İstiklâl Marşımızın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü 12 Mart

terlik

İYİLİK MELEĞİ
Kayıtlı Üye
15 Ağustos 2008
2.802
15
12 Mart 1921 İstiklal Marşımızın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü hakkında bilgilenme....
Öyküsünü 3 bölümde aşağıda anlatılmıştır...

Öykü (1)

23 Nisan 1920’ de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. 1920 yazı içinde ülke topraklarının büyük bir bölümü işgal altındadır. Ankara düzenli bir ordu kurma çalışmaları içindedir. İstanbul Hükümeti Mondros Ateşkes hükümleri gereğince orduyu terhis etmiştir. Yeni bir ordu kurma çalışmalarında ise sayısız güçlüklerle karşılaşılmaktadır.
Meclis hükümeti yeni bir ordu kurarken bu orduyu ayakta tutacak, ona moral verecek güçleri de harekete geçirme çabasındadır. Yayınlanan gazeteler halkı işgal güçlerine karşı direnmeye, birlik olmaya, cesaret vermeye uğraşmaktadırlar. Gazete ve dergilerden önemli miktarları hükümet tarafından satın alınarak cephelere yönlendirilmekte, mitingler düzenlemekte ve camilerde vaazlar verilmektedir.İstiklal Marşı da halkın ve ordunun moral gücünü yükselteceği düşünülerek gündeme getirilmiştir.
Dönemin eğitim bakanı Rıza Nur hatıralarında marş yarışmasını kendisinin açtırdığını yazar:”Yüce ihtilal ve savaş günleri. Böyle zamanlarda milletler en güzel milli marşlarını yaparlar.Bir milli marşın güfte ve bestesini yapana beş yüz lira maddi mükafat vereceğimi ilan ettim.”
Gazetelerde ise İstiklal Marşı yarışması şöyle duyurulur:“Şairlerimizin dikkatine:
Milletimizin dahili ve harici İstiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı. Umur-u Maarif Vekili Celilesi’ nce müsabakaya vazedilmiştir.İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından,gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükafat verilecektir.
Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’ da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekaletine yapılacaktır.”
Büyük Millet Meclisine ve Mustafa Kemal ‘e muhalif Peyami Sabah gazetesi “Milli marş tanzim ediyeler” başlığı ile verdiği haberde “Dün gelen Anadolu gazetelerinde Ankara Maarifi vekaletinin garip bir ilanı nazarı dikkatimizi cezp etti.” sözleriyle okuyucularına duyurur.
Son şiir gönderme tarihi olan 23 aralık 1920’ den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde İstiklal Marşı olabilecek bir eser bulamamıştır. Bakan Hamdullah Suphi, Mehmet Akif ‘in marşa ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtir:
"Pek aziz ve muhterem efendim;
İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç [heyecanlanma] vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim."
5 Şubat 1337 [1921],
Umur-u Maarif Vekili
Hamdullah Suphi
Mehmet Akif, Büyük Millet Meclisinde Burdur Milletvekilidir.
İlk şiirlerini okul sıralarında kaleme alan Akif bütün çağdaş aydınlar gibi Abdülhamit’ in istibdadına kin duyarak yetişir. Meşrutiyet ilân edilince de İttihat ve Terakki Partisine girer. Birkaç ay sonra da Darülfunun edebiyat müderrisliğine getirilir.
Akif 1908’ de açılan fikir ve sanat hareketinin içinde yer alarak daha önceleri yayımlayamadığı şiirleri Sebilürreşat’ta yayınlamaya başlar. Bu ilk şiirlerinde İstanbul’daki sefaleti gerçekçi bir biçimde betimler. İlk kitabı 1911’ de Safahat adıyla yayımlanan Akif’in ikinci kitabı olan “Süleymaniye Kürsüsünde 1912 de üçüncüsü “Hakkın Sesleri” 1913’ te , dördüncüsü “Fatih Kürsüsünde aynı yıl, beşincisi “ Hatıralar” 1917’ de yayımlanmıştır. İstiklal marşını yazdığı sıralarda altıncı kitabı olan “ Asım” üzerinde çalışmaktadır.
Şiirlerinde, imparatorluğun kaybettiği topraklar için gözyaşı döken Akif, milleti birleşmeye, hayasız saldırılara karşı koymaya çağırır. Akif 1912 yılı sonlarında askerleri şevke getirmek için bir marş yazar:Cenk Şarkısı.
10 dörtlükten oluşan bu manzume Sebilürreşat dergisinde yayımlanır.
Ey sürüden arta kalmış yiğit!
Arkadaşın gitti, yetiş sen de git.
Bak ne diyor cedd-i şehidin işit;
Durma git evladım, uğurlar ola!
Durma git evladım açıktır yolun.
Cenge sıvansın o bükülmez kolun;
Süngünü tak ön safa geçmiş bulun.
Uğrun açık olsun uğurlar ola!
Yerleri yırtan sel olup taşmalı,
Dağ demeyip, taş demeyip aşmalı!
Sendeki coşkunluğa el şaşmalı.
Haydi git evladım, uğurlar ola!
Düşmana çiğnetme bu toprakları,
Haydi kılıçtan geçir alçaktarı!
Leş gibi yatsın kara bayrakları,
Kahraman evladım uğurlar ola!
Almanların daveti sonucunda Aralık 1915’ te Osmanlı Hükümeti Almanya’daki Müslüman esirler arasında İngilizlerin aleyhine propaganda yapmak için gönderdiği birkaç kişinin içinde Mehmet Akif de vardır. Akif Almanya’ da bulunduğu sırada ünlü şiiri Çanakkale Şehitlerini yazar.
1920 yılı ocak ayında Mehmet Akif, Kuvayi Milliye’ nin Ege’ deki merkezlerinden Balıkesir’ e gider. Akif burada halktan aradaki ayrılık nedenlerini kaldırmalarını,düşmanlara karşı birleşilmesini isteyip,halkı yurt savunmasına çağırır.
“Artık burada duracak zaman değildir,gidip çalışmak lazım, bizim tarafımızdan halkı tanvire ihtiyaç varmış, çağırıyorlar, mutlaka gitmeliyiz” diyen Akif meclisin açıldığı günlerde Ankara’ ya gelir.Meclisin önünde Akif’le karşılaşan Mustafa Kemal “ Sizi bekliyordum efendim, tam zamanında geldiniz.” der.
Akif Ankara’ ya geldiğinde Anadolu iç isyanlarla karşı karşıyadır.
Kurtuluş Savaşı sürerken Akif Kastamonu camilerinde yaptığı konuşmalarda Müslümanların birliğe, düşmana karşı savaşmaya ve mücadeleye çağırır. Bu konuşmaların yayımlandığı dergi ve gazeteler Anadolu’ nun bütün illerinde, sancaklar ve kazalardaki idarecilerle toplantı yerlerinde okutturulur.
Kitaplar,broşürler şeklinde yeniden basılarak cephelere, köylere dağıtılır.
24 Aralık 1920’ de Kastamonu’ dan Ankara’ ya gelen Mehmet Akif ve Eşref Edip, Mustafa Kemal tarafından davet edilirler. İstasyondaki çalışma yerinde bir saat kadar süren bir görüşmeden sonra Mustafa Kemal şöyle der:
“Kastamonu’ daki vatanpervane mesainizden çok memnun oldum.Sevr Muahedesi’ nin memleket için ne kadar feci bir idam hükmü olduğunu Sebilürreşat kadar hiçbir gazete memlekete neşretmedi. Manevi cephemizin kuvvetlenmesine Sebilürreşat’ ın büyük hizmeti oldu.İkinize de bilhassa teşekkür ederim.
Aralık 1920 sonlarına doğru Ankara’ya gelen Akif eğitim bakanı Hamdullah Suphi ‘ nin 5 şubat 1921 tarihli mektubuyla aldığı İstiklal Marşı siparişi için şimdilerde müze olan Hacettepe’ nin arkasındaki Tacettin Dergahındaki odasına çekilerek marşı yazmaya başlar.
İstiklal Marşı 17 şubat 1921 tarihinde Hakmiyeti Milliye Sebilürreşat ta yayınlanır.Açık Söz gazetesi ise marşı süslü bir çerçeve içinde birinci sayfaya koyarken şu açıklamayı yapar:” Her mısrada Türk ve İslam ruhunun ulvi mübarek hisleri titreyen bu abide-i sanatı, kemal-i hürmet ve mübahatla (övünçle) derc ediyoruz.
İlk yayınından 12 gün sonra da Konya’ da Öğüt gazetesinde yer alan İstiklal Marşına karşı Anadolu gazetelerinin olumlu bir yaklaşım içinde oldukları görülmektedir. İstiklal Marşı 12 Mart 1921 günü kabul edilir.
Paltosu olmayan Akif kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan “Darülmesai “ ye bağışlar.



_alıntı_
 
Son düzenleme:
Öykü (2)

İstiklâl mücadelesinin başladığı ilk günlerden itibaren gazete yazılarıyla, vaazlarıyla, hutbeleri ve şiirleriyle halkın mücadele bilincine ulaşması için elinden geleni yapan Mehmet Akif, İstanbul’da durmamış ve Anadolu’yu belde belde, köy köy dolaşarak bu mücadelenin sadece Türk milletinin mücadelesi olmadığını, savaşın kaybedilmesi durumunda İslam’ın da paymâl edileceğini anlatmıştır.
Halkın bilinçlenmesinde faaliyetleriyle büyük emek sarf eden Akif, 1920’de Büyük Millet Meclisi’ne Burdur Mebusu olarak girmiş ve mücadelenin ruhunu, gerçek mahiyetini bu defa da halkın mümessillerine anlatmaya çalışmıştır. Çünkü mebusların bir kısmı büyük ye’se kapılmışlardır.
Mehmet Akif, Ankara’daki günlerini Taceddin Dergahı’nda geçirirken, Garp Cephesi Kumandanlığı askerleri şevklendirecek bir marş yazılmasını arzu etmiş ve Maârif Vekaleti (Eğitim Bakanlığı) bu hususta bir yarışma düzenlemiştir. Kazanacak sanatkâra para ödülü verilecektir. Yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Fakat bunlar arasında, mücadele şuurunu istenen idrak seviyesinde ve istenen belâgatta işleyen şiir yoktur. İstiklâl mücadelesini ebedileştirecek mısralar, ancak mukaddes değerler uğruna yapılan mücadelenin ruhunu taşıyan ve bunu bütün benliğinde hisseden bir kalemden çıkabilirdi. İlk akla gelen Mehmet Akif’ti. Fakat para karşılığında hislerini haykırmayı uygun bulmadığı için yarışmaya katılmamıştı. Ancak arzulanan şiir bulunamayınca, zamanın Maârif Vekili (Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi, Akif’e bir mektup göndererek katılmamasındaki sebebin ortadan kaldırılacağını Matlûb şiiri vücuda getirmenin maksadın husûlü için son çare olduğunu ifade etti. Memleketi bu müessir telkin ve tehlic vasıtasından mahrum bırakmamasını rica etti. Bunun üzerine zafere en fazla inanmış ve bu inancı her fırsatta dile getirmiş olan Akif, İstiklâl Marşı mücadelesini âbideleştiren şiiri yazmaya başladı. İman ve ümit Akif’e marşı yazdıran iki temel muharrik güçtür. Taceddin Dergahı’nda bir gece yarısı yaşadığı his yoğunluğu esnasında, rivayetlere göre bir kalem aramış, bulamayınca da eline geçirdiği bir çiviyle bağımsızlık heyecanının doruk noktasına çıktığı mısraları, hemen kaydetmek telaşıyla duvara kazımıştır:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Rahmetli Ayhan Songar hocanın bir yazısında naklettiği anekdot, İstiklâl abidesinin yazılış amacını bütün samimiyeti ortaya ile koymaktadır. Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisine İstiklâl Marşı için "Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?" diye bir sual sorulmuş. Akif’in cevabı, bu marşın neyin destanı, neyin mahsulü olduğunu anlatacak bir vecizedir:
Allah, bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı yazdırmasın.
Ahmet Ziya YILDIZ


_alıntı_
 
Öykü (3)

Rahat. Hazrol!
İnsan için en büyük zûl, kula kulluktur. İnsan ne zaman bundan kurtulur, özgürlüğü teneffüs eder, yalnız Allah (c.c.)’a kulluk ederse, o zaman mutludur, huzurludur. Özü gürledikçe vardır insan. İnsanın özgürlüğü fıtrata uygunlukla mümkündür. Milletler için de durum aynıdır. Özgür insanların oluşturduğu milletin de özgür olması gerekir. Millet bazında bakıldığında, özgürlük kavramını en güzel ifadesiyle İstiklâl kelimesinde buluruz.
İstiklâl, bedeli en yüksek bir kavram. Bir mübarek mana... Uğrunda, gerekirse her şeyinizi vermeye, her dem hazır olacaksınız ki, İstiklâl size yâr olabilsin. Bu millet, öyle bir felaketin içinden öyle bir aşkla çıktı ki, istiklâl ona yâr oldu. Milletin bu haklı mücadelesinden Mehmet Akif ERSOY’un İstiklâl Marşı doğdu.
İstiklâl Marşı, bir milletin mukaddesleri uğruna ettiği yeminin manzum ifadesidir. Bu marş, şanlı geçmişimiz, umut dolu istikbâlimiz ve lekesiz istiklâlimiz adına yazılmıştır. O, öyle bir şiirdir ki; bugünü anlatırken dünü vurgular, dünü anlatırken de geleceğe yönelik kalıcı ve şaşmaz ifadeler ortaya koyar.
İstiklâl mücadelesinin başlarında duyulan ızdırap sonsuzdu. Millet kan ağlıyordu. Her vatan evladı bayrağından, geleceğinden endişe duyuyordu. O günlerde: Düşman dört bir yandan memleketi sarmış, İstanbul işgal edilmiş, İzmir gitmiş, Bursa düşmüş, Afyon kaybedilmişti. Düşman Anadolu içlerinde ilerliyordu.
Acaba bütün Balkanlarda, Kafkaslarda ve dünkü vatanımızın daha nice topraklarında olduğu gibi bu bayrak Anadolu’da bir gün sönecek miydi? İşte Mehmet Akif’in İstiklâl Marşı’nda yükselen erkek sesi, vatan semalarında böyle bir zamanda gürledi:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.”
Irkî bağ millet şuuruna kavuştuğunda anlam kazanır. Millet olmanın önemi ve özelliği de İstiklâl Marşı’mızın iki yerinde (biri bu kıta ve diğeri son kıtada) belirtilir. Bu, marşın özünü oluşturur:
"Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl"
Bu mısrada milletimizin hak ettiği şey vurgulanır. Bu millet, Allah (c.c.)’a inanır. Bin yıldır İslam’ın bayraktarlığını yapmaktadır. Böyle bir milletin sonsuza dek istiklâl ile şereflenmesi elbette haktır. Üçüncü kıt’ada tarihin derinliklerine inilerek, böyle özelliğe sahip bir millete asla esaret prangası vurulamadığı ve vurulamayacağı gerçeği haykırılır:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Dördüncü kıta, Batı alemi ve bu alemin, bu amacın dayanakları olan sosyo-kültürel ve ekonomik araçların tanımlaması yapılır:
“Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar.”
Erkan ÖZDEMİR


_alıntı_
 
Ne kadar güzel bir marşımız var hala birileri içindeki hatalardan bahsetsede her dinlediğimde tüylerim diken diken olur.Vatan sevgisini çok güzeli betimlemiş.Bence istiklal marşı Mehmet Akifin en güzel eseri... İstiklal Marşı için saygı duyuyorum kendisine...
 
İstiklal Marşı




  • Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
  • Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
  • O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
  • O benimdir, o benim milletimindir ancak.
  • Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
  • Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
  • Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
  • Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!
  • Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
  • Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
  • Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
  • Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
  • Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
  • Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
  • Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
  • 'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
  • Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
  • Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
  • Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
  • Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
  • Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme,
  • tanı: Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
  • Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
  • Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
  • Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
  • Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
  • Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
  • Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
  • Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
  • Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
  • Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
  • Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
  • O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
  • Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
  • Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
  • O zaman yükselerek arsa değer belki başım.
  • Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
  • Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
  • Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
  • Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
  • Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

  • Mehmet Akif Ersoy
 
Son düzenleme:
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN HAYATI
nokta.jpg


1. Doğumu ve Ailesi

Mehmet Âkif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında, İstanbul’un Fatih ilçesinin Sarıgüzel semtinde doğmuştur.

Mehmet Âkif’in babası Mehmet Tâhir Efendi (doğ.1826/öl.1888) ve annesi Emine Şerife Hanım’dır (doğ.1836/öl.1926).

Âkif’in Nuriye adında bir de kız kardeşi olmuştur.

2. Öğrenimi

Mehmet Âkif, sırasıyla; mahalle mektebi (yuva), ibtidâî (ilkokul), rüşdiye (orta okul) ve mülkiye idâdîsi (lise), Baytar Mektebi’ne (Veterinerlik Fakültesi) devam etti. 1893’te Baytar Mektebi’nin ilk mezunu ve birincisi olarak diploma aldı. Akif; Arapça, Farsça ve Fransızca’yı, edebiyatlarını takip edecek ve tercümeler yapacak kadar iyi öğrenmiştir.

Mehmet Âkif, aynı zamanda çeşitli sporlarla ilgilenmiş; güreş, gülle atma; ata binme ve yüzme sporlarında oldukça başarılı olmuştur.

3. Memuriyeti ve Diğer Yaptığı İşler

Öğrenimini tamamladıktan sonra, Ziraat Vekâleti Baytarlık Şubesinde göreve başladı. İlk dört sene Rumeli, Anadolu ve Arap bölgelerinde dolaşarak baytarlık yaptı. Yirmi yıllık bir memuriyetten sonra istifa etti.

Öğretmenlik hayatına 1906’da Halkalı Baytar Mektebi’ne “kitâbet-i resmiye” (resmî yazışma usûlü) dersi muallimliği ile başladı. 1908’den sonra ise Edebiyat Fakültesi ile Dârü’l-Hilâfe Medresesi’nde “Osmanlı Edebiyatı” müderrisliğinde bulundu.

Mütareke devrinde, “Darü’l-Hikmetü’l İslâmiyye”de üye ve başkâtip (genel sekreter) olarak çalıştı (Ağustos 1918 – Nisan 1920) ve bu kuruluşun yayın organı olan “Cerîde-i İlmiyye”yi idare etti. Birinci Millet Meclisi’nde Burdur milletvekili olarak görev aldı. Mısır’da Kahire Üniversitesi’nde Türkçe Hocalığı yaptı (1929-1936).

Büyük Millet Meclisi’nin açılışının ertesi günü, 24 Nisan 1920’de Ankara’ya gitmiş, yaptığı çeşitli konuşmalarla Millî Mücâdeleye destek vermiştir. Ardından Eskişehir, Konya, Kastamonu, Burdur, Sandıklı, Dinar, Afyon, Antalya ve çevrelerini dolaşmış, halkı ciddi olarak bilgilendirmiş, böylece milli şuurun artmasını ve mücadeleye katılmalarını sağlamıştır.

Mehmet Âkif’in Burdur’dan mebus seçilmesine, Mustafa Kemal Paşa’nın Âkif Bey’i istemesi sebep olmuştur. Ankara’ya 24 Nisan’da gelmiş olan Âkif Bey’in seçilmesi, Paşa’nın 29 Nisan 1920 tarihli bir telgrafı ile Burdur’un bağlı bulunduğu Konya vilâyetinin vali vekili ve kolordu kumandanı olan Albay Fahreddin (Altay) Bey’e bildirilmiştir. Burada yapılan seçim sonucunda en fazla oyu Âkif Bey almıştır.

Bu sırada Sebîlü’r-reşad’ın üç sayısı da Kastamonu’da yayınlanmış ve kendisinin çok önemli olan konuşmalarının bulunduğu bu dergi sayıları, binlerce nüsha bastırılarak Anadolu’ya ve cephelere dağıtılmış; camilerde, derneklerde ve askerî birliklerde okutulmuştur. Mehmet Âkif’in bu konuşmaları, İstiklal Savaşı’mızın niçin, nasıl ve hangi amaçlarla yapıldığını, ilk defa ve içinde yaşayarak anlatan en önemli ve çok kıymetli, tarihî belgelerdir.

İstiklâl Savaşı kazanıldıktan sonra İstanbul’a dönen Mehmet Âkif, 1923 ve 1924 yıllarının kış aylarını Kahire’de geçirdikten sonra, Türkiye’deki siyasî gelişmeler yüzünden, 1925 yılı sonundan itibaren temelli olarak Mısır’a gitmiş, 17 Haziran 1936 tarihine kadar, on buçuk sene orada kalmıştır.

4. Evliliği

Yirmi beş yaşında iken İsmet Hanım’la evlenen Mehmet Âkif’in üç kızı (Cemile, Feride, Suad) ve iki oğlu (Emin, Tahir) olmuştur.

5. Hastalığı, Ölümü ve Mezarı

Âkif Bey, son üç yılında Kahire Üniversitesi’nde Türkçe öğretmenliği yapmıştır. Ancak Mısır’da “siroz” hastalığına tutulmuş ve durumu ağırlaşınca, 17 Haziran 1936’da İstanbul’a dönmüştür.

İstanbul’da tedavi olmuşsa da iyileşememiş ve 27 Aralık 1936 tarihinde saat 19.45’te Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etmiştir.

Kabri, Edirnekapısı’ndaki “Şehitlik”te “Mehmet Âkif Ersoy Meydanı”ndadır.


 
Emeğine sağlık arkadaşım çok güzel olmuş.
Dünyada hiç bir marş istiklal marşımız kadar güzel olamaz.
Törenlerde bile çaldığı zaman asla kendimi tutamam ve ağlamaya başlarım.
Bir marş vatan sevgisini bu kadar güzel dile getirebiliyor.
Nur içinde yatsın...
 
Emeğine sağlık arkadaşım çok güzel olmuş.
Dünyada hiç bir marş istiklal marşımız kadar güzel olamaz.
Törenlerde bile çaldığı zaman asla kendimi tutamam ve ağlamaya başlarım.
Bir marş vatan sevgisini bu kadar güzel dile getirebiliyor.
Nur içinde yatsın...

Amin... Benim içinde öyle canım arkadaşım... oğlumun okulundaki törenlere gidersem hemen mendilim yanımdadır biliyorum kendimi dayanamıyorum. Saygı duruşunda başlıyorum duygulanmaya o yüzdende arkalara doğru geçerimki kimse görmesin diye... İstiklâl Marşında duygusallık, milletimle ülkemle geçmişimle duyduğum GURUR oluyor içimde ... NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...
Seni öpüyorum tatlım... a.s.
 
Özlü dizeleriyle Türk milletinin yüceliğini, vatan ve bayrak sevgisini, bağımsızlık tutkusunu en güzel duygularla ifade eden İstiklal Marşımızın, Milli Marş olarak kabul edilişinin yıldönümü vesilesiyle, verdikleri istiklal mücadelesiyle İstiklal Marşımızı yazdıran aziz şehitlerimizi, gazilerimizi, devletimizin kurucusu eşsiz lider Mustafa Kemal Atatürk’ü, “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın” diyen İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u anma programları gerçekleştirilecektir. Mehmet Akif Ersoy’un hayatı ve şiirlerinin okunmasıyla başlayan programlar, İstiklal Marşının yazıldığı yılları sahneleyen tiyatro oyunları ve İstiklal Marşımızı okuma yarışmaları düzenlenecektir...

image004.jpg
 
Okulunuzda 12 Mart İstiklâl Marşı anma töreninde sunabileceğiniz Oyun Metnidir... İlgilenenleri bilgilendirmek için;


AKİF İSTİKLÂL MARŞINI YAZIYOR

( Perde kapalıdır., davulcu ve tellal sahnededir, davulcu çalmaya başlar, perde açılır.)

TELLAL: Duyduk duymadık demeyin.( Davul çalar.) Hükümetümüz ordumuza aşk, şevk vermek; hain düşmana karşı cesurca savaşması için istiklal marşı yarışması düzenlemüştür.
( davulcu çalar.) Yarışmaya tüm şairlerimiz katılabileceklerdür. (davulcu çalar.) Yarışmada birinci gelen esere 500 lira ödül verilecektür. (davulcu çalar.) Son katılma tarihü 31 Aralıkdür.(davulcu çalar.)


--Duyduk duymadık demeyin. (davulcu çalarak sahneyi terk eder.)


(Sahne: Akif’in oturma odası, bayrak asılı, babasının fotoğrafı, bir kanepe (veya sedir), masa….Akif ve Hamdullah Suphi oturmaktadırlar.)

MAARİF NAZIRI: -- Üstadım ali cenaplarınız nasıldır? İyisinizdir inşallah.

AKİF: - Sayın Hamdullah Bey, düşman kalbimize hançerini saplarken bu naciz bedenin ne önemi var!

MAARİF NAZIRI: - Tabii ki üstadım…..ben sadece geçirmiş olduğunuz şiddetli hastalıktan sonra durumunuz nasıl!..... Onu merak etmiştim.

AKİF:- Çok sağ ol sayın nazırım. Ama vatanımın içinde bulunduğu bu vahim durumda benim hasta olmamın, benim hastalığımın ne ehemmiyeti olabilir ki! (derinlere bakarak) bu vatan için DEĞİL , AKİF, BİNLERCE AKİF FEDA OLSUN!

MAARİF NAZIRI: (ayağa kalkarak yüksek sesle) Feda olsun! Efendim, binlerce Hamdullah Suphiler de feda olsun.

MAARİF NAZIRI: Efendim sebeb-i ziyaretimiz şudur ki: düzenli ordumuz, zalim, gaddar Yunan’a karşı savaşmaktadır. Meclisimiz ordumuza aşk, şevk ve heyecan verecek bir marşa ihtiyaç olduğuna kanaat getirmiştir.Bu sebeple , Maarif Müdürlüğü olarak İstiklal Marşı Yarışması açmış bulunuyoruz.

AKİF: Çok isabetli bir karar alınmış, inşallah hayırlı olur, amacına ulaşır.

MAARİF NAZIRI: - Kazanacak esere 500 lira ödül verilecekti. Yarışmaya 720 eser katıldı. Ancak hiçbir eser marş olacak niteliğe haiz görülmemiştir.

AKİF: Daha sonra ne oldu?


MAARİF NAZIRI: Efendim, ben de arkadaşlara dedim ki : bu marşı yazsa yazsa üstad Mehmet Akif yazabilir; ondaki yüksek istidat ve bilgi bunu göstermektedir!

AKİF: Estağfurullah Hamdullah Bey!

MAARİF NAZIRI: Arkadaşlar da aynı görüşü belirttiler ve bu görüşü kabul ettiler. Sizden istirhamımız odur ki üstadım: istiklal marşımızı yazmanız…

( Akif düşünür.)

AKİF: Böyle bir şeyi kabul edemem.

MAARİF NAZIRI: Neden efendim?

AKİF: (ayağa kalkar) Hamdullah Bey, Hamdullah Bey, siz de bilirsiniz ki bir marş paryla, ısmarlamayla yazılamaz. Bu cennet vatan için, bu millet için, bu kahraman ordu için, (Ses tonunu yükselterek) asla ısmarlamayla bir marş yazılamaz ve yazılan bu marşa da parayla değer verilemez, paha biçilemez.

MAARİF NAZIRI: Haklısınız üstadım. (biraz düşünür.) … ya ne yapalım?

AKİF: İnşallah Allah bir çıkış yolu gösterir.

MAARİF NAZIRI: (gezinir, sağa sola gider gelir.) YA ne yapalım, yaaa ne yapmalı….? Tamam buldum. Şöyle yapsak nasıl olur üstadım?

AKİF: Evet, sizi dinliyorum Hamdullah Bey.

MAARİF NAZIRI: Siz yazmaya karar verin, eseriniz beğenilip seçilirse, inşallah beğenilecektir, ödülü başka şekilde değerlendirebiliriz.

AKİF: Ne gibi?

MAARİF NAZIRI: Ne bileyim… mesela bir hayır kurumuna verilebilir.

AKİF: o zaman olabilir. (biraz düşünür.) ha eğer eserimiz seçilirse dar’ul aceze vakfına verilse nasıl olur? Kimsesi olmayan yoksul kadınlara verilmesi herhalde çok münasip olur.

MAARİF NAZIRI: Tamam işte üstadım hem de çok münasip olur. Ne demişler:
“Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz.
Şahsı görünür rütbe-i akl-ı eserinde.”
Biz de biliyoruz, halkımız da biliyor ki : eserleriniz şahsi maneviyatınızın ne denli kuvvetli olduğunu ayan beyan göstermektedir.

AKİF: Estağfurullah.

MAARİF NAZIRI: bu sebeb-i cihetle ordumuzun kuvvet-i maneviyesini yükseltmek, hatta ülkemizin ezeli ve ebedi selameti için, mukaddes bayrağımızın yanında ilelebet söylenecek olan İSTİKLAL MARŞI sizin eseriniz olarak dünya döndükçe inkişaf edecek, okunacaktır, inşallah!


AKİF: Allah taktir buyurursa , ama yine de bir şey yaptım diyemem bu vatan için ve din için. Her şeyin hayırlısını rabbül alemin bilir, elden ne gelir?


MAARİF NAZIRI: Üstadım kıymetli zamanlarınızı aldım. Bana artık müsaade buyurunuz.

AKİF: Asıl ben sizin kıymetli zamanlarınızı aldım. Özellikle bir günün, hatta bir saatin bile önemli olduğu böyle bir dönemde….bu çetin savaşta!

MAARİF NAZIRI: (kapıdan çıkar.) Allah kaleminize güç versin, kısa zamanda ordumuz milletimiz marşına kavuşur inşallah’ Allah yardım etsin. Allah’a ısmarladık.

AKİF: aqllah razı olsun. Çalışmalarınızda Rabbim sizin de yar ve yardımcınız olsun. Uğurlar olsun(Hamdullah Suphi sahneden çıkar.)

AKİF: (ellerini açıp yukarı kaldırarak) Allahım bizlere yardım et. Bu yükün altından kalkabilmeyi nasip et. Ordumuzu koru, vatanımızı düşman ayağı altında çiğnetme. (ellerini yüzüne sürer ve perde kapanır.)

İKİNCİ BÖLÜM

( çalışma masası. Akif masada oturmaktadır.)

AKİF: (kalemi eline alır.)Allahim sen kolaylık ver, sen ihsan eyle, ordumuzu muzaffer kıl! (biraz düşünür.)

-- Acaba şöyle mi başlasam?

“Çekinme, bitmez bu şafaklarda yüzen albayrak” (kağıdı eline alır, bakar.)

--Olmadı galiba…. (Kağıdı bırakır, başka bir kağıt alır.)
-Şöyle başlasam mı?

(düşünür.. yazar)
- Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak;
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir, o benim milletimindir, ancak.”

(Kağıdı eline alır bakar,yüzünde tebessüm vardır, ayağa kalkar ve yüksek sesle okur.)

-- Evet !! oluyor (sevinir, tekrar masanın başına geçer, iki üç dakika yazar, karalama yapar, kağıt değiştiri, ayağa kalkar hem düşünür hem de sahnede dolaşır.)
( Masaya oturur düşünür&#8230:KK66:

- “Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli
Değmesin( düşünür, ) mabedimin göğsüne na-mahrem eli

(Çaresiz kalır.)

(EZAN SESİ DUYULUR.)

--Allahım yardım et, Allahım yardım et!

- “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde inlemeli

( yazar, kağıt değiştirir, düşünür, beğenmez, kağıt değiştirir.)

(Sahnenin ortasına gelir.)

-“Dalgalan sen de akaflar gibi ey şanlı hilal
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal,
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!”

(Kağıda bakar.)
- İnşallah olmuştur.

(Masaya doğru yönelir.)

-Yüce Rabbim, sen de bilirsin ki, bu vatan için, İslam için, ecdadım için, değil, bir istiklal marşı, binlerce istiklal marşı yazsam yine de bir şey yaptım diyemem; borcumu ödemiş olamam. Sen yine de bu mısraların aziz milletimin marşı olması için yardım et!

(Perde kapanır.)


(12 Mart 1921 Meclis Salonu, bir başkan ve vekiller yer alır.)

BAŞKAN: Arkadaşlar, Üstad Mehmet Akif’in yazdığı eseri İstiklal Marşımız olarak kabul etmiş bulunuyoruz. Hayırlı olsun! (meclis ayağa kalkarak uzun süre alkışlar.)

BAŞKAN: Yüksek müsaadelerinizle bu eseri okutuyorum.

- Buyurun. (eliyle işaret eder, vekillerden biri marşı okur.Marş ayakta uzun süre alkışlanır.)

(perde kapanır.)
SON
 
canım ya emeğine sağlık çok güzel olmuş.allah böyle acılar yaşatmasın yurdumuza bir daha.sevgiyle kal...
istiklalmarvemae.png
 
ıstiklâl Marşı Nasıl Kabul Edildi?

ıstiklâl mücâdelesinin en çetin bir safhasında milletin duygularını belirtecek bir "ıstiklâl Marşı"nın yazılması istenmiş ve böylece, Maarif Vekâleti tarafından bir müsabaka açılmış ve müsabakada birinciliği kazanacak zâta 500 lira nakdî mükâfat verileceği ilân edilmişti.

Yurdun her tarafından 500'den fazla şâir müsabakaya girmişti. Fakat yazılan marşlar, milletin hissiyatına tercüman olacak bir durumda değildi.

Mehmet Âkit, marşın mükâfatlı olmasından dolayı müsabakaya katılmamıştı. Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi böyle bir marşın ancak, Safahat nâzımı şâir Mehmed Akif tarafından yazılabileceğine inanmış ve 5 Şubat 1337, Milâdî 1921 tarihinde şu mektubu kendisine yazmıştır.

"Pek aziz ve muhterem efendim,

ıstiklâl marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamaklarındaki sebebin izâlesi için pek çok tedbirler vardır Zât-i üstadânelerinin matlûb şi'iri vücûda getirmeleri maksadın husûli için son çâre olarak kalmıştır. Asl endîşenizin icâbettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehiç vâsıtalarından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbeti arz ve tekrar eylerim.''

Bu mektubun yazılmasından bir ay bile geçmeden milletin istediği ıstiklâl Marşı yazılmış ve kahraman orduya ithaf olunmuştu.

Marş, Maarif Vekili Hamdullah Suphi ve arkadaşları tarafından beğenilmişti. Yalnız bu marşın üstada-ı rencide etmeden Büyük Millet Meclisi'nden nasıl geçirileceği üzerinde düşünülmüştü. Bu sıralarda Maarif Vekâletince seçilen yedi marş da Büyük Millet Meclisi'ne getirilmişti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1 Mart 1337 (1921) tarihindeki toplantısında kararı, Karesi Meb'usu Basri Çantay, Meclise gelen marşlardan birinin okunması için bir takrir vermişti. Bu takrir Meclis üyelerinin re'yine sunulmuş ve tasvîb olunmuştur.

Marşlardan birinin okunması için Meclis Reisi tarafından, Hamdullah Suphi Bey kürsüye davet edilmiş ve ezcümle şöyle konuşmuştur:
-Arkadaşlar, hatırlarsanız, Maarif Vekâleti son mücâdelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş için şâirlerimize müracaat etmiştir. Birçok şiirler geldi, burada yedi tanesi en fazla vasfı hâiz olarak görülmüş ve seçilmiştir.

Hamdullah Suphi, Mehmed Âkif'ten bir marş yazmasını rica ettiğini, marşın yazıldığını, beğenildiğini söylemiş ve intihabının Meclis'e ait olduğunu da sözlerine ilâve etmiştir.

Hamdullah Suphi, gür sesiyle Meclis'in kürsüsünde ıstiklâl Marşı'nı okumuştur.

"Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır, Hakka tapan milletimin ıSTıKLÂL"

mısraları ile bu marş, Meclis üyelerinin şiddetli ve heyecanlı tezahüratına vesile olmuş, salon alkış sesleriyle dolmuştur.

Kastamonu meb'usu Dr. Suad Beyin 12. Mart. 1337 (1921) tarihinde Büyük Millet Meclisi Riyasetine vermiş olduğu takrirde:

Riyâset-i Celîleye :

Müzâkere kifayetini ve Mehmed Akif Beyin ıstiklâl Marşı'nın kabulünü teklif ederim.

Bundan başka Bolu meb'usu Tunalı Hilmi de takrir vermiş ise de reddedilmiş ve gene aynı tarihte Karâsi meb'usu Hasan Basri tarafından Riyâset-i Celîleye verilen takrirde:

Riyâset-i Celîleye :

"Bütün meclisin ve halkın takdîrâtını celbeden Mehmed Âkif Beyefendinin şiirinin tercîhan kabulünü teklif ederim. ' '

Takrir Meclis Reisi tarafından oya sunulmuş ve kabul edilmiştir.

Böylece Mehmed Âkif tarafından yazılan marş ıstiklâl Marşı olarak ekseriyetle kabul edilmiştir.

Kırşehir Meb'usu Müfid Efendi, bu marşın, Hamdullah Suphi Bey tarafından Kürsüde tekrar okunmasını Konya Mebusu Refik Koraltan da Milletin ruhuna tercüman olan işbu ıstiklâl Marşının ayakta dinlenmesini teklif etmiştir.

Bunun üzerine 12 Mart 1337 (1921) 'de kabul edilen ve kanuniyet kesbeden ıstiklâl Marşı tekrar Hamdullah Suphi tarafından okunmuş ve marş ayakta dinlenmiştir.

"Doğacaktır sana vâdettiği günler Hakkın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."

ışte bu ruh ve îmân ile Türk Ordusu Sakarya boylarında, ızmir yollarında Allah'ın lütuf ve insaniyle şecaat ve kahramanlıklarını göstermiş ve nihayet 9 Eylü 1922 tarihinde Hakk'ın vaat ettiği o parlak güneş, ızmir ufuklarında doğmuş, Müslüman Türkün saffet ve kudreti karşısında düşman büyük bir hezimete uğramış ve denize dökülmüştür.

Aziz ve mübarek vatanımızın her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış, zaferin şahikasına ulaşmıştır. Nitekim ıstiklâl Marşında:


"Korkma ! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,
O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!" mısraları ne derin bir mânâ taşımaktadır.

ızmir'in meşhur Kadife Kalesi'nde büyük Şanlı Türk bayrağı dalgalanmağa ve şiddetli alkışlar arasında yurdun her tarafında zafer şenlikleri yapılmağa başlanmıştı.

Mehmed Âkif'e niçin istiklâl Marşı'nı Safahâtı'na koymadığı sorulduğunda o büyük insan:

"O benim değildir. Ancak milletimindir." diye cevapta bulunmuştu. Aynı zamanda müsabaka için ayrılan (500) TL. o zaman fakir çocuk ve kadınlara örgü öğretmek, bir geçim sağlamak emeliyle teşekkül etmek üzere bulunan Darü'l Nisaiyye'ye teberru etmiştir.

Yakın arkadaşlarından, Ankara Baytar Müdürü'nün anlattığı palto hikâyesine göre. Millî Mücâdele sırasında. Ankara Baytar Müdürlüğünde bulunmuş olan bir zât. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi konferans salonundaki bir konuşmasında şöyle demişti:

Mehmed Âkif'in giyecek bir paltosu yoktu. Tâceddin Dergâhi'ndan Büyük Millet Meclisi'ne kadar paltosuz olarak yaya giderdi. O zamanlar Ankara'nın soğuğu çok şiddetli idi. Ben daireme gelir, paltomu Mehmed Âkif'e gönderirdim. O da giyer Meclise giderdi, ıstiklâl Marşı için verilen parayı geri vermesinden dolayı kendisine, Mehmed Âkif üzerinde bir palton yok, verilen parayı da almazsın, dedim. Bunun üzerine, bana darıldı, paltomu da kabul etmedi. O soğuklarda paltosuz olarak Büyük Millet Meclisine gitti, geldi.

Mehmed Akif'in buna benzer şahsına has daha birçok meziyetleri vardır. Dürüsttür, hattâ Harb-i Umûmî içinde kardeşinin evinde çayı şekerle içtiklerini görünce, milletin yemediğini siz nasıl yiyorsunuz, demiş ve bir müddet kardeşinin evine bile gitmemiştir.

Mehmed Âkif'in rahatsız bulunduğu Alemdağı'nda son günlerde içlerinde Târık Us'un da bulunduğu bir grup üstadın ziyaretine gitmişler, Mehmed Âkif bitkin bir hâlde yatağında yatıyordu. Konuşma esnasında söz ıstiklâl Marşı'na intikâl ettirilmiş, gelen ziyaretçilerden biri:

— Acaba ıstiklâl Marşı yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı? demiş, bu söz üzerine yatağında bitkin bir hâlde yatmakta olan Akif; birdenbire başını kaldırmış ve ona:

— Allah bir daha bu millete ıstiklâl Marşı yazdırmasın!
Evet:
— Allah bir daha bu memleketin, bu milletin istiklâlini tehlikeye düşürmesin! Bir daha onu istiklâl Marşı yazmaya mecbur etmesin, sözüyle ziyaretçileri susturmuş, o büyük insanın ne demek istediği herkes tarafından anlaşılmıştı.

Büyük insan Mehmed Akif Ersoy, mezarına milleti için yazmış olduğu istiklâl Marşı'yla konulmuştur. Tarihte kendi eseriyle gömülen ilk bahtiyar ölülerden biri de şüphesiz Mehmed Âkif Ersoy olmuştur.

Cenâb-ı Hak rahmet etsin, ruhu şad olsun
 
X