Acı söz yedirmeyin de, ne yedirirseniz yedirin!

Zana_zana

Nirvana
Kayıtlı Üye
3 Kasım 2007
846
246
34
Bir insana anlık bir öfkeyle şamar atarsınız. Canını yakarsınız. Kısa sürede acısı geçer. Hayatımız boyunca unutamadığımız ve hala acısı hissettiğimiz bir şamar yoktur herhalde. Ancak “dil yarası” öyle çabuk geçmez…

Can acısı çabuk geçer de gönül acısı ağır gelir insana.

El acısı çabuk unutulurda, dil acısı uzun süre canını yakar insanın. Söz’ün acısı el’in acısından çok daha fazla yakar insanın canını.

En çok kırıldığımız insanlar ve olaylar üzerinde düşündüğümüz zaman, aklımıza canımızı fiziki olarak yakan insanlar değil, yüreğimizi inciten insanlar gelir. Herhangi bir insanın söyleyeceği ağır bir sözü umursamayız. Ancak çok değer verdiğimiz bir insanın arkamızdan konuştuğunu duyunca üzülürüz.

İlkelerinden taviz vermediği için sıkıntılar yaşayan bir dostum, çok değer verdiği bir insandan “Bu yaşa geldin de hala dünyada bir dikili taşın bile yok!” sözünü duyunca ne kadar yıkıldığı anlatmıştı. Aylarca kulaklarında çınlamış bu söz.

Ama anne onun sizden başka kimsesi yoktu…

Vietnam savaşın en yoğun olduğu günlerde genç asker ailesini arar. Telefonda oğlunun sesini duyan anne çok sevinir. Genç delikanlı annesine, artık savaşta ki görevini tamamladığını ve en kısa sürede eve döneceğini söyleyince anne ve babası çok sevinir.

Telefonu kapatmadan önce genç, annesine “Ama anne benim bir arkadaşım var. O’da benimle gelecek” deyince annesi, “Tabi ki gelsin oğlum! Senin arkadaşlarında benim evladım sayılır” der.

Çocuk tekrar, “Ama anne o arkadaşım bundan sonra hep bizimle kalacak” deyince annesi bir an duraklar ve, “Canım oğlum, biz seni çok özledik. Hele bir gelin buraya. Arkadaşında gelsin. Her şeyi konuşuruz ve hallederiz” der.

Çocuk bu sefer “Ama anne o arkadaşım savaşta iki kolunu ve iki bacağını kaybet. Ben arkadaşıma söz verdim. Bundan sonra hep bizde kalacak ve ömür boyu O’na bize bakacağız” deyince annesi, “Olmaz oğlum! Sen hiç iki kolu ve iki bacağı olmayan bir insana ömür boyu bakmanın ne demek olduğunu düşündün mü?” diye sorar ve devam eder.

“Düşünsene oğlum! İki kolu ve iki bacağı olmayan birine bakmak zorunda kaldığımız zaman tüm hayatımız mahvolacak. Hiçbir yere ve hiç kimseye gidemeyeceğiz. Arkadaşına yemeklerini bile biz yedirmek zorunda kalacağız. Altına pisleyecek biz temizlemek zorunda kalacağız. Hastalık masraflarını da biz karşılamak zorunda kalırız. Böyle bir yükün altına ne ben girebilirim ne de baban bunu kabul eder. Arkadaşına çok değer vermeni anlıyorum. Ancak iki kolu ve iki bacağı olmayan bir insanın bakımını üstlenmemizi bekleme bizden.”

Annesinin verdiği cevabı sessizce dinleyen genç asker “Ama anne! O’nun sizden başka hiç kimsesi yoktu!” diyerek telefonu kapatır.

Oğlunun niçin bu kadar ısrar ettiğini ve telefonu neden kapattığını anlamayan anne evladının eve gelmesini bekler.

İki gün sonra bölge hastanesinden eve telefon gelir. “Başınız sağolsun! Oğlunuz intihar etmiş. Hastaneye gelip cenazenizi alın” denir aileye. Anne büyük bir üzüntüyle hastaneye gider. Oğlunu son kez görmek istediğini söyler. Hastanedeki askeri yetkili kadını morga götürür. Anne tabutta yatan oğluna bakınca gözlerine inanamaz. Oğlunun sadece bedeni vardır. İki kolu ve iki bacağını savaşta kaybettiğini orada bulunan komutan söyleyince, annenin kulaklarında oğlundan duyduğu son sözler çınlamaya başlar;

“Ama anne! O’nun sizden başka hiç kimsesi yoktu!”

Anne oğlunun tabutunun üstüne bayılır….


Lokman Hekim’e hastasını tedavi ettiren kişi, “Daha çabuk iyileşmesi için hastamıza ne yedirelim ne yedirmeyelim?” diye sorunca, Lokman Hekim şu cevabı verir;

Acı söz yedirmeyin de, ne yedirirseniz yedirin!
 
Gercekden bazen agzimizdan cikani kulagimiz duymuyor
Karsimizdaki insanlari kirarmiyiz, incitirmiyiz düsünmüyoruz

Güzel bi yazi olmus paylasimin icin tesekkürler
 
güzel bir yazı olmuş emeginize saglıka.s.
yalnız şunu merak ettim iki kolu ve iki bacagı olmayan bir insan nasıl intihar edebiliyoo pek anlamadımmmCADIARZU
 
öncelikle söylemek istediğim ne acı sözler unutuluyo,nede tokatlar :1no2: hiçbirisi unutulmuyo valla unutulmaz, aradan bir asır bile geçse unutulmaz ikiside birbirinden ağır... sadece zamanla bu duruma biraz daha alışıyosunuz ama o insanı eskisi gibi sevemiyosunuz bir daha yada ben öyleyim bilmiyorum...

ama en acı sözleri en yakınınızdan duyduğunuz sözüne katılıyorum kesinlikle... ve deveye diken insana .... yarar sözünü de daha iyi anlayabiliyorum artık....
 
senağlamasenağlamaoof ya bogazım dugumlendı soyluycek yazacak bısey bulamadım senağlama
 
Ne kadar duygulandığımı anlatamam.
Söyleyecek söz bulamıyorum... :çok üzgünüm:

Seni de, tebrik ederim arkadaşım...​
 
Testi içindekini sızdırır, içinde bal varsa bal, sirke varsa da sirke...ıçimiz güzelse ağzımızdan bal damlar, ama ya kötüyse?Gönül yıkmak günahların en büyüğü, ne güzeldir gönül yapmak, içimiz aydınlanır adeta ışık ışık olur, dil gönlün perdesidir, o perdede hep güzel şeyler görmek dileğiyle...
 
Bir insana anlık bir öfkeyle şamar atarsınız. Canını yakarsınız. Kısa sürede acısı geçer. Hayatımız boyunca unutamadığımız ve hala acısı hissettiğimiz bir şamar yoktur herhalde. Ancak “dil yarası” öyle çabuk geçmez…

Can acısı çabuk geçer de gönül acısı ağır gelir insana.

El acısı çabuk unutulurda, dil acısı uzun süre canını yakar insanın. Söz’ün acısı el’in acısından çok daha fazla yakar insanın canını.

En çok kırıldığımız insanlar ve olaylar üzerinde düşündüğümüz zaman, aklımıza canımızı fiziki olarak yakan insanlar değil, yüreğimizi inciten insanlar gelir. Herhangi bir insanın söyleyeceği ağır bir sözü umursamayız. Ancak çok değer verdiğimiz bir insanın arkamızdan konuştuğunu duyunca üzülürüz.

İlkelerinden taviz vermediği için sıkıntılar yaşayan bir dostum, çok değer verdiği bir insandan “Bu yaşa geldin de hala dünyada bir dikili taşın bile yok!” sözünü duyunca ne kadar yıkıldığı anlatmıştı. Aylarca kulaklarında çınlamış bu söz.

Ama anne onun sizden başka kimsesi yoktu…

Vietnam savaşın en yoğun olduğu günlerde genç asker ailesini arar. Telefonda oğlunun sesini duyan anne çok sevinir. Genç delikanlı annesine, artık savaşta ki görevini tamamladığını ve en kısa sürede eve döneceğini söyleyince anne ve babası çok sevinir.

Telefonu kapatmadan önce genç, annesine “Ama anne benim bir arkadaşım var. O’da benimle gelecek” deyince annesi, “Tabi ki gelsin oğlum! Senin arkadaşlarında benim evladım sayılır” der.

Çocuk tekrar, “Ama anne o arkadaşım bundan sonra hep bizimle kalacak” deyince annesi bir an duraklar ve, “Canım oğlum, biz seni çok özledik. Hele bir gelin buraya. Arkadaşında gelsin. Her şeyi konuşuruz ve hallederiz” der.

Çocuk bu sefer “Ama anne o arkadaşım savaşta iki kolunu ve iki bacağını kaybet. Ben arkadaşıma söz verdim. Bundan sonra hep bizde kalacak ve ömür boyu O’na bize bakacağız” deyince annesi, “Olmaz oğlum! Sen hiç iki kolu ve iki bacağı olmayan bir insana ömür boyu bakmanın ne demek olduğunu düşündün mü?” diye sorar ve devam eder.

“Düşünsene oğlum! İki kolu ve iki bacağı olmayan birine bakmak zorunda kaldığımız zaman tüm hayatımız mahvolacak. Hiçbir yere ve hiç kimseye gidemeyeceğiz. Arkadaşına yemeklerini bile biz yedirmek zorunda kalacağız. Altına pisleyecek biz temizlemek zorunda kalacağız. Hastalık masraflarını da biz karşılamak zorunda kalırız. Böyle bir yükün altına ne ben girebilirim ne de baban bunu kabul eder. Arkadaşına çok değer vermeni anlıyorum. Ancak iki kolu ve iki bacağı olmayan bir insanın bakımını üstlenmemizi bekleme bizden.”

Annesinin verdiği cevabı sessizce dinleyen genç asker “Ama anne! O’nun sizden başka hiç kimsesi yoktu!” diyerek telefonu kapatır.

Oğlunun niçin bu kadar ısrar ettiğini ve telefonu neden kapattığını anlamayan anne evladının eve gelmesini bekler.

İki gün sonra bölge hastanesinden eve telefon gelir. “Başınız sağolsun! Oğlunuz intihar etmiş. Hastaneye gelip cenazenizi alın” denir aileye. Anne büyük bir üzüntüyle hastaneye gider. Oğlunu son kez görmek istediğini söyler. Hastanedeki askeri yetkili kadını morga götürür. Anne tabutta yatan oğluna bakınca gözlerine inanamaz. Oğlunun sadece bedeni vardır. İki kolu ve iki bacağını savaşta kaybettiğini orada bulunan komutan söyleyince, annenin kulaklarında oğlundan duyduğu son sözler çınlamaya başlar;

“Ama anne! O’nun sizden başka hiç kimsesi yoktu!”

Anne oğlunun tabutunun üstüne bayılır….


Lokman Hekim’e hastasını tedavi ettiren kişi, “Daha çabuk iyileşmesi için hastamıza ne yedirelim ne yedirmeyelim?” diye sorunca, Lokman Hekim şu cevabı verir;

Acı söz yedirmeyin de, ne yedirirseniz yedirin!

dil yarası diye bir şarkı vardı o geldi aklıma
 
ben teşekkür ederima.s.
gerçekten bazen ne konuştuğumuzu duymuyor gibiyizfisfisfis
ama birinden gelen acı sözlere ne kadar inciniyoruz değil misenağlama
 
Çok etkilendim..Bir anda kırdığım kalpler,söylediğim kötü sözler geldi de aklıma gereksiz hepsi..benneyaptımki Sadece kalp kırıyo..Ama söylenen sözde ağızdan bir kere çıkıyo telafisi yok :nazar:
 
ee boşuna dememişler giden zaman atılan ok ağızdan çıkan söz geri gelmez diye...

dikkat etmek gerek. eğri oturup doğru konuşmalı kelimeleri özenle seçmeliyiz.

ama hayatın akışına kapılmış gidiyoruz.
 
off yaaa....... çok kötü bir şey....Allah kimseyi çaresiz bırakmasın..ve yanımızdakilerin kıymetini bilelim
 
X