından çoğunun çirkin işler yaparken evlerinin harabesi altında kaldığı veya kül yığınlarının ağzına burnuna dolarak onu boğduğu anlaşılmaktadır. Bu felaketle ilgili hatıralar, Roma komutanlarından Pliny the Elder’in yeğeninin, tarihçiTacitus’a yazdığı iki mektupta geniş yazılmıştır.

1711 yılında köylünün birinin, toprağını kazarken ortaya çıkardığı gerçek, insanlara, o günkü felakete uğrayanların hallerini ortaya koyması bakımından önemlidir. Pompei’deki kazılara düzenli olarak 1748 yılında başlanıldı. Bundan sonra devam edilen kazılarla düzenli bir plana sahip Pompei şehrinin büyük bir kısmı ortaya çıkarıldı. 1860’ta İtalyan ilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerdeki boşluğun kalıbını aldırıyordu. Böylece lavların altında kalmış olanların gerçek durumlarını aksettiren haller tesbit edilmiş oluyordu. İlim adamının ölümünden sonra da bu çalışma devam etti. Günümüzde Pompei’nin büyük bir kısmı ortaya çıkarılmıştır. Bugün gezen insanlar 2000 yıl önceki şehri olduğu gibi görebiliyorlar. Lavlar altından çıkarılmış evler, sokaklar, tapınaklar ve diğer eşyalar herkesin ilgisini çektiğinden burası önemli bir turistik bölge haline gelmiştir.

Alıntı
 
cloudy teşekkürler paylaşımın için...haketmişler ama yaaaa:eek:klava:
 
ya ne kadar cahilsiniz be arkadaş şu pompei de yapılan zina mina denilen olayların hepsi diğer şehirlerde de vardı oralar niye taş kesilmedi ? ben söyliyim çünkü yakınlarında yanardağ yoktu şehri yanlış yere kurarsan yanardağ patladığında zarar görürsün bu kadar basit ayrıca sapıklık zina falan denilmiş osmanlıdaki oğlancılıkları zinayı napacaz allah osmanlıya kıyak mı geçmiş ?
 
ya ne kadar cahilsiniz be arkadaş şu pompei de yapılan zina mina denilen olayların hepsi diğer şehirlerde de vardı oralar niye taş kesilmedi ? ben söyliyim çünkü yakınlarında yanardağ yoktu şehri yanlış yere kurarsan yanardağ patladığında zarar görürsün bu kadar basit ayrıca sapıklık zina falan denilmiş osmanlıdaki oğlancılıkları zinayı napacaz allah osmanlıya kıyak mı geçmiş ?

bu olay 1711 yılında yani 302 sene önce gün yüzüne çıkmış ama kuran bu olayı 1400 yıl önce yazmıştır.sen şimdi firavun için: yüzmeyi bilmiyorsa denize girmeseydi dersin.
 
Bu gibi ornekler dolu ama anlamamkta direnende dolu. Cahilsiniz diyen arkadas bence gecmise yonelik felaketleri arastir nuh peygamberin kavmi yagmur suyuyla boguldu ne yani onlarda bulutlarin altina mi koy yapmasalardi :KK70:
 
bu lut kavminin helakıdır.
allah bizlere ders olsun diye onları taşlaştırmıştır.
bu cahilsiniz yanardağ patlamasından olmuştur ne eğlencesi diyen arkadaş ölen senin dedelerinmi yoksa
kuran ı kerim de yazıyor bu olay aç ta bi oku besmele çekip
bunların yaptıkları livata diye geçer kuran da
azgın bir toplumun sonu budur Osmanlıdaki oğlancıkları o an peygamber gelip uyarmadı ve hz muhammed den sonra helak söz konusu değildir çünkü bizler ahir zamanı insanlarıyız kıyamet bizim helakımız olacak zaten kıyamete en yakın kavim hz muhammed in kavmidir.
fakat pompei halkına allah lut peygamberi göndermiştir onları peygambere inanmayıp daha da azmışlardır peygamberi yalanlamışlardır ve lut peygamberin allah a dua etmesi sonucu helak olmuşlardır.
ALLAH IN GÜCÜ HERŞEYE YETER.
 
M.Ö. 79 yılında Vezüv yanardağından yükselen dumanlar birkaç saat içinde Pompei kentini büyük bir mezarlığa dönüştürdü. İki yüz bini aşkın insan yok oldu. İnsanlar lavların içinde kavrulup iki bin yıl boyunca taşlaşmış bir halde kaldılar. Pompe’indeki refah düzeyinin yeniden yakalanması için 1900 sene daha beklemek gerekecekti. Roma İmparatorluğu’nun ihtiş***** yansıtan Pompei şehrinin trajik sonunu bugün yeryüzünde bilmeyen hemen hemen yok gibi. Vezüv Yanardağı’nın eteklerinde kurulu olan Pompei ve Herculaneum, Roma’nın ‘‘zevk şehirleri’’ydi. Zengin ve asil Romalılar, genelevleriyle ünlü bu iki kentte hayatın tadını çıkarırdı.

Pompei ve Herculaneum kentleri, milattan sonra 79 yılının 24-28 Ağustos tarihlerinde birdenbire faaliyete geçen Vezüv Yanardağı’nın külleri altında kalarak yok oldular. 19′uncu yüzyılın ortalarında başlayan ve günümüzde de halen devam eden arkeolojik kazılar sonucu, Pompei’nin görkemli geçmişi parça parça gün ışığına çıkarıldı ve çıkarılmaya devam ediyor.
Pompei, her türlü zevk ve sefahatın sunulduğu genelevleriyle ünlüydü. Genelevlerin duvarları, müşterilerin iştahını kabartacak erotik ve pornografik fresklerle süslüydü. Romalı ünlü fahişeler, duvarlara kendi özel yeteneklerini ve müşteriye sundukları ‘‘spesiyalite’’ lerini fresklerle yansıtıyorlardı.

Pompei, Roma’da ahlaki dejenerasyonun sembolüydü. Pompei halkı cinsel sapkınlıklara yönelmiş, ahlaka aykırı bir yaşam tarzını tercih etmişti. Pompei’nin helakı, Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla gerçekleşmişti. Vezüv Yanardağı, İtalya’nın, özellikle de Napoli kentinin sembolüdür. Yaklaşık, 2000 yıldan beri suskun olan Vezüv “İbret Dağı” şeklinde adlandırılır. Ünlü Sodom ve Gomorra kentlerinin başına gelen felaketle, Pompei faciası birbirine çok benzemektedir. Vezüv’ün batı yamacında Napoli, doğu yamacında ise Pompei kenti yer alır. Yaklaşık 2000 yıl önce yaşanan bir lav ve kül felaketi, bu kentin insanlarını ani bir biçimde yakalamıştı. Felaket öylesine ani olmuştu ki, herşey 2000 yıl öncesinde olduğu gibi kaldı. Sanki zaman dondurulmuştu.

Pompei’nin böyle bir felaketle yeryüzünden silinmesinde elbette çıkarılabilecek dersler vardı. Tarihi kayıtlar, şehrin yok olmadan önce tam bir sefahat ve sapkınlık merkezi olduğunu gösterir. Şehrin en belirgin özelliği, fuhuşun çok yaygın olmasıydı. Ancak Vezüv’ün lavları bir anda tüm kenti haritadan sildi. Olayın en ilginç yanı ise, kentin günlük yaşantısı içinde, Vezüv’ün korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçamamış ve adeta olduğu yerde donakalıp felaketin farkına bile varamamış olmasıydı. Yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı. Sapıklıkları esnasında taşlaşmış pek çok çift bulunmuştu. Daha da önemlisi, bu çiftler arasında, aynı cinsten olanlar, küçük erkek ve kız çocuklar da vardı. Pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinin, bazılarının yüzleri hiç bozulmadan kalmıştı. Genel yüz ifadesi şaşkınlıktı.

Bu resimlerde görülen bazı taşlaşmış insan görüntüleri şu şekilde elde edilmiştir ; Herculaneum’da insanlar sert lav kalıntılarının altında kaldıkları için bozulmadan çıkarılabilmiş ama Pompeii’de tam aksine yumuşak küller arasında kaldıklarından çıkarma esnasında toz gibi dağıldıkları için dayanabildikleri son seviyeye kadar temizlenmiş, sonrasında ise iç kısımlarına sıvı alçı dökülerek sertleşmesi beklenmiş ve ancak bu şekilde çıkarılabilmiştir


Napoli Körfezi kıyılarındaki sönmüş Vezüv yanardağının civarında yer alan beş şehirden birisiydi ve Roma İmparatorluğunun sefahat merkeziydi. Romalı aristokratlar, her türlü ahlaki kaygı ve kayıttan sıyrılmış olarak burada işret eder, oluk gibi para akıtırlardı. Onları eğlendiren fahişeler ve rahipler ise, keselerini doldurmaya bakarlardı. Ama ne kadar devam edecekti bu çılgınlık?..

Günümüzden yaklaşık 1918 sene önce, imparator Caligula döneminde 23-24 Ağustos 79 günü Vezüv gürlemeye başladı ve Pompei’nin üzerine ölüm yağdırdı. Komşu dört şehir de bu felaketten nasiplerini alarak lavlar altında kalarak haritadan silinmişlerdi.
Bugün, kalıntılarından anladığımız kadarıyla felaket günü şehirde normal hayat devam ediyordu. Akşam yaşanacak rezillikler için hazırlıklar sürdüren insanlar o gün havanın oldukça boğucu olduğunun farkındaydılar. Üstelik çok hafif olan bir yer sarsıntısını da hissetmişlerdi ama önemsememişlerdi. Saat 13.00 sularında hafif bir kül yağmuru başlar. İnsanlar, el darbeleriyle silkelenebilecek olan bu külü önemsemezler. Muhtemelen yaşlı Vezüv daha önceleri de böyle ufak tefek faaliyette bulunmuş olmalı ki halk; “birazdan geçer” düşüncesiyle aldırış etmemiştir.

Ancak kül yağmurunu önce lapilli (küçük taşlar), sonra bir kaç kiloluk sünger taşlarının gelmesi takip edince tehlikenin büyüklüğü ortaya çıkar. Halk, birden paniğe kapılır, yükte hafif pahada ağır eşyalarını sırtlayarak limana doğru delicesine kaçışmaya başlarlar. Ne var ki iş işten geçmiştir artık.





 
ya şöyle birşey var tabiki eskiden insanlar doğa felaketlerini anlamlandıramıyorlarmış. güneş tutulması. yanardağ püskürmesi. deprem. sel. kasırga. bunlar çok şiddetli ve nadir görünen olaylar. köyleri ortadan kaldırabilecek düzeyde. eski insanlar bu tür şeyleri tanrının gazabı olarak yorumlamışlar. ha bu demek değilki eski helak olan kavimler sadece bir doğa olayına maruz kaldı. ama her felaketide başka türlü yorumlamamak lazım bence.
 
24 Ağustos 79'da Vezüv Yanardağı, volkan tepesini tamamen patlatarak, atmosferin kilometrelerce yükseklerine tonlarca erimiş kül, sünger taşı ve sülfürik gazlar kustu. Zehirli gazlardan oluşan bir ateş fırtınası ve erimiş döküntü, komşu Roma tatil mekanları Pompei, Herkulenium ve Stabie'deki canlıları boğarak ilerlemiş ve tüm araziyi yutmuştu. Tonlarca döküntü, insanlıktan geriye hiçbir iz kalmayıncaya kadar caddeleri kapladı. Şehirler, 1749'daki kazıya kadar, gömülü ve keşfedilmemiş bir halde kaldı. Bugün bile devam etmekte olan bu kazılar, Roma İmparatorluğundaki yaşam hakkında fikir vermektedir.

Geçmişten günümüze kadar ulaşmayı başarmış "bir ses", bize felaketi anlatıyor. Bu ses, felaket sırasında amcası Yaşlı Pliny'nin evinde kalan, patlamayla ilgili gözlemlerini ve yaşadıklarını anlatan genç Pliny'ye ait. Yaşlı Pliny, o sırada Napoli Körfezindeki donanmadan sorumlu bir Roma subayı ve aynı zamanda doğa gözlemcisiydi. Yeğeni genç Pliny'nin mektupları, 16. yüzyılda bulunmuştur.

PLİNY'NİN MEKTUPLARI

Olaydan birkaç sene sonra Pliny, arkadaşı Tacitus'a, Ağustos 79'da Pompei'yi yok eden, amcasını ve ailesinin çoğunu öldüren patlamayı anlatmak için bir mektup yazdı. O zaman 18 yaşında olan Pliny,Misenum kasabasında, amcasının villasında kalıyordu. Şimdi, olayı, Pliny'nin ağzından dinleyelim:

"Amcam, Misenum'da donanmanın başı olarak kalıyordu. Öğleye doğru, annem alışılmadık bir büyüklük ve görünümdeki bulutu farkederek amcama gösterdi. Amcam, dışarıda Güneş altında soğuk duşunu almış, uzanarak öğle yemeğini yemiş, kitapları üzerinde çalışıyordu. Ayakkabılarını getirtti ve bu fenomeni en iyi görebileceği yere tırmandı. Bu uzaklıktan bulutun hangi dağdan çıktığı anlaşılmıyordu, ancak şekli bir şemsiyeye benziyordu. Önce yukarı yükseliyor, sonra kollara ayrılıp havaya dağılıyordu. Sanıyorum, ilk patlamanın basıncıyla yukarıya yükselmiş, basınç azalınca da, desteksiz kalarak kendi ağırlığıyla kademeli olarak aşağıya iniyordu. Bazı yerleri beyaz, bazı yerleri ise taşıdığı toprak ve kül nedeniyle kirli ve kabarık duruyordu.

Amcamın bilimsel zekası, bunun yakından incelenmeye değer bir şey olduğunu hemen farketti. Ve gemisinin hazırlanmasını emretti. Bana da istersem kendisiyle gelebileceğimi söyledi. Ben de, çalışmalarımla ilgilenmeyi tercih ederim diye yanıtlamıştım. Çünkü bu olay olduğunda, bana yazmam için bazı yazılar vermişti. Evi terkederken, Vezüv'ün yamacında oturan Tascus'un eşi Rectina'dan, deniz yolu hariç kaçışın mümkün olmadığına dair bir mektup aldı. Kendisini tehdit eden tehlikeden ötürü dehşete kapılmış, kaderinden kurtarması için amcama yalvarıyordu. Amcam da planlarını değiştirerek, keşif için başladığı yolculuğunu, kahraman olarak sürdürecekti. Savaş gemilerinin hazırlanması için talimat verirken, kendisi de Rectina'nın yanında, daha başkalarını kurtarmak için gemiye çıktı. Çünkü bu şirin koy, çok kalabalık bir yerleşime sahipti.

Herkesin aceleyle ayrılmaya çalıştığı yere gitmek için acele ediyordu. Rotasını, doğruca tehlike bölgesine çevirdi. O tamamen korkusuzdu. Olan her hareketi ve değişikliği farkettiği anda, not ettiriyordu. Gemiler yaklaştıkça küller daha sıcak, daha kalın bir şekilde düşmekle kalmıyor; alevlerle çatlamış ve kavrulmuş sünger taşı ve kararmış taşlar da yağıyordu. Sonra birden sığ bölgeye girdiler. Dağdan gelen döküntü kıyıya bir engel oluşturuyordu.

Bir an için geri dönmeyi düşündü. Ancak dümenci ona dönelim dediğinde, 'Kader'in cesaretliler tarafından yazıldığını' söyleyerek bunu reddetti ve Stabi'deki, Pomponianus'a gideceklerini söyledi. Stabi, koyun yapısı sebebiyle biraz izole bir yerdi, bu yüzden şu anda tehlikede değildi. Ancak bu küllerin, dağıldıkça oraya da geleceği aşikardı. Pomponianus, bu sebeple eşyalarını bir gemiye koymuş ve ters bir rüzgar eserse kaçmayı planlamıştı. Amcamın tarafındaysa, rüzgar gemisini içeriye sokmasına tamamen yardım ediyordu. Amcam, korkmuş olan arkadaşını neşelendirip, cesaretlendirerek kucakladı. Sükunetini koruyarak korkularını bastırabileceğini sanıyordu. Banyoya taşınmak için talimatlar verdi. Banyosundan sonra oldukça neşeliydi, ya da öyle gözükmeye çalışıyordu.

Bu sırada Vezüv Dağı, gecenin karanlığında daha da belirginleşen ateşini ve sıçrayan aleverini bir çok noktaya yaymıştı. Amcam sürekli bunların, köylülerin korku içerisinde yaktıkları ya da terkedilmiş evlerin yanması sebebiyle çıkan alevler olduğunu söyleyerek; arkadaşlarının korkularını yatıştırmaya çalışıyordu. Daha sonra, dinlenmeye çekildi ve kesinlikle uyudu. Çünkü o iri bir adam olduğundan, horlaması yüksek sesliydi ve giren çıkan herkes tarafından duyulabiliyordu. Zamanla odasına giriş, sünger taşıyla karışık küllerle dolmuştu ve eğer daha fazla odasında kalırsa, hiçbir zaman çıkamayacak haldeydi. Uyanarak, tüm gece uyumayan Pomponianus ve diğer ev halkına karıştı.

Dışarı çıkmakla içerde kalmak arasında kararsızdılar. Çünkü şiddetli şoklarla yapılar, sanki köklerinden sökülüyormuş gibi öne arkaya sallanıyordu. Dışarıdaysa, her ne kadar hafif ve gözenikli de olsa; düşen sünger taşlarının meydana getirdiği tehlike onları bekliyordu. Sonunda riskleri kıyaslayarak, dışarı çıkmaya karar verdiler. Amcam için bir neden, diğerine galip gelmişti. Diğerleri içinse bu sadece korkuyla verilmiş bir tercihti. Düşen objelerden korunmak için yastıkları kafalarının üstüne bağlamışlardı.

Günün bu zamanı başka yerlerde gün ışığı olmasına rağmen onlar hala geceden daha yoğun ve daha siyah bir karanlığın içerisinde lambalarla ve meşalelerle aydınlanmaya çalışıyorlardı. Amcam sahile inip denizden muhtemel bir kaçış noktası araştırmaya karar verdi fakat dalgalar hala vahşi ve tehlikeliydi.

Sonra yaklaşan ateşin habercisi olan alevler ve sülfür kokusu diğerlerinin kaçmasına, onunsa dikilmesine sebep oldu. İki köleye yaslanarak ayağa kalktı, sonra birden yere yıkıldı. Sanırım yoğun duman ve gazlar onun zayıf, dar ve genellikle iltihaplı olan nefes borusunu tıkayarak nefes almasını engellemişti. Son kez görüldüğü günden iki gün sonra, 26 Ağustos'ta cesedi el değmemiş ve yaralanmamış bir şekilde bulundu. Ölümden çok, uykuya dalmış gibiydi."

İNSANLARIN ÇIĞLIKLARI

Tacitus'a yazdığı ikinci bir mektupla, Pliny, annesine ve kendine, felaketin ikinci günü neler olduğunu şöyle anlatır:

"Küller, eskisi kadar büyük olmasada düşmeye devam ediyordu. Çevreme baktım; koyu siyah bulut bir sel gibi yayılarak arkamızdan geliyordu. 'Halen daha görebiliyorken yoldan ayrılalım, yoksa karanlıkta arkamızdan gelen kalabalık tarafından ezileceğiz' dedim. Aysız ve bulutlu bir gecenin karanlığı gibi değil, kapalı bir odadaki ışık söndürüldüğündeki gibi bir karanlık.

Kadınların çığlıklarını, çocukların ağlamalarını, adamların bağırmalarını duyabilirdin. Bazısı, ailesini çağırıyor, kimisi çocuklarını, eşlerini çağırıyor ve seslerinden onları tanımaya çalışıyordu. İnsanlar, kendilerinin ve akrabalarının kaderine hayıflanıyor ve bazıları da ölüm vahşeti içinde ölüm için dua ediyorlardı. Bir çok insan, 'tanrıların yardımı' için yalvarıyordu. Fakat çok daha fazlası, 'tanrıların hiç birinin kalmadığını' ve Dünya'nın sonunun olmayan bir karanlığa gömüldüğünü düşünüyordu.

Gerçek korkulara, uydurma korkular ekleyen insanlar da vardı. Bazıları, Misenum'un bir kısmının çöktüğünü ve yandığını söylüyordu. Bunlar yanlış da olsa, dinleyenler tarafından inanılıyordu. Bir ışık pırıltısı geldi, ancak biz bunu yaklaşan alevlerin bir uyarısı olarak düşündük, oysa alevler uzaktaydı. Sonra yeniden karanlık geldi ve küller bir kez daha üstelik bu sefer sağanak şeklinde düşmeye başladı. Ara ara üzerimizdeki birikintiyi atıyorduk. Yoksa onun altında gömülüp ezilebilirdik. Övünebilirim ki, bu korkular içerisindeyken, benden ne bir inilti ne de ağlama çıkmadı. Ancak şunu kabul etmeliyim ki tesellimin tek kaynağı, tüm Dünya'nın, benimle beraber yok olduğu düşüncesiydi."

Felaket sırasında sadece Pompei'nin, 20.000 kişilik bir nüfusa sahip olduğu sanılıyor.

Pliny,19 yaşında başarılı bir avukat oldu. Kuzey İtalya ve Roma'da bir çok villası vardı.

Pliny, İmparator Trojan'ın sırdaşı oldu. Ve bugün Türkiye'de bulunan Bithynia(İstanbul Anadolu Yakası) valiliğini yürütürken, 113 tarihinde 52 yaşındayken öldü.

Güncelleme: 18/09/07
Kaynak: Allen, G. B. (editor), Selected Letters of Pliny, (1915); Maiuri, Amedeo, Pompeian Wall Paintings (1960); Radice, Betty (translator), The Letters of The Younger Pliny (1969,)(eyewitnesstohistory.com), çev. Alp Bayraktar, www.yaklasansaat.com.
 
bu lut kavminin he
allah bizlere ders olsun diye onları taşlaştırmıştır.
bu cahilsiniz yanardağ patlamasından olmuştur ne eğlencesi diyen arkadaş ölen senin dedelerinmi yoksa
kuran ı kerim de yazıyor bu olay aç ta bi oku besmele çekip
bunların yaptıkları livata diye geçer kuran da
azgın bir toplumun sonu budur Osmanlıdaki oğlancıkları o an peygamber gelip uyarmadı ve hz muhammed den sonra helak söz konusu değildir çünkü bizler ahir zamanı insanlarıyız kıyamet bizim helakımız olacak zaten kıyamete en yakın kavim hz muhammed in kavmidir.
fakat pompei halkına allah lut peygamberi göndermiştir onları peygambere inanmayıp daha da azmışlardır peygamberi yalanlamışlardır ve lut peygamberin allah a dua etmesi sonucu helak olmuşlardır.
ALLAH IN GÜCÜ HERŞEYE YETER.
Lut kavmi ayrı pompei ayrıdır. Peygamberler tarihi kitaplarına bakarsınız hem bilimsel hem de ilim boyutunda detaylı bilgi alabilirsiniz :)
 
X