Ordu Yöresel Örf Ve Adetleri

Nevreste

Hala umudum var
Yönetici
Editor
16 Ağustos 2010
290.139
596.069
42
Ordu ve çevresinde eski çağlardan bu yana birçok millet ve kültür hâkim olmuşsa da, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra devamlı Türkmen boyları gelerek 12. asırda tamâmen Türkleşmiştir. Çepni Türkmenlerinin kurduğu Hacıemiroğlu Beyliği buraya hâkim olduğunda bölgenin çoğunluğunu Türkmenler teşkil ediyordu. 1877-1878 Türk-Rus Harbinden sonra Kırım ve Kafkasya'dan gelen kalabalık Türk topluluğu da bu bölgeye yerleşti. On ikinci asırdan bu yana Ordu ve çevresinde Türk-İslâm kültürü hâkim olmuştur.

DOĞUM

Yöremizde doğum olayı artık hastanelerde gerçekleştirilmektedir. Eskiden evlerde ebe yardımıyla yaptırılan doğumlar neredeyse bitmiştir. Doğumdan sonra 40 gün anneye iş yaptırılmaz. 40. gün çocuk ve annesi kırk uçurma adı verilen gezmeye gider. Yeni doğan bebek diş çıkarmaya başlayınca "diş buğdayı" denilen yemek hazırlanıp, komşulara ve akrabalara ikram edilir.

SÜNNET

Yöremizde sünnet genellikle çocukları tek yaşlarında olduğu dönemlerde (1-3-5-7-9) yapılır. Sünnet kıyafetleri giydirilen çocuklar, sünnet olmadan önce arabayla konvoy eşliğinde gezdirilir. Evde sünnet yatağı hazırlanır. Sünnet olan çocuk için Kur'an okutulur ve konuklara ikramda bulunulur. Salonda yapılan sünnet düğünlerinde de eğlenceler yapılır.sünnet olan çocuğa çeşitli hediyeler alınır ve bahşiş olarak para yada altın takılır.

EVLENME

Gerek sahil gerekse ilçe ve beldelerimizim büyük bir kesiminde görücü usulü ile evlenme unutulmaya yüz tutan adetlerimiz arasındadır. Erkek evinde veya şehir merkezinde salonlarda yapılan düğünlerden bir gece önde kız evinde yapılan kına gecesi gelenekselliğini sürdürmektedir. İlimizde kına gecelerinde bilhassa köylerde erkek evi kız evine kına, kız evi de erkek evine bohça adı altında çeşitli çeyiz eşyası ve hediye götürür. Kına gecelerinde kına yakma ve gelin ağlatma töreni yapılır. Gelin ağlatma esnasında yöresel türküler söylenir.


Düğün de düğün kahyası ve görevlendirilen bir başka kişi öncülüğünde davul, klarnet ve kemençe gibi çalgı takımı ile birlikte davetlilerin karşılanması, düğün evi baca ve saçaklarını hedef alan tüfek ve tabanca atışları, davetlilere başta keşkek olmak üzere yemek ikram edilmesi, mahalli oyunların oynanması, gelin almaya gidilmesi, gelin evinde karşılama, gelin evinde sandık ve kapı bahşişlerinin verilmesi, bahşiş almak için yol kesmeler, kurban kesme gibi bölümlerden oluşmaktadır.
Askerlik- Gurbetlik:
İlimiz genelinde Askerlik çağı gelmiş gençler; akrabalarında bulunan büyüklerin ellerini öpmek ve vedalaşmak için ziyaretlerine giderler. Askere yolcu etme töreninde davul zurna eşliğinde oyunlar oynanır, uğurlama arkadaşlar ve akrabalar eşliğinde yapılır.

Hıdrellez

6 Mayıs Hıdrellez Kültür ve Bahar Bayramıdır. Halkımızın bu günle ilgili örf - adet, gelenek ve göreneklerini sergileyerek 7'den 70'e Hıdrellez kuşaktan kuşağa yaşatılmaktadır. Aynı zamanda bolluk, bereket, dileklerin kabul edileceği, Hızır ile İlyas'ın buluştuğu gün olarak da inanılan Hıdrellezin toplumumuzdaki yeri çok büyüktür. Halkımız çeşme başlarına su ve deniz kenarlarına, koruluklara v.b. yerlere giderek çeşitli şekilde eğlenirler.

Mayıs Yedisi

Her yıl Mayıs ayının yirmisinde kutlanan " Mayıs Yedisi" Hızır ile İlyas'ın birbirleriyle dalgaların kırıldıktan sonra deniz sularının karada temas ettiği noktada buluştuğu gün olarak bilinmektedir. Mayıs Yedisi de Hıdrellez bayramında olduğu gibi aynı inanç ve adetler etrafında toplanmaktadır. Ancak aralarında Miladi ve Hicri takvimlerden kaynaklanan gün farkı vardır. Bu günde, yedi dalgadan geçmenin son derece yararlı olduğuna, böylece o yılki hastalık ve bunalımlardan kurtulacağının inancı hakimdir.

Askerlik- Gurbetlik:
İlimiz genelinde Askerlik çağı gelmiş gençler; akrabalarında bulunan büyüklerin ellerini öpmek ve vedalaşmak için ziyaretlerine giderler. Askere yolcu etme töreninde davul zurna eşliğinde oyunlar oynanır, uğurlama arkadaşlar ve akrabalar eşliğinde yapılır.
 
Müzik Kültürü

Ordu insanı bölgenin de yapısından kaynaklanan özelliği ile son derece coşkulu, duygulu, hassas ruhlu, sevecen, esprili ve sıcakkanlı bir yapıya sahiptir. Anadolu’muzun diğer yörelerinde olduğu gibi sevincini, kederini, duygu ve düşüncelerini, hasretini, aşkını ve doğaya karşı olan tutkusunu hep türkülere dökmüştür. Genelde Ordu insanının kültür ve sanata olan yeteneği nedeniyle bu dalda ( Türkü) yetiştiren illerden biri olmuştur. İlimizde kurulan Ordu Belediyesi Konservatuar Müdürlüğü'nde tiyatro, Türk halk müziği, Türk sanat müziği ve halkoyunları bölümlerinden kurslar verilmektedir.


Halk Müziği ve Halk Oyunları

Ordu yöresi Orta Karadeniz Bölgesi içinde geleneksel halk müziği bakımından zengin bir kültüre sahiptir.

Ordu ilinin genel müzik yapısı incelendiği zaman, diğer yöre kültürlerinin etkisinde kaldığı görülmüştür. Genellikle Tokat, Sivas ve hatta Orta Anadolu’dan Yozgat ve kayseri’ye kadar uzanan bir kültür alışverişinin olduğu görülmektedir. Bu nedenle Ordu ilinin geleneksel halk müziği açısından zengin bir yapısı olduğu görülmektedir. Bu durum da Ordu ilinin diğer yörelere nasip olmayacak bir kültürel zenginliğe sahip olması sonucunu doğurmuştur.

Bu zenginliklerin başında geleneksel halk müziğinde icra edilen türküler gelmektedir. Bu türkülerden belli başlıları Efilo havaları, Fingil havaları, Sürmeliler, Kol Bastı havaları, Zeybekler ve Bozlaklardır.

Yöre türküleri daha çok mahalli sanatçılar tarafından icra edilmekle birlikte, yeni derlenen bir çok türkü THM repertuar İnceleme Kurulları tarafından incelenerek Türk halk Müziği Repertuarına kazandırılmıştır.

Ordu yöresinin geleneksel halk müziği yapısı incelendiğinde, farklı karakterde birbirinden bağımsız olmakla birlikte birbirinden kopmayan sürekli beraber icra edilen bir müzik kültürünün karşımıza çıktığı görülmektedir.

Yapılan inceleme ve alan araştırmalarında elde edilen bilgiler sonucunda Ordu ilinin geleneksel halk müziği başlıca üç ana bölgeye ayrılmakta ve bu bölgeler içerisinde farklı karakterlerde icra edilmektedir. Bu üç ana bölge içerisinde okunan türküler seyir ve makam olarak birbirine uzak mesafededir. Bu bölgelerin musıkî karakterleri başlıca; sahil kesim, orta kesim ve iç kesim olarak üç bölgeye ayırmak mümkündür.

Sahil Kesim: Bu kesimde genellikle “ Sürmeli Havaları ve Zeybek ve Eşkıya Havaları” çalınıp söylenmektedir. Bu kesimde okunan türkülerle civar illerde okunan türküler karakter ve yapı olarak birbirleriyle icra yönünden benzerlikler göstermekle birlikte, ortak icra edilen türkülerin de olduğu görülmektedir.

Ege Bölgesinde türkülerinde görülen ve zeybek türküleri olarak da bilinen efe türkülerinden ya da benzerlerinden bazılarını Ordu ilimizde görmek mümkündür.

Ortak Kesim: Orta kesimde diğer kesimlerden farklı olarak, Fingil Çeşitlemeleri adıyla bilinen kıvrak ve oynak havalar, türküler okunmakta ve çalınmaktadır.

Fingil Havaları: Fingil havaları genellikle hareketli ve kıvrak tarzda okunan, oyunları olan havalara denir. Fingil havaları daha çok yirmili yaşlardaki gençlerin söyledikleri ve “sokak başı havaları” olarak ta bilinmektedir.

Sokak başı meyhane
Asmadandır gapısı
Ben gözüme aldırdım
On beş sene mapusu

… gibi türküler örnek olarak verilebilir

İç Kesim: Ordu ilinin Sahil ve Orta kesiminde okunan türküler karakter ve seyir açısında farklılıklar gösterir. İç Kesim diye tabir edilen ve Orta Anadolu Bölümü ve bu bölgeye yakın kesimlerde söylenen türküleri tanımlamak için söylenir. Bu bölümde okunan türkülerde Tokat, Reşadiye, Niksar, Almus türkülerinin etkileri, yöre türkülerinde kendini gösterir.

Bozlak Havaları

Genellikle Orta Anadolu’ya yakın kesimlerde, bu tarz havalar olmasına rağmen çok fazla örnekleri bulunmamaktadır. Bu tarz türkülerin ezgi ve ritimsel özelliklerinde Orta Anadolu Bölgesinde bulunan bazı illerin genel müzik karakterlerinden esintiler bulmak mümkündür.

Bu tarz türkülere verilebilecek en önemli örnek “Ova Garibi” adıyla bilinen ve söylenen türküdür. Genellikle kırık hava ile başlayan ve daha sonra uzun havaya dönen yapısı vardır. Bu türkü yörenin geleneksel halk müziği karakterine benzemese de yöre halkı tarafından benimsenerek geleneksel türkülerinin içerisine katmıştır. Türkünün asıl adı “Uva Garibi” ve sözleri Aşık Garip’e aittir. Ordu ilinde ova bulunmamasına karşın türkünün sözlerinin yerel ağız ile söylenişiyle değişime uğramış ve anlam değişikliği olmuştur. Uva kelimesinin anlamı; ulaşılması zor, imkânsız veya şehir hayatından uzak ve dağlık yerlerde yaşamış insanları tanımlamak için kullanılan bir kelimedir.

Ordu ilinin geleneksel halk müziği içerisinde seyreden ancak; hiçbir bölgeye ait olmayan havalar bulunmaktadır. Bu havalar “Kol Bastı veya Kolcu Havaları” , “Yol Havaları” bu tarz havalar genellikle iç kesimle orta kesim arasında kalan yerlerde daha çok okunmakla birlikte; bu tür havalar bazen sahil kesiminde de duymak mümkündür.

Kol Bastı (Kolcu) Havaları

Yapılan araştırmalar sonucunda Kol bastı veya Kolcu Havaları’nın iki türlü anlatımla ortaya çıktığı söylenmektedir.

Birinci rivayete göre: Yörenin ormanlık alanının koyup kollanması amacıyla devlet tarafından görevli memurlara halk tarafından korucu anlamına gelen “kolcu” adını takmışlardır. Korucuların geldiğini haber vermek amacıylada halk tarafından bir gözcü görevlendirilirmiş. Gözcüler korucular geldiğini arkadaşlarına duyurmak için türküler söyler ve arkadaşlarına bir çeşit gizli mesaj iletirmiş. İkinci rivayete göre ise; Cumhuriyetin ilk yıllarında veya daha öncesinde gençlerin rahatça türkü söyleyip eğlenmek için daha çok ormanlık alanları, bağ evleri tercih ederlerdi. Bir çeşit “oturak âlemleri” olarak nitelendirilecek bu etkinlikler “kolcular” tarafından basıldıkları için “Kol Bastı Havaları” olarak isimlendirilmiştir.

Bu tür havalara örnek olarak:

Dere boyu kavaklar
Açtı yeşil yapraklar
Ben sana doyamadım
Doysun gara topraklar
Hadi gülüm yandan yandan yandan
Biz korkmayız ondan bundan

veya

Yaylanın çimeninde
Kuzu yayılır kuzu
Günde bu gün ki gündür
Sallan yosmanın kızı, oyna yosmanın kızı

Aman gizi çeçen gızı
Sen allar giy ben gırmızı
Çıkalım dağlar başına
Sen gül topla ben nergizi

İmece Türküleri

Genellikle iş türküleri olarak ta bilinmektedir. Bu tür türküler; tarlada, bağda, bahçede çalışan genç kız ve oğlanların çalışma sırasında birbirlerine atmış oldukları manilerin zamanla ezgiye dönüştüğü türkülerdir. Karadeniz Bölgesinin ve Ordu’nun arazi yapısı gereği köyler karşılıklı yamaçlarda kurumuştur. Karşı yamaçtan bir imeci bir başka yamaçtaki imeci kızı seyrediyor ve beğenerek maniler, türküler sıralar. Bu şekilde karşılıklı atışmalar imeci türkülerinin ortaya çıkmasını sağlar. Bir imeci türküsüne örnek olarak:

İmeciler geliyor
Eli gara gazmalı
Ben yarimi tanıdım
Başı sarı yazmalı

Açma da Amman kapıları esmesin yeller
Pencereden kaçta gel duymasın eller.


Ordu Türkülerinde Görülen
Makamsal ve Ritimsel Özellikler

Ordu ili ve civarındaki yerlerde okunan türküler genellikle 9/8, 2/4, 9/16’lık ritimler içerisinde seyretmekle birlikte, bazı türkülerin giriş kısımlarında serbest ritimle okunan bölümlerde bulunmaktadır.(Uva veya Ova Garibi)

Yöre türkülerinin makamsal seyirlerine bakıldığı zaman Türk Halk Müziğinde “Müstezad Ayağı” adıyla bilinen ancak Klasik Türk Sanat Müziğinde ise; tam karşılığı olmasa bile “çergah” ve “rast” dizisine benzeyen “Do” kararlı diziler oldukları görülmektedir.

Türkü dizilerinin aldığı arızaların hemen hemen hepsi; Mi, Mi bemol, Fa, Fa diyez, natürel Do ve Sibemol arızalarıdır. Bu arızaların yanında natürel seslerle icra edilen türküler de bulunmaktadır.

Efilo Havaları

İlk etapta “Efilo” kelimesinin çıkış noktası ve kelimenin anlamına baktığımızda karşımıza iki sonuç çıkmaktadır. Yöre kültürünü araştırmış uzman kişi sanatçı ve kaynak kişilere göre;Efilo denildiği zaman, (O) lakap sonundaki “….oğlu” kelimesinin kısaltılmışı hali olarak kullanıldığı sonucuna varılmaktadır. Karadeniz bölgesini özellikle de Ordu, Giresun, Tokat illeri ve çıvarında çeşitli sülalelere mensup olan kişilere lakaplarıyla hitap edilmektedir. Mesela; Mehmetoğlu’nun yerine “oğlu” kısmı yerine kısaca “O” kullanılmış ve “Mehmedo” biçiminde söylenmiştir.

EFİL AĞA çeşitli yörelerden öğrenmiş olduğu mani dörtlüklerinin üzerine bizzat kendisi tarafından bestelenen ezgi kalıplarını döşeyerek türkülere kendi adını vermiştir. Yörede okunan bu tarz türkülere “EFİLO HAVALARI” da denmesine rağmen “Yüksek Havalar” olarak ta isimlendirilmektedir. Böyle denmesini en büyük sebeplerinden birisi de, türkülerin dik seslerde okunmasıdır.


Ordu İli Halk Oyunları

Ordu ve çevresinin halk oyunlarını incelerken Ordu halkını etnolojik açıdan göz önüne almak gerekmektedir.

Ordu ve Çevre Halkı:

1877-1878 öncesi ve bu zamanlarda Gürcistan’dan gelen (1893 harbi) göç ederek gelen Gürcü Türkler.

1910 ve daha sonrası Selanik’ten buradaki Rumlarla mübadele (karşılıklı yer değiştirme) edilen Selanik Türkleri.

1917 öncesi 1. Dünya Savaşı sırasında Rus istilasında göç eden ve geri dönemeyen Artvin, Rize ve Trabzonlular.

Tokat’ın ve Sivas’ın Ordu iline yakın ilçelerinden ve köylerinden göç edip gelenler, Batum ve Gümüşhane’den gelip yerleşenlerden oluşmaktadır.

Göç edip gelen halk ve yerli halk arasında kendiliğinden oluşan bir kültür alışverişi olmuştur. Buradan da anlaşılacağı gibi Ordu Folkloru; içinde bulunduğu Doğu Karadeniz Bölgesinin ve iç Anadolu Bölgesinin Folklorunu yaşatmaktadır. Tabi ki Ordu yerleşik kültürüyle yoğrulmuş, yöreye özgü bir halk Müziği ve Halk oyunları oluşmuştur.


Sahil kesiminde, Horonlar ve Kol Oyunları – Metelik olarak ta bilinen karşılama türü oyunlar oynanmaktadır. İç kesimlerde Akkuş, Aybastı, Gölköy ve Mesudiye ilçelerinde ise Tokat ve Sivas’ın etkisi bilhassa düğünlerde bu yörelerden müzisyenler getirilmesi sonucu bu ilçelerde Halay türü oyunlara rastlanmaktadır.

Bugün bu oyunların ( özellikle halay türü) birçoğu unutulmuş ya da artık fazla ilgi görmemektedir.

Aşağıda belirtilen oyunlar bugün hala Ordu’da oynanmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Ordu’da yaşayan insanların genel karakterini bu oyunlar (Horon ve Karşılama) yansıtmaktadır.

Yörede oynanan Horonlar kadın ve erkekler tarafından ayrı ayrı oynanmaktadır. Ancak yakın akraba kız ve erkekler birlikte oynamaktadırlar.

Bütün horonlarda olduğu gibi oyun, yavaş başlar giderek hızlanır. Kız horonu yalnız kızlar tarafından, Dik Horon – Laz Horonu – Düz Horon – Sık Horon (Sıksara) da yalnız erkekler tarafından oynanır.

Oyundan oyuna geçişte “Al Aşağı”, “Aldanma”, “Hop Hop” komutları kullanılır.

Ordu yöresinde oyunlara eşlik eden sazlar: Kemençe, Davul-Zurna, 1940’lardan itibaren ise kaval ve bağlamada da kullanılmaktadır.

Ordu ili sözlü ve sözsüz halk oyunu ezgi ritimleri sırasıyla şunlardan müteşekkildir.

2/4, 4/4, 5/8, 6/8, 7/8, 7/16, ve 9/8, 9/16 zamanlı basit ve bileşik usullerden oluşmaktadır.


Horon Türünde Oynanan Oyunlar

1- Horonlar:

a) Gürcü Horonu
b) Dik Horon
c) Mısırlı (Mısırlıoğlu) Horonu
d) Sallama

2- Karşılama Türü (Kol Oyunları) Oyunlar:

a) Ordu Karşılaması
b) Ordu'nun Sokakları
c) Su Sızıyor Sızıyor
d) Miralay

3- Her Yerde Oynanan Pıtık Oyunları

a) Horonlar:KK43:Mısıroğlu Horonu - Tulum Horonu - Sallama - Nalcı Horonu ve Melet Horonu)
b) Karşılama Türü (Kol Oyunu) Oyunlar: (Lazutlar - Miralay - Bahçelerde Pırasa)
c) Halay Karakterinde Oynanan Oyunlar:KK43:Tamzara – Temurağa)
d) Dinsel Nitelikli Oyunlar: (Semahlar)


Geleneksel Giysi

Kadın Kıyafeti: İçine beyaz renkli keten dokumadan yapılmış gömlek giyilmektedir. Gömlek dik yakalı ve uzun kolludur. Önü bele kadar açık olup gümüş düğmelidir. Önünde her iki tarafta dikişli pili süs vardır. Altına 4 m. Kumaştan yapılmış paçaları bol, ağı yukarıda don giyilir. Elbisenin altından bir karış kadar görünecek tarzda donun paçaları dize kadar çekilir ve çorabın içine sokulur. Ayağa dize kadar çıkan "Yargan Garası" veya "Alaçorap" denilen desenli çorap ile çarık giyilir.

Gömleğin üzerine fistan giyilir. Fistan, belden büzgülü veya serbest pililidir. Kolu, kol evi oyulmadan düz olarak takılmıştır. Uzun kollu olup kol ağzı bilezikli ve kırma süslüdür. Tek düğme ile iliklenmektedir. Devrik yakalı olup üzeri kırma süslüdür. Önü (V) şeklinde açık olup belde tek düğme ile iliklenmektedir. İçinden gömleğin kırmalı kısmı görünür. Arkada ve önde, omuzlarda gelip belde birleşen düz şerit süsler vardır. Boyu, dize kadar olup altından dize kadar çekilen donu bir karış kadar gözükür. Belden kısmı ve kolları astarlıdır.

Fistanın üstüne işlik giyilir. İşlik fistanın kumaşından olup, rengi değişiktir. Boyu göğüs altındadır. Düz olan önü göğüste (V) şeklinde birleşir. Uzun kollu olup kol ağzı üç parmak eninde bileziklidir. İçi astarlıdır. Önlere, etek etrafına ve ön uça ( üçgen şekil verilerek) saten kurdele geçirilmiştir. Önlere, ön uçtaki üçgenin içine, etek etrafına, yanlara, omuza ve kol ağzına renkli ipliklerle nebati motif şeklinde dikiş süsler yapılmıştır. Kol evine ise sarı simli kaytan geçirilmiştir.

Bele çizgili yün kuşak sarılır. Dikdörtgen şeklinde olan bu kuşak çapraz olarak katlanınca kaydırılmış iki üçgen şeklini alır. Üçgenlerin taban kısmını teşkil eden uzun kenarı birkaç kere katlanarak dikilir ve üçgenlerin biri öne, diğeri arkaya gelecek tarzda bele sıkıca sarılır. Bele sarılan bu kuşağın bir kısmı görünecek tarzda üzerine dolama bağlanır. Dolama, beyaz ve yahut da siyah koyunyününden dokunmuş olup dikdörtgen şeklindedir. Dolamanın öne gelen kenarlarına, etek ucuna ve kalça üzerine gelen ek yerine boncuk ve renkli ipliklerle dikiş süsler yapılmıştır. Ayrıca ön etek ucunda, gene aynı malzemelerle yapılmış üçgen şeklinde bir süs vardır. Bazılarının da etrafı saçaklıdır.

Dolamanın, iki kısa kenarı öne gelecek tarzda uzun kenarı bele sarılır ve püsküllü bir bağcık ile üstten bağlanır. Böylece önü, verev olarak hafif açık kalır. Etek uçları ise süsü görülecek tarzda bele sokulur. Gelinlerin belinin, ön kısmına, boncuktan örülmüş para kesesi sokulur. Kesenin altına ise mendil konulur.

Başa, etrafı pullu beyaz renkli çember örtülür. Bu çember, önce katlanarak üçgen yapılır sonra çene altından geçirilerek tepeden bağlanır. Üstüne etrafı boncuk oyalı ikinci bir beyaz çember daha örtülmektedir. Bu da önce katlanarak üçgen yapılır, sonra bu üçgen katlanarak daraltılır ve sivri kısmı arkaya gelmek üzere tepeye konur ve arkaya bağlanır.

Boynuna kırmızı kurdeleye dizilmiş altınlar takılmaktadır.

Erkek Kıyafeti: Önce iç gömlek giyilir. Bu gömlek, yerli el tezgahlarında imâl edilen keten dokumadan yapılır. Parmak yakalı olan gömleğin önü bele kadar açık olup, tek düğme ile iliklenmektedir.

Üzerine entari denilen mintan giyilir. Mintan, beyaz renkli pamuklu kumaştan yapılmaktadır. Hafif dik yakalı olup önden düğmelidir. Uzun kollu ve kol ağzı bileziklidir.

Altına siyah koyunyününden dokunan şayak kumaşından yapılmış zıpka giyilir. Zıpkanın beli uçkurlu olup arkası kırmalar halinde boldur. Paçaları aşağıya doğru daralmaktadır. Zıpkanın yanlarına kendi kumaşından fitil yapılmıştır. Önlerine (pantolondaki ütü yerlerine) ise sarı simli kaytan geçirilmiştir.

Entarinin etek uçları, zıpkanın içine konur ve beldeki uçkur sıkıca bağlanır. Paçaları ise dize kadar çıkan " yargan karası " veya " alaçordup" denilen yün çorabın içine sokulur. Çorabın Pancak denilen püsküllü, iç yana gelecek tarzda diz altından bağlanır. Çarıktan başka çapula denilen bir nevi yemeni giyilebilir. Siyah deriden olan çapulanın burnu sivri olup hafif yukarıya doğru kıvrıktır. Arkası ise kuraklıdır.

Bazen (deniz ya da dağ köylerinde) çorabın üzerine yünden örülmüş tozluk takılır.

Bele her iki tarafında dörder tane gümüş şapak (gümüşten yassı sallantı süs)olan siyah kayış takılır. Buna çerkes kemeri de denir. Kayışın sağ tarafına tabanca, sol tarafına kama sokulur. Arkaya ise yağlık (Yağdanlık) takılır.

Entarinin (mintan) üzerine zıpkanın kumaşından yapılmış yelek giyilir. Yeleğin yakası (V) şeklinde olup önü kurvazedir. Önünde iki sıra halinde beşer düğme vardır. Yanlarda ve ayrıca sol göğüs üzerinde birer ilik cep bulunmaktadır. Önü, kurvaze olmayan dört cepli yelekler de vardır. Yeleğin, boyu, bele kadardır.

Yeleğin üzerine, 6-8 sıra zincirden oluşan “ Tombul Köstek” takılır. Bu kösteğin bir ucundaki kanca sağ omzuna biraz altından göğüs üstüne tutturulur. Kösteğin diğer ucundaki saat ise sol üst cebe konulur ve ucundaki köstek eteği cebin üzerinden sarkıtılır.

Yeleğin üzerine gene aynı kumaştan yapılmış aba giyilir. Abanın boyu kalça yarısına kadardır. Haydari yakalı ve uzun kolludur. Önü iliksiz ve düğmesiz olup 3-4 parmak kadar açıktır. Her iki tarafta ve sol göğüs üzerinde, üstten konmuş birer cep vardır. Sırtta ve önlerde, yukardan aşağıya doğru inen ve kendi kumaşından yapılmış fitil gibi bir parça vardır. Etek ucuna ve kol ağzına birer parmak ara ile sarı simli kaytan geçirilmiştir. Cep ağzına ise bir sıra halinde dikilmiştir.

Göğüs cebine, boncuktan örülmüş para kesesi konur ve üzerinden biraz sarkıtılır.

Abanın üzerine sağ omuzdan sol koltuk altına doğru çapraz olarak hamil takılır.

Başa, önceleri fes giyiliyormuş. Sonradan başlık ( Kabalak) giyilmeye başlanmış. Başlık da zıpkanın kumaşından olup içi, kırmızı bez astarlıdır. Başlığın, ön tarafına ve kaşkol tarzındaki uzantısının uçlarına sarı simli kaytan ile balık sırtı tarzında süsler yapılmıştır. Kaşkol tarzındaki bu bağcık üzerine ayrıca birkaç sıra halinde gene simli kaytan dikilmiştir. Tepesinde, sarı simli püskülü vardır.

Başlık, başa giyilip sarılınca, alına dört parmak simli kaytan süs görünür.


Düğünlerimiz

Evlilik müessesi, toplumuzda çok kıymetli bir müessesedir. İlimizde de evlilik ve evlenme merasimlerine çok değer verilmektedir. Evlenme dolayısıyla yapılan şenliğe düğün denir.

Toplumsal yapının ve sosyal hayatın değişime uğraması önceleri yapılan birçok göreneğin yok olmasına sebep olmuşsa da hala devam eden gelenek ve görenekler devam etmektedir. Eskiden erken yaşta evlendirilen kız ve erkekler artık belli bir yaşa gelmeden ve bir iş sahibi olmadan evlendirilmemektedir. En önemlisi de akraba evliliklerinin yapılmamasıdır.

Görücü usulü evlilik, kız kaçırma olayları artık yok olmak üzeredir. Bugün ilimizde başlık parası diye bir uygulama da kalmamıştır.

Birçok örf ve âdetlerin sergilendiği düğün merasimlerine İlimizde büyük önem verilmektedir.

Düğün öncesi ve düğün sırasındaki başlık, görücü, söz kesme, şerbet içme, nikâh, kına gecesi, düğün, sağdıç, yenge kadın, çeyiz, gelin alma, duvak gibi merhalelerin ayrı bir önemi, sosyal yaşantımızda belli bir geleneği, töresi vardır.

Bugün ilimizde sağdıç ve yenge kadın da başlık parası gibi uygulamadan kalkmıştır. Diğer hususlar ise günümüzde de bütün güzellikleriyle devam etmektedir.

Evlenme, kız isteme, nişan ve düğün merasimleri şeklinde yapılır. Düğünler köy düğünleri, salon düğünleri ya da ikisi de aynı anda yapılabilir.

Erkek evinde veya şehir merkezlerinde salonlarda yapılan düğünlerden bir gece önce kız evinde kına gecesi yapılmaktadır. Kına gecesinde hem kız emde erkek evinde eğlence yapılır. Kız evi erkek evine bohça, erkek evi de kız evi ne kına götürür. Kına gecelerinde kına yakma ve gelin ağlatma töreni yapılır. Kız ağlatma esnasında söylenen kına türküsü:

Çambaşına çıktım da bacım çıram yanmadı
Dört yanıma batkımda bacım kimsem kalmadı
Eyvah da anam eyvah da babam eyvahlar olsun
Küçücük kızım yerime yerime dursun
Sazak yere ev yapma anam o batar gider
Uzak yere kız verme eyvah o yiter gider
Saciyek saciyek de bacım yerden yücedir
Babam evi dedikleri bir bu gecedir

Düğünler; Düğün kahyası ve görevlendirilen bir başka kişi öncülüğünde davul, klarnet, kemençe gibi çalgı takımı ile birlikte davetlilerin karşılanması, düğün alanında hazırlanan yerlere oturulması, davetlilerin çalgıcıya bahşiş vermesi, davetlilere başta keşkek olmak üzere yemek ikram edilmesi, mahalli oyunların oynanması, damadın hazırlandığı yeren bir evli, bir bekar genç tarafından alınıp düğün alanına getirilmesi, başta damat babası ve kardeşleri, enişte, dayı ve diğer akrabaları olmak üzere arkadaşları ve davetlilerden bahşişlerin toplanması, din telkin, dua ve dileklerde bulunulması, gelin almaya gidilmesi, gelin evinde karşılama, halkoyunlarının oynanması, gelin evinde sandık, kapı bahşişlerinin verilmesi, gelinin ve eşyalarının alınması, dönüş, erkek evine varıldığında yeni evliler için kurban kesilmesi gibi bölümlerden oluşmaktadır.


Manilerimiz

Maniler içli, dokunaklı ve duygulu şiirlerdir. İnsanlarımızın başından geçenleri gönülleriyle buluşturup dörtlüklere dökmüşler, bunları eğlencelerinde söyleyerek nesilden nesile aktarmışlardır.

Oy bakacak bakacak
Yaprağını dökecek
Benim aklım kesmiyor
Yar beni bırakacak

Geç koyunun önüne
Buğdayları yemesin
Sevdüğünü almayan
Ben yaşıyam demesin

Ayın peşinde yıldız
Ne bakıyorsun baldız
Sen git de bacın gelsin
Evde kaldım yalnız


Güneş ibrik ılıtmaz
Yürek yari uturmaz
Karagölde kar yesem
Yüreğimi soğutmaz

Derede tuttum balık
Okkalıktır okkalıktır
Kız babanın evinde
Çekmedi mi sevdalık

Al üzüm üzümünen
Yar dargın biziminen
Yare ters mi bakmışım
Çıkası gözümünen


Kaleden aşıyorsun
Oldunmu taşıyorsun
Yaylaların içinde
Bensiz mi yaşıyorsun

Sevdalık ince maraz
Yürek ister can almaz
Sevda halinden bilen
Kızından para almaz

Şu dereler karanlık
Elli para bir onluk
Yaktı beni kül etti
İnce belli davunluk


Yağmur yağıyor yağmur
Yapraklardan damlıyor
Benim yarim çok cahil
El ne derse kanıyor

Yeni yolun hanları
Yazılıdır camları
Selam söylen o yare
Sıkılmasın canları

Yaylanın çimeninde
Kuzu kestim yediler
Çok dolandım peşinde
Nişanlıdır dediler


Denizin ortasında
Mum yanar sofrasında
Allah canımı alsın
İki yar ortasında

İn dereye dereye
Al daşları dereden
Bana sevdalık düştü
Al cebimden daşları

Derelerin uzunu
Kıramadım buzunu
Aldım eller kızını
Çekemedim nazını


Dereler aka aka
Dibinde kum kalmadı
O yare baka baka
Gözümde nur kalmadı

Koyuna bak koyuna
Çanlı tokalı gine
Aşmış yarim geliyor
Beyaz yakalı yine

Yayla çimeni benden
Ben kanamadım senden
Yer yağmurdan kanarsa
Ben de kanarım senden


Dereler akma ile
Ne olur bakma ile
Adam adamı yer mi
Bir gece yatma ile

Sevdalıyım sevdalı
Almayın ahımızı
Seni benden ayıran
Çeksin günahımızı

Kara koyun yayılır
Saçakları sayılır
Çıkma yarim kapıya
Seni gören bayılır


Koyunun kuzusuna
Taş değmiş arzusuna
Ne deyim de yanayım
Alnımın yazısına

Karadut kurutmadım
Ben yari unutmadım
Hatırın sayarım
Üstüne yar tutmadım

Başımda kara başlık
Türkü söyle kardaşlık
Güzel bacın var ise
Sana vereyim harçlık


Gidiyom deme bana
Hatırım kalır sana
Gideceğin yerlerden
Bi haber gönder bana

Entarisi ak yarim
Dön ardına bak yarim
Eller ne derse desin
Ben yari bırakmadım

Gece giderim gece
Çıralı yıldızınan
Başım belaya kaldı
Sevda bilmez kızınan


Karagöl’de kavurma
Daşlı diye savurma
Gitti yarim gurbete
Gelmez diye gayırma

Ağlama yar ağlama
Yaşın akıyor yaşın
Sanada sebep oldu
Bu benim garip başım

Karagölün ardından
Görülür kara kaya
En ikbalsiz evladın
Ben miydim ey baba


Başında çemberi
Ya bağla ya bağla
Söyle kimin yarisin
Oturup da ağlayım

Dağların karşısına
Taflanın turşusuna
Adam böyle yanar mı
Kapı bir komşusuna

Yola yoladım seni
Yollar yormasın seni
Anan tutsun kolundan
Bana yolasın seni


Akan dere durumu
İlimanı bulur mu
Gardaşım demeyinen
Yar gardaşım olur mu

Ata binesim geldi
Çayda inesim geldi
Ela gözlü o yari
Gine göresim geldi

Kırat kuyruk sallıyor
Yarim dengi bağlıyor
Kumalığa gidenler
Gözleri kan ağlıyor


Söyledigim türküler
Türkü değil uydurma
Al beni içeriye
Kapılarda buyurma

Söylediğim türküler
İyi miydi iyi mi
Senin o tatlı dilini
Bal yapıp da yiğim mi

Dertenin kenarında
Vurdum sarı yılanı
Orta boylu sevdüğüm
Gel dolanı dolanı


Mimari, Isınma, Aydınlanma

Karadeniz Bölgesinin coğrafi yapısı gereği, eskiden rutubet ve nemi önleyici kalaslardan yapılmış, birbirine geçmeli direklerin arasına yöre taşlarının kesilmesiyle oluşturulmuş kesme taşlar veya tuğla örülerek yapılmış evlerin çatıları kiremitle örtülürdü. Isınma; sobalı evlerde genellikle fındık kabuğu ve fındık odunu yakılır. Aydınlanma ise eski zamanlarda kandil, gaz lambası ile yapılırdı.


Dil

İlimizin kendine özgü halk şivesi vardır. Halkın yıllardan beri süregelen dil alışkanlıklarına hala rastlanılmaktadır.
Örneğin; Anuk- Nane bitkisi; Börülce- Fasulye; Cibe- Çorap örmeye yarayan 5 adet şiş;

Esse - Doğru; Goruk- İçi boş fındık,ceviz; Göden- Kurbağa; Kopça- Düğme v.b.

Yöre halkının kullandığı ay isimleri de şöyledir:

Ocak : Zemheri Temmuz : Orak
Şubat : Gücük Ağustos : Ağustos
Mart : Mart Eylül : İstavrut
Nisan : Abrul (Abul) Ekim : Avara
Mayıs : Mayıs Kasım : Goç
Haziran : Kiraz Aralık : Garakış


Edebiyat

Anlatmalar

Ordu İlinin tarihi çok eskiye dayanır, bu süreç içerisinde sayısız topluluk ve kavime ev sahipliği yapmış İlimizde sayısız efsaneler, destanlar, masallar ve fıkralar vukuu bulmuştur.

a- Boztepe Efsanesi, Keçi Köyü Efsanesi, Bayramlı Köyü Efsanesi, Vasiyet Gölü Efsanesi, Yemişgen Efsanesi, Çambaşı Efsanesi, Yedi Gelin Efsanesi, Pandeli Baba Efsanesi, Gelin Kayaları Efsanesi, Sarmaşık Efsanesi, Kara Deli Değirmeni Efsanesi , Elik Keçisi Efsanesi , Çermik Gölü Efsanesi, Harami Köyü Efsanesi , Uzun Kızlar Efsanesi , Adam Kaya Efsanesi v.b.

Şiirler

a) Türküler:

Ordu türkülerinde tabiat sevgisi, dostluk, gönül acıları, sitemler ve arzular anlatılır.Başlıca türkülerimiz; Ordunun Dereleri, Dalda Fındık Kalmasın, Düz mahalle İçinde, Kemençemin Telleri, Çambaşına Çıktım, Bahçeye Gel Bahçeye, Al Tavandan Belleri Hekimoğlu Derler Benim Adıma, Eminem Pazar mısın?; Sevdiğime Varamadım, Ünye'den Çıktım da Başım Selamet, Boztepe'ye Çıkmalı Şu Ordu'ya Bakmalı, v.b.

b) Maniler :

Oy Bakacak Bakacak
Yaprağını Dökecek
Benim Aklım Kesmiyor
Yar Beni Bırakacak.

Dereler Aka Aka
Dibinde Kum Kalmadı
Oya Yara Baka Baka
Gözümde Nur Kalmadı.

Ayın Peşinde Yıldız
Ne Bakıyorsun Baldız
Sen Git de Bacın Gelsin
Evde Kaldım Yalnız.

Karagölde kavurma
Daşlı Diye Savurma
Gitti Yarim Gurbete
Gelmez Diye Gayırma.

Kara Dut Kurutmadım
Ben Yari Unutmadım
Hatırın sayarım
Üstüne Yar Tutmadım.

Dağların Karşısına
Taflanın Turşusuna
Adam Böyle Yanar mı?
Kapı Bir Komşusuna.

c) Tekerlemeler:

Ben Karadeniz'in Bir İncisiyim
Sahilde Uyuyan Bir Perisiyim.
Gelen Geçen Bana Bir Nazar Eder.
Pek Dikkatli Bakmağa Hazar Eder.
Bütün tepelerim Yemyeşil Oldu.
Fındık Elma İle Her Taraf Doldu.
Güzellik Şöhretim Tuttu Cihanı
Artık Sevincimin Yoktur Payanı.


Kalıplaşmış Sözler

a) Atasözleri:

Akşamın Hayrında Sabahın Şerri İyidir.
Dereyi Görmeden Paçayı Sıyırma.
Darı Unundan Baklava, İncir Ağacından Oklava Olmaz.
Tarlanın Taşlısını, Kızın Saçlısını Al.
Hırs Gelir Göz Kararır, Hırs Gider Yüz Kararır.
Al Malın İyisini, Çekme Kaygusunu.
Kızım Sana Söylüyorum, Gelinim Sen İşit.
Eve Lazım Olan Camiye Haramdır.
Evinde Başını Düğünde Gelin Başı Bağlar.
El Atına Binen Köy Yokuşunda Kalır.

b) Deyimler :

Kabak Tadı Vermek.
Davunun Dibi.
Üstü Kalaylı, Altı Alaylı.
Hariçten Gazel Okumak.
Okkanın Dibine Gitmek.
Kiril Kiril Dönmek.
Yalaoz Kalmak.
Faldaşı Gibi Açılmak.
Sapından Küpüsünden Konuşmak.
Mada Kağuşturmak.

c) Bilmeceler:

Tek Bacaklı, İki Kulaklı. ( Mangal)
Hert Dedim, Hürt Dedim Kapı Arkasına Yat Dedim. (Süpürge)
Dağa Varır Seslenir. Eve Varır Yaslanır. (Balta)
Ağzı Var Dili Yok, Nefesi Var Canı Yok. (Körük )
Ağzı Yok, Adam Kapar. (ısırgan)
Dünyayı Doyurur, Kendi Doymaz. (Un Değirmeni)

d) Beddualar:

Adı Batasıca, Boyu Devrilesice, Dili Kopasıca, Gidişin Olsun Dönüşün Olmasın, Gözüne Dizine Dursun, Öllünün Körü, Evladından Bulasıca,


Hayatın Dönüm Noktaları

a) Doğum: Yöremizde doğum olayı artık hastanelerde gerçekleştirilmektedir. Eskiden evlerde ebe yardımıyla yaptırılan doğumlar neredeyse bitmiştir. Doğumdan sonra 40 gün anneye iş yaptırılmaz. 40. gün çocuk ve annesi kırk uçurma adı verilen gezmeye gider. Yeni doğan bebek diş çıkarmaya başlayınca “diş buğdayı” denilen yemek hazırlanıp, komşulara ve akrabalara ikram edilir.

b) Sünnet: Yöremizde sünnet genellikle çocukları tek yaşlarında olduğu dönemlerde (1-3-5-7-9) yapılır. Sünnet kıyafetleri giydirilen çocuklar, sünnet olmadan önce arabayla konvoy eşliğinde gezdirilir. Evde sünnet yatağı hazırlanır. Sünnet olan çocuk için Kur’an okutulur ve konuklara ikramda bulunulur. Salonda yapılan sünnet düğünlerinde de eğlenceler yapılır.sünnet olan çocuğa çeşitli hediyeler alınır ve bahşiş olarak para yada altın takılır.

c) Evlenme : Gerek sahil gerekse ilçe ve beldelerimizim büyük bir kesiminde görücü usulü ile evlenme unutulmaya yüz tutan adetlerimiz arasındadır.

Erkek evinde veya şehir merkezinde salonlarda yapılan düğünlerden bir gece önde kız evinde yapılan kına gecesi gelenekselliğini sürdürmektedir.İlimizde kına gecelerinde bilhassa köylerde erkek evi kız evine kına, kız evi de erkek evine bohça adı altında çeşitli çeyiz eşyası ve hediye götürür.Kına gecelerinde kına yakma ve gelin ağlatma töreni yapılır. Gelin ağlatma esnasında yöresel türküler söylenir.

Düğün de düğün kahyası ve görevlendirilen bir başka kişi öncülüğünde davul, klarnet ve kemençe gibi çalgı takımı ile birlikte davetlilerin karşılanması, düğün evi baca ve saçaklarını hedef alan tüfek ve tabanca atışları, davetlilere başta keşkek olmak üzere yemek ikram edilmesi, mahalli oyunların oynanması, gelin almaya gidilmesi, gelin evinde karşılama, gelin evinde sandık ve kapı bahşişlerinin verilmesi, bahşiş almak için yol kesmeler, kurban kesme gibi bölümlerden oluşmaktadır.

d) Askerlik- Gurbetlik: İlimiz genelinde Askerlik çağı gelmiş gençler; akrabalarında bulunan büyüklerin ellerini öpmek ve vedalaşmak için ziyaretlerine giderler. Askere yolcu etme töreninde davul zurna eşliğinde oyunlar oynanır, uğurlama arkadaşlar ve akrabalar eşliğinde yapılır.


Halk Bilgisi

Halk Hekimliği: Halkımızın yıllardan beri duyduğu, gördüğü, tespit ettiği uzun incelemeler ve deneyimlerden sonra elde etmiş olumlu neticelere dayanılan veya öyle olduğuna inanılan Halk Hekimliğimiz; tıbbın bu kadar ilerlemesine rağmen bazı yörelerimizde zaman zaman halkımızca hala uygulanmaktadır.

Mesela: Boğaz Ağrısı: ısıtılan taflan yaprağı sarılır, ısıtılan tahta kaşık sürülür.

Grip: Kekik, ayva yaprağı, nane ve mısır püskülü kaynatılır. Çay gibi içilir.

Karın Ağrısı: un kavrulup sarılır.

Şeker Hastalığına: taflan yedirilir, taflan yaprağı kaynatılıp suyu içilir.

Halk Veterinerliği: İlimizde çok eski tarihlerden beri hayvancılık yapılmaktadır. Hayvancılığın geçim kaynağı olması nedeniyle Baytar'lık( Veterinerlik ) mesleği İlimizde yaygındır. Halkımız genellikle baytara ( hayvan doktoru) danışarak hayvanlarını tedavi etme yoluna gitmişlerdir.


Bayramlar, Törenler, Kutlamalar

a) Hıdrellez. 6 Mayıs Hıdrellez Kültür ve Bahar Bayramıdır. Halkımızın bu günle ilgili örf , adet, gelenek ve göreneklerini sergileyerek 7'den 70'e Hıdrellez kuşakdan kuşağa yaşatılagelmektedir.Aynı zamanda bolluk, bereket, dileklerin kabul edileceği, Hızır ile İlyas'ın buluştuğu gün olarak da inanılan Hıdrellezin toplumumuzdaki yeri çok büyüktür.Halkımız çeşme başlarına su ve deniz kenarlarına, koruluklara v.b. yerlere giderek çeşitli şekilde eylenirler.

b) Mayıs Yedisi. Her yıl Mayıs ayının yirmisinde kutlanan " Mayıs Yedisi" Hızır ile İlyas'ın birbirleriyle dalgaların kırıldıktan sonra deniz sularının karada temas ettiği noktada buluştuğu gün olarak bilinmektedir.Mayıs Yedisi de Hıdrellez bayramında olduğu gibi aynı inanç ve adetler etrafında toplanmaktadır.Ancak aralarında Miladi ve Hicri takvimlerden kaynaklanan gün farkı vardır. Bu günde, yedi dalgadan geçmenin son derece yararlı olduğuna, böylece o yılki hastalık ve bunalımlardan kurtulacağının inancı hakimdir.

c) 19 Eylül Atatürk'ün Ordu'ya Gelişi: Atatürk'ün Ordu'ya geliş tarihi olan 19 eylül her yıl çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.

d) 1 Temmuz Kabotaj Bayramı : İlimiz denize kıyısı olan bir konumda olması nedeniyle Deniz Bayramı olarak tören ve etkinliklerle kutlanmaktadır.


İnanışlar

İnanç ve gelenekler halkın ortak yönünü günümüze kadar getirmiştir.Bundan sonra de varlığını sürdüreceğe benzer. Yöremizdeki halk inanışlarından bazıları ;

- Makas elden ele verilmez, kavgayı çağrıştırır.
- Hıçkırmak, başka bir yerde anıldığınızın işaretidir.
- Ayvanın çok olması, kışın çok olacağına işarettir.
- Süpürgeye oturmak kızın çok olacağına delalettir.
- Yemek yerken elinden kaşık düşerse, aç misafir gelmesine delalettir.
- Eşik üzerine oturulmaz, ayak basılmaz, üstünde durulmaz, uğursuzluk sayılır.
- Bebeğin ayağının altı öpülürse çocuk büyüdüğü zaman ağaca çıkamaz.
ALINTIDIR..
 
Orduluyum ve çok mutluyum :-)

Kadınlar Kulübü Mobil uygulaması kullanılarak gönderilmiştir.
 
X