Charles Bukowski Siirleri

suavea

Guru
Kayıtlı Üye
22 Ocak 2007
689
5
Mahvolmus Hayatlar
.'ayni kadinla iki kez
evlenerek hayatimi mahvettim'demis
William Saroyan.

hayatlarimizi mahvedecek bir seyler
her zaman vardir,
William,
neyin veya kimin
bizi önce
bulduguna
bakar,
mahvolmaya hep
hazirizdir.

mahvolmus hayatlar
olagandir
bilgeler için de
ahmaklar için de.

ancak
o mahvolmus hayat
bizimki oldugunda,
iste o zaman
farkina variriz
intiharlarin,ayyaslarin,hapisane
kuslarinin,uyusturucu müptelalari
ve benzerlerinin.
varolusun
menekseler kadar,
gökkusagi
kasirga
ve
tamtakir
mutfak
dolabi
kadar
olagan
bir
parçasi
olduklarinin.
.Charles Bukowski
 
Bir Sigara Tüttürürsün

Hışımla bir sigara tüttürür
ve tarafsız bir uykuya dalarsın, uyandığında
pencereler ve kederin şafağı karşılar seni, borazanlar yoktur;
bir yerlerde, sözgelimi, bir balık- heryeri göz ve kıpırtı-
suda oynaşır durur; o balık
olabilirdin, orada olabilirdin, suya mahkum,
göz olabilirdin, serin ve asılı,
gayrı-insan; giy ayakkabılarını, geçir
pantalonunu, hiç yolu yok evlat, hiç-
olmayan havanın hiddeti, ölü menekşeler misali
benzeşmişlerin küçümseyişi; haykır, haykır,
bir borazan misali haykır, gömleğini geçir sırtına,
kravatını tak, evlat: mandolin gibi
hoş bir kelimedir keder, ve enginar gibi tuhaf; keder
bir kelimedir ve bir yaşam tarzı; kapıyı aç,
evlat; uzaklaş oradan.

Charles Bukowski
 
Etki Ve Tepki

En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar.

Charles Bukowski
 
Cehennem Köpekleri

azdılar yine; sıçrayıp ısırıyorlar,geri çekiliyorlar,etrafımda dolanıp sonra yine saldırıyorlar.

oysa ben kurtulduğumu sanıyordum
onlardan,beni unuttuklarını; ama
şimdi daha da
çoklar.

ve ben daha yaşlıyım
şimdi

ama köpeklerin yaşı
yok

ve herzamanki gibi
etinizi ısırmakla yetinmiyor
beyninizi ve ruhunuzu da
ısırıyorlar

bu odada
etrafımda dönüyorlar
şimdi.

harikulade
değiller; cehenem
köpekleri bunlar

ve sizi de
bulacaklar

şimdi
onlardan biri
olsanız
da.

Charles Bukowski
 
Güneş merhamet buyuruyor

ve güneş merhamet buyuruyor
ama fazla yükseğe taşınmış bir meşale misali,
boydan boya kırbaçlar görüntüsünü jetler
kurbağa gibi zıplar füzeler,
çocuklar haritalarını çıkarır
iğnedenliğe çevirir ayı,
eski çürük peynir,
orda hayat yok
ama dünyada fazlasıyla;
yıkanmamış Hintli çocuklarımız
bacak bacak üstüne atıp flüt çalarak,
göbekleri içe çökmüş, açlıktan ölürken,
açlık kokan havada yılanların
şuh kadınlar misali kıvırtışını izleyerek;
füzeler zıplar,
avcıları ve sürüyü geride bırakırken
yabani tavşanlar gibi zıplar
günü geçmiş kurşunların yerine;
Çinliler hala yeşim işlerler,
sessizce açlıklarına pirinç tıkarak,
bir açlık ki bin yaşında,
ateş ve türküyle ilerler çamurlu nehirleri,
istemsiz beklemenin sürüklenen
direkleri iter mavnaları
yüzen evleri;
Türkiye'de kilimlerinin üstünde
kıbleye dönüp
sigara içerek gülen
ve parmaklarını gözlerine sokup kör eden
mor bir tanrıya dua okurlar,
tanrılar böyle işte, yaparlar;
ama füzeler hazırlar: her nedense
değersizdir artık barış,
küçük bir göldeki nilüfer yaprağı
misali sürüklenir delilik, hissiz daireler çizerek;
kırmızı yeşil ve sarılarına batırıp
resim yapar ressamlar,
şairler uyaklara döker yalnızlıklarını,
müzisyenler her zamanki gibi açtır
ve romancılar kaçırır meselenin özünü,
ama pelikan kaçırmaz, martı kaçırmaz;
pelikanlar dalıp dalıp yükselir
şok geçiren yarı ölü radyoaktif balıkları
gagalarında sallayarak;
evet, gerçekten de
sümükle yıkar kayaları sular;
ve Wall Street'te
anahtarını arayan bir sarhoş gibi sendeler borsa;
ah, işte bu sıkı bir şey olacak, allahın izniyle
tekrar yılana götürecek bizi, deniz böceğine,
ya da şanslıysak eğer,
katalizi uzun dişli fosil kaplana götürecek,
maden çukurunun içinde
kırık kask, cihaz ve cam parçalarının üzerinde
resim çiziktiren kanatlı maymuna götürecek;
çatırdayarak girer şimşek
pencereden içeri ve bir milyon odada
aşıklar yatar kenetlenmiş, yitik
ve barış gibi hastalıklı;
kırmızı ve turunca çalmaya devam eder gökyüzü
ressamlar için -ve aşıklar için,
her daim açtıkları gibi açar çiçekler
açar ama üzerlerinde
füze yakıtlarının ve mantarların,
zehirli mantarların ince tozu var; zaman kötü,
bulantılı bir zaman -perde,
III.sahne, sadece ayakta yer var,
SATILDI, SATILDI, SATILDI yine,
tanrı tarafından, birileri ya da birşeyler,
füzeler generaller ve liderler tarafından,
şairler doktorlar komedyenler
sabun ve bisküi üreticileri
ve iki yüzlü seyyar satıcılar tarafından
kendilerine özgü ustalıklarıyla satıldı;
şimdi kömür yağı tabakasıyla kirletilmiş
tarlaları görebiliyorum, bir-iki salyangoz,
safra, yanardağ taşı, sığ sularda
bir-üç balık, kaynağımızın
ve gözlerimizin yergisi...
daha önce hiç olmuş muydu bu?
kendini kuyruğundan yakalayan
bir daire mi tarih,
bir rüya, bir kabus mu,
bir generalin hayali, bir başkanın,
bir diktatörün hayali mi yoksa...
uyanamaz mıyız?
yoksa yaşamın güçleri daha mı yüce bizden?
uyanamaz mıyız? sevgili dostlar,
uykumuzda mı ölmeliyiz sonsuza dek?


Charles Bukowski
 
Son düzenleme:
Öğleden Sonra 2 Birası

hiçbir seyin önemi yok
bir yatakta debelenmekten baska
ucuz hayaller ve bir birayla
yapraklar ölürken ve atlar ölürken
ve ev sahibeleri koridorlarda dikmis gözlerini bakarken;
canlidir müzigi çekilmis perdelerin,
sinek sürüleri
ve patlamalar sonsuzunda
son insan`in magarasi;
hiçbir seyin önemi yok sizdiran lavabodan baska,
bos siseden,
keyiften,
kistirilmis
biçaklanmis ve tras edilmis gençlikten baska,
kendisine sözcükler ögretilip
ölsün diye
arkasi yastikla desteklenmis
gençlikten baska.

Charles Bukowski
 
Working Out

Van Gogh kulağını kesip
bir
orospuya verdi
orospu
hunharca fırlattı
kulağı
sokağa tiksinerek.

Van,
orospular
kulak
istemezler
para isterler

sanırım bu yüzden
muhteşem bir
ressamsın sen
başka
birşeyden
anlamadığından...

Charles Bukowski
 
Yüze Göze Bulaştırılmış Bir Üşengeçlikten Notasyonlar

bir kadın geçiyor yanımdan ona bakıyorum
ve biliyorum ki varlığından
düşünce
ve kurtlar silinmiş
anlamıyor başarılı erkeklerin
ne kadar hayvan olabileceğini
bilmiyor formül tembelliğine
yakalandığını

pis bir ikindi vakti pis bir mutfakta oturmuş
onu seyrediyorum
portakal ve Cadillac'ları düşleyerek
yürüyor

beynimde bir palmiye ağacına atıyorum
kadını
madden tecavüz edip
manen tükürüyorum
gözüne

gerçekte küçük bir çocuğun
umumi bir helaya yazdığı birkaç sözcükten
başka birşey olmadığını görüyorum

bu sayısız ve şok edici
kavrayışlar
bu pislik
hayat

teni beyaz ve sarkmış
mor bir külot var
kıçında

işte bundan çıkıyor
savaşlar
büyük tablolar
intiharlar
harpler
kayabilim
ve münzeviler.

Charles Bukowski
 
Entel

kadın
havaya sprey sıkan
uzun bir hortum misali
durmadan yazı yazıyor,
ve durmadan
kavga ediyor;
söyleyebileceğim
gerçekten farklı
hiçbir şey
olmadığından
söylemekten
vazgeçiyorum;
sonunda-
üzerinde
etki yaratmaya çalışmıyorum
gibi bir şey deyip
söylene söylene
çıkıp gidiyor.

ama biliyorum ki
geri dönecek
hep dönerler.

ve
akşam 5'te
kapıyı çalıyordu.

açtım kapıyı
beni istemiyorsan
uzun kalmam, dedi.

eyvallah, dedim,
banyo yapmam lazım.

evlilik gibi bir şey:
her şeyi
hiç olmamış gibi
kabulleniyorsun.


Charles Bukowski
 
Gözyaşlarına dayanamam

ayağını kıran kazın etrafında
beş-altı yüz tane salak birikmişti
nöbetçi yaklaşıp
silahını çektiğinde
ne yapılacağına
karar vermeye çalışıyorlardı
ve konu kapandı
kulübesinden çıkıp
ev hayvanını öldürdüğünü iddia eden
bir kadın dışında
fakat nöbetçi kayışını ovuşturup
kıçımı öp
dedi kadına,
gidip başkana şikayet et;
kadın ağlıyordu
ben de gözyaşlarına hiç dayanamam.

çadırımı katladım
ve yolun aşağısına gittim:
piçler
manzaramı bozmuştu.

Charles Bukowski
 


35 Saniye

başarısızlıklar. birbiri ardına.
bir ördekgöleti dolusu
başarısızlık. sağ kolum
ta omuzbaşıma kadar
ağrımakta

aynen hipodromdaki gibi.
bara yanaşırsın
gözlerin korkudan
yuvalarından fırlamış
ve dikip bitirirsin:
bar bacaklar kıçlar
duvarlar tavan
program
atpisliği

yaşanacak yalnızca 35 saniyen
kaldığını bilirsin
ve bütün kırmızı ağızlar
öpmek ister seni,
bütün elbiseler yukarı sıyrılıp
bacak göstermek ister sana,
borular
ve senfoniler misali
savaş misali
savaş
savaş misali

sonra barmen uzanır
ve der ki
duyduğuma göre
bir sonraki yarışta
6'yı sokacaklarmış.

sen de
canın cehenneme dersin,
anneannenin evindeki
artık orda bulunmayan
beyaz bir bulaşık bezine döner suratı.

sonra
o da bir şey söyler.

işte kolumu
böyle
incittim.
Charles Bukowski
 


Bİr Dahiye Rastladım

Bir Dahiye Rastladım

bugün trende
bir dahiye rastladım
5-6 yaşlarında,
yanıma oturdu
ve tren kıyı boyunca
ilerlerken
okyanusa geldik
sonra bana bakıp
hiç de güzel değilmiş,
dedi.

bunu ilk defa
o gün
farkettim.
Charles Bukowski


bu deli adamı okumayı çok seviyorum.deliliğin sınırlarını hiçe sayan sınır ihlali yapan adamı.yerimseniben
 


Edebi Bir Tartışma

Markov'un iddiasına göre
ruhunu bıçaklamaya çalışıyormuşum
ama ben onun karısını tercih ederdim.

ayaklarımı kahve masasının üzerine koyarım
ve o da der ki,
ayaklarını kahve masasının üzerine koymana
pek aldırmıyorum
ama bacakları sallanıyor
her an zavallı şey
parçalara ayrılabilir.

ayaklarımı masadan çekmem
ama hala onun karısını tercih ederim.

Markov der ki, bir hendek kazıcısını
eğlendirmeyi tercih ederdim veya bir
gazete satıcısını çünkü bu insanlar
hiç olmazsa nezaket kurallarına uyacak kadar nazik olurlar
Rimbaud ile fare zehiri arasındaki
farkı bilmeseler de.

boş bira tenekem
yere yuvarlanır.
'ölmem gerekmesi hiç mi hiç
canımı sıkmıyor, ' der Markov,
'bu oyundaki rolüm yaşayabildiğim
kadar iyi yaşamam gerektiğidir.'

yanımdan geçerken karısını yakalarım
elindeki bira göbeğime yaslanır,
dizleri ve göğüsleri çok güzeldir
ve onu öperim.

'yaşlı olmak pek o kadar kötü değil, ' der,
ortalığa bir sakinlik çöker ama
önemli olan şudur:
Sakinlikle ölümü birbirinden ayrı tutmak için:
asla yaşlı olduğun için gençliğe
aşağılayıcı bir şekilde bakma,
tecrübeli olduğun için yaşlılığa
asla bilgelik olarak bakma. bir
insan hem ahmak hem de yaşlı olabilir --
böyle birçok insan vardır, bir insan
hem genç hem de bilge olabilir --
çok az insan böyledir. bir insan --

Tanrı aşkı için diye figan ettim,
'kes sesini! '
gidip bastonunu aldı ve
dışarı çıktı.

'onun hislerini incittin' dedi karısı
'senin büyük bir şair olduğunu sanıyor.'

'bana göre o fazla kurnaz' dedim
'biraz fazla bilge.'

göğüslerinden birini dışarı çıkarttım
kokunç büyük
güzel
birşeydi.
Charles Bukowski
 
yalnız kalmaktan daha kötü
şeyler de vardır hayatta
ama genellikle
bir ömür alır bunun
farkına varmak
o zaman da
çok geçtir
ve çok geçten
daha kötü
bir şey yoktur
hayatta.
 
X