çiRkin peRi / Kendi Şiirleri

Cirkin Peri

Guru
Kayıtlı Üye
4 Ekim 2007
248
0
42
Gidişinle beraber suskunlaşan yüreğim, son kez; tıpkı bir veda öpücüğü gibi döküyor kelimelerini.
Havalardan toplayarak dağıttığım harflerimi; son kez ve belki de ilk kez öpüyorum yüreğinden seni sevgili!
Yokluğunda; unutmak yerine, bıraktığın acıları suluyorum bir çiçek misali.


Ben diyeyim petunya, sen de bir orkide…
Ne fark eder ki çiçeğin niteliği…​


Gün be gün çıkarıyorum acılarımı, tıpkı o adına karar veremediğimiz çiçeği güneşe çıkarır gibi. Hiçbir tasam yokmuş sanki, sanki hiçbir acı girmemiş yüreğime de sevgili; ben gün yüzüne çıkardığım sensizliğin meyvelerini topluyorum yanaklarımdan geceleri.
Biraz ıslaklık, şiş gözler ve gittikçe daha fazla kırılan bir can…
O can-ın tam orta yerinde sen, yani canan…


Ah, yar!
Ne çok konuşmaya ihtiyacım var oysa,
Oysa her kelimemde ne çok yaralıyorum yüreğimdeki seni
Ve
Dolayısıyla kendimi…​

Bu gece diğer gecelerden farklı sevgili!
Dedim ya , bu gece son kez ve belki de ilk kez yüreğinden öpeceğim seni…
Kim bilir, bundandır belki de canımı daha fazla yakışım karanlığın içinde sessizce…
Bundandır dağlamam kızgın bıçakla benliğimi…

Çünkü bu gece farklı…
Diğer gecelerden çok farklı…​


Biraz önce, çok değil, dedim ya az önce…Hatta eve adımımı atmadan çok aza önce; umutlarımın hepsini koyarak pis bir çuvala, İstanbul’un soğuk sularına fırlattım umursamaz gözükerek ama bin defa devrilerek toprağa yaşlı bir ağaç misali kırgınlıkla…

Ah yar,
Ne çok konuşmaya ihtiyacım var oysa…
Oysa ne çok işlemiş sensizlik zehirini böyle içime defalarca…​


Biraz önce, Beşiktaş sahilinde bir cinayete tanıklık eden onca göz, neyi izlediklerinin farkında bile değillerdi belki ama; ben umutlarımla birlikte boğuluşunu izledim senin ve sende kalan yüreğimin.

Dedim ya bu gece farklı…​



Bu gece seri cinayetlere gebe karanlıklar içinde bekleyen İstanbul’un soğuk sularını , senin ve umutlarımın nefessizliğiyle besledim delice…
Ardından tek bir kurşunla yere yıktım bedenimi…
Kimsecikler duymadı silahın o hırçın sesini…
Bir tek yüreğimin çırpınışlarına kulak veren kuşlar, kanat çırparak bağrıştılar hep bir ağızdan…
İstanbul’a yenik düşen bir sevda daha kaybolurken karanlık sularda usulca…

Ben, sensizliğin orta yerinde ; şarabın kızıllığıyla boyadım yıldızları ve ayı…

Bu gece farklı…​

Bu gece, kan kırmızı ırmaklar karıştı dünyanın dört bir yanında denizlere…
Ve kimse duymadı…
Cinayeti(mi) kimse görmedi sevgili…
Sadece, kuşların çığlıkları yankılandı sokak diplerinde…

Yar…
Yüreğinden öpüyorum seni son kez, bu gece…
Bilemezsin , ne çok özlemişim yüreğini…​

Ben her şeye veda ettikten sonra o sahilde; bir tarafımı katil yanımı, diğer tarafıma o sevdalı kadını alarak , sessiz sedasız ilerledim karanlık sokaklarda.

Ölüler yürür müydü yada insan yaşarken ölür müydü ?

Bu soruların cevapları öyle basit kalmışlardı ki; ilerlerken ayaklarım o dar, o pis ve o korkutucu sokaklarda, ansızın tökezleyerek çöktüm bir köşe başına…

Ölüler çabuk yoruluyor anladım…
Anladım yaşarken daha bir güçlü insan…
Anladım sen varken , daha bir dayanıklıydı beynim…
Ve daha güçlü dururdum ayakta…​


Bazen katil yanımın umursamazlığıyla, bazense o sevdalı kadının duyarlılığıyla başımı ağır ağır yasladım yanımdaki binanın nemli duvarına…

Ve sen…
Öldürdüğüm sen , hiç vakit kaybetmeden geldin yanıma…

Ah , ne çok özlemiştim seni,
Yar, bilsen ne çok özledim seni…​


Katil yanımın yatkınlığıyla seni gören gözlerimi kör ettim biraz önce, atılan boş bir şişenin kırık tarafıyla.
Karanlığı iyice benimsemem miydi korkusuzca çıkarmama sebep gözlerimi , yoksa sana olan özlemimi dindirmek miydi nedeni bilemedim…

Zaten bunların hiçbirini o an düşünmedim.​

Her şeyi bir anda yaptım ve sonsuz karanlıklara bulanıp; iyice sindim bir kedi misali o nemli, o soğuk,o boş duvara..

Sen gitmiştin,
Ben çok geç fark ettim…​


Karanlıklarla çevrelenmiş bir dünyanın tam ortasında; ufacık bir seste, iyice sindim o köşe başına…
Ve ufacık bir seste , daha beter kayboldum karanlıklarda.


Ah yar,
Bilemezsin…
Bu gece farklı,
Hiç bilemezsin bu farklılığı!​


Ve ben bu gece daha fazla acıtacağım canımı,
Canımı ,sonra da o can-ın tam orta yerindeki seni yani cananı…


Çok değil biraz önce, dipsiz bir karanlığın orta yerinde nedensiz beklerken; aniden bastıran katil yanımın acımasızlığıyla ,aynı boş şişeyi bu sefer yüreğime sapladım sevgili.

Çok değil, dedim ya az önce; yüreğimi çıkarıp, son kez ve belki de ilk kez öptüm onu, o köşe başında…
O nemli duvara yaslanarak umarsızca.

Yüreğimi…
Ve dolayısıyla seni,
Yani yüreğimdeki yüreğini.​


Gidişinle beraber suskunlaşan yüreğim, son kez; tıpkı bir veda öpücüğü gibi dökerken kelimelerini, havalardan toplayarak dağıttığım harflerimi; son kez ve belki de ilk kez öptüm yüreğinden seni.

O karanlık, o pis köşe başında kana kana öptüm yüreğimdeki yüreğini…
Ve söz vererek ardıma bakmamayı; o sevdalı kadını da bırakarak belki, hatta sadece katil tarafımı alarak yanıma, çöp tenekesine fırlattım bende kalan son parçanı da sevgili…
her şeyi fırlatıp o sokak başında , öyle döndüm sığınak bellediğim tek göz odama…

Yürek olmadan da yaşarmış insan ya,öğrenmiş oldum sayende sevgili…
Sayende ölülerde yaşarmış yada yaşarken de ölürmüş kişi anladı benliğim…
Ah yar,
Keşke sen öğretmeseydin bu gerçeklikleri…​


Dedim ya biraz önce , çok değil az önce; son kez ve belki de ilk kez yüreğinden öperek seni;katil yanıma teslim ettim bedenimi.
Ve suskunlaşan dilimden çıkan son kelime;
Bir soğuk HoŞÇaKaL şimdi…
terk ettiğin yüreğini iade ediyorum geri,
Ve son kez yüreğinden öpüyorum seni sevgili…

adsznx0.jpg


O pis, o nemli, o soğuk duvar kenarında ağlayan sevdalı kadına aldırma sakın…
Yar unutma,
Ölüler ağlamaz asla!


Meral BİLGİÇ
13/08/2007
 
Başka bir yürek vurmasın diye, o sevdalı kadını bıraktım yanına...

Herşeyin bir sebebi vardır ve başka bir yürek sevmesin diye beni, sadece katil tarafımı aldım yamacıma...

Meral...
 
Sensizlik bir şarkı olup çıkıtığında ve sen düştüğünde aklıma,kelimelerim sana koştu sevgili...






KaÇ aSıR oLdu BöyLe BekLeyeLi seNi?


Kaç zaman oldu görmeyeli yüzünü…
Yar;
Söylesene kelimelerini dayadığında boğazıma
Ve...
Nefesimi kesip şah damarımdan vurduğundan beri beni,
Kaç asır geçti zaman ve kaç an daha yitip gitti zamansızlıkta?

Mevsimlerden neydi okşadığında yüreğimi,
Ne zaman ekmiştin sevda tohumlarını toprağıma?
Ve hangi vakit erozyona uğrattın bir anda benliğimi?
Kaç zaman oldu sevdiğim…
Söylesene,
Kaç zamandır gidişini tekrar tekrar canlandırıyor,
Ve kaç zamandır bu acıyı çekiyor benliğim.

Ne çok özledim seni bilsen,
Ne çok kokun geliyor burnuma
Ve hala, kestiğin yerden nasıl da oluk oluk kan akıyor durmadan...

Bilsen ne çok yanıyor canım.
Sevdiğim,
Bilsen...
Ah bilsen,
Bir bilsen!​


Gidişinin ardından pek geçmediğini söylüyor, tanıyanlar beni.
Ve bilenler zamana bırak diyor her şeyi!

Zaman seninle vardı sevgili,
Ve sensizlikte geçmiyor, bilmiyor onlar...
Oysa tüm zamanlarıma hükümdar olmuşsun da sen,
Sensizlikte akmıyor günler...
Ve sensizlik,
Tekrar tekrar gidişinin görüntüleri canlandırıyor gözlerimde...

Yalnızlığın sensizlik olduğunu öğrenmemin üstünden kaç zaman geçti yar?
Söylesene,
Kaç zamandır yalnızlığın gerçek anlamını bilir oldu yüreğim?
Yada...
Sen kazıyıp gitmişken ismini kocaman bir boşluk bırakarak içime...
Canımı acıtan bir kimsesizlik çökmüşken yüreğimin orta yerine.

Kaç asır geçmesi gerek,
Onarması için ruhumun kendini?


Ruhuma düşen,
O derin korkuyu nasıl yok edebilirim yada...
Yada sözlerin ,
O şahdamarımı kesip parça parça eden yüreğimi...
Hani beni,
Bir anda sevda tohumlarını ektiğin toprağıma canlı canlı gömen…

O sözlerin hangi vakit silinir aklımdan.

Ne çok soru soruyorum değil mi, bu kadar zamanın ardından?
Gidiyorum derken bana, suskunlaşan ve hiçbir şey söyleyemeyen yüreğim,
Şimdi nasılda bir bir sıralıyor tüm cevapsız bırakılmış soruları.


Sensizlik içime işlediğindendir belki.
Belki de yeni yeni anlayabilmesidir ruhumun gidişini.
Giderken şaka yaptığının düşüncesiyle avutuşunun son bulmasıdır yada kim bilir
Belki de...
Belki de içimde patlayan volkanların nefes alamaz hale getirmesidir beni...


Susturmaya çalışma yüreğimi...
İstersen dinleme ama ilk kez konuşmaya başlamışken ruhum...
Susturma beni!

Hem bak, yine de neden demiyorum yar?
Neden gittin sorularını yöneltmiyorum sana!
Bir açıklama da beklemiyorum gidişine kondurman için.
Sadece kaç zaman oldu bilmek istiyorum.
Kaç zaman önce, yüreğimden koparıp yüreğini;
Başka bir gönüle kondurdun hiç sormadan bana!
Yada, sormanı beklerken;
Hangi gizli köşede, sığdırdın ikinci bir aşkı gönlüne?
Neden demiyorum...

Sadece merak ediyorum!​

Tüm bunlar olalı, kaç asır geçti ömürden?

Yada...

Ömür dediğimiz şey,
Asır devirir mi ağaçlar misali?

Hadi yar susma!
Gidişinin ardından,
Susan yüreğim gibi
Susma sende şimdi?


Sensizlik kaç zamandır yanı başımda bir çocuk misali...
Sensizlik kaç zamandır dost olmuş gönlüme söyle,
Söyle bana n’olur…

Hangi anlarda kaldı sevdamız,
Hangi anlarda katlettik onu elbirliğiyle de;
Bana sevdamın kanayan yanı
Sana ise hiçbir şey kalmadı geriye?


Kaç zaman oldu görmeyeli yüzünü,
Yar,
Söylesene kelimelerini dayadığında boğazıma
Ve...
Nefesimi kesip şah damarımdan vurduğundan beri beni,
Kaç asır geçti zaman ve kaç an daha yitip gitti zamansızlıkta...


Sende bilmiyorsun belki de...
Belki de benim unuttuklarımı,
Sen hiç bilmedin kim bilir.
Sorularımı yöneltirken sana,
Cevap vermeyeceğini bilsem bile dökmek istedim içimdeki zehiri!


Sahi, kaç mevsimdir böyle zehrin kurutuyor beni?​


Sormadım say...
Sormadım farzet sevgili!

Farzet ki bir deprem oldu ve yitip gitti ruhum.
Yitip giderken kırık bir sevda bıraktı sana!
Şimdi o sevdanın esintileri geliyor kulağına.
Sevdamın sessiz çığlıkları yankılanıp havada seni buluyor farzet.

Ve umursama!
Tıpkı giderken sebepsiz,
Umursamadığın gibi sevdamı...​


Gözlerimden huzur okunurdu, olduğun vakitlerde...
Bilemezsin yüreğim nasıl gülümserdi sevdiğim.
Ve yine bilemezsin nasılda soldu gözlerim...
Gözlerimde yağmur bulutları dolaşıyor
Ve yüreğimde hüküm sürüyor çöl rüzgarları...

Sen gittiğinden beri,
Evet sevgili...
Sen gittiğinden beri,
Kelimelerim acı veriyor...


Sahi, kaç asır daha sürecek bu acı?​


avatar_l.png


Meral BİLGİÇ
30 Eylül 2007
 
Teşekkür ederim arkadaşlar.Beğenmeniz bana onur verir...



Bu Gece


Gözlerimdeki hayalin gitgide silinirken yar, yok ediyorum kendi ellerimde senin yüreğimdeki yerini gecelerin birinde.

Bakma şimdi böyle söylediğime, kıyamıyorum önceleri sana...Anılarımı silemiyorum hafızamdan hızlıca.Usul usul hatırlıyorum önce..Hatırladıkça ince bir sızı doluyor içime de ona inat; ben, uzun uzun bakıyorum sana son kez baktığımı bilerek ve hıçkırıkları boğazımda hapsederek karanlığın en acımasız olduğu vakitlerde,zamansızlığın hüküm sürdüğü anlarda...

Gecelerini birinde,aslında bu gece...

Bir volkan patlıyor,tam da seni katletmek istediğim anlardan birinde.

Saat gecenin dördü ve ben bu sefer senin aradığın vakitler olduğunu fark edip özledim senileri gönderiyorum yıldızların korumalığında düşlerine...

Yüreğimdeki volkanın lavları eritiyor gitgide bendeki seni...Sendeki beni hatırlıyorum derken ve derken lal oluyor dilim...

Sus (ol)uyorum...

Yavaş yavaş erirken sen, benliğime hakim olan yangınların içinde; bir damla yaş olup akıyorsun gözlerimden.
Tek bir damla olup süzülüyorsun dudaklarımın kurumuş yanlarına.
Çölde kalmış bir gezginin gördüğü serap sonucu sevinçle koşması gibi, dudaklarım kana kana içiyor seni tekrar tekrar ve gördüğü serabın hayal kırıklığıyla yığılıyor yastığına başım.

Kaç gece böyle geçti bir bilsen ve bir bilsem kaç gece daha böyle geçecek sevdiğim.

Yağmurlar yağıyor yar;
Sen farkında olmadan düştüğün vakitlerde düşlerime, sensizliğin şehrini zaptediyor zorla bulutların hüznü.

Sensizliğin şehri dedim ya sanma ki İstanbul’un sokakları yıkanıyor gecenin bir vakti.

Hüküm sürdüğün yüreğimin en gizli köşeleri esir düşüyor çünkü yağmurlara,çünkü sensizliğin şehri yüreğimde saklı da, kimsecikler bilmiyor onun varlığını benden başka.
Yüreğimin en gizli köşesinde...
Evet yar,yüreğimin en gizli köşesinde hüküm sürdüğün krallık bir anda bulutlarla kaplanıyor; tıpkı gelişinde açan güneş gibi, gidişinle sonbahar hüküm sürüyor benliğime...

Ve ben yine; her zamanki gibi, sadece susuyorum bu zoraki hükmedişe...

Yağmurlarım fırtınaya dönüşüyor sevdiğim; hiç durmuyor ya, bir de üstüne sert rüzgarlar esiyor.

Üşüyorum!
Ah bilemezsin ki ne çok üşüyorum...
Ben yar,ben sensiz çok üşüyorum.

Sorular geliyor aklıma, dilimin ucunda tıkanıyor ve darma duman ediyor sen düştüğün vakitlerde düşlerimi. Sorularla birlikte sen kayboluyor, yüreğimdeki esintilerin içinde.
Ve ben,kaybolduğunu anladığım anda seni aramaya koyuluyorum yeniden; sert rüzgarlara inat hiç söndürmeden elimdeki bitmek üzere olan (u)mu(du)mu.
Oysa çok değil,daha biraz önce yok etmeye karar vermiştim seni..Çok değil az önce,anılarıma son kez bakayım demeden önce vazgeçmiştim senli gelecekten ve idamına karar vermiştim senli geçmişimin.

Seni arıyorum sevgili,yine o gecelerden birinde düş(üş)lerimin orta yerinde;birkaç eskimiş anının dostluğunda seni arıyorum, kalbimin karanlık koridorlarında.Ayak seslerini izliyorum sen farkında olmadan.Adım attığın yerleri tekrar tekrar dolaşıyorum belki görürüm seni diye.Ve belki duyumsarım diye kokunu, belki hani sesin gelir diye kulağıma dikkat kesiliyorum gecenin bir vakti...

Ben seni arıyorum....
Bilmiyorsun sevgili,
Hiç bilmedin ve hiç bilmeyeceksin...
İçimdeki sızıyı bile umursamadan;yağmurlara esir düşerken gözlerim, senli rüyalara nasıl da uzanıyorum usulca...
Sen farkında olmadan, belki beni hiç umursamadan yaşarken hayatına, ben evet ben; nasıl da yüreğimi avuçlarıma alıyorum ve içindeki seni öpüyorum defalarca mesela.
Mesela defalarca beni düşünmeni diliyorum o anlarda da ; nasıl gözlerim nemli dalıyorum uykuya.
Dedim ya bilmiyorsun...
Geçmişte de bilmedin aslında ve gelecekte asla bilmeyeceksin oysa...

Hatırlıyorum da ne güzel gelmiştin yanıma yar!
Ne umutlar ekmiştin yüreğime, gözlerinin ışıltısıyla nasıl da ısıtmıştın benliğimi.
Geçmiş zaman,çok uzak değil aslında ama bir asır geçmiş kadar da tüketici insan ömrünü.
Ne olursa olsun geçmiş zaman!
Geçmesini hiç istemediğim zaman...


Unuttun mu yoksa sen o vakitleri...

Hatırlıyorum da, hani bakarken bana nasıl da erirdi yüreğim huzurla...

Sana söylerken titreyen sözlerim vardı hatırladın mı?
Sözlerimi geç, bir zamanlar baktığın gözlerim silindi mi yoksa o zeytin karası gözlerinden?
Söylesene bir anlıkta olsa düşmüyor muyum düşlerine?

Bilsen yar,
Bilsen ne çok soru var böyle zihnimde dolaşan ve cevapsızlık içinde kıvrandıran benliğimi.
Bilsen seni gördüğünde susan dilim, yalnızlığım dikildiğinde karşıma nasılda sorularla öldürüyor kendini...

Zamana yenik düşmeyecekti hani sevdamız diye haykırırken buluyorum mesela kendimi, Hani...
Hani, zamansızlıkta bile bulacaktık da birbirimizi yollar engellemeyecekti unutmamıza birbirimizi.
Ne olursa olsun yanımdaydın yada...
Hatırlıyor musun; gözlerimin içine bakarken; her ne olursa olsun arayacağın kişi olmalıyım, sen çok değerlisin diyişini?

Hatırlamıyorsun...
Hatırlasaydın yazar mıydım bunları?
Hatırlasaydın gecenin bir yarısı infazına karar verip sonra da kaybolduğunu görünce aramaya koyulur muydum elimde kalan son umut parçacıklarıyla seni...

Söylesene sevgili, duysana sesimi!
Hadi susmayıp versene cevap varsa birazcık yüreğin...
Ve geçmiş zamanda da olsa vardıysa yüreğinde yüreğim...

Hani sözler yetersiz kalacaktı da sevdamıza, sadece sessizlik anlatacaktı bizi dört bir yana...
Söylesene nerdesin o halde şimdi?
Şimdi nerede o söz ettiğin sevgi?
Söylesene sen,
Sen neredesin sevgili?

Kaç ömür tükettim gidişinin ardından bilemezsin ya, sen kaç kez sorularla yatıp cevapsız kaldığımı düşünemezsin ya hani...
Ne söylemeli dilim yada nasıl yok etmeliyim yüreğimde bıraktığın o ince ama mahvedici sızıyı?
Susmalı mıyım yoksa hiç durmadan tüm içimdekileri kusmalı mı fırtınaların ortasında... Söylesene!

Sahi, unuttun mu beni?
Yar, unuttun mu söylediğin o içimi okşayan sözlerini...
Hatırlamıyor musun sahi?
Hatırlamıyorsun...
Biliyorum söylediğim hiçbir şey canlanmıyor zihninde sevgili...
Ve hiç canlanmayacak ne kadar konuşursa konuşsun dilim...
Olsun ben yine karanlıkların içine biraz da benim siyahımdan karıştırıyorum...
Dedim ya gözlerimdeki hayalin gitgide siliniyor ve ben gecelerin birinde,aslında bu gece, karar veriyorum seni silmeye...
Kararsızlık içinde çırpınırken çişeleyen yağmur damlalarına sığınıp, biten (u)mu(du)mu bırakıp herhangi bir yerde uzaklaşıyorum şimdi senden.Tam da bu gece, bitiriyorum seni, bitiremeyeceğimi bile bile söz veriyorum kendime...

İnfazını onaylayan elim kırıyor kalemini.

Kokunu gömüyorum sevgili ,toprak kokusuyla birlikte karışıyorsun geçmişin silik anılarına. Düşününce hatırlıyorum ya, zamanla silinecek biliyorum o da...Biliyorum ki sadece toprak kokusu kalacak bana ve belki yağmur yağdığında, ince ince süzüleceksin dışarıya...

Ama çok geç olacak o anda...
Zaman çok geçmiş olacak bizim için ve yaşlı bir yürekte küçük bir tebessüm olup unutulacaksın çok geçmeden üzerinden.

Şimdi ellerimi yıkıyorum bak!
Hiç yıkamadığım kadar çok yıkıyorum onları bu gece, ellerime dokunan ellerini çıkarmak istiyorum umarsızca. Tenime değen teninin izlerini atıyorum kor ateşlere bu gece; bıçakla sıyırıp attığım son kırıntılarını da göz yaşları içinde yakıyorum işte şimdi,tam da bu gece...

Gecelerden birinde söz verdim ya hani kendime ,öldürmek için seni!
Şimdi canım yansa da yok ediyorum yüreğini ve senli geçmişimi...

Bakma böyle söylediğime, zor oldu benim için...
İnan çok zor oldu bu gece gerçekleştirdiğim infazına karar vermeye.

Kaç gece geçti bilmiyorum inan,
Kaç gece kıyamadım yüreğimdeki sana ve kaç gece aklımda belirdin, karanlık çöktüğü anlarda dünyama.

O yüzden bakma şimdi böyle savurduğuma kelimelerimi rüzgarlarla sonsuzluğa, bunu yaparken, senden önce kendimi öldürüyorum bil sevgili...

Bil ki, senin infazına karar veren yüreğim ve kalemimi kıran ellerim; kendi intiharını gerçekleştiriyor şimdi...
Gecelerin birinde önce seni katlediyor ve sensizliğin orta yerinde intihar ediyor yüreğim...
Evet gecelerin birinde ,aslında tam da bu gece...

Bu gece, sensizliğin şehrinde soğuk rüzgarlar esiyor yar...
Yer gök kırmızı!
Şarap kızıllığında akıyor kan damarlarımdan...
Ve ellerim önce senli geçmişi katlediyor, ardından sensiz günlere gebe bir geceye yenik düşüp kapatıyor gözlerini...
Ve bir düş(üş)ün içinde intihar ediyor ağır ağır...

Tüm bunları yaparken ise...
Lal oluyor dilim...
Yüreğim susuyor...
Sadece susuyor...
Ve geleceğe emanet bir sessizlik kalıyor benden...
Sessizliğin nedeni sen oluyor,
Bizden kalan ise şarap kızıllığında yenik bir sevda geride...

Gecelerin birinde,
Aslında,şimdi...
Yani bu gece....
Gözlerimdeki hayalin gitgide silinirken , yok ediyorum kendi ellerimde senin yüreğimdeki yerini...
Ve intiharım gerçekleşiyor bu gece...

Yar...
Yar, bu gece her şeyi bitiyorum yüreğimde...
Ve ben...
Ben artık gidiyorum..
Tam da bu gece!
bugecehg2.jpg


Meral BİLGİÇ/01.10.2007
 
Yağmur yüreğime çiselerdi kendimi genç hissettiğim zamanlarda.

Serinlerdi yüreğimin dört bir tarafı…

Ben ne zaman karanlığa düşsem, yağmur başlardı gözlerimden ve gönlüme düşerdi her bir damlası.

Her damlada sen olurdun…
Her damlada senden bir parça olurdu..
Ve ben her yağmurda seni bulurdum….​

Tekrar tekrar düşerdin yüreğime, tekrar tekrar saklardım seni yüreğimin gizli bahçesinin topraklarına… Ve sen her damlanla yeşertirdin benim benliğimi bilinçsizce. Gençlik zamanlarımdı…

Hoyrat kullandığım vakitler seni…
Seni ve kendimi...​

Kaybettim kelimelerimi, yine geceni bir yarısı yağmur başlamışken ve sen dolacakken içime apansız serinliğinle, ben vazgeçtim genç olmaktan… Hoyratlığım izin vermedi tekrarlara ve ben bıraktım gençliğimi, bıraktım seni, bıraktım kendimi ve bizi yarı yolda.

Belki bu yüzden küskün kaldı yağmurlar bana, belki bu yüzden yağmurlardan uzak kaldı benliğim. Ve bu yüzden gizli bahçemin yollarını bulamaz oldum gençliğe veda ettiğim gecenin sabahında. Kendimi kaybedişim seni bulamayışımla başlar.

Sessizliğin içinde yitip giden bir gölgenin sahibiyim şimdi… Şimdi varlığını asla ispat edemeyen biriyim karanlık yollarda, ışıklardan uzak hareket eden ve saklanan sürekli.

Güneş her yanı aydınlatır ve binlerce gölge üzerinde yürürken adımlarım, sen benim ardımdaki koca bir boşluksun şimdi.

Ve ben bu zamanlarımda yarım olmayı öğrenmeye başlıyorum ağırdan. Yarım dolaşıyorum sokaklarda, yarım dönüyorum evime… Işıkları açmıyorum yarım yanımı fark etmeyeyim diye. Her şeyi yarım yamalak yapıyorum ve belki de bu yüzden ışıklı yerleri sevmiyorum…

Işıksız yerlerde tamlaşıp kalakalıyorum, bildiğim halde asla başaramayacağımı, bildiğim halde hep yarım yamalak hayatlar yaşayacağımı…

Evet söyleme, biliyorum kendimi kandırıyorum…​

Ve yağmur…
Yağmur çiselemiyor artık yüreğime; çünkü genç olmaktan vazgeçmişliğim, sessizliğin içinde gölgemi kaybedişimden beri devam etmekte.
Ve ben gitgide yitirmekteyim benliğimi…
Ve gitgide bunayan yüreğim çamurlaşmakta, gitgide yok olmakta.
Sen hiç gölgeni kaybettin mi sevgili?

Benim seni kaybettiğim gibi ya da aslında seni hiç bulamadığımı fark ettiğim gibi; bir gün, ansızın, çıktığında dışarı anladın mı gölgesiz olduğunu acıyla?

Kaçtın mı aydınlıklardan bu yüzden?
Bu yüzden karanlıklara hapsettin mi kendini ve zaman yavaş yavaş eritti mi benliğini?

Sen hiç gölgeni kaybettin mi sevgili?​
Odamın gölgelerinde senin adımlarındı gülümseten beni ve ben ne zaman gülümsesem sana, yağmurlar yüreğime çiselerdi karanlıkların arasından…

Kendimi genç hissettiğim zamanlardı…​

Sen vardın hani, hani adımların duyulurdu yüreğimin koridorlarında…

Ve gölgem vardı güneşe çıktığımda, her gece yağmurlar çiselerdi hani?

Hatırladın mı sevgili?

Sen yağdırırdın yağmurları yüreğime ve bir gün gölgemi de alıp gittiğinde onlarda gelmişti peşinden son damlaları akıtarak, kan kırmızısına boyayarak benliğimi.

Çünkü ben tam da o gece istifa etmiştim genç olmaktan.

Sen gittiğinde gölgem ile birlikte, genç olmaktan vazgeçtiğim anda terk etti yüreğimi serinleten yağmurlar beni…
Tıpkı senin gibi…
Tıpkı gölgem gibi ve hatta hoyratça kullandığım gençlik dönemlerimin katili olarak tıpkı ben gibi…

İşte bu yüzden kabullendi benliğim yaşlılığı ve yitip gitmeyi zamanda… Kaybolmayı, gölgesiz yarım yamalak yaşamaktansa bir an önce yok olmayı…

Yağmur yüreğime çiselerdi kendimi genç hissettiğim zamanlarda.
Serinlerdi yüreğimin dört bir tarafı…
Ben ne zaman karanlığa düşsem, yağmur başlardı gözlerimden ve gönlüme düşerdi her bir damlası.
Her damlada sen olurdun…
Her damlada senden bir parça olurdu…
Ve ben her yağmurda seni bulurdum…
Sen her yağmurda yüreğimin topraklarını yeşertirdin…

Dedim ya, kendimi genç hissettiğim zamanlardı…
Çok geride kaldı…

Sen yağdırırdın yağmurları yüreğime ve bir gün gölgemi de alıp gittiğinde onlarda gelmişti peşinden son damlaları akıtarak, kan kırmızısına boyayarak benliğimi.

Çünkü ben tam da o gece istifa etmiştim genç olmaktan.
14750cc.jpg


Meral BİLGİÇ
 
adszfh9.jpg

Sigara dumanında geliyorsun bana bir yudum sevgiyle … Ve o bir yudum sevgi umut olup akıyor yüreğime.

Ah sevgili, kendi kendine oyunlar oynayan bir çocuk gibi oyunlar kuruyorum üstüne. Ve oyun sonlarında daha bir umutlanıp bekliyorum geleceksin sen diye.

Bir gün işe giderken yerdeki karelere dikkat ederek ilerliyorum mesela yolda. Seviyor sevmiyorlar dilimde yer etmiş, bir kare seviyor bir kare sevmiyor diyor senin için. Oyun bu ya işte; istiyorum ki seviyorda bitsin kareler,sevmiyorda biterse yanlış saydımlarla avutuyorum bu sefer kendimi.

Sonra; yolda giderken yine, duyduğum ilk şarkı ondan gelsin diyorum,sebepsiz yeni bir oyun daha koyuyorum hemen önüme.Sevmiyor diye çıktıysa hele o kareler kesinlikle pes etmiyorum, hemen oracıkta başka bir uğraş buluyorum sevdirebilmek için kendimi sana. Şarkılardan anlam çıkartıyorum; öyle ki en hareketli şarkıda bile güzel bir söz yakalıyor gülümsüyorum.

Yok yok, o da düşünüyor beni, o da özlüyorlarla avutuyorum kendimi.

Tıpkı bu geceki gibi…

Bu gece, bir sigara dumanında geliyorsun bana, aslında kaçıncı sigara dumanı olduğunu ben de bilmiyorum ama ; bir sigara dumanında işliyorsun sebepsiz tekrar yüreğime.

Sahi sen, sigara dumanından çember yapmasını bilir misin sevgili?

Gülme, hadi gülümseme…

Demiştim sana hala çocuk bir yanım vardır diye unuttun mu yoksa?Gidişinle o çocuk yanım ağlamak yerine oyunlar kuruyor kendine ne var bunda?

Bu gece bir sigara yakmışken aklımda sen, bir anda sigara dumanından çemberler yapmaya çalışırken buldum kendimi. Tıpkı okuduğum kitabın sayfa sonundaki kelimenin anlamını biliyorsam diyerek başladığım oyunlar gibi. Tıpkı beş dakika içinde telefonum çalarsalarla avuttuğum gibi kendimi.

Ve çember yapamadığım her sigaranın üstüne başka bir tane daha yaktım gecenin bir yarısı çakmak krizine inat kibrit çöpüyle.(Bir zamanlar yüreğimdeki seni yaktığım o son kibrit çöpü ile belki de. )

Kaç sigara bana göre yamuk çıktı bu gece bilmiyorum sevgili, kaç sigaraya suç attım çember çıkaramadım diye. Ve kaç saattir öyle dalmış bir çembere umut bağlayıp sevgi dileniyorum gecenin bir yarısı senden haberin olmadan bilmiyorum ya; çocuk yüreğim kurmaya devam ediyor oyunlarını…

Yüreğim, tıpkı terk edilmeyi bilemeyen yetim çocuklar gibi oyunlar kuruyor kendine.

Bazen yerdeki bir taşla getiriyor senin sevgini bana, bazen bir kitap sayfasında…Yada ilk duyacağım şarkıda.Tıpkı bu gece oynadığım çember çıkarma oyunu gibi, ne olursa olsun en umutsuz anımda…

Bilmiyorum ki bu kaçıncı sigara…


Meral Bilgiç
 
Bir gece aniden verdiğim bir kararla ve sana göre yargısız infazlarla giderken bırakıp seni uzaklara; içimde bir yerlerde beni unutacağın korkusunu taşıdığını hiç düşünmemiştim yüreğimin.

Şimdi karşıma dikilen unutulma korkusunun eşliğinde geliyor o güzel gözlerin aklıma.

Yüreğine başka birinin dokunabilme ihtimali yangın yerine çevirirken tüm benliğimi, belli belirsiz seslenişlerim başlıyor sana.

Kadınım, güzel gözlü ceylanım….

Söylesene kadınım, unuttun mu ansızın karşına çıkıp; bir anda bilinmezliğe karışan bu hoyrat yüreğimi?

Unuttun mu huzurum diyerek sarıldığın anda, ilmek ilmek yüreğine işlediğin adımı?

Söylesene kadınım, unuttun mu bu deli adamı?


Zamanlardan neydi çıktığında karşıma, yada hangi asırda sevmiştim ben seni? Seni ne zaman tanımıştım ve hangi aldanıştı sana bakarken duyduğum mutluluğun çağı?

Eskilerden olmalı…
Çok eskilerden….
Söz ettiklerim geçmiş zamanlardan yadigar kalmış olmalı benliğime.


Kadınlığımın tüm zamanlarını feda edebilecekken uğruna, yargısız infazlarla katledip gitmiştin yüreğimi.

Evet, sence bana göre; ama yine de öyle…

Yüreğinin bir yerinde unutulma korkusunun olması ne fark ederki söylesene sevgili(m)…

Yoksa o yüksek erkeklik egosu mu sorduran bu sorulara sana?

Öyleyse sorma… Sorma ben bu yüzden sevmedim seni çünkü…

Hatırlasana sevgili, ben seni farklı olduğun için sevmemiş miydim eski zaman aşklarıyla? Ve egosuz yüreğinle taht kurmamış mıydın benim dünyama?

O halde sorma, bu soruları sorduran sana sevgi değil de korkaklığın ürünüyse sevgili sakın ses çıkarma bana…

Beni terk edip gittiğinde bir gece ansızın, kapı önüne bırakılmış bir bebek misali bekledim sessiz sedasız tekrar almanı yüreğine yüreğimi.

Ve hangi çağlardan kalmaydı bu bekleyiş hatırlamıyorum asla…

Dedim ya sana eski zaman aşkları ile sevmiştim yüreğini…
Ve öyle severken seni, unutabileceğim korkusunu hiç yaşamamıştı benim benliğim oysa…

Oysa ne senin gibi sevmekten kaçmıştı yüreğim nede unutacağım yada unutulacağım korkusuna esir düşmüştü gözlerim…

Eskiden kaçmadığım gibi sevmekten yine içinde bulunduğumuz o bilmediğim zamanda da kaçmadım seni sevmekten sevgili, kaçmadım esir olmaktan yüreğine…

Ama …Ama her şey bitmiyor sevmekle…
Her şey evet buradayım girmedi kimse yerine demekle de bitmiyor… Mutluymuşum mutsuzmuşum bu da değil önemli olan…

Hangi zamanda döktüm bilmiyorum göz yaşlarımı ardından, yada hangi çağdı yangın yerine çevirip gittiğinde beni bilmiyorum…

Dedim ya bilmiyorum acıları hangi devirde yaşamıştı yüreğim sevgili..

Bildiğim tek şey canım çok yanmıştı…Unutamadığım tek şey, içimde fırtınalar koparken senin yanımda olmayışındı… Ve canımın zamansız çağlarda yok olduğuydu karanlık sularda boğularak…


Bu yüzden sorma bana, her sorduğun soruda korlaşan tüm acılar tekrar tekrar dikilir karşıma…
Ve ben hangi zamanda yaşadığımı bilmediğim sevdaya tekrar tekrar küsebilirim herkesten habersiz….

Sakın bu soruları bir daha sorma bana…


Zamanlardan neydi çıktığında karşıma, yada hangi asırda sevmiştim ben seni? Seni ne zaman tanımıştım ve hangi aldanıştı sana bakarken duyduğum mutluluğun çağı?

Eskilerden olmalı…
Çok eskilerden….
Söz ettiklerim geçmiş zamanlardan yadigar kalmış olmalı benliğime.


adszml2.jpg


Meral BİLGİÇ
 
Bir sır vereyim mi sana…

Bekle…

Harflerimi güçsüzleştirip geliyorum yanına..
Güçsüzleşsinler ki duymasın senden başka kimse,ve anlatamasın benden başkası…

Çok mu merak ediyorsun ne diyeceğim,öyle kulak kesilmiş bekliyorsun sesimi..
Ne söyleyecek acaba,acaba nereden başlayacak beni sevmeyeler mi dolşıyor beyninde..

Bencil sende….

Tamam kızma hadi..

Pşşşttt…
Sana bir sır vereyim mi…

Bekle…

Harflerimi havalardan toplamalıyım önce,
Gidişinin ardından pek bir dağıldılar,
Gidişinin ardından pek bir konuştular ya..
Seslerini kısayım önce..

Bekle dedim..

Harflerimi güçsüzleştirip geliyorum yanına..
Güçsüzleşsinler ki duymasın senden başka kimse,ve anlatamasın benden başkası…


Ne çok sevmiştim değil mi seni,
Ve ne çok sevmiştin beni..

PeH..
Palavraları bırak da dinle beni..
Bir kere de olsa sus..
Sus Allah aşkına..
Bak bir sır vereceğim sana..
Harflerimi güçsüzleştirdikten sonra…

Belki de katlederim daha sonra onları ,bir daha yazamasınlar diye sana…

Pşşttt..
Sana bir sır vereyim mi?

Bekle…

Hayatımın huzuruydun ya hani,en büyük huzursuzluğum oldun şimdi..İçtiğim sigara gibi işledin ya hani ciğerlerime sebepsiz ve nedensiz öksürükler dayadın ya boğazıma…

Tamam patlama..
Söylüyorum,söyleyeceğim..
Biraz daha güçsüzleşsinler..

Kimse duymasın senden başka…

Güçsüzleşsinler ki kimse kullanamasın benden başka..
Ve sonra da katletmesi,kan kırmızıya boyamak kolay olsun tüm kelimeler…

Hani mizli hayallerle dolaşıyorduk ya gökyüzünde, her sigara da biraz daha işliyordun ya içime..

Pştt..
Dağılma hemen…
Bekle…
Hem bir sır vereyim mi sana sevgili…

Ben ..
Evet ben sigarayı bıraktım…
Tıpkı senin gibi…

Not:şimdi katli vacip oldu kelimelerim..
Senli cümleler kurmamaları için asla…


Bir sır vereyim mi sana…

Bekle…

Harflerimi güçsüzleştirip geliyorum yanına..
Güçsüzleşsinler ki duymasın senden başka kimse,ve anlatamasın benden başkası…

Yada boş ver..
Ben dikeyim harflerin çıktığı dilimi, o da yetmez tamamen kapatayım çenemi…


41132425682ol7ws2.jpg


02/10/2006
Meral...
 
Yapboz hayatlar yaşamaya alışmıştı bedenlerimiz.


Yalancı baharlarla avunur olmuştu, kışın keskin soğuğunda kalmış yüreklerimiz. Ve yarım kalmış ömürleri bitirmek için didinip duruyorduk süresiz.

Tam da sonlarına geldiğimde koymuştun önüme o yapbozu.
Tam da artık alışmaya başlamışken dikilmiştin karşıma sebepsiz.


İki yarım hayatı birleştirip, tamlaştırma çabana hayran bırakmıştın beni de hani, birden bire yanı başında bulmuştum kendimi…

Mevsimlerden sonbahardı hatırlıyorum!
Hatırlıyorum puslu bir havada çıkmıştın karşıma; gözlerimde buğu yürürken o toprak yolda, aniden belirivermiştin elindeki yapbozla.


Belki bir Eylül sabahıydı kim bilir?
Sonbahar sabahında doğan güneş gibi gülümsetmiştin yüreğimi…

Ya da bir Kasım akşamı fark eder mi?
Kayan bir yıldız gibi ani ve keskin bir giriş yapmıştın hayatıma…


Mevsimlerden sonbahardı işte ve sen puslu bir havada çıkmıştın karşıma, o toprak yolda. Sonbahar yaprakları dökülüyordu ağır ağır, yağmur damlaları serinletiyordu hani yüreğimi…

Dur…
Bir şey daha anımsıyorum düşündükçe bu sonbahar gecesinde bizi…
Dur…
Bekle biraz daha anımsamalıyım seni…
Yapbozumuzu bulmalıyım mesela… Nereye saklamıştım hatırlamalıyım onu…
Çatı katındaki depoya mı kaldırdım acaba! Ya da benim adıma saklaması için bir arkadaşıma mı vermiştim onu?
Nereye koymuştum?
Nereye!
O kadar uzun zaman mı geçti unutturmak için bana, yoksa beynim mi karşı koyuyor onu bulmama?
Yatağımın altına gizlemiştim sanırım… Sanırım hem çok yakınımda durman hem de asla görmemem için oraya esir etmiştim yapbozumuzu ve onunla birlikte bizi…
Evet… İşte bak burada!

Ve evet, gitgide daha fazla hatırlıyorum seni, bir parçası eksik yapboz(umuz)a bakarken şimdi.


Mesela büyük bir heyecanla; tamamlamak ve tamlanmak adına bilmem kaç parçalı yapbozu önümüze koyuşun geldi şimdi aklıma.
Yüzündeki gülümsetme aynen o gün olduğu gibi titretti yüreğimi…

Anımsıyorum da ilk parçasını yerleştirip beklemiştin beni. Gözlerimin içinden yüreğime ulaşıp, “hadi, bir bütün olmak için” diyordun sessiz sedasız ve diğer parçayı uzatıyordu ellerin bana.

Dedim ya ilk parçayı sen yerleştirmiştin. Daha dün gibi hatırlıyorum da sevgili, ilk günkü gibi ışıldıyor gözlerim anımsadıkça her şeyi.

Hani kırılmasın diye yüreğim özenerek bakıyordun bana ve kırılacak bir eşya misali itina ile yerleştiriyordun yapbozun parçalarını doğru yerleri buldukça…

Hani ilk orada güvenmiştim ben sana. Orada koymuştum adını…
“HuZURuMDuN” sen…
Sen yarım yamalak yaşamayı öğrenmiş yüreğimi tamlaştırandın sevgili.
Kokusuyla rahat nefes aldığımdın ve yanında gülümsediğimdin mutlulukla.

Sendin yar sendin, yeniden toprak kokusunu sevdiren bana ve her yıldız kayışında dilek tutulması gerektiğini hatırlatan umutla.



Yapboz hayatlar yaşıyor, birbirimizi tamlamak istiyorduk amansızca… Hatırlıyorum, evet,hatırlıyorum; sen tozlu toprak kokusuyla birlikte gelmiştin elinde yapboz bana.

Gitgide beliriyordu önümüzdeki resim ve gitgide daha bir belirginleşiyordu bağlılığım sana…
Yapboz hayatları kurcalamayı sevdiğini bilmememdendi saflığım ve gözlerindendi tutsaklığı sevdamın…

Son parça elinde bakarken bana; ben anlamamıştım her şeyi noksan bırakacağını oysa. Oysa son parçayı yüreğimin en gizli köşesine saklayıp(benim bile bilmediğim), oyundan çıkacağını düşünmemiştim oysa.

Yapboz hayatlar yaşıyorduk ve benim son parçam sende kalmıştı…
O son parça yüreğimde saklıydı hani…
Hani sen saklamıştın, sen yerleştirmiştin onu oraya…
Ve yüreğim senin ellerine tutsaktı hani!

Sen giderken kalbimi de alıp yanına o sonbaharda, yarım yanımda kayboldu karanlıklarda…

Yapboz hayatlar yaşıyorduk ve benim yapbozumun son parçası kaybolmuştu umarsız gidişinle o toprak yolda…




24/02/2007
Meral BİLGİÇ
 
Köşe başında beklerdi yalnızlığım,
Üstümde yırtık bir elbise,ay ışığının hüznüyle bakardı gözlerime.
Elinde patlamış bir top koşardı ona çocuk yanım.
Aksak eliyle şişirirdi çocuk yanımın,çocukca egolarını tıpkı topumu götürüşüm gibi yanına umutla...
Ve karşılığında bir avuç hayal alırdı benden sebepsiz.
Ben umursamazdım...
Ben olmadan anlamsızlaşır hayallerim ve hep hayal üretebilirim derdim çocukca bir cesaretle...
Ve her koşuşumda ona, biraz daha büyüdrüm bu sebep...
Ve o...
O hep daha fazla hayal için beklerdi beni.
Beni ve herkesi o köşe başında...
Kimse büyüdüğünü anlayamazdı,
O bir avuç hayal karşılığı beklerken bizi sokak lambasının altında...

Köşe başında beklerdi yalnızlığım,
Bir aşk acısı hakimken bedenime,
Bu sefer aşık tarafım koşardı ona kırık yüreği ellerinde...
O bu sefer aksaklığı biraz daha gitmiş beklerdi beni aynı yerde...
Yaralanmış yanımı tutardı o eliyle...
Ben bir avuç hayal uzatırdım derken aynı aksak eline.

Oysa ben anlayamazdım...
Oysa ben onardığı yaralara karşılığı aldığı hayallerim için beklediğini bilsem de umursamazdım...

Ve o bir avuç hayal daha istemeyi hep sürdürürdü benden...
Ben uzatır dönerdim yatağıma aşık yanımla...
Geriye onarılmış ve aşktan korkan ürkek bir benlikle yaslanırdım yastığıma...
Biraz daha büyür ve biraz daha hayal kaybederdim o köşe başında...


Köşe başında beklerdi yalnızlığım,
Hep kırılan bir yanım olurdu mutlaka...
Ve onarılmaya muhtaç yanlarım...
Her seferinde bir avuç hayal daha uzatırdım ona...
Ve bir avuç hayal karşılığı biraz daha büyümüş dönerdim yatağıma...

Yastık altına sakladığım hayallerimi çıkarıyorum topluyorum avucuma...
O bekliyor aynı yerde beni..
bu sefer kıyafeti şık,eli aksak değil eskisi gibi..
Son hayallerimide kurban edip ona,
Onarıyorum kırgın düşüncelerimi...
Farkedişim zor oluyor aksayan elimi ve yırtık pırtık elbiselerimi..
Köşe başında bu sefer ben beklemeye koyuluyorum sebepsiz...
Bu sefer bir avuç kırgın yana bir kucak dolusu hayal vermek istiyorum...
Ben değiştirmek düzeni...





12/Kasım/2006

Meral BİLGİÇ
 
İzin Ver


Pek izlemem televizyon bilirsin, daha çok kitaplara vermişim kendimi.

Kitaplar dedim de, hatırlıyor musun; hani, ne istersin demiştin de bulamadığım o kitabın ismini vermiştim sana.
Ne zaman mı?Eve yeni çıkmıştım hatırlasana,ev hediyesi arıyordun ya almak için.Evet, o konuşmada işte,

-Senin bulamadığın kitabı ben nasıl bulayım be çirkinim,

diye dert yanmıştın haklı olarak bana hani, hatırladın mı sevgili?

Ben o kitabı buldum biliyor musun bayım, buldum ya elim gitmedi almaya. Öyle neden der gibi bakma yazdıklarıma alamadım işte, yani elim gitmedi bir türlü onu almaya.

Çünkü biliyorum ki her alışımda onu elime, o sözlerin gelecekti aklıma. Sözlerin kokunu özlediğimi hatırlatacaktı derken, sonra gözlerin... O içinde kendimi bulduğum, baktığında titreten benliğimi, hani içimi sıcacık eden o bakışların gelecekti aklıma.

Hüzün yine yağmur bulutlarını yükleyip dökülecekti yanaklarıma.

Sahi, bu kadar yağmuru kim döküyor gözlerime? Kim indiriyor hüznü yüreğime?

Suçluluk duyma, sen değilsin. Gerçekten, inan bana sen değilsin bunlara sebep. Seni hatırlamak bile öyle mutlu ediyor ki beni. Gözlerimin gülümsemesiydi adının anlamı yüreğimde, sen hatırlamazsın belki ya inan öyleydi sevgili.

Gerçi sorar oldum geceleri, gözlerimin gülümsemesini kim çaldı diye ya cevapsız bırakmak en doğrusu geliyor bana bu soruyu; çünkü sensen gözlerimdeki gülümsemenin adı; istemiyorum kimse almasın seni,kimse çalmasın sakladığım gizli köşemden en azından hayalini.

Bu yüzden dedim ya sana suçluluk duyma asla, çünkü sen olamazsın o hüznü kapatıp kitleyen ve bir düğüm gibi bırakan hıçkırıkları boğazımda.


Neyse kitap hala aynı yerde duruyor, arada bir gidip bakıyorum...

Aslında biliyor musun, almamamın asıl sebebi nedir o kitabı, bende ki de soru nereden bileceksin ki?
Hani diyorum, belki...
Belki bir gün o kitabı bahane edip gelirsin yanıma, o zaman yalan söylemeyeyim sana; almadım demektense gerçekten almayayım. Olur ya bir gün belki o kitap getirir tekrar kokunu, belki o kitap tekrar hatırlamamı sağlar beni sevdiğin günleri.

Televizyondan nerelere geldim yine bakar mısın?
Hoş gör, şu sıralar fırtınalarım dinmiyor içimdeki. Tıpkı şimdi olduğu gibi oradan oraya atlıyorum işte deliler gibi. Televizyon dedim de neyi anlatacağımı da hatırlasam bi sevgili.

Hatırlamaya çalışırken arada demeden geçemeyeceğim,
Seni özledim demeyi çok özledim galiba, tamam tamam atıyorum galibayı, galibası mı var zaten özlemim her gece kanat çırpar seni arar karanlıklarda.

Mesajlar atardım sana, uzun uzun yazardım ya eskiden.

Bayımmmmmmmm bu bayan sizi çok özledi biliyorsunuz mu?

Ve cevap gelirdi senden,

Bende seni çok özledim bitanem.

O mesaj haftalarca, her gece yatarken okunurdu,sonra diğerleri.Ne kadar mesajın varsa ,ilk tanıştığımız andan itibaren ne kadar yazmışsan bana ,her gece ve gündüzleri bazen defalarca okunur ve yüzüme bir gülümseme kondururdu ansızın. Şimdi mi, hala saklılar onlar bakıyor musun dersen.
Bazen...
Yani seni özlediğimde, yani çok özlediğimde.
Yada senin beni sevmediğin düşüncesi yerleştiğinde beynime.

Bir de her sabah gözümü açar açmaz bakarım telefonuma. Sana günaydın mesajı atmadığımda merak edip aradığını hatırlayıp,acabalarla elim gider her sabah;isteyerek değil, kızma hemen.Biliyorum böyle istemiyorsun sen; ama inan isteyerek değil ,bir gün o da bitecek inan.

Zaten yazmamın asıl sebebi de bu,yardımın gerek bana.

Anlatıyorum dinle, çok değil biraz bekle...

Her sabah ilk iş telefonuma bakarım usulca,hala adın aynı kayıtlı biliyor musun?.

Yüreğim(Bilsen sesini ne çok özledim).

Sonra numaramı değiştirdiğimi hatırlar bir salak yakıştırmasıyla kalkmaya çalışırım yataktan.
Uyku haline takılı kalmışım ya gittiğinden beri nedensiz belki bir mesaj görürüm de uyanırım içine düştüğüm sonsuz uykudan.

Şimdi nerden nerelere geliyorum diyeceğim ,tekrarlamış olacağım kendimi demiyorum o yüzden.

Televizyon evet geçen televizyon izlerken kadın arkadaşına mektup yaz diyordu. İstediğin kişiye...Annene , babana, eşine,sevdiğine...Dilersen birlikte okursunuz dilersen ... Yani rahatlarsın.

Ben de rahatlayayım dedim işte,yazayım...Varsın okumasın O,ne çıkar,zaten öykümüzü bile okumadı ki sonra vazgeçtim yazmaktan.Vazgeçtiğim gün seni sordular bana. Unutmak istediğim gün,yani en azından kararını verdiğim zaman bir yerlerden bir baktım Bayım Efendi hiç mi okumadı öykünüzü dediler.

Artık herkes benim seslendiğim gibi hitap ediyor sana ve herkes senin seslendiğin gibi sesleniyor bana...

Çirkin Peri...

İyi ki de dediler. Kaçmakla bir yere varamadığımı anladım o anda.Yani ne kadar kaçabilirdim ki zaten. Nereye kadar yada.İnsan yüreğinden kaçabilir mi?Yani söküp atsa yaşayabilir mi onu? Sen yüreğim diye kayıtlısın telefonumda ya ben atıp kurtulabilir miyim seni boş bir anımda?

Sen mi? Bilmem atarsın belki; suçluluk duy diye demedim ama... Atarsın ama bu sevgisizliğinden değil bilirim. Sen daha güçlüsün belki.Belki daha deneyimli,yani bu sevda olaylarında...Yani,sanırım ben biraz acemiyim ,belki salak derecesinde saflık var bilirim.Bilmiyor değilim işte ,bak sende gülümsedin.Katılıyorsun yani bana.Ama bu saflığı seviyorum ben bayım.Cidden seviyorum, birini hiç karşılık beklemeden sevmek gibisi yok dünyada. Sadece sesini duyduğun için mutlu olmak, yeni başlayan bir güne o aklında uyanabilmek ve her şeyi olumlu düşünmek.
Sayende...
Ben hepsini sayende başarıyorum, yada başarıyordum.

Sen gitmeden önce, beni yüreksiz bırakmadan çok önce.

Bir şiir yazmıştım sana, seni unutmama izin verme demiştim satırlarım da...İşte bu mektup birazdan ondan dolayı yazıldı.Umutsuzluk aşındırsa da kapımı ve herkes unuttum sansa da seni.Yüzüm bir maske takmış bile olsa gülümseyebiliyorum ya inatla... Yüreğim,içim isyan ediyor inan bana. Ve ben artık dayanamıyorum ikiyüzlülüğüne ruhumun. Artık yoruldum...
Çok yoruldum.

Farklı iki insanı yaşatamıyorum , seni artık görmeyeceğimi de biliyorum.

Yani diyorum ki, izin versen bana. İzin versen ve ben unutabilsem seni.

Unutabilsem,bunları sana yazabileceğimi hiç beklemezdim biliyor musun, aynı ,şu anda yüzünde beliren şaşkınlığın aynısını yaşıyorum inan.Ama başka çarem yok ki benim.
Bana bıraksan bir ömür boyu unutmam seni,bana bıraksalar hep umutlar yakalarım havalardan.
Yanlış anlama dönmeni hayal ederek değil, sevdiğini düşünerek. Gelmeni isteyerek değil,hatıralarımın bana yeteceğini bilerek.
Ama şimdi o hatıraları almanı istiyorum senden.Çünkü izin vermiyorlar seni doya doya sevmeme. Çevremde o kadar çok insan var ki, adını aldığımda susturuyorlar beni ve bu yüzden en gizli saklı köşelerime sakladım seni.

Mesela,geçen bir kitap aldım elime.Otobüste okurum dedim...Sayfalarından sen çıktın. Fotoğrafın.İlk kameraları açtığımızda yollamıştın bir yandan. Ben senin resimlerini koymuştum bilgisayarıma ... İşte o yolladığın ve benim en çok sevdiğim fotoğrafın çıktı sayfaların arasından.

Ama doya doya bakamadım, birileri görürde kızar diye yeniden bana aynı yere koydum ve kitabı bir daha elime hiç almadım.

İşte bu yüzden diyorum sana, seni seviyorum ...Seni çok seviyorum ya sevdamı yaşamama izin vermiyorlar bayım. Gelmen önemli değil sensizlikte bile seninle bırakmıyorlar beni. O seni hak etmiyor sözlerini duymaktan sıkıldım artık, bu sözleri söyleyenlere dert anlatmaktan yada sizi ne ilgilendirir demekten.

Ne komik değil mi?

Kızışımın asıl sebebini ikimizde biliyoruz. Sen de bunu bahane etmiştin bana.

Seni hak etmiyorum,sen öyle iyisin ki?

Halbuki beni hak edip hak etmediğine ancak ben karar verebilirdim, halbuki sen bu dünyadaki en değerli adamdın,sen bu dünyada sevgiye, sevilmeye en değerdin.Hala da öylesin.

Sen öyle iyisin ki?

Bendim bu düşünceye sevkeden seni, ve sendin demek ki kötü olmalı aşkı yaşayabilmek için diye düşündüren beni. Saflığımı anlamamı sağlayan sen oldun bana,giderken bile öğrettin bir şeyleri.Giderken bile artık biraz kendini düşünmem gerektiğini hatırlattın bana. Ama unuttun sen yüreğimdin.Yani ben seni düşünürsem kendimi de düşünmüş olurdum.Yada beni düşünürken içinde sen mutlaka olurdun.

Hala da öylesin ya sevgili,n’olur izin ver gideyim... Başka sevda tatmak için değil,huzura kavuşmak için. İçine düştüğüm ikiyüzlülükten kurtulmak için gideyim. N’olur bulamadığım yolu ser önüme. Seni unutmama izin ver mesela.

Nasıl diye sorma, bilsem...Bulsam yolunu yardım ister miydim senden?

Sen hayatımın en değerli adamısın ya hani,hani o gün, en son gün dedin ya bana.Her zaman, bil ki arayabilirsin diye bana. İşte arıyorum şimdi seni. Ve yardım etmeni istiyorum bana, unutmama için bendeki seni.

Saat çok geç oldu, aslında yazacak o kadar çok şey varki, yazarak kurtulurum diyerek kelimelere dökmek istediğim o kadar çok satır var ki saklı kalmış. Yazamıyorum, uyku hali bastırdı ondan belki, belki seni özledim bir an önce düşsel yolculuklara dalmak istiyor yüreğim.

Belki...Belki...Belki...

Sana dair binlerce sebep sunabilirim belki...Ama şimdi olmaz sonra. Uyku haline geçip biraz olsun rahatladıktan sonra.

Saat ikiye geliyor. Eskiden olsa tek biple çalmaya başlardı telefonum,

-Hayatım n’apıyorsun...

Telefonum yanı başımda yine,asla bilmediğin telefonumdan arayabilme ihtimalini bile düşünüyorum.En kötüsü ise yarın sabah sanki seni artık hiç düşünmüyormuş gibi davranıp maskemi takacağım suratıma.Birkaç arkadaşımla buluşacağım belki, belki bir bardak şarap ve onu içerken bile açılışında masaya devirdiğim bardak aklıma takılacak.sonra senin o sıcacık sözlerin.

-Yaramazlık mı yaptın sen aşkım...

Hadi gel,şımarmak istiyor ruhum.
Yaramazlık yapmayı özledi gel...
Bak gözlerime, en derinlerime sakladığım seni çıkar yerinden.
Gel...
Bayım bu bayan seni çok özledi,
Gel de susamışlığı al dudaklarımdan,
Gel de doyur sensizlikteki özlemimi ...
Gel de al beni, kurtar bu ikili deliliğin ortasından.

Yada gelme...
Mutluysan eğer kal,sakın gelme ama yardım et bana...

İzin ver ,
İzin ver yüreğime...

Seni unutmasına izin ver benliğime.
Al hatıralarımızı...
Gelmesen de izin ver,
Ben kurtulayım içine düştüğüm bu iki yüzlülükten.

Ama izin verirken bile unutma,
Sakın unutma...

Unutmak istesem de seni, hep saklı kalacaksın yüreğimin gizli kalmış karanlık koridorlarında ve hep en değerli adam olacaksın hayatımda.


zinverpl5.jpg



Meral BİLGİÇ
 
Bir Ses


Bir ses değildi beklediğim, yada çığlık..
Yada belirgin bir şey değildi bu gece ki uykusuzluğumun nedeni..
Bir fısıltı beklemekte yüreğim uzaklardan..
Bir ışık belki,
Belki küçücük bir gülümseme senden gelecek olan benliğime..

Ama ne olursa olsun seninle ilgili…
Ne olursa olsun senden…

Uzak diyarlara yol alırken sen ,
Yargısız infazlara kurban ettiğim yüreğimi kan revan içinde attın bir göl kenarına sevgili…
Balıklara yem olan bir hiçliğin içinde kaybolmaktayım şimdi..
Ve beklemekteyim.…
Evet sadece beklemekte.
Hadi bir fısıltı yeter yeniden canlanmama ,
Bir ses değil..
Diyorum ya, yada bir çığlık..
Ufacık bir esinti gelsin yeter senden bana sebepsiz..
Bir gariban şarkının içine gizle mesela umutlarımı
Ve yolla bana bulunduğun ülkenin denizinden şişe içinde yüzünde gülümseyişin.

Yar…
Sadece bağırsam sana böyle…
Yarrrrrr….
Desem duyar mısın gittiğin yerlerden sesimi?..
Duyup ta fısıltılarla karşılık verir misin yüreğime sevgili?

Yar,
Özler misin sen de benim seni özlediğim gibi?
Ah ne çok sevmişim halbuki yüreğini..
Ve ne çabuk kaybetmişim sahip çıkmam gerekirken yüreğimi…

Hadi bir fısıltı gönder n’olur,
N’olur hafif bir esintiye emanet et gülümsemeni..
Kokunu yolla bana,
Yolla ki bileyim senin de özlediğini beni…
Yarım kalmış ruhum bilsin, seninde eşlik ettiğini…

Her bir şeyim tamken yaşamda, sen yoksun ya her şey yarım hayatımda…
Ve ben infaz ettiğin yüreğimin başında özlemekteyim seni sevgili..
Her özlediğimde yanmakta canım ve her yanışta daha fazla özlem doldurmakta yüreğimi…

Ve…
Ve, bir ses değildi beklediğim, ya da çığlık..
Yada belirgin bir şey değildi bu gece ki uykusuzluğumun nedeni..
Bir fısıltı beklemekte yüreğim uzaklardan..


Meral BİLGİÇ
 
Mendil var….


Bir çocuk bilmiş, bir o kadar da şirin..
Bir çocuk sokakta…
Bir çocuk bitkin..
Elinde mendiller…
Elinde çakmaklar…
Sabahın en erken saati belki de kalktığı vakit..


Uyandığında biliyor nereye gitmesi gerektiğini…
Belki önlüğüne bakıyor sessiz..
Mendilleri fırlatmak istiyor..
Yada mendilleri önlüğünün cebinde görmek sadece..
Yüzünde büyük bir adamın yüz ifadesi
Bıkkınlığın verdiği bir yol dönemeci..
Ve bir ses…
Git mendilleri sat akşama kadar,oyalanma…


Yola koyulduğu vakit güneş gösteriyor yüzünü..
O yaşıtlarına bakıyor gözleri nemli..
Ellerinde çantalar uykulu,
Annesinin eline tutuşturduğu sütü yudumluyor kimi,
Kimi şakalaşıyor arkadaşıyla ilerlerken..


Arkadaş..
Ne demek ki..
Güvercinler arkadaştan sayılır mı acaba?..
Ya da her sabah mendil alan o abla..
Gülümsemesiyle içini ısıtan hani
Hani her sabah gel sen benim kardeşim ol diyen..
Acaba gerçekten istese olur mu onun kardeşi…
Oysa ne çok isterdi..


Eminönü’nde insan kalabalığı
Herkes bir yere koşturuyor
Onları izliyor köşesine sinmiş..
Hayaller çıkıyor beyninin en ücra köşesinden..
O..
Çıkmasınlar istiyor…
Bir yandan da ablasını bekliyor.
O gelmeden kimseye mendil satmak istemiyor içi,
İlk önce o alsın düşüncesi var yüreğinde..
Yüreğinin sıcaklığıyla dokunsun ablasının eli eline..
Bekliyor..
Mendil var diye bağırmadan ablasını bekliyor…


Vapurdan iner inmez arıyor gözleri mendilci ufaklığı
Görür görmez yanına gidiyor.
Elinde bir parça simit..
Kendi simidi…
Her sabah yarısını ona ayırıyor..
Parası olmayıp da alamadığından değil..
Önemsendiğini hissetsin diye minik..
Paylaşmayı öğrensin diye..


Ablasını görünce koşarak yanına gidiyor..
Yüzünde o koca adam ifadesi gitmiş,
Sevgiye muhtaç minik bir çocuk edasıyla
Simidini alıyor
Mendilini veriyor..


Günaydın canım..
Günaydın ablam..


Bir hoşça kal öpücüğü..


İşte bu..


Ve iki ayrı yola gidiveriyorlar..
Her sabah aynı noktada buluşup,
Sevgilerini bölüşüp
İki farklı iş yerine koyuluyorlar..
Biri bilgisayarının başına..
Diğeri elinde mendiller bağırmaya..


Mendil var…..





21/08/2006
Meral BİLGİÇ
 
Katran karası gecelerin vurduğu saatler düşlerimin sokağına….
Zifiri karanlıkta top oynayan bir çocuğun belli belirsiz silüetinin yanında topun kırmızılığı göz alıcı sebepsiz…
Hemen ilerde, bir çift çıplak ayak batıyor gözlerime…
Sessizliğin içinde çığlık çığlığa koşan bir çift çıplak ayak uzakta ama net….
Uzakta ama sanki yanı başımda…
Koşuyor…
Durmadan koşuyor bilinçsiz,nereye gittiğinden habersiz koşuyor…
Gözleri bağlı,elleri arkadan yapışmış birbirine…
Gecenin kör karanlığında koşuyor hiç hesapsız..
Gittiği yerin neresi olduğunu bilmiyor,geldiği yeri çoktan unutmuş hafızası…
Bazen bir köpek havlaması karışıyor hıçkırıklarına..
Bazen bir kedi miyavlaması..
Korkuyor ama umursamıyor..
Durmadan,
Nefes almadan koşuyor…
Bir el kadar yakınındayım aslında…
Nefesini hissediyorum derinden…
Kalp atışları,
Kalp atışları mı bunlar?…
Evet kalp atışlarını duyuyorum…
Heyecanlı sanki,
Sanki biraz sakin…
Karışıklık kaplamış her yanını..
Çelişkilerle dolu bir hayattan kaçarcasına koşuyor karanlığın bir köşesinden diğer bir köşesine…
Bir uçuruma yaklaştığını fark ediyor gözlerim,seslenesim geliyor,
Sesim çıkmıyor…

Ama o duyuyor sebepsiz..
Yada ben öyle sanıyorum dönüp bakmasından…
Belki dur dememi bekliyor..
Belki de onunla beraber gitmemi…
Gözlerim hala çıplak ayaklarında..
Tanıdık geliyor ayaklar bana..
Ama aklıma bakmak gelmiyor yüzünün sıfatına…
Aklıma bir an olsun başımı kaldırmak gelmiyor…
Korkularını bana yansıtıyor belki ve bu nedenle gözlerine denk gelmek istemiyor gözlerim ..
Yada benim korkularım gün ışığına çıkıyor…

Karanlıktan da ötesi…
En karanlık…
Soğuk nefesini hissediyorum ensemde,
Ensemde ölümün üşütücü hali geziniyor ağır ağır…
Ben o çıplak ayaklara bakarken,ölüm nefes alıp veriyor yavaş yavaş .
Ben yüreğimdeki soğukluğunu yok etmeye çalışıyorum daha çok yaklaştığını fark ettikçe…

Bir uçurum beliriyor yine çıplak ayakların tam önünde…
Bir uçurum ve uçurumun sonunda karanlık…
Uçurumun sonunda dipsiz bir kuyu…
Bekliyor en ucunda…
Bir çift çıplak ayak…
Bekliyor …
Kimbilir belki bir şeyler dememi istiyor…

Kal…..

İyi ama neden?
Ne için?

Kendin için..
Benim için…
Korkularımızı yok etmek için….
Diyemiyorum,

Git demek geliyor derken içimden…
Gel benimle demesinden korkuyorum…

O umursamıyor…

Tam kaldırıyorum başımı, yüzüne bakasım geliyor…
Kendini bırakıyor boşluğa çığlık çığlığa…
Sadece son kelimesi aklımda…
m nerdesin?

Meral Bilgiç

Devamı...Yazıyorum...
 
Terlemişim…
Yastığıma bakar mısın sırılsıklam..
Nasıl bir rüyaydı o öyle?..
Bir çift ayak ve uçurum..

Perdeyi aralıyorum gece saat kaç farkında değilim ama vakit ilerlemiş olmalı gecenin geç vakitlerine doğru biliyorum..
İçim daralıyor..
Yazmalı mıyım?..
Nerede kalemim?..
Kağıdım nerede?..

……………..

Yazmakla yazmamak arası gidip geldiğim bir dönemdeyim sanırım yine…
Yine sebepsiz susuşlar yaşıyor bedenim..
Tam alıyorum kağıdı elime, dur diyor yüreğim…
Tam kalem hareket edecekken elimde, izin vermiyor beynim..
Perdeyi aralamış bekliyorum ..
Yazıp yazmamak arasında gidip geliyorum…
Ay ışığında ,pencere kenarında geceyi izlemekte gözlerim ve ruhum beklemekte sokağın köşesinde…
Yazmakla yazmamak arasında bir yerdeyim sebepsiz…
Bir hareket halinde elim, bir aksak…
Bir hadi diyor yüreğim,bir dur emri vermekte beynim…
Karışıklık…
Hep ve yine hakim bedenime…
Yine tekrarlardan sıkılmış bir halde beklemelerde ruhum…

Mürekkebimin rengi kan kırmızısı bu gece,şarap kızılı belki de…
Elimde bir kadeh kırmızı şarap, ağzımda kanımın tadı…
Birbirine karışıyor yudumladığımla, yüreğimden damlayan yavaş yavaş…
Yudumladığım kan kırmızısı kokuyor,yazdığım mürekkep şarap…
Ay ışığının aksi vuruyor derken yazdıklarıma,
Gözüm birleştirdiğim harflere takılıyor.
Okuyasım geliyor birden…
Ne saçmaladığımı görme isteği artıyor..
Sebepsiz alıyorum şarap kokan kağıdı elime…

Tanrım…Aklıma mukayyet ol…
Tanrım…Mukayyet ol aklıma…

Koca bir PeH çekiyorum okurken, kağıdı bırakıveriyorum masaya…
Şarap kadehimin hemen yanına..

Aklıma mukayyet ol…
Ol..
O.

Gökyüzüne çevriliyor gözlerim,
Sana sesleniyorum durup dururken,
Aniden ve çığlık çığlığa…

Duyuyor musun Tanrım?
Görüyor musun gerçekten?
Ya da orda mısın sen?

Bazen bir isyan hükmediyor beynime…
Sana bile sövesim geliyor sebepsiz, korkutuyor inançlarım..
SuSuYoRuM!...

Ay ışığı kana karışıyor, gecenin kör karanlığında.

Bir şarap daha dolduruyor derken ellerim…
Derken o da bitiyor, bir tane daha…

Hafif sarhoş oldum galiba..
Hafif mi?...
Aptal, zilzurna sarhoşsun işte…
İşte beter olmuş görmüyor musun, durmuyor kafan boynunda…

Pencere açık..
Rüzgar esiyor derin derin..
Sahi aklıma geldi..
Neydi o ayakların atlarken söylediği çığlık çığlığa..
Ve neden tanıdık geliyordu ayaklar bana…
Banan ne?
Amma taktım ben şu rüyaya…
Pşttt… Sus ve rüzgarı dinle..
Ne güzel de esiyor ağır ağır..
Ne güzel de serinletiyor fikirlerimi…
Pencere ne kadar da yüksekteymiş,neden fark etmedim daha önce?

Gözlerim tepede yine…
Yine tekrarlara dönüyor sözlerim…

Tanrım nerdesin?

Ay ışığı vuruyor elimdeki kağıda…
Kağıdımdaki mürekkep kurumamış daha…
Uzaktan bir tını..
Gel diyor sanki…
Gel diyor bana…
Sanki çağırıyor sessiz sessiz esen rüzgarın doğrultusunda…
Huzur buluyor sesinin tonunda yüreğim…
Elimdeki kağıda dökülüyor kadehim…

Ben çığlık çığlığa uçmakta..
Mürekkebimin kırmızısı ile şarabın rengi karışıyor gecenin bir vakti odamda…
Kanımın rengi sokaklarda..
Ayaklarım çıplak..
Ayaklarım çırılçıplak…

Tanrı m nerdesin?

Meral Bilgiç
Zaman yukarıdaki zamandan biraz sonra...
 
Sildim..

Bugün beş itibariyle sildim her şeyi..

Her...Ve...Şey...

Hayatımda her olup şeyleşerek yok oldun sen…

Çok değil bugün..

Evet evet dört saat önce..

Tıpkı senin yaptığın gibi..

Sebepsiz bir dört saatin sonunda sildim tüm resimlerini…

Seni attım kalbimden ..

At_tım?..

Yalan söyleyemem..

Atmadım ama başlangıcı yaptım..

Dörtlü saatler ardına sakladığın cesaretini buldum ve ben o cesaretle yok ettim senli geçmişimin son izlerini..

Hatıralar kalsın bir yerlerde derken ve ağlarken delice…


Sildim…

Bugün beş itibariyle her şeyi sildim…

Her...Ve...Şey...

Hayatımda her olup şeyleşerek yok olmayı başaran ilk insan..

Seni dörtlü saatlerin ardından..

Tıpkı senin gibi..

Tıpkı yaptığın gibi..

Aniden ve sessiz terk ettim…



Dörtlü saatlerin ardında bıraktım seni..
Senin yaptığın gibi...



Not:Ama yine de kendime bile yalan söyleyemedim..
Gömdüm..
Gömmeye çalıştım…
Dayanamadım silmeden ,son resmini çıkardım..
Cebimde şimdi..
Bakmasam da orada olduğunu bilmek istedim..
Birazdan ,belki dörtlü bir saatin ardından onu da yırtıcam..
Ve bir dostumun bilgisayarında kalacak anımız sebepsiz..
Sadece yaşadığımız anların ispatı olarak kalsın ve gün gelip içimdekileri senden geri alsın diye…


on..on..on...
Yerini tutmuyor ama yine de güçlüyüm demek için inadına bağırıyorum...
on..on..on...



rrkk48pj.jpg


İçimde FırtıNa
TaM YüreğimiN OrtaSınDa



Meral Bilgiç...
Dokuz-on civarı
 
Yar
YARaladı giderken..

Garipleştim sebepsiz..

Birden gülüyorum kahkahalarla..
Sonra bir şarkı ağlıyorum sebepsiz..

Zaman yakmak istiyor muyum..

Onu unutmak..

Bilmiyorum..

Acıyor her bir yanım ama
Unutmaya cesaretim yok...​



YaR_alandım..
Derinden..
Taa derinden..
En...
En..
En derinimden..
Sevdiğimden...​
 
Bırakmalar..
Hepsini bırakmak geliyor içimden..
Oa dair olan herşeyi atmak,savurmak rüzgarda..

Yüreğimi kaybettim..
Var mı bulan..
Varsa atsın gitsin denize..​





Ruhum...
Öldü..
Çoktan savruldu küllerim toprağa sessiz sedasız...

Ruhum gitti..
Onunla..
Onun ellerinde..
Bedenim koştu yetişemedi..
Yığıldı..
Yığıldım sert zemine..
Ve evet öldüm..
Ama toprağım daha kurumadı...​
 
Yatıyorum ..
Yine ve sebepsiz uyku halinde bedenim…

Düşünüyorum da
Hiç uyanamayışım neden gittiğinden beri..
Gittiğinden beri neden bakmaz oldu gözlerim…

Yatıyorum ..
Sebepsiz değil aslında biliyorum..
Yastığın yine yastığımın yanında,
Senin tarafında açık yorganın ucu..
Usulca gelip yatmak istersin diye şortunu da koydum yatağın yanına..

Hani yoruldum dersin,
Hani bir nefes alayım belki..
Ne bileyim kokumu özlersin yada tıpkı kokunu özlediğim gibi…

Hatırlıyor musun parfümümü..
Leylaklar taşıyorsun üzerinde derdin hep bana..
Leylakları çok severdim ben
Ve
Sen bilerek her gelişinde ellerinde gelirdin onlarla bana…

Yatıyorum yine sebepsiz yatağıma..
Her şeyin hazır yanı başımda..
Ah bir gelsen sessiz sedasız..
Öpsen yine boynumun ucundan da kokunu duysam..
Kokumu duysan…

Yatıyorum ..
Yine ve sebepsiz uyku halinde bedenim…

Düşünüyorum da
Hiç uyanamayışım neden gittiğinden beri..
Gittiğinden beri neden bakmaz oldu gözlerim…

Yatıyorum ..
Sebepsiz değil aslında biliyorum..
Gelsen diyorum hani usulca..
Serilsen yanı başıma..
Gitmedim aslında desen
Yüreğini hissetsem..
Hissetsen…
Kalp atışların eşlik etse benim yüreğimin çığlıklarına delice…

……………
Gözümdeki yaş
Neden dondu böyle durup dururken..
Seni düşünürken zaman durmazdı ki asla…

Bu kokuda ne..
Leylaklar…

Arkamı dönmeli miyim şimdi..
Yastığın dolu mudur acaba?

Yok canım ..
Nasıl dolu olacak ki?

Gözyaşım yanağımda hala..
Zaman mı durdu…

Leylaklar yakıyor nefesimi..
Geldin değil mi?
Geldin…

Nefesini hissediyorum şimdi..
Boynuma doğru gelen senin nefesin değil mi?
Kokunu özlemişim..
Ağır ağır yaklaş ki iyice çekeyim seni içime..
Ah yar..
Ne çok özlemişim nefesini…

Boynumun ucundaki öpücüğün sardı yüreğimi..
Şimdi hissediyorum işte..
Dönüp bakmam yersiz sen varsın yanımda..
Böyle uyumak istiyorum sabaha kadar..
İlk defa senle..
Yüzünü görmesem de..
Sarıl hadi bana,sar dört bir tarafımı..
Sımsıkı..
Delice…
Hiç bırakma..
Bütün gece sıcaklığın yayılsın tenime…

…….

Leylak kokuları gidiyor..
Göz yaşım nerede..
Hani donmuştu…

Gitme ..
Uzaklaşma..
Gelmişken yeniden gitme..
Nolur dur..
Kokunu bırak yada giderken sevgili…

Hayır duymuyorum seni..
İyice uzaklaştın değil mi benden..
İyi de neden?
Neden…

Sen olmadan uçamam ki unuttun mu?
Unutup ta gittin mi gerçekten?

……….

Yastığımın ucunda kayboldu göz yaşlarım tıpkı sen gibi..
Şimdi dönmeye korkuyor bedenim senin tarafına..
Koca bir hayal miydi hepsi dememek için uyumaya çalışıyorum sebepsiz..
Ama ya sensen ,ya gerçekten gelmişsen..
Dönmeliyim..
Hadi cesaret..
Hadi..
Dön..
Onun tarafına dön…

……………….

Leylaklar..
Geldin…
Leylakları getirmişsin..
Yine eskisi gibi..
Şortunu da giymişsin…
Senin tarafın darmadağın olmuş..
Gerçekten zaman durmuş..
Gerçekten sen gelmişsin yanıma…

Leylaklarımı da getirmişsin kendinle beraber sevgili…

Her daim yatacağım artık gözlerimi kapamadan dünyaya..
Belki yine donar gözyaşım
Belki yine melekler tutarda elinden getirir seni bana..
Gökyüzünden bana bakan gözlerini göremesem de
Bil ki yüreğim ellerinde
Kokun hala içimde…
Bil ki sevmekten vazgeçmeyecek yüreğim asla…

………..

Yatıyorum ..
Sebepsiz değil aslında biliyorum..
Artık biliyorum…
Sen geleceksin diye…
Geleceksin de öpeceksin diye boynumun ucundan sessizce ben uyumuyorum…
Geleceksin de duyacağım diye kokunu yummuyorum gözlerimi..
Artık her gece bir damla gözyaşı saklıyorum gelirsin diye..
Her gece seni bekliyorum evime..
Birlikte kurduğumuz ama yalnız yaşadığım evimize…


Not:Sen olmadan uçamam ki unuttun mu?
Unutmadın bilirim sevdiğim..
Bilirim ki ondan gelirsin zamanın durduğu vakitlerde yanıma…
Leylakları getirirsin yanında…
Ben tek kanadımla bekliyorum geleceğim anı yanına..
O zamana kadar sen de bekle beni olur mu oralarda..



02/10/2006
Meral BİLGİÇ
 
Ay kızıla boyandı bu gece......



Siyah-beyaz bir filmden kalmış, eski bir aşka dalar gözlerim;her gecenin karanlığında saat onikiyi geçtiği zamanlarda.Sokak başında nöbet tutar uykularım, bir türlü sokulmaz yanıma.Yüreğimin içinde yalnızlık bekler de beni; uykusuz geçer her gecem,sabahı bekler gözlerim,yağan yağmura eşlik etmesini özlemişcesine çağlar gözlerim.

Hücredeki bir mahkumun, gökyüzüne olan sevgisine eşdeğerdir sana olan sevdam benim..

Dışarı çıkma korkusu olan bir ressamın , tualine akıttığı dış dünyayı yaşatmasıydı seni gördüğümde yüreğimde kazandığında yerin...Pencereye olan aşkıydı belki de, dışarıya açılan tek yari olduğu için bedeninin...

Hiç bir zaman cesareti eline alamadı ki şu dilim.
Ah sevdiğim birkez olsun yenemedim ki yüreğimde mesken tutmuş, kol gezmekte olan korkuları... Bir kez olsun inanmışken aşk denen o farklılığa , bir kere olsun katlayıp köşeye koyamadım söyleyemediklerimi sana...

Bir çocuğun cesaretine bile sahip olmayı beceremedi yüreğim...

Dilim konuşamaz...Susar....Susmak zorundadır....Susmalıdır...Ve belki de susturulmuştur...

'Gel' diyemez sana asla..'Gel' dese de 'kal'ı getiremez devamında bilirim...

Ve sen her gelişinde,yüreğimden bir parça daha kopartıp giderken uzaklara, suskun kalışımın en büyük nedenidir; senin anlamlandıramadığın, benimse bir türlü dile getiremediğim ...

Anlatmadıklarım...Anlatamadıklarım...

Ah sevdiğim,hepsi sapasarar çevremi.Haykırmak isterim asıl sebebini susturuluşumun, gözlü yaşlarla bakarken ardından... Sonra aklıma gelir..Utanırım...Susuveririrm daha 'g' bile diyemeden arkandan.. 'Gitme' demek isterken tek birşey söyleyemez dilim yüreğine. Aslolan gizlenir 'ben'liğim tarafından...Sen susuşuma anlam verirsin kendince de, sevmediğime inandırırsın kırgın yüreğini... Çeker gidersin kapıyı bile kapatmadan, yıkarak herşeyi uzaklaşırsın sessiz sedasız yüreğimin karanlık sularından...

Belki bi cesaret gelirim diye, o kapı kapanmaz asla.. Belki yenerim dışarı çıkma korkumu da koşarım diye sana, açık durur daima..

Ama benim korkak yüreğim cesaret edemez, kapı dibine çökerek bakar sessiz sessiz...

Ressamın tualine yansıttığı gibi dışarıdaki güzellikleri, kaleme döker ellerim bendeki seni..

Her gece yanıbaşımda duran bebeğin gözlerinde seni bulur gözlerim nedensiz.. Belki sana benzemesidir 'ben'i alan 'ben'liğimden, belki de son zamanlarda her şeyi birbirine benzetmemdendir bilinmez.. Bilinmez neden hüznü seçer yüreğim...

Bir gidişinin daha sonunda 'Canım' da geldi peşinden, ruhsuz bir bedenin tüm sıkıcılığıyla kalakaldı 'ben'liğim... Ve son gidişinin ardından gene kazandı içimdeki karanlık..Aslolan gerçek yine susturdu yüreğimi... Susturuldu yüreğim...Sustu..Sus..S...

Bu sefer dönüşü olmadığını bildiğim halde gebne seslenemedinm ardından... Özlemle beklerken gelişini, gelemeden gitmene neden oldu ellerim...

Açık olan kapıyı kapattı bvilinçsizce ve intihar etti tüm kelimelerim...Bir daha konuşmamak üzere 29 harfide katlettim, gelemeyişinin ardına alfabeyi kurban ettim...

Bu gece ay kan kırmızısı bu yüzden..

Öldürdüğüm kelimelerin, yok ettiğim harflerin ve kanayan yüreğimin geceye kattığı en önemli kanıtı oldu bu kızılvari renk, saat 'geç'e geldiği vakitlerde bende...

Ah sevdiğim, aslolan gizli kaldı yüreğimde..
Ah sevdiğim ben 'gitme' diyemedim, sen yanlış anladın...Gittin...

Ve bir aşk daha yenik düştü korkulara...

Sen gittin, ben bittim...

Ay kızıla boyandı, ölen bir aşk da siyah-beyaz filmlerde kaldı...

Yüreğim sende...Ruhum sende...
Bedenim yalnızlığımla kalakaldı...

Oysa korkak bir ressamın tuale yansıttığı sevdaya benzerdi, sana olan duygularım....Oysa hiç tahmin etmediğim kadar 'sen'le doluydu bedenim...

Sen gittin derken... 'Ben' geldim peşinden... Vucudum kaldı...Vucudum kalakaldı...

Sen gittin... 'Ben'liğim peşinde... ama ruhum gömüldü karanlıklara...

Dilimde susturulmuş sevdan, üşüyen ellerimde katlettiğim kelimeler... Suskun kapıya çöküp kapandı gözlerim...

Ay kızıla boyandı bu gece...

29 harfi katletti ellerim, sen ardına bakmadan gittin... Ben 'g' bile diyemeden, 'gitme' demeyi umarken...


Meral BİLGİÇ
11/10/2005
 
X