Angel Wing merhaba
Annemi ocak ayında kaybetim. yurtdışında yaşıyorum video görüşmesinde yüzüne baktım solgundu iyi değilsin anne doktora git dedim gideceğim dedi.
İki saat sonra ablam çığlıklarla ağlayarak beni aradı kamerayı açın dedim, yatakta cansız bedeniyle öyle yatıyordu. Başında babamla ablam ağlıyordu. Ambulansı bekliyorlardı.
Yatağa sırtüstü uzanmış bir süre sonra babam içeri girmiş, Beni kaldırır mısın demiş, kollarını uzatmış babam da kollarını tutmuş. Babamın yüzüne bakıp gözlerini kapamış.
Allah çok dua ettim canımdan al ona ver ömrümden ona ver dedim, çıldırdım. Yüreğim yandı içimden alev çıkıyordu sanki.
20 dakika sonra annem hayata döndürüldü bedenen. 10 saat sonra bu sefer yoğun bakımda son nefesini verdi.
Seni çok iyi anlıyorum seni çok iyi hissediyorum.
Hayatımda hiç ölü görmedim hatta korkarım derdim. Annemi gördüm ilk defa, dolaptan çıkarıldı musallaya yatırdık, öptüm sevdim, kokladım. En son 3 hafta önce ayak tırnaklarını kesip oje sürmüştüm onları ben sildim tekrar.
Yıkadım sabunlarla dua ederek, öperek elini ayağını. Kefenledim, ilk defa bilmeden etmeden Allahın yardımıyla. Doğduğumda da o beni böyle yıkamıştı kundaklamıştı diye en iyisini yapmak için uğraştım. Hoca hanım aferin çok güzel yaptın kızım dedi, nasıl yapmam annem o benim. Toprağa koyup toprağa oturup avuç avuç toprak atarken yağmurda Rabbimden ona en güzel mekanı vermesi için dua ettim.
Üç gün üç gece uyumadan yemeden sadece su içerek yaşadım nefes aldım o kadar.
Dünya bir yanda tüm insanlar orada, bense terkedilmiş gibi bir gezegende gibi hissettim. Terk edilmiş gibi.
O dönemde dini, felsefi, tıbbi çok şeyler okudum araştırdım, en iyisi senin gibi olanlarla konuşmak.
Yasta insan şoku, üzüntüyü, reddedişi, yaşıyormuş ama ben her sabah şokla tekrar uyanıyordum.
Sık sık rüyalarımda görürüm rüya değil aslında onlar buluşma anları. Sordum nasılsın, nasıl öldün, canın acıdı mı?
Anlattı konuştu benle, defalarca sordum iyi misin diye bir gün kızdı sen bana inanmıyor musun daha önce de sana söyledim ya kızım allahım beni koyabileceği en güzel yerdeyim diye. Artık ne zaman görsem iyi misin diye sormuyorum rüyamda öbür rüyamı hatırlıyorum.
en son ameliyat oldum, geçen ay. Ablamla babamlara tam saatini söylemedim, heyecan yapmasınlar diye. o sırada ablam uyku haiyle dalıyor, annem hastane koridorunda koşarak ablama geliyor ve bitti diye gülüyor. İşte o an ayılma odasından odama çıkarılmıştım.
Angel Wing, ölüm kayıp diye birşey yok, şunu bil özlüyoruz ağlıyoruz. Eminim sen de benim yaşadıklarımı yaşadın ya da yaşıyorsun. Ağlamamız özlemimize ona sarılamamaya aslında kendimize ağlıyoruz. Ama onlar varlar, yok değiller. Havayı düşün, göremiyorsun ama var, hissedebiliyorsun, su ve buz halinden hava haline döndüler. Göremediğimiz bir haldeler sadece bedenleri yok. Sen istediğin sürece annen ve onun varlığı hep seninle.
Annenin olmadığını yok olmadığını düşünme sakın, var. Onu andıkça, ona dua ettikçe, onun adına hayır yaptıkça, hayatta o yaşarken sana söylediği gibi sen yaşadıkça o hep seninle.
Rüyanla da görüşür buluşursun özlemini giderirsin. Dua en büyük köprü aranda.
Saatlerce ağlayarak, evin içinde astığım resimlerine bakarak, en son giydiği çorabı terliği koklayarak, tülbentini boynuma takıp, sabahlığını giyerek namaz kılıp dua ederek geçirmeye çalıştım. Rüyamda ya da gerçek hayatta Rabbim bana yaşattıkları bana güç oldu.
Bir de bir doktora tezi bulmuştum sonra da kitabını buldum, ebeveyn kaybı ile ilgili oradaki ankette anne baba kaybı yaşayan kişilerle görüşmeler bana destek oldu.
Psikolojik uzman desteği aldım birkaç seans, doktor yaz dedi hislerini, yazdım. Şimdi bir kitap oldu. Annemin amel defteri kapandı ama onun ardında sevap defteri açık, onun adına hayırlar yapıyorum Allah kabul ederse.
Sana yardımcı olması açısından gerçekte yaşadığım bir olayı yazıyorum. Bunu kitabımda da yazdım. Emin ol sen de Yalnız değilsin.
Sevgiler,
"YALNIZ DEĞİLSİN"
"Dünyadaki tüm insanlar bu dünyada, o ise terk edilmiş bir şekilde kimsenin yaşamadığı boş bir gezegendeydi sanki. Yalnız, yapayalnız, tek başına bırakılmıştı. Yaşadığı şok, içindeki büyük özlem ve gerçeği kabullenememe ile birleşmiş onu bir köşeye acımasızca sıkıştırmışlardı.
İçindeki karanlığa dönerek tüm gücüyle bağırdı:
- Anne, neredesin?
Ölüm buydu demek, bir nefes, bir an. Ölüm buysa, yaşamak neydi? Belki de yaşamak bir nefes, bir andı. Aslında bizim yaşadığımız bir ölümdü, ve belki de ölünce gerçekten yaşamaya başlıyorduk.
Annesi onu son görmesinden iki saat sonra babasının kollarında son nefesini vermişti: Biranda, sessizce, acı çekmeden.
Gözlerini kapatıp kendini kaybettikten kısa bir süre sonra gelen ilk yardım ekibi yarım saatten fazla onu hayata döndürmek için müdahalede etmişlerdi.
Onlar yatak odasında ilk müdahaleyi yaparken kendisi çıldırmış gibi ağlıyor, bir mucize için yalvarıyordu. Tanrı duasını kabul etti ve sağlık ekibi bir sedye ile annesini odadan çıkararak ambulansa götürdüler. Nihayet annesini geri döndürebilmişlerdi. Annesi yapılan kalp masajı ile tekrar gelen nabız ve solunumla, fakat kapalı bir bilinçle yoğun bakıma kaldırıldı annesi. Ne yazık ki sevinci ve umutlu bekleyişi kısa sürdü. Çok değil on saat kadar sonra annesini kaybetme acısını ikinci kere yaşadı.
Bir anda, bir nefes ve bir kalp atışı bitti. Yaşam bitti.
Onun bedenini sonsuzluğa uğurlarken, yapılması gerekenleri yaparken bir filmde kendisini izliyor gibiydi. Bu ani ölümü, annesizliğin kabulünü kolay benimseyemiyordu. Ne olmuştu ne yaşamışlardı? İki saat önce annesiyle konuşmuş, iki saat sonra cansız bedenini görmüştü.
Kabul edemediği gerçek, zamanla büyüdü ve içine çöktü. Her sabah uyanır uyanmaz annesizliğini ve ona duyduğu özlemi hatırlayıp ağlıyordu.
Onu hissedebiliyordu, onun da kendisini hissettiğine inanıyordu. Onu görememesi, sesini duyamaması, güzel kokusunu koklayamaması onun olmadığı anlamına gelmiyordu. Annesini hissediyordu onun da onu hissedebildiğini biliyordu ama iletişim kuramıyordu.
Uyumayı çok seviyordu, çünkü uyuduğunda gördüğü rüyalarda annesiyle buluşuyor, ona olan özlemini gideriyordu. Annesini rüyasında gördüğü sabahlarda daha az ağlıyordu.
Rüyalarında hep sarılıyordu annesi ona. Sarılıp öpüyordu onu özlemle.
- Anne, iyi misin? Ölürken canın acıdı mı anne?
- İyiyim, çok iyiyim. Hayır, benim güzel kızım ölürken hiç canım acımadı.
...
O sabah da yine her sabah tekrarlanan aynı şok ve içindeki özlem açlığıyla uyandı. Akan gözyaşlarına yine hakim olamıyordu.
Kalktı, giyindi. Bir kız arkadaşına gitmek üzere evden çıktı. O da annesini genç yaşta kaybetmişti ve onun kendisini anlayacağına inanıyordu.
Yol boyunca ağladı. Annesiyle yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını düşündü. Ona sarılmayı o kadar çok özlemişti ki. Bu özlem içini yakıyordu. Gözyaşları yanaklarından akarken:
- Anne dedi, yüksek sesle. Anne seni çok özledim annem. Hem de çok. Sana o kadar ihtiyacım var ki. Anne, sen de beni duyabiliyor musun? Beni hissedebiliyor musun?
Gözlerinde yaşlarla gökyüzüne başını kaldırdı.
- Tanrım, ne olur eğer annem beni duyuyorsa beni hissediyorsa bana bir işaret ver, dedi. Bu işaretin ne olacağını söylemek geldi içinden. Beyaz bir tüy.
- Bana bir beyaz tüyle işaret ver, Tanrım.
Neden böyle bir şey dedi, bilmiyordu. Dedikleri sadece içinden gelenlerdi. Bu içgüdüyle ve bulma ümidiyle acısını hafifletmek için arkadaşına gidene kadar iki sokak boyunca gözleri yerde bir beyaz tüy aradı. Ama ne yazık ki bulmadı. Umutsuzlukla birleşen özlemi canını daha da çok acıttı.
Bir süre sonra arkadaşının evine geldi. Salondaki yemek masasında birlikte kahvelerini içerken konuştular. Gerçekten arkadaşı anlattıklarıyla, onun bu acısında yalnız olmadığını ona hissettirdi. O da annesini kaybedince benzer şeyler yaşamıştı.
Gitme vakti geldiğinde arkadaşına teşekkür ederek sandalyeden kalktı. Sırt çantasını sandalyenin altında koymuştu. Eğildi, aldı.
Ve şaşkınlıktan kocaman açılmış gözleriyle çantasının üstündeki beyaz tüyü eline alıp arkadaşına sordu:
- Bundan başka var mı?
Arkadaşı şaşırmıştı:
- Hayır, yok. Nerden geldiğini de bilmiyorum. Bizde kuş da yok, pencereleri de hiç açmadık.
Elindeki beyaz tüye bakarak ağlamaya başladı. Gözlerinden artık mutluluk yaşları akıyordu. Hissettiği ama emin olamadığı, Tanrıya dua ederek sorduğu sorunun cevabı mucizevi bir şekilde kendisine gelmişti.
- Ben buraya gelirken bunun için dua etmiştim, dedi.
Ve olanları, yolda ettiği duayı arkadaşına anlattı. Çok mutluydu, Tanrı ona cevap vermişti. İstediği mesajı göndermiş ve onun bu mesajı görmesini sağlamıştı.
Bu mucizeye ve kabul edilen duasına tüm kalbiyle inanıyordu: Yalnız değildi. Parmakları arasında tuttuğu beyaz tüyü önce dudaklarına götürdü öptü. Sonra da göğsüne bastırdı. İçindeki sonsuz şükran duygusuyla ve sevgiyle
- Tanrım sana çok, ama çok teşekkür ederim, dedi."