Atatürke Saygısızlık Neyin Habercisidir?

..GkSu..

Türk Esirlik Kabul Etmez!
Kayıtlı Üye
30 Haziran 2009
2.637
11
Az sonra okuyacağınız yazı tabi okuyanlar için söylerim değerli PROF.CİHAN DURA'ya aitdir.Bu yazıyı burada yayımlamamın sebebi ise başlıktadada açık bir biçimde kast edilmektedir.Platform içinde Atatürk'e saygısızlık edenlere verilen bir cevapdır.

PRF.CİHAN DURA

Bundan 12 yıl kadar önce, bir doçentlik jürisinde bulunmak üzere İstanbul’a gitmem gerekiyordu. Jüri Maçka’daki İşletme Fakültesi’nde toplanacaktı.

Kayseri’den akşam yola çıkıp, sabah erken Topkapı garajında otobüsten indim. Yağmur çiseliyordu. Bindiğim servis beni Beşiktaş’ta bıraktı. Edindiğim bilgiye göre, oradan Akaretler yolunu tutup yukarı dosdoğru çıkarsam, İşletme Fakültesi’ne varacaktım. Yağmur şiddetlenmişti. Ben yolun kısa olduğunu sanarak hızlı adımlarla yürümeye koyuldum. Ancak yol bitmek bilmiyordu. Dayanamadım; sırılsıklam, sağ tarafta eski bir binanın kapısına sığındım. Bir ara, can sıkıntısından olacak, arkama döndüm; Osmanlı’dan kalma, yaşlı konağa göz gezdirmeğe başladım. Metruk, perişan, pencere camları kırık, sıvaları dökülmüş, izbe bir konaktı, bu. Derken gözüm, yıpranmış, soluk bir plakete ilişti: Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bu evde oturdu. Yıldırımla vurulmuş gibi, yüreğim parça parça, utanç içinde donup kaldım. İnsanlık tarihinin övüncü Büyük Kurtarıcı’nın, Atatürk’ün oturduğu evi bu halde mi görecektim? Bu ne vefasızlıktı, bu ne sorumsuzluk ve nankörlük örneğiydi! Biz nasıl düşmüştük, böyle yüz karası durumlara? Hangi yılanlar bizi böyle kayıtsız ve hedefsiz bir insan yığını haline getirmişti? En büyük talihsizliğimiz olan, o karaktersiz yöneticilere lanetler yağdırdım.Akaretler’de yaşadığım bu tarifsiz acıyı hiç unutmadım.

***

Oysa, Doğuda ve Batıda, dünyanın uygar ülkelerinde ulusuna ve insanlığa hizmeti geçmiş olanların bıraktığı anılar özenle korunur, üzerinde titrenir. Yaşadıkları yerler -aslına uygun olarak- onarılır, pırıl pırıl plaketlerle tanıtılır, müzeye dönüştürülür; geriye bıraktıkları belgeler, eşyalar gururla sergilenir. O ülke bundan yalnız manevi değil, maddi kazanç da sağlanır. Doğal olarak asıl önemli olan, manevi kazançtır. O yadigârlar sayesindedir ki “tarih bilincini sürekli kılacak nesnel algılamalar kuşaktan kuşağa aktarılır.” O hatıralar ki ülkenin o ulusun vatanı olduğunu kanıtlayan birer tapudur. Mesela Paris bu vefanın en güzel örnekleriyle doludur.Bizde ise, her iyi konuda olduğu gibi, burada da durum tam tersidir. Tarih bilincimiz çok zayıf olduğu için, ulusumuzun yetiştirdiği büyük insanlara karşı saygımız çok azdır. Bir saygı varsa, laf ve şekildedir; iş ve özde değildir. Bu karakterimize pek çok örnek verilebilir. Sayısız anılar, yüzlerce kentimizde her gün yok olup gitmektedir.

Ben burada Türk Ulusu’nun yetiştirdiği en büyük insan, Devletimizin kurucusu, Türk ulusunun yaratıcısı Atatürk’ün ve arkadaşlarının bıraktığı hatıralardan söz edeceğim. Gözlemler Atatürk’ün ve Devrim arkadaşlarının hatırasına olan saygısızlığımızın, inanılmaz boyutlarda olduğunu göstermektedir. Burada bu acı gerçeğe dair birkaç somut örnek vereceğim. Gözlem dönemim, Ocak 1999 -Aralık 2001’dir. Gözlem verilerinin çoğunu Cumhuriyet gazetesinden derledim. Ancak birer ikişer Gazete Müdafaai Hukuk, Hürriyet, Milliyet ve Aydınlık’tan derlediklerim de var. Kaynak gösterirken, Cumhuriyet gazetesinin yalnızca tarihini vermekle yetindim. Aksi durumda, kaynağın adını da, ayrıca kaydettim. Yararlandığım yazıların birkaç tanesinin sahibi belliydi: Oktay Ekinci, Mustafa Yıldırım, Deniz Som, Celal Şengör, Işıl Özgentürk ve Burçak Evren.Atatürk’e ve arkadaşlarına, Sevgili Cumhuriyetimize saygısızlığımız hangi biçimleri almadı, hangi boyutlara ulaşmadı ve nerelere uğramadı ki! Anıtlarımız, tarihin tanığı binalarımız, Anıtkabir, İlk Meclisimiz, türlü kuruluşlarımız, gemiler, eşya ve belgeler, insanlarımız, Atamızın aziz hatırası....Hepsi bir bir payını aldı hoyratlığımızdan, kayıtsızlığımızdan, nankörlüğümüzden...


I) ANITLAR

A) Koruma hukukumuzda, “önemli tarihsel olayların yaşandığı yerler” tarihî SİT kavramı içine girer. Bu yasal zorunluluğa karşın, Samsun’daki denize göz diken imar politikalarına zamanında müdahale edilmediği için, Cumhuriyet Devrimi’nin en önemli SİT’i olması gereken “Atatürk’ün karaya çıktığı rıhtım” yıllar önce yok edilmiş. Kimler mi yok etmiş? Tabii, oy avcısı hamiyetsiz politikacılar! Önce Samsun’u yeşil alansız bırakıyorlar, ardından kıyı kuşağını betonlaştırıyorlar, en sonra da denizi dolduruyorlar! Sonuç : Atatürk’ün Nutuk’ta “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım” dediği o gizemli yer kaybolup gidiyor. Öyle ki o büyük olayı anlatan “İlk Adım Anıtı” bile artık kıyıda değil, ta içerilerde! [O.Ekinci, 23.5.1999]

B) Yine Samsun’da, Avusturyalı heykeltraş Krippel tarafından yapılan ve 15 Ocak 1932’de açılan Atatürk heykeli de ilgisizlik nedeniyle giderek tahrip olmakta. Siyah bronz heykelin rengi asit yağmuru nedeniyle yeşile dönüyor. Uzmanlarca heykelin arapsabunu ve sıcak suyla yıkanması ve korunması için basit teknikler önerilmesine karşın, hiçbir önlem alınmamış. Heykeltraş Krippel heykelin açılış töreninde şunları söylemiş: “Gazi taştan daha sert, çelikten daha bükülmez, yüksek ruhunun ateşinde büyük eserini yarattı” [ 15. 1. 2000].

II) TARİHİ BİNALAR

Örnekler hayli fazla: Atatürk’ün Havza’da kaldığı ev, Amasya’da ünlü genelgesini kaleme aldığı konak, İnebolu’da tarihî Türk Ocağı binası (Atatürk burada giyim kuşam hakkındaki ünlü söylevini vermiş), Yalova’da kullandığı sinema ve Yürüyen Köşk; İzmir’de İsmet İnönü’nün doğduğu ev, Ankara’da Mustafa Necati’nin evi, Kayseri’de Müdafaai Hukuk Kulesi, Atatürk’ün Gazianteplilere armağanı olan tarihî Şırahanı...

A) Atatürk’ün Havza’da kaldığı ev, “Atatürk Evi” adıyla müze olarak korunmakta. Ancak alt katı itfaiyeye garaj olarak tahsis edilmiş. Ziyaret edilmesi ise, “imam kılıklı” kaymakam tarafından yasaklanmış! Mimar M. Kaptan ta İstanbul’dan kalkıp evi gezmek ve fotoğraf çekmek için Havza’ya geliyor. Ancak itfaiyeciler kendisine “evin kapalı olduğunu, içeri girmek için kaymakamdan özel izin alması gerektiğini” söylüyor. M. Kaptan evi gezemiyor. Neden? Çünkü kaymakam hazretleri izin vermiyor! [23.7.1997]Oktay Ekinci [23.5.1999] Atatürk’ün anısına yapılan bu saygısızlığı ilgililerin suratına şöyle çarpıyor : “..Aslında bir ‘kültür ve tarih merkezi’ olarak değerlendirilmesi gereken böylesine anlamlı bir mekânın ‘itfaiye arabaları‘na tahsis edilmesi; yerel yönetimin yalnızca tarih bilincini değil, Bağımsızlık Savaşımıza duyduğu saygının düzeyini de gösteriyor.”

B) O. Ekinci’nin yazısından öğreniyoruz ki “Kurtuluş Savaşı sürecine geçişin en önemli ‘karar günleri‘ ile, Cumhuriyet tarihimizde onurlu bir yeri olan Amasya’daki, Atatürk’ün ünlü ‘tamim‘ini kaleme aldığı konak da yitirilmiş durumda.” Gazi Paşa’nın hem konut hem karargâh olarak kullandığı konak tarihin ta kendisiydi : 13 Haziran 1919... Mustafa Kemal Paşa Havza’dan Amasya’ya geçiyor. 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya, eski Bahriye Nazırı Rauf Bey’e, öbür Kuva-yı Milliye önderlerine Bağımsızlık Savaşı’nın ilkelerini bu konakta anlatıyor. Erzurum ve Sivas kongrelerine Anadolu vilayetlerinden temsilcilerin çağrılması, gönderilen mektup ve telgraflarla bu konaktan sağlanıyordu.Siz ey gafiller! O konağı yok ederken, tarihinizi, dolayısıyla kendinizi yok ettiniz. Birgün gelecek bunun bedelini o günahsız çocuklarınız, hattâ torunlarınız ödeyecek.
C) Bir Atatürk sevdalısı, Mehmet Saydur [Gazete Müdafaai Hukuk, 25.8.2000] her Ağustos cephane yolundan İnebolu’ya gitmeyi, bu devrim ve kahramanlık şehrinde geçmişi yaşamayı âdet edinmiş. Orada, ona kalsa tüm şehri boşaltıp bir “kahramanlık müzesi” yapmayı hayal eder. Cephaneleri azgın dalgaların arasından baştankara kuma çıkaran kahramanların bugüne kalan tek kayığına dalıp gider. Sonra Atatürk’ün, 27.8.1925’de giyim kuşam devrimi hakkındaki ünlü söylevini verdiği, Türk Ocağı binasına varır. Bu kez çöker, yıkılır. Bina sahil yolunun üzerinden denize bakmaktadır. Önemi, duvara asılı bir mermerde yazılıdır. Ne var ki bu üç katlı taş bina yıllardır terkedilmiş, eriyip yok olmaya bırakılmış durumdadır. Sorumluluk Belediye, Kaymakamlık, Valilik ve Kültür Bakanlığı arasında gitmiş gelmiş; şimdi ise TBMM Başkanlığı’nda imiş. Binanın yazgısı hiç değişmemiş. İlgisizlik ve bakımsızlıktan çöktükçe çökmüş: Duvarları dökülmüş, pencere camları kırılmış, duvar taşları arasında yabani otlar bitmiş, dış kapılar yumulup çarpılmış. Saydur yazısını şöyle bitiriyor: “Kim bilir, çatısı ve içerisi ne durumdadır?... 23 Ağustos günü TV’de, basında göreceğiz. Kastamonu’da, İnebolu’da törenler düzenlenecek. Yetkililer ‘şapka‘ ile ilgili olarak konuşacaklar. Atatürk’ten söz edecekler. Devletin üst makamlarında bulunanlar, telgraflarla yıldönümünü kutlayacaklar. Ne diyelim, kutlu olsun.”

D) Yalova’nın Termal ilçesinde, Atatürk tarafından kullanılan tarihî sinema binası, 1999 ortalarında, yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyordu. Bina, üstüne üstlük “serseri yuvası” haline gelmiştir. Termal Turizm Derneği Başkanı, zamanın hükümetinden şöyle yakınıyordu: “Millî Saraylar Dairesi; SİT alanında olmamasına karşın Devlet Konukevi’ni restore ediyor, yanı başındaki sinema binasına dönüp bakmıyor bile” [ 23.5.1999] Millî Saraylar Dairesi’nin “Atatürk’ün sineması” dururken, Devlet Konukevi ile ilgilenmesi hiç de şaşırtıcı değil. Efendilerine hoş görünme, adı üzerinde, onlar için yeni “saraylar” kurma peşindeydiler besbelli. Aradan 3 yıl geçmiş bulunuyor. Gönül kaygıyla soruyor: O güzel insanın pırıl pırıl aydınlattığı o bina hâlâ ayakta mıdır? Yoksa vefasızların darbeleriyle o da mı sonunda yokluğa karışıp gitti? Oysa, gitsem tarihin ışığı o büyük insanın yansıttığı parıltıları o binanın köşelerinde bugün de mutlaka bulurdum!

E) Atatürk’e saygısızlığın bini bir para, Yalova’da ! İşte bir örnek daha [3.6.2000]: Bu kentte Atatürk’ün yüce varlığıyla onurlandırdığı bir yapı daha var: Yürüyen Köşk! Bu köşk Atatürk tarafından 1929’da yaptırılmış. İçinde özel eşyaları var. Ayrıca Atatürk’ün doğa tutkusunun ve çevreye olan duyarlılığının bir simgesi. Cumhuriyet’in 75. yılı anısına dönemin Çevre Bakanı İmren Aykut’un desteğiyle, milyarlarca lira harcanarak restore edilmiş. Ne var ki bu kez de personel tahsis edilmemiş. Sonuç olarak, tamamen ahşap olan köşk yine kaderine terkedildiği için, yeniden çürümeye başlamış. Bununla birlikte Belediye Başkanı, “kentin tanıtımı bakımından büyük önem taşıdığı” gerekçesiyle köşkü sahiplenmiş. Aradan iki yıl geçti, bilmek isterdim o güzelim köşk şimdi ne haldedir? Yoksa tarihimizin bir parçası da orada mı ufalanıp gitti?

F) Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün doğduğu ev, 1999 başında harabeye dönmüş durumdaydı. Ev İzmir’de, Konak’ın Sarıhafiz Mahallesi’nde ve 1.derecede kentsel SİT alanında yer alıyor. CHP’li Konak Belediye Başkanı, “İnönü Evi’nin restorasyonunu yapmak bize düşer” diyerek, evi “İnönü Müzesi”ne dönüştürme sözü vermiş. Ne var ki aradan bir yıl geçmesine karşın, hiçbir çalışma başlatmamış. Bu korkunç ihmal şu ağır sonuçları veriyor: Evin çatısı akıyor. yağışlar evin içini, tarihî eşya ve tabloları tahrip ediyor. Evin durumu her geçen gün kötüleşmekte. Şimdi ne haldedir, bilemem. Konak’ta oturan Atatürkçüler, uyarım sizedir!

G) Cumhuriyet’in ilk yıllarında Millî Eğitim Bakanlığı yapmış olan Mustafa Necati’ye ait, Ankara’da Mithatpaşa Caddesi üzerindeki ev; 1990’lı yıllar biterken, metruk ve yanmış bir durumda, unutulmuşluktan nerdeyse yıkılmak üzereydi. Uyarılar üzerine, Kültür Bakanlığı nasıl olduysa son anda sahip çıkmış. Mustafa Necati şeriye mahkemelerinin kaldırılmasından millet mekteplerine değin birçok ilerici atılımda Atatürk’ün devrimci kadrosunun ön saflarında çalışan büyük bir yurtseverdi.

H) Kayseri’de Müdafaai Hukuk Kulesi de yalnız ve bakımsız... İçi boşaltılmış, tarihî eşyalar götürülmüş. Kurtuluş Savaşı sırasında Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin Kayseri Şubesi olarak kullanılan tarihî bina kaderine terkedilmiş durumda. Üzerinde Millî Mücadele’nin başlangıcını vurgulayan “Müdafaai Hukuk 1919” yazısı bulunan tarihî saat kulesi ve yanı başındaki muvakkithane (vakit ayarlama evi) yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Kayseri Mutasarrıfı Haydar Bey’in 1906 yılında yaptırdığı tarihî bina Cumhuriyet Meydanı’nda. Mustafa Kemal Paşa, Kayserilileri Millî Mücadele’ye çağıran ünlü beyannamesini halka burada iletmişti. Daha sonraki gelişinde ise, saat kulesinin yanındaki çınarın dibinde, halka yeni harfleri öğretirken gösteren o ünlü fotoğrafı çekilmişti. Tarihî saat kulesi ve yanındaki binanın restore edilmesi için çaba gösteren bir emekli öğretmenimiz, Semra Eyinnen, belediyenin ilgisizliğinden şöyle yakınmış: “Kayseri’deki bütün park ve bahçelerin hergün temizlik ve bakımı yapılıyor. Hal böyle iken, tarihî binanın ve çevresinin bakımsızlığı, ihmal edilmişliği düşündürücüdür” [Aydınlık, 3.10.1999].

İ) Gaziantep’te tarihî Şırahanı, Atatürk’ün Gazianteplilere “armağanı” idi. Han 6 yıl önce çıkan bir yangında büyük hasar gördü. Neyse ki bir bölümü restore edilerek kurtarılabilmiş.


 
şimdi ne durumda merak ettim bilginiz varmı?teşekkürler ayrıca

çok acı bu durum türk insanının,hükümetlerin ayıbı
gelecekten korkar oldum

turkbayragi
 
şimdi ne durumda merak ettim bilginiz varmı?teşekkürler ayrıca

çok acı bu durum türk insanının,hükümetlerin ayıbı
gelecekten korkar oldum

turkbayragi


Allah'm yardımcımız olsuunn.. turkbayragi

Rİca eederim .
 
Allah aşkına şöyle şeyleri yazıp durmayın, walla sinir oluyorum yaşadığım devre de beraber yaşadığım insanlara da bunların hiç birisini bilmeyen okuyup anlattığımızda da göz deviren öğrencilere de..

offfffff offfffffffffffffff..

Ne hallerdeyiz Allahım rezillik diz boyu:KK43:(
 
Çook acı bir durum. Şu vatan uğruna canını veren, hayatını adayan atalarımızı, Atatürk'ümüzü düşündükçe, utançla doluyorum. Eğitimsizlik mi, kıymet bilmezlik mi, kişisel menfaatler uğruna, ulusal değerlerin geri plana atılması mı bilmiyorum, ama hiç biri bu utanç verici durumun bahanesi olamaz.
 
Son düzenleme:
aynen katılıyorm.. hiç bir bahane bugünkü durumumuzun bahanesi olabilecek değerde değildir.
 
ınsanlar savaslarda yenilmis soykırım yapmıs liderlerini el ustu tutarken bizler bugun dunyada esine hala rasttlanilamayan bşr savasi bir avuc insanla vermis bir insanin hicbir anisini yasatamiyoruz.saygi duymuyoruz.hherhangi bir avrupa ulkesinin Mustafa Kemal Ataturk gibi bir lideri olmus olsaydi yasadigi heryer muzeydi.biz yatini bile satiyotuz.nusrat dahi jilet olmaktan tarsus belediyesi sayesinde kurtulduki bir ulusun kaderinin degistigi bir gemidir.bu kadar nankortarihini atasini unutan milletlerin basina tarihte ne geldiyse bizim basimizada onun gelmesi kacinilmaz bu gidisle.
 
X