Yahya Kemal Beyatli Siirleri

xsxulem

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
687
23
51
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahha Kemal BEYATLI
 
BU ŞİİRİ ÇOK SEVEREK VE ZEVKLE OKURUM HERZAMAN.
BANA MESAJ OLARAK GÖNDERİLMİŞTİ.AŞAĞIDAKİ DİZELER.
CEVABIDA BUDUR SANIRIM.

MESAJ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.


**********************************

CEVABI

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.


*********************************
 
Yahya Kemal Beyatlı (1884 - 1958)



2 Aralık 1884 yılında Üsküp'te doğdu. Asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlk öğrenimini İstanbul’da Vefa Lisesi’nde tamamladı. Paris’e giderek (1903) bir yıl bir kolejde Fransızca’sını ilerlettikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. Dokuz yıl kaldığı Paris’ten döndükten (1912) sonra, İstanbul’da üniversitede çeşitli dersler okuttu (1915-1923),


Urfa milletvekili oldu (1923); Varşova (1926), Madrid (1929) Ortaelçiliklerine atandı, Tekirdağ (1935-1942) ve İstanbul (1943-1946) milletvekilliklerinde bulundu.

Büyükelçi olarak Pakistan’a gitti (1948), bir yıl sonra emekliye ayrılarak yurda döndü (1949). Rumelihisarı mezarlığında gömülü. Spor ve Sergi Sarayı civarındaki parka bir anıtı dikildi (1968) Kişiliğini Paris’te okurken ünlü tarihçi Albert Sorel’in derslerinden aldığı tarih zevkiyle, Fransız şairlerinin (Jean Moreas, Baudelaire, Verlaine, vb.) ölçü ve biçim güzelliklerinde buldu.

Paris’e gidişi, II. Abdülhamit baskısından bir kaçış olduğu halde, orada siyasi faaliyetlere katılmayarak sanat çevrelerinde kendini yetiştirdi. Paris öncesi Hamid ve Servet-i fünun şiiri etkisinden kendisini böylelikle kurtardı, klasik divan şiirimizi Batı şiirindeki bütünlük anlayışıyla ele aldı. Avrupa dönüşü Yeni Mecmua’da "bulunmuş sayfalar" başlığıyla yayımladığı gazel ve şarkılarla tanındı (1918). Bu neoklasik şiirler, onun çıkış noktasının Osmanlı tarih ve şiiri olduğunu gösterdiği gibi, sonradan yeni şekiller ve sade dille yazdıklarında da şairin genel olarak Osmanlı medeniyet ve kültürüne bağlı kaldığı görülür.


Onda tarih, vatan, millet ve İstanbul sevgisi, hep bu açıdan işlenir. Osmanlı medeniyeti yüzyıllar boyu en yüce eserlerini İstanbul’da yarattığı için, Yahya Kemal’deki İstanbul, Boğaziçi ve Türk musikisi hayranlığına, tabiat güzellikleri yanı sıra, tarih değerleri de girer. Duygu, düşünce ve hayali ustalıkla kaynaştıran şair, pek çoğuna hikaye karakteri verdiği lirik-epik şiirlerinin konularını aşk, tabiat, deniz, ölüm ve sonsuzluktan da alır. İç ahengi her şeyden üstün tutuşu, şiiri "musikiden başka türlü bir musiki" kabul edişi; "Ok" şiiri bir yana, bütün şiirlerini, bu ahengin sağlanmasına daha elverişli gördüğü aruzla yazmasına sebep oldu Yahya Kemal, şiirlerini, makale ve hikayelerini sağlığında kitaplarda toplamamış, eserleri dergilerde, dağınık kalmıştı.

Ölümünden sonra dostları ve hayranları tarafından bir Yahya Kemal’i Sevenler Cemiyeti kurulduğu gibi, İstanbul Fetih Cemiyeti’ne bağlı bir de Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi açıldı (1961). Bu Enstitü’nün yayımlamaya başladığı Yahya Kemal Külliyatı’nda şairin ilk üçü şiirlerini; diğeri makale, deneme ve anılarını derleyen şu eserleri çıktı: Kendi Gök Kubbemiz (1961), Eski Şiirin Rüzgariyle (1962), Rübailer ve Hayyam Rübailerini Türkçe Söyleyiş (1963), Aziz İstanbul (1964), Eğil Dağlar (1966), Siyasi Hikayeler (1968), Siyasi ve Edebi Portreler (1968), Edebiyata Dair (1971), Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım (1973), Tarih Müsahabeleri (1975), Bitmemiş Şiirler (1976), Mektuplar-Makaleler (1977) Hakkında yayımlanan kitapların sayısı yirmiyi geçer.


Bir başka tepeden

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.


(Kendi Gök Kubbemiz adlı kitabından alınmıştır)


Yahya Kemal Beyatlı
 
Deniz Türküsü

Dolu rüzgarla çıkıp ufka giden yelkenli!
Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.
Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça
Ve hayalinde doğan aleme yaklaştıkça,
Dalga kıvrımları ardında büyür tenhalık,
Başka bir çerçevedir, git gide dünya artık.
Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziya;
Lavidir her taraf, üstün gece, altın derya.. .

Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala
O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.
Lakin az sonra leziz uyku bir encama varır;
Hilkatin gördüğü ra'ya biter, etraf ağarır.
Som gümüşten sular üstünde, giderken ileri
Ta uzaklarda şafak bur bur açar perdeleri.. .
Musıkisiyle bir alem kesilir çalkantı;
Ve nihayet görünür gök ve deniz saltanatı.

Girdiğin aynada, geçmiş gibi diğer küreye,
Sorma bir saniye, şüpheyle, sakın: "Yol nereye?"
Ayılıp neş'eni yükseltici sarhoşluktan,
Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan
Duy tabiatte biraz sen de ilah olduğunu,
Ruh erer varlığının zevkine duymakla bunu.

Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız,
Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!..

İnsan, alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.


Yahya Kemal Beyatlı
 
Duyuş ve Düşünüş

Sevdiklerim göçüp gidiyorlar birer birer
Ay geçmiyor ki almayayım gamlı bir haber.

Kalbim zaman zaman bu haberlerle burkulu;
Zihnim düşünceden dağınık, gözlerim dolu.

Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü,
Lakayd olan muhimsemiyor gamlı bir günü.

Çok şey bilen diyor:'Gidecek her gelen nesil
Ey sade-dil Bu bahsi hayatında böyle bil

Hiç durmadan, hayat öğütür devreden bu çark,
Ölmek sırayladır, sıralanmakta varsa fark.

İlmin derin görüşleri, aklın hükümleri
Doldurmuyor boşalmış olan hisli bir yeri.


Yahya Kemal Beyatlı
 
Endülüste raks

Zil, şal ve gül. Bu bahcede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında endülüs üc defa kırmızı.

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir
İspanya neş'esi ile bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, örtünüşleri...

Her rengi istemez, gözümüz şimdi aldadır.
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır..

Alnında halka halka aşüfte kakülü
Gögsünde yosma gırnatanın en güzel gülü...

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli,
Şeytan diyor ki, sarmalı yüz kere öpmeli.

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle
Her kalbi dolduran zile, her sineden "Ole!"


Yahya Kemal Beyatlı
 
Erenköy'ünde Bahar

Canan aramızda bir adındı,
Şirin gibi hüsnü ana unvan,
Bir sahile hem şerefti hem şan,
Çok kerre hayalimizde canan
Bir şir'i hatırlatan kadındı.

Doğmuştu içimde ta derinden
Yıldızları mavi bir semanın;
Hazzıyla harab idim edanın,
Hala mütehayyilim sedanın,
Gönlümde kalan akislerinden.

Mevsim iyi, kainat iyiydi;
Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
Hulya gibi hoş geçen zamanda
Sandım ki güzelliğin cihanda
Bir saltanatın güzelliğiydi.

İstanbul'un öyledir baharı;
Bir aşk oluverdi aşinalık..
Aylarca hayal içinde kaldık;
Zannımca Erenköy'ünde artık
Görmez felek öyle bir baharı.


Yahya Kemal Beyatlı
 
Eylül sonu

Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...

İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.


(Kendi Gök Kubbemiz adlı kitabından alınmıştır)


Yahya Kemal Beyatlı
 
Gece

Kandilli yüzerken uykularda
Mehtabı sürükledik sularda..

Bir yoldu parıldayan, gümüşten,
Gittik... Bahs açmadık dönüşten.

Hulya tepeler, hayal ağaçlar...
Durgun suda dinlenen yamaçlar...

Mevsim sonu öyle bir zaman ki
Gaalip bir musıkiydi sandi.

Gitmiş kaybolmuşuz uzakta,
Rü'ya sona ermeden şafakta...

(Kendi Gök Kubbemiz adlı kitabından alınmıştır)


Yahya Kemal Beyatlı
 
Geçmiş Yaz

Rü'ya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle,
Her anını, her rengini, her şi'rine hazdan.
Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş geceyenreh .ini runlamka derinde;
Mehtab..iri güller..ve senin en güzel aksin..
Velhasıl o rü'ya duruyor yerli yerinde.


Yahya Kemal Beyatlı
 
Hazan Bahçeleri

Kalbim yine üzgün, seni andımda derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan behçelerinden

Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden


Yahya Kemal Beyatlı
 
Vuslat


Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı,
Görmezler ufuklarda, şafak söktügü anı...
Gördükleri rü'ya ezeli bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgarı başka.
Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez...
Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;
Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fıskiye ahengini dinler.

Bir ruh, o derin bahçede bir def'a yaşarsa
Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa,
Dalmışsa O'nun saçlarının rayihasiyle,
Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.
Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık
Bir mucize halinde o gözlerdendir artık.

Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur
Zira, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.
İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan...
Bir sir gibidir azçok ilah olduğumuzdan.

Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
Rüzgar gibi bir şevk alır, oldukları yerden.
Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o;
Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!
Dört atlı o gerdune, gelirken dolu dizgin,
Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin,
Simaları her lahza parıldar bu zaferle;
Gök, her tarafından, donanır meş'alerle!

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar
Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda,
-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-
Bir an uyanirlarsa leziz uykularından,
Baştanbaşa, heryer kesilir kapkara, zindan...
Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak...
Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak...
Ey tali! Ölümden ne beterdir bu karanlık!
Ey aşk! O gönüller sana maloldular artık!
Ey vuslat! O aşıkları efsununa ramet!
Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!


Yahya Kemal Beyatlı
 
Mehlika Sultan

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yalarına;
Hepsi meşhur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika'nın kara sevdalıları
Vardılar cikrigi yok bir kuyuya,
Mehlika'nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan..
Ufku çepçevre ölüm servileri.....''
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..


Yahya Kemal Beyatlı
 
Nazar

Gece, Leyla'yı ayın on dördü
Koyda tenha yıkanırken gördü.
"Kız vücudun ne güzel böyle açık!
Kız yakından göreyim sahile çık!"
Baktı etrafına ürkek, ürkek
Dedi:"Tenhada bu ses nolsa gerek?"
"Kız vücudun sarı güller gibi ter!
Çık sudan kendini üryan göster!"
Aranırken ayın olgun sesini,
Soğuk ay öptü beyaz ensesini,
Sardı her uzvunu bir ince sızı;
Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı.
Soldu, günden güne sessiz, soldu!
Dediler hep: "Kıza bir hal oldu!"
Ta içindendi gelen hıçkırığı,
Kalbinin vardı derin bir kırığı.
Yattı, bir ses duyuyormuş gibi lal.
Yattı, aylarca devam etti bu hal.
Sindi simasına akşam hüznü,
Böyle yastıkta görenler yüzünü,
Avuturlarken uzun sözlerle,
O susup baktı derin gözlerle,
Evi rüzgar gibi bir sır gezdi,
Herkes endişeli bir şey sezdi.
Bir sabah söyledi son sozlerini,
Yumdu dünyaya ela gözlerini;
Koptu evden acı bir vaveyla,
Odalar inledi: "Leyla! Leyla!"
Geldi koy kızları, el bağladılar...
Diz çöküp ağladılar, ağladılar!

Nice günler bu seametli ölüm,
Oldu çok kimseye bir gizli düğüm;
Nice günler bakarak dalgalar,
Dediler: "Uğradı Leyla nazara!"


Yahya Kemal Beyatlı
 
Rindlerin Akşamı

Donulmez aksamin ufkundayiz, vakit cok gec;
Bu son fasildir ey omrum, nasil gecersen gec.

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz oyle bir teselliyle.

Genis kanatlari boslukta simsiyah acilan
Ve arkasindan gunes dogmiyan buyuk kapidan

Gecince basliycak bitmeyen sukunlu gece.
Gruba karsi bu son bahcelerde, keyfince,

Ya sevk icinde harab ol, ya ask icinde gonul.
Ya lale acmalidir gogsumuzde yahut gul.


Yahya Kemal Beyatlı
 
Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Mechule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahetten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.



Yahya Kemal Beyatlı
 
Türküler Vurgunuyum

Seferberlik hikayeleri gibi,
İlk sevda türkülerini de ninemden duydum
Yemen’e gidenlerin gelemeyeceğini de..
Bataryalı radyolardan dinledim,
Türkü gibi sevdaları, sevda gibi türküleri.
Coşkun sevdaların yalnız durgunuyum
Sevda gibi türkülerin vurgunuyum.
Boztepeden yankılanan yanık çoban sesleri
Türkülerle ses verdi tarlalara, tepelere
Kocabayırda uzayan kaval nağmeleri
Alıp götürdü fidan duygularımı ,
Çocuksu sevdalara, hep bir yerlere
Coşkun sevdaların yalnız durgunuyum
Sevda gibi türkülerin vurgunuyum.
Nida Tüfekçi’nin “Cemalim”i söyleten bağlamasında
Alkanlar içinde kaldı duygularım
Ezgiler beni çağırdı, ben yürüdüm türkülere
Türkülerle kavrulur, türkülerle yanarım.
Ne “mahur beste”ye küs, ne şarkılar dargınıyım
Kara sevdalar değil, türküler vurgunuyum.
Geçer yıllar, ömürdendir geçen yıllar
Türkülerin dallarına takılır hatıralar
Türküler bize çağırır tâ uzaklardan.
“Dünya yalan, ayrılık var, ölüm var”
Yüce dağdan aşmış yol yorgunuyum
Kara sevdalar değil, türküler vurgunuyum.
Ey kaşları kara, gözleri ela,
Sen saldın beni haldan hallara
Şarkılar kalsın bir başka bahara
Fırtınası dinmiş sular durgunuyum
Şarkılar değil, türküler vurgunuyum
“Hastane önünde incir ağacı”
Gönüllerde yankılanır acı acı
Sen gençliğine, ben sana duacı
Acıları kimlik yapmışların durgunuyum
Yüreklere kor koyan türküler vurgunuyum


Yahya Kemal Beyatlı
 
Ufuklar

Ruh ufuksuz yaşamaz.
Dağlar ufkunda mehabet,
Ova ufkunda huzur,
Deniz ufkunda teselli duyulur.
Yalnız onlarda bulur ruh ezeli lezzetini.
Bu ufuklar avutur ruhu saatlerce, fakat
Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık.
Ruh arar kendine bir ruh ufku.
Manevi ufku pek engin ulu peygamberler
- Bahsin üstündedir onlar-lakin
Hayli me'ud idiler dünyada;
Yaşıyorlardı havarileri, ashabiyle;
Ne ufuklar! Ne güzel ruh imiş onlar! Yarab!

Annemin na'şını gördümdü;
Bakıyorken bana sabit ve donuk gözlerle,
Acıdan çıldıracaktım.
Aradan elli dokuz yıl geçti.
Ah o sabit bakış el'an yaradır kalbimde,
O yaşarken o semavi, o gülümser gözler
Ne kadar engin ufuklardı bana;
Teneşir tahtası üstünde o gün,
Bakmaz olmuşlardı artık bu bizim dünyaya.

Yaşıyan her fani
Yaşıyan ruh özler,
Her sıkıldıkça arar,
Dar hayatında ya dost ufku, ya canan ufku.


Yahya Kemal Beyatlı
 
Uçuş

Uçmakta, konmadan, kıyısız bir denizde ruh;
Benzer mi böyle bir kuşa Tufan içinde Nuh?
Üstünde gök, sürekli bulutlarla, yüklüdür;
Altında gür deniz ki ezelden köpüklüdür.
Çalkaltısında dalgası bilmez nedir sayı;
Milyonca dalga sürmede milyonca dalgayı;
Hiç durmayan gürültüsü bir türküdür, geniş,
Milyonca haykırıs dolu, milyonca sesleniş.
Yıldızlar ülkesinde açıldıkça yükseğe,
Başlar hayal edindiği alem görünmeğe.
Bir ruhu besliyen hava yalnız yukardadır.
Hulyayı daima uçuran duygulardadır.
Yalnız bu katta mümkün olur daimi uçuş.
Her hamlesiyle, ruh, o çelikten kanatlı kuş,
Ufkunda bir dakika görunmeksizin kara,
Hür gökte, hür denizde uçar, hür ufuklara.


Yahya Kemal Beyatlı
 
X