10 Kasım; Sonsuzluğa Işık Bırakan Adam!
Her yıl takvimler 10 Kasım’ı gösterdiğinde, içimizi aynı duygu kaplar: Bir yandan derin bir özlem, bir yandan tarifsiz bir gurur. Çünkü biz, bir ulusun yeniden doğuşuna önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk’ün evlatlarıyız.Atatürk, sadece bir lider değil aynı zamanda kadınların özgürleşmesinin, eğitimin, bilimin ve çağdaş yaşamın sembolüydü. “Dünyada her şey kadının eseridir.” derken, aslında biz kadınlara ne kadar güvendiğini, inandığını ve saygı duyduğunu gösteriyordu.
O, kadınların sadece evde değil, toplumun her alanında yer alması gerektiğine inanıyordu. Kurtuluş Savaşı yıllarında cepheye mermi taşıyan, yaralı askerlerin yarasını saran, çocuklarına umut olan kadınların gücünü gördü ve Cumhuriyet’i onlara da emanet etti. Atatürk, kadının toplumdaki yerini değiştirmekle kalmadı ona hak ettiği değeri kazandırdı.
Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre sonra, Türk kadını eğitimde, siyasette, sanatta ve iş hayatında kendine yer bulmaya başladı. Atatürk’ün “Bir toplum, cinslerinden yalnız birinin ilerlemesiyle yükselemez” sözü, bu değişimin temelini oluşturdu. Kadınlar artık okullarda eğitim alabiliyor, öğretmen, doktor, mühendis olabiliyorlardı. Bu, o dönem için yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada bir devrim niteliğindeydi.
1930 yılında kadınlara belediye seçimlerinde seçme hakkı, 1934 yılında ise milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınması, Türk kadınının siyasi arenada da varlık göstermesini sağladı. Bu, Atatürk’ün ileri görüşlülüğünü ve kadına duyduğu güveni tüm dünyaya ilan ettiği bir adımdı. O yıllarda birçok Avrupa ülkesinde bile kadınlar bu haklara sahip değildi. Türkiye, Atatürk sayesinde çağının çok ötesine geçti.
Atatürk’ün kadınlara kazandırdığı haklar yalnızca yasal düzenlemelerle sınırlı kalmadı. O, kadınların kendine inanması, üretmesi, toplumun her alanında sesini duyurması için büyük bir kültürel dönüşüm başlattı. Türk kadını artık sadece anne ya da eş olarak değil, aydın bir birey olarak toplumun temel taşı haline geldi.
Bu dönüşümün en güzel örneklerinden biri de Cumhuriyet’in ilk kadınlarıydı. Onlar, Atatürk’ün ışığında cesaretle ilerleyen, toplumun şekil değiştirmesine öncülük eden kadınlardı. Her biri, adını tarihe altın harflerle yazdırdı sadece kendi alanında değil, bütün bir milletin ufkunda birer yıldız gibi parladı.
Bu dönüşümün en güzel örneklerinden biri de Cumhuriyet’in ilk kadınlarıydı. Onlar, Atatürk’ün ışığında cesaretle ilerleyen, toplumun şekil değiştirmesine öncülük eden kadınlardı. Her biri, adını tarihe altın harflerle yazdırdı; sadece kendi alanında değil, bütün bir milletin ufkunda birer yıldız gibi parladı.
Sabiha Gökçen, dünyanın ilk kadın savaş pilotu olarak gökyüzünde özgürlüğü temsil etti. Henüz genç yaşında, erkeklerin egemen olduğu bir alanda kadının gücü´nü dünyaya gösterdi. Onun cesareti, Cumhuriyet kadınının sınır tanımayan ruhunun simgesiydi.
Afet İnan, Atatürk’ün öğrencisi, tarihçi ve bilim kadını olarak Türk tarihini bilimsel temellere oturttu. Kadınların sadece duygusal değil, entelektüel anlamda da ne kadar güçlü olabileceğini kanıtladı. Bilimin ışığını kadın eliyle büyüten bir öncüydü.
Halide Edib Adıvar, kalemiyle bir ulusun direnişini dünyaya duyurdu. Yazılarıyla cesareti, bilgeliği ve vatan sevgisini harmanladı. Kadınların fikirleriyle de toplumu yönlendirebileceğini gösterdi.
Ve daha niceleri. Nezihe Viranyalı, Bedriye Tahir Gökmen, Leman Bozkurt Altınçekiç, Keriman Halis Ece, her biri Cumhuriyet’in sunduğu fırsatlarla kendi alanında ilkleri yaşattı. Kimi gökyüzünü fethetti, kimi sahnelerde alkış topladı, kimi kürsülerde bilgiyle ışık saçtı.
Onlar, Atatürk’ün “Türk kadını, dünyanın en modern kadını olmalıdır.” sözüne hayat veren kadınlardı. Köy öğretmeninden sanatçıya, gazeteciden milletvekiline kadar her biri, toplumun yeniden inşasında yer aldı. Kimi köy okulunda kara tahta başında yeni nesiller yetiştirdi, kimi şehir meydanlarında kadının sesi oldu. Hepsi, Cumhuriyet’in birer aynasıydı, parladıkça Türkiye de parlıyordu.
Bu kadınlar, sadece bir dönemin kahramanları değil, bizlere bırakılan cesaret mirasının taşıyıcılarıydı. Bugün biz kadınlar istediğimiz mesleği seçebiliyor, fikirlerimizi özgürce dile getirebiliyor, geleceğe yön verebiliyorsak, bu onların açtığı yolda yürümemiz sayesindedir.
Atatürk’ü yalnızca bir devlet adamı olarak değil, insanlığı, doğayı, eğitimi ve kadını yücelten bir felsefenin temsilcisi olarak görmek gerekir. O, çağdaş bir toplumun ancak kadınların desteğiyle yükselebileceğini biliyordu. Kadınların gülümsemesinde medeniyetin ışığını görüyordu.
Her 10 Kasım’da saat 09.05’te hayat bir anlığına durur şehirlerde, kasabalarda, köylerde siren sesleri yankılanırken, kalplerimiz aynı anda onun için atar. O an gözlerimiz dolar ama aslında biliriz ki Atatürk aramızdan hiç gitmedi. O, fikirleriyle, idealleriyle, özgürlük anlayışıyla ve bizlere bıraktığı eşsiz mirasla yaşamaya devam ediyor.
Atatürk’ü anmak sadece bir yas tutmak değildir. Onu anmak, kadınların gücüne inanmak, bilimin ışığında yürümek, eğitime ve sanata değer vermek demektir. Her 10 Kasım, onun bize bıraktığı değerlere sahip çıkma günüdür. Çünkü Atatürk, bir milletin kaderini değiştiren bir lider olmanın ötesinde, her birimizin içinde yaşayan bir umut, bir inanç ve bir ilham kaynağıdır.