Aromaterapi Aromaterapi burnumuz ve zaman zaman da cildimiz aracılığı ile uçucu yağların etkisinden yararlanmaktır kısaca...
Canlılar dünyaya geldiklerinde çevreyle ilk iletişimi burunları ile kurarlar.
Hayvanlar, sürü içerisindeki onca yavrunun (ya da) annenin arasında, kokular yardımı ile birbirlerini tanırlar.
Kadınlar eşlerini koklayarak seçerler. Eş olarak seçilen erkeğin bağışıklık sisteminin güçlü ve genetik yapısının kendisinden farklı olması gerekir, bu genetik kodları erkeğin yaydığı feromon denen özel kokudan koklayan kadın, bu seçiciliği ile eşini belirlemiş olur. Şimdi zaman zaman tartıştığımız, saçımızı süpürge ettiğimiz (!) kocalarımız, bu işe biz burnumuzu soktuğumuz için yanımızdalar, unutmayalım...
Bütün bunlar düşünüldüğünde kokunun hayatımızdaki yerinin önemi ortada. Bu paragrafta Patrick Süskind'in "Koku" adlı romanını anmadan geçmeyelim. Kokumuz yoksa biz bir "hiç"iz.
Farklı kokular beyinde bulunan bir sistem ile tanımlanıp, farklı etkilerle bizi farklı boyutlara taşırlar. Kötü kokan, çürümüş şeyler bizim içimizi dışarı çıkarırken, güzel kokular kendimizi iyi hissetmemizi sağlarlar.
Yiyeceklerin taze ya da bayat olduğunu algılayan burnumuz, bu ayrımla yaşamımızı bozuk yiyeceklerle riske atmamızı engelleyip, hayatta kalmamızı sağlar. Bir çok örnekle burnumuzun ve koku alma duyumuzun önemi vurgulanabilir, biz bu kadarla yetinelim.
Sevgili hocamız Prof. Dr. Ekrem Sezik, Ankara Eczacı odası'nın düzenlediği, "uçucu ve sabit yağlar ve aromaterapi" seminerinde aklımıza bu konuyu sokmuş oldu. Fakültede farmasötik botanik, farmokimya, farmakognozi okuyunca, aromaterapi ve etkilerini anlatmak bir eczacıya yakışır düşüncesi ile yazmaya başladık.
Konuyu yazmadaki bir diğer amacımız da bizi tedavi etme yetisi olan bitkileri, ayrıca içerdikleri kokuları ve etkilerini, kısaca aromaterapiyi dilimizin döndüğünce anlatmak. Bu konu için internetten değişik kaynaklardan, birbirlerinin teyidini alarak yararlandık, Turhan Baytop hocanın "Türkiye'de Bitkilerle Tedavi" adlı kitabı ve farklı diğer kitaplar da yol gösterdiler.
Aromaterapi deyince aklımıza bitkiler ve en çok da çiçekler geliyor, sadece bizim mi? Atalarımız da böyle hissetmiş olmalılar ki, tarihin sayfaları içinde, (kil tabletlerde demek daha doğru) bu tür terapiyi onların da kullandıklarına şahit olmaktayız. Ülkemiz bitki florası açısından şanslı ülkelerden birisi, aromaterapi bu yüzden bizim ülkemize çok yakışır
Türkiye 9000 civarında bitki türüyle dünyada bulunduğu iklim kuşağı üzerinde zengin bitki florarasına sahip ülkelerden biridir.
Avrupa kıta florasının 12.000 türe yakın olduğu düşünülürse ve kıta'nın ülkemizin yaklaşık 15 katı büyüklükte olduğu göz önünde bulundurulursa, flora zenginliğinin boyutları görülür.
Dünya üzerinde 750.000-1.000.000 arasında bitki türünün olduğu tahmin edilmektedir. Bunlardan 500.000 kadarı tanımlaması yapılıp, isimlendirilmiştir. Her yıl 2000 kadar yeni bitki türü tanımlanıp, isimlendirilmektedir.
Gıda elde etmek için yetiştirilen türler 3000 civarındadır. Buna karşılık, gıda olarak kullanılan, yabani bitki türlerinin adedi 10.000 sayısının üstündedir.
Atalarımız da bu işi biliyorlarmış dedik. Bitkilerin değişik amaçlar için kullanılışı İ.Ö 3000 yıllarına Mezopotamya uygarlığına kadar dayanır. Bulunan kil tabletlerin okunması ile Sümer, Akad, Asur uygarlıkları dönemlerinde tedavinin rahip hekimler tarafından sihir ve ilaç yardımıyla yapılmakta olduğunu öğreniriz. Bu döneme ait tabletlerde bulunan reçetelerde pek çok bitkisel drog ismi vardır. Adamotu, Banotu, Çöpleme, Eğir kökü, Haşhaş, Hardal, Kekik, Meşe mazısı, Nane, Nar kabuğu, Rezene, Safran, Terementi vb...
Mısır uygarlığı döneminde ölülerin mumyalanma tekniklerinin ileri gittiğini ve son derece başarılı çalışmaların yapıldığını günümüze ulaşan mumyalar anlatırlar. Doğadan yararlanılarak yapılan mumyalama teknikleri günümüz bilimince gün ışığına çıkartılmıştır. Dönemin tedavide kullanılan popüler drogları; Acımarul, Adasoğanı, Ardıç meyvası, Banotu, Çiğdem, Hardal, Hintyağı, İncir, Centiyane, Keten tohumu, Kişniş, Mürver, Nar kabuğu, Pelinotu, Safran, Sakız, Sarısabır, Soğan, Tarçın, Terementi, Üzüm.
İ.Ö 2000 yıllarında Hitit'ler de Orta Anadolu'da yerleşerek kurduğu uygarlıktan kalan tabletlerde de Adamotu, Alıç, Aksırıkotu, Arpa, Badem, Banotu, buğday, Defne, Dişotu, Hardal, Haşhaş, Kayısı, Köknar, Mazı, Mersin, Meyankökü, Safran, Sarımsak, Sedir, Selvi, Soğan, Söğüt, Susam, Sütleğen, Şimşir, Üzerlik, Üzüm, Zeytin gibi bitkilerin kullanıldığını öğreniriz.
Tarih koridoruna bakıldığında,tüm uygarlıklarında bazı tedaviler için bitki yağlarının kullanıldığını görmekteyiz. Uygarlığın yaptığı "atak" ve ilaç sanayiindeki gelişmeler ile, ucuz ve hızlı tedaviyi sağlayan ilaçlar, artık aromaterapinin pabucunu bir süreliğine dama atmıştır.
Yeniden farkına varılan aromaterapi, gelişmiş ülkelerde, büyük yatırımlı sektörlerle varlığını yeniden göstermeye başlamıştır.
Günümüzde aromaterapi ile ne demek istenildiğini, tek paragrafta şöyle ifade edebiliriz; Aromaterapi tıbbi bitkilerin çiçek, yaprak, gövde vb. organlarını kullanarak, çok özel yöntemlerle bu organlardan alınan, tedavi edici etkisi saptanmış uçucu yağları, ve bir kısım bitkilerde bulunan sabit yağları kontrollu kullanarak, fiziksel, ruhsal sağlığın korunmasını ve güçlendirilmesini sağlayan bir tedavi yöntemidir. Aromaterapide kullanılan uçucu yağlar konsantre ve kompleks bir yapıya sahiptirler. Piyasada satılan ve pek çoğu sahte olan yağlarla bir ilgileri yoktur. Elde edilişleri zor ve bir o kadar da masraflıdır. Uçucu yağların yapıları, bildiğimiz ve kullandığımız bazı bitkisel yağlardan (Avakado, borago, ceviz, primroz, jojoba, şeftali çekirdeği, üzüm çekirdeği, badem, buğday özü, fındık, havuç, susam, yer fıstığı, zeytin) çok farklıdır.
Uçucu yağlar, onlara terapötik değer kazandıran terpenler, esterler, kumarinler, aldehitler gibi pek çok madde içerirler. Bu tedavi edici maddeler uçucu yağlara ağrı kesici, spazm giderici, antiseptik, bakteri ve virüsleri öldürücü, balgam söktürücü, idrar söktürücü, sakinleştirici, antidepresan, tansiyon düzenleyici etkiler kazandırırlar.
Bir uçucu yağ koklandığında burnumuz aracılığı ile koku sinirlerine ulaşarak, beynimizdeki limbik sistem denen, bizim duygusal ve motivasyonel işlerden sorumlu sistemimizi uyarır. Bu uyarı ile oluşan cevaplar, değişik organlarda etkili olurlar. Uçucu yağların karışık duygu durumunu düzenlemesinin ve psikolojik bazı baskıları koku yolu ile ortadan kaldırmasının nedeni budur.
Sadece koklayarak değil ama seyreltilmiş dozları ile cilde uygulandığında ya da masaj yağı olarak kullanıldığında ciltten kolayca emilerek, lenf sistemine karışmakta ve uygun organlarda etkilerini göstermekteler. Hem ciltten emilerek hem de havaya karışan koku partikülleri çift etki ile tedaviyi güçlendirmektedir.
Aromaterapide uçucu yağların etkisini göstermeleri için uygulandığı yöntemler farklı demiştik;
Direkt
inhalasyon yolu ile, yani koklanarak,
buğu ya da buhar dediğimiz yöntemle,
banyo suyuna katarak, ve ciltten
masaj yolu ile istenen etkiler elde edilirler.
Terapi amacıyla kullanacağımız uçucu yağların ileri tekniklerle ve saf halde üretilmeleri çok önemlidir. Uçucu yağ elde edilen bitki kısımları pestisit, fungusit vb. (böcek ve mantar yokedici ilaçlar) zararlı maddeler taşımamalıdır. Bu yüzden organik tarımla üretilmeleri son derece önemlidir.
1kg gül yağı elde etmek için ortalama 2000 kg gül yaprağı kullanıldığını hesabedersek, uçucu yağların maliyeti ve etkilerinin gücü anlaşılabilir. Şu an gül yağı diye aldığımız bir çok yağ, ucuz geranium yağlarıdır.
İyi bir yağda az önce saydığımız farklı zararlı kimyasallar olmamalıdır. Paraben, fenoksietanol, silikon ya da GDO, sentetik renklendiriciler veya sentetik parfümler olmamalıdır. Her yıl yenisi alınan sertifikaları olmalıdır. Uygun ısı ve ışıkta saklanmaları gereklidir. Şu an sayılan özelliklere sahip, yüksek kalitede uçucu yağ üreten bir kaç firma bulunuyor. Bu yağlar elimize geçtiğinde nasıl kullanacağımızı da yazalım
Sedir, kananga, papatya, ökaliptus, nane, lavanta, kekik, limon, neroli, biberiye, bergamot, yasemin, gül, ardıç vs… bunlar bir kısım uçucu yağlar. Bir de uçucu yağları katıp, seyrelteceğimiz sabit sıvı yağlar var, bunlar da avakado, borago, ceviz, primroz, jojoba, şeftali çekirdeği, üzüm çekirdeği, badem, buğday özü, fındık, havuç, susam, yer fıstığı, zeytin gibi sabit sıvı yağlar.
Uçucu yağlar konsantre ve terapötik etkide oldukları için, uygun dozlarda, uygun kaplarla, uygun sabit yağlarla karıştırılmalılar.
Kullanılacak bölgeye göre seçilen sabit sıvı yağlardan 10 ml. yağ içerisine 10 damla uçucu yağ damlatılarak
masaj yağı elde edebiliriz. Eğer yüzümüzde kullanacaksak, cilt özelliğimize göre seçeceğimiz bir sabit yağ kullanmamız başarımızı arttıracaktır.
Kaynak:ağaçlar