çiRkin peRi / Kendi Şiirleri

defalarcazr3.jpg

Gözlerimdeki hüzün damla damla akarken bu kente, gökyüzüm şimşek şimşek çakmakta ve bir yıldız daha kaymakta her şeyden habersiz.


Gecenin mumu erirken an ve an, ben karanlığa kavuşurken sessiz sedasız, aramaktayım senin ihanet dolu bakışlarını her şeye inat…


Yine…
Yeniden….
Defalarca kanayarak..…


Görüyor musun yar?

Bir sandal açılmakta şimdi tek başına, içine koca umut parçalarımı doldurmuş gitmekte,
Kaybolmakta bilinmezliğe…
Kalbimin kırıkları kan kırmızı rengin içine gömülmekte çığlık çığlığa…
Yollarına sermişim hepsini, gelirsen kanasın diye dört bir tarafın,
Vazgeç diye gelmekten her tarafa dökmüşüm gümüş rengi cam parçalarını…

Anla ve gelme…
Gelme yanmasın canın.…
Yanmasın canım daha fazla…


Sen giderken usulca,
Ellerinin kokusunu son kez çektim ciğerlerime sen farkında olmadan…
İhanetinin acımtırak tadı yaktı boğazımı, tam o anda şeytanın kahkahalarını duydu kulaklarım, karanlığın en korkutucu zamanlarında…


O anda anladım şeytanın egemenliğine girdiğini…
O zaman anladım senin çoktan gittiğini…


Anladığım anda kaçtım…
Sana doğru koşarken kaçtım, senden kaçmaya başladım…
Yollarına serdiğim kırıklara takıldı ayaklarım…
Acım arttı, acım fazlalaştı…
Kanayarak kaçtım…
Gözlerimdeki hüzün damla damla akarken bu kente, kan kırmızıya boyandı tüm deniz…
Bir sandal gitmeye başladı bilinmezliğe…
Gecenin mumu erirken, yıldızlar düşmeye başladı bir bir sandalın üzerine…
Cehennemin ateşi yakmaya başladı yüreğimi…
Ben seni ararken, şeytan son kez baktı gökyüzüne…


Fırtınanın ortasında kalakaldım bir başıma…
Şeytanın nefesi batırdı umut dolu sandalı ve sen…
Sen yine, yeniden dönmeye başladın karanlığıma…



Dört bir yanım kanamaya başladı…
İhanetinin acısı sardı her tarafımı…
Her bir zerrem dolmuşken seninle…
Ben seni bıraktım…
Kendimi yollara attım…
Yıldızlar serildi önüme…
Yine de senden kaçtım…
Kaçarken tekrar tekrar seni aradım…
Gözlerimdeki hüzün damla damla akarken bu kente, gökyüzüm şimşek şimşek çakmakta ve bir yıldız daha kaymakta her şeyden habersiz.
Gecenin mumu erirken an ve an, ben karanlığa kavuşurken sessiz sedasız, aramaktayım senin ihanet dolu bakışlarını her şeye inat…


Yine…
Yeniden….
Defalarca kanayarak..…



Meral BİLGİÇ
05.02.2007​
 
Dilime bir sus mühürlenmiş ellerinden, gözlerimde bir buğu.
Yüreğimin ıslaklığıyla ağlıyor gökyüzü
Ve ben sensiz geçen her gün biraz daha batıyorum sessizlik denize.
Bir ırmak karışıyor uzaklardan sevgili,
Adı sen ırmağın,
Adı umut…
Bir bekleyiş boğulurken bile,
Ve boğulurken bile bir hayal gözlerimde.


Artık tamamen çıktığını biliyorum hayatımdan, senli günlerim yok artık bana sunulan.
Sen yok…
Sende var olan bir ben yok biliyorum…
Biliyorum ya,
Bildikçe daha fazla batıyorum.


Bir yerlerden bir el uzansa, hani çekse alsa beni diyorum umarsızca. Sonra utanıyorum sevdamdan, söylediğim sözlerden utanıyorum ve susuyorum.


Giderken mühürlemişsin sessizliği dilime, giderken elinle kapatmışsın da yüreğimin dilini alıkoymuş götürmüşsün peşinden biliyorum.


Ama sen bilmiyorsun,
Ve sen peşinden sürüklediğin yüreğimi görmüyorsun…


Aslında o kadar çok şey var ki sana anlatmam gereken…
Aslında o kadar çok şey var ki çığlık çığlığa peşinden gelen…

Duymuyorsun…


Yüreğimi esir etmişsin sessizliğe ya sevgilim,
Kulakların…
Kulaklarını da tıkamışsın tamamen sevdama…
Gidiyorsun seslenişlerimi umursamadan uzaklara.​



Ve ben duyuramıyorum yangınlar içinde yanarken imdat haykırışlarımı sana…


Hani bir anlık da olsa dönsen bir arkana, hani baksan yine uzun uzun sevgili; inan, inan bana susarakta olsa anlatırım içimdekileri sana…

Anlatırım ya sen dönmeye bile cesaret edemiyorsun; ilerlerken kayboluşların var olduğu o tozlu yolda.


Ah yar, bilsen…
Bilsen kaç bahar geçti gidişinin ardından,
Bilsen zaman nasıl da uzadı sensizlikte…


Yar bilsen,
Ne çok seviyor hala yüreğim seni
Ve bilsen ne çok özledi yüreğim yüreğini…


Hani bilsen, hani bir anlıkta olsa dönsen…


Baksan uzun uzun hani…


Dilimdeki bu mührü çözsen de hiç ummadığım bir vakitte, yüreğimin ıslaklığını alsan eline geçirdiğin herhangi bir şeyle…



Sonra yine gitsen.​



Sessizlik mühür olmuş diyorum ya dilime hani, en azından içinde bulunduğum bu sessizliği alsan dört bir yanımdan da öyle gitsen.



Ama yine de gitsen.​



Ne garip, sana yazıyorum…
Sevdiğim adama, hayatımın en değerli adamına ve yazarken bile gitmenden söz ediyorum umarsızca…
Öyle alıştırmışsın ki benliğimi gitmelerine…
Öyle alışmış ki sensizliğe, beni kurtarmanı isterken bile yine gitmeni söylüyorum istemesem bile yüreğine.
Ve artık gitmeni bile umursamıyorum ne yazık.
Ne yazık artık kalmanı hayal etmiyor kalbim, artık kalmana dair değil senli kurduğum düşlerim…
Ne yazık artık her şey bir bir yerleşiyor benliğime
Ve ben gitgide daha fazla uzaklaşıyorum sen giderken,
Dönüşünü beklediğim o yoldan ayrılıyorum yavaşça…
Yazık, çok yazık…


İnan sevgili düşünmüyorum bile tekrar gitme ihtimalini, istediğim tek şey üzerimdeki bu sessizlik örtüsünün alınması…
İstediğim üzerime serilen bu sahipsiz üşümüşlüğün kaldırılması sadece.
Ve belki de mührünün bozulması dilimin.

Doya doya yazabilmek böylece seni,
Doya doya anlatabilmek sevdamı…
Utanmadan, sıkılmadan özgürce anlatabilmek tüm karanlıklarımı…
Sen duymasan da yazabilmek hani…
Hani görmesen de konuşabilmek artık özgürce…


Ah sevgili, dilimdeki bu mührü çözsen de hiç ummadığım bir vakitte, yüreğimin ıslaklığını alsan eline geçirdiğin herhangi bir şeyle…


Ve sonra yine gitsen.​


Sessizlik mühür olmuş diyorum ya dilime hani, en azından içinde bulunduğum bu sessizliği alsan dört bir yanımdan da öyle gitsen.



Ama yine de gitsen…​



Ve ben yine en başa dönsem…



Dilime bir sus mühürlenmiş ellerinden, gözlerimde bir buğu.
Yüreğimin ıslaklığıyla ağlıyor gökyüzü
Ve ben sensiz geçen her gün biraz daha batıyorum sessizlik denize.
Bir ırmak karışıyor uzaklardan sevgili,
Adı sen ırmağın,
Adı umut…
Bir bekleyiş boğulurken bile,
Ve boğulurken bile bir hayal gözlerimde.



79835073ht4.png



27 Aralık 2007 // Sabah suları
Meral BİLGİÇ
 
Kayıplarımla birlikte çoğaldı yalanlarım



Son günlerde bir şarkı dilime dolanmaya başladı sürekli. Sürekli her yerde duyuyor oldum o şarkının sözlerini.Ve eminim sen de duyuyorsun benim gibi sevgili, eminim ara sıra da olsa sende mırıldanıyorsun benim gibi.



Tek fark aramızdaki; dilime takıldığında o şarkının sözleri sen de izin almadan düşüyorsun gönlüme. Düşüşünün ardından bir alev sarıyor benliğimi ve ben, bir damla gözyaşı ile serinletmeye çalışıyorum hasretini.



Kayıplarımı düşünüyorum sevgili, kayıplarımı ve onlarla birlikte belirginleşen yalanlarımı …



Sen yüreğimde belirginleşmeye başladığında, sessiz sedasız bir özlem sarıyor etrafımı, belli belirsiz bir sen kokuyor odam ki sorma gitsin… Nasıl da yanıyor canım gidişinin o ilk günü gibi bir bilsen sevgili.



Mutluluğum kayıplara karışıyor peşin sıra koştururken gitme diye. İzini kaybediyor koşarken, yolu dikenli patikalara giriyor yine de koşuyor… Hiç durmadan, kaybolmuşluğun farkında ama umursamadan peşin sıra koşuyor.



Gülümsemem gizli kapaklı kapılar ardına kilitliyor kendini de, sen olmayan kimseye göstermiyor, sessiz sedasız bekliyor.



Kim bilir belki de dönmeni hayal ediyor? Biraz belirginleşiyor… Derken, dönmeyeceğinin netliğiyle tekrar silikleşiyor saklandığı yerde kimse bulamasın diye.



Ve ben…

Ben, her kayıpta biraz daha soluklaşıyorum zamanın içinde…

Ve ben, her kayıpla başa çıkabilmek adına yalanlara yaslanıyorum ölmemek için. Durmaksızın yaşama sarılmaya çalışıyorum o yalanlarda sevgili… Ve durmaksızın yeni bir yalan üretiyorum verdiğim her nefes için.



Seni unutalı çok oldu diyorum mesela biliyor musun?

Bazen ben bile inanıyorum ya buna, hani şu şarkılarda olmasa tamamen inanacağım ve yok sayacağım seni aslında… Boşuna dememiş diyen, ah şu şarkıların gözü kör olsun diye…



(Olmasın… Şarkılara hiç bir şey olmasın… En azından bir süre daha hiçbir şey olmasın ki, ara sıra da olsa unuttuklarımı hatırlayayım onlarla.)



Mutluluğum peşin sıra koşarken ve ben bakarken ardınızdan çaresiz, bir yalana yüklüyorum gidişini ve gidişinle birlikte kaybolan her şeyimi.



Artık seni sevdiğimi kimse bilmiyor mesela, hatta ben bile bazı bazı sevmediğimi düşünmüyor değilim de hani seni.



Hâlbuki tam düşünürken senin bittiğini; aklıma düştüğün anda, kilitlerini açıp çıkan gülümsemem, yeniden yalanlar hâkim olmadan dünyama; birkaç saniyede olsa hatırlatıyor bana seni nasıl sevdiğimi.



Ve her şey birkaç saniye içinde oluyor sevgili…



Seni özlemem, üşümem, sensizliğin o can alıcı acısı, canımın bir alev topu gibi yanması, hasretini gözyaşımla serinletmeye çalışmam…



Hepsi, hepsi birkaç saniye içinde ama bir o kadar etkili beliriveriyor yüreğimde.



Bir anda soğuyor ardından gece, bir sis iniyor gözlerime; kayıplarım çoğalıyor derken… Hislerim gidiyor terk edip beni ve her kayıpta bir yalan daha besliyorum avuçlarımdaki kanla…

Her yalanda biraz daha unutuyorum sanıyorum seni ve sonra bir şarkıyla her şey yine ilk saniyeye dönüyor sevgili.



Bilmezsin sen, kayıplarımla birlikte çoğaldı benim yalanlarım. Kayıplarım büyüdükçe de daha fazla yalan söyler oldu dilim kendine. Bir yalan dünya içinde yaşıyoruz deriz ya hani, işte aynen öyle bir dünya oluşturdum kendi yalanlarımdan da sevgili yaşayıp gidiyorum içinde.



Yaşadıkça silikleşiyorum…

Silikleştikçe daha fazla kaybediyorum…

Ve her kayıpta yeni bir yalan üretiyorum…



Meral BİLGİÇ
 
Uzun zaman oldu yazmayalı. Bir küskünlük halinde, vazgeçmiştim kalemle olan dostluğumdan. Vefasız bir arkadaşlığa en güzel örneği sergilediğimi umursamadan küstüm. Küskülüğümün nedenini bilmeden uzaklaştım ve uzaklaştıkça kayboldum bilinmezliğin ortasında. Ordan oraya sürüklendim de sonunda sert bir rüzgârın vurduğu son bir tokatla, kendimi tam da bir kayalığın ucunda ilerlemeye çalışırken buldum bilinçsiz.

Kendime geldiğimde anladım…
Evet, anladım ki çok uzun zamandır sürüyordu küskünlüğüm.
Neye, kime ya da neden olduğunu bilmediğim bir küskünlük anında ise; ilk yaptığım şey atmak olmuştu kelimelerimi denize.

Soğuk bir İstanbul sabahında umarsızca gittiğim otobüs yolculuğunda beklerken ineceğim yeri, bir anda karar vermiştim yazmamaya.

Korkmuştum…
Muş ekini atalım, korktum…
Hem de çok korktum, bir anda ürktüm kelimelerin vuruculuğundan ve fırlattım dönüp bakmadan kalemimi esen rüzgârla.

Tıpkı senin bir anda karar verdiğin gibi bırakmaya beni; ben de bir anda karar verdim harflerimi bırakmaya.

Ne komik ki yazmaktan korktuğumu anlatmak isterken bile gelip yine sana dayanıyor kelimelerim sevgili. Korkumun asıl nedeni sana yazmak mı yoksa ‘sen’in ta kendisi mi ben de çözemiyorum halbuki.

Korkuyor ve yeniden yazmaya çabalıyorum.
Çabalamaktan öte kim bilir belki de zorluyorum.

Yazamazsam seni sevmekten vazgeçtiğimi anlarım diye korkuyorum… Ürküyorum anlıyor musun? İyice senden uzaklaştığımı hissetme düşüncesi ürkütüyor beni. Hala sevdiğimi söylemek için değil ama; sevdiğimi hissetmek için belki, evet belki de hala korlaşmışta olsa kocaman bir sen olduğunu haykırabileceğimi ispatlamak için kendime; gecenin bir yarısı alıyorum kalemi elime.

Çok oldu aslında,
Gidişinin ardından bir asırdan fazla geçti sanki ve…
Ve ben vazgeçeli…
Ne diyorum ben, hiç vazgeçmedim ki…

Sakladım sadece seni ve gerçek beni, sakladım… En kuytu ve belki de en pis köşelere sakladım kimse bulmasın diye, bulsa bile tanımasın kirliliğinden; tiksinsin hani görür görmez bıraksın orada.

Bıraksın bizi baş başa… Oraya saklar saklamaz bizi; ilk iş kelimelerimi boca ettim denize. İstedim ki anlatmasınlar bizi… Anlatıp, göstermesinler yerimizi.

Yanıldığımı anlamak uzun sürdü biliyorum, biliyorum hatalıydım suçu kelimelerimde aramak ve uzaklaşmakla onlardan.
Suç onların değildi biliyorum ve evet benimde değildi su… O sevdanın katledilmesinin ardında ki suçlu ne bendim ne de kalemim halbuki sevgili...

Düşündü, inan çok düşündü yüreğim…
Suçlu kimdi, nerdeydi…
Ne yapmıştı ya da…

İlk defa kabul ediyorum ki bu sevdanın tek suçlusu senin yüreğindi.
Korkan, korkaklığı bahane edip kaçan ve kaçarken aslında hiç sevmediğini anlatan…

Tek suçlu sendin yaraları kanatan. Beni küstüren, suskunlaştıran ve belki de yalnızlığıma dönmemi sağlayan.
Sendin korkmayı öğreten yeniden ve korktukça silikleştiren.

Dedim ya anladım sendin her şeyin nedeni ve ben sen giderken; sen suçluyken silikleşip yok olmayı kabul etmiyorum artık… Artık seçilmiş dilsizliği seçmiyor yüreğim, gülümsemeyi yeniden öğreniyorum mesela… Mesela yeniden yürüyorum deniz kenarında. Balıklarıma gidiyorum her Pazar ve bir çay eşliğinde şekerlerimi paylaşıyorum onlarla.

Martıların çığlıklarını dinlerken ise korkularımı alıp karşıma bir bir yok ediyorum onları.

Çünkü artık biliyorum suçlu değilim ben… Bu sevda için yapabileceği her şeyi yaptı yüreğim.

En önemlisi ise sevdi…
Gerçekten sevdi.
Bir çocuk kadar saf ve bir anne kadar karşılıksız ve gerçek. Ama en önemlisi bir eş kadar tekilsiz…

Ben’siz sevdi yüreğim yüreğini…
Sen bizli konuşur ama ben odaklı davranırken…
Benim yüreğim bunu anlamadı ve senin suçluluğunu bu yüzden bu kadar geç kavradı…
Ama akıllandı…
İnan bana akıllandı…

Dedim ya sana ilk başta korktum. Çok korktum tekrar dikilmenden karşıma ya; şu deniz kenarında bakarken martılara anladım ki yaşayabileceğim başka bir hayat yok sevgili.

Tıpkı senin dediğin gibi…

Belki sevdim seni evet, evet âşıktım deli gibi ama ben bitirmedim hiçbir şeyi ve ben değilim bu sevda katliamında suçlu.

Bu yüzden tüm pişmanlıklarını al ve git şimdi… Saklandığın köşede bekle ve hiç çıkma. Karanlıklarımın içinde kaybol ve yalnızlığın koynunda unut beni. Tıpkı benim unutmaya çalıştığım gibi seni…

Meral BİLGİÇ
 
DÜNÜMDÜN, DÜŞÜM OLDUN

Üzerimde ayrılırken verdiğin hırkan var sevdiğim.
Uzun süre geçmesine rağmen hala sen kokuyor, hala senden izler taşıyor üzerinde... Hala seni hissediyorum giydiğim zaman ve hala eskiyi hatırlatıyor bana üşürken verdiğin bu hırka...

Hatırlıyorum da otobüse binip veda etmeden önce üşüyorum diye vermiştin
bana... Hâlbuki üşüyenin bedenim değil yüreğim olduğunu fark edememiştin... Ve ben ilk o zaman anlamıştım aslında bir gün tamamen kopacağımızı, ben o an anlamıştım aslında kalbindeki beni iyice küçülttüğünü ve yerime başka birini yerleştirdiğini…

Bunlara rağmen üstelemedim; sevdamıza bu lekeyi yakıştıramadım ilkim... Şoför otobüsü çalıştırdığında, gözlerine baktım son kez doya doya, bir daha bakamayacağımı bildiğim ela gözlerine sevdiğimi söyledim seni... Sonra sarıldık birbirimize deli gibi, sende hatırlarsın o dakikaları bilirim... Alnımdan öptün beni ve çok yakında ziyaretime geleceğini söyleyip bindin, bizi birbirimizden ayırmayı başaran otobüse...

Koltuğuna oturduğun vakit otobüsün, gerçekten gittiğini anlamıştın sende... Sende engel olamamıştın gözyaşlarına... Fark ettirmeden silmeye çalıştın ama ben fark ettim gözünden süzülen damlaları... Sen gizlemeye çalışırken nemli gözlerini; bense artık son kez pencereden gördüğüm sana gitme diyemiyor, sadece ağlıyordum... Üzerimdeki hırkaya sarılmıştım sıkı sıkı belki gitmezsin ümidiyle...

Sen üşüdün iyice git işaretleri yapıyordun elinle...
Yine anlamamıştın yüreğimi işte, yine üşüyenin ben değil yarım kalan ruhum
olduğunu fark edememiştin...

Derken otobüs hareket etti ve ben el salladım sana gene kavuşma ümidiyle beraber... Sen gözyaşını sildin, gülümsedin el sallarken bana... Mutlu görünmeye çalışıyordun çünkü biliyordun...

Biliyordun ki sen mutlu olursan ben de mutlu olurdum... Bu yüzden gülümsüyordun el sallarken bana... Ben kalbimi elime alıp üfledim sana
doğru... Sen aldın, öptün ve yüreğinin yanına koydun... Sonra otobüs hareket etti ve uzaklaştı ağır ağır ayrılıklar kokan İzmir garajından... Ben peronda kalakaldım öylece... Seni geçirmeye gelen herkes gitmişti... Ben kalmıştım... Yerimden kıpırdayamıyor, belki yolda iner dönersin diye ümit ediyordum... Ama döndüğünde ilk kızacak kişinin ben olduğumu da
biliyordum... Bu yüzden sen o otobüsten inmeyecek ve gözünde biriken
damlalarla beraber merhaba diyecektin seni bekleyen geleceğine...

Yüreğimi yanında götürerek, beni arkanda yapayalnız bırakarak yeni bir hayata adım atacaktın sevdiğim...

İşte ben tüm bunları düşünerek gelmeyeceğini bildiğim halde ayrılamıyordum perondan... Otobüslerin biri geliyor biri gidiyordu... Ve ben hala üzerimdeki hırkana sarılıp sıkı sıkı, ağlayarak duruyordum öylece...

Sen gitmiştin...
Hayallerim gitmişti...
Diğer yarım sonsuza kadar gitmişti biliyordum...

Eve döndüğümde sana sürekli mesaj çekmeye başladım... Sırf yalnız olmadığını anla diye... Sırf yüreğimin yanında olduğunu bil diye...Gecenin geç saatlerinde uykuya dalabildim yaşlı gözlerle.. Uyandığımda biraz
toparlayabilmiştim kendimi ama uyanıp ta seni göremeyince gene yandı içim... Gene yaşardı gözlerim...Derken telefon çaldı, baktım büyük bir umutla..Evet sendin arayan..Varmıştın gideceğin yere..Ama ağlıyordun..Bir çocuk gibi ağlıyordun ve bu yüzden konuşamıyordun sevdiğim..Ben ağlamaktan şişmiş gözlerimi ovuşturarak "ağlama gözbebeğim dayanamam...Kıyamam ağlama ne olur.Yüreğimi yangın yerine çevirme ağlama…" dedim ümitsizce..
Sen "o zaman sende ağlama" dedin iç çekerek... Yol boyunca fotoğrafıma baktığını anlattın... Neden gitmek zorunda kalmıştın ki sanki ve ben neden
zorlamıştım seni bu kadar... Hesap soruyordun şimdi bana, ağlamana engel
olamadan... Ben sessizce seni dinliyordum... Sonra sen sustun ben başladım
konuşmaya...Önce koca bir iç çektim derinden..

" Doğuda...oralarda o kadar çok çocuk muhtaç ki sana... Hepsi senin bilgine ihtiyaç duyarken ve büyümek isterken bilinçlice...Ben sadece kendim için, sadece ikimiz için, sadece sevdamız için onları hiçe sayamazdım... İşte bu yüzden izin verdim aşkım...Bu yüzden dayanıyorum sensizliğe... Ve biliyorum bir gün sende anlayacak ve affedeceksin beni...Çünkü biliyorum sende en az benim kadar seviyorsun, sende en az benim kadar bağlısın aşkımıza..."

Sözlerim üzerine kesildi hıçkırıkların, "haklısın" dedin kendin bile inanmayarak... Ve o günkü konuşmamızı sonlandırdın sevgi sözcükleriyle...

Daha sonraki konuşmalarımızda, daha şen geliyordu sesin ve ben mutlu
oluyordum bu duruma... Ama garip bir şekilde korkuyordum...

Bir şeylerin ters gideceğini hissediyordum ve bunun olması korkutuyordu beni... Tamamen sensiz kalmak yıkardı beni biliyordum... Bu yüzden korkuyordum sensizlikten... Tüm bunlara rağmense düşünmemeye çalışıyor ve sana hiçbir şey aksettirmiyordum...Takii sen telefon açıp ta "başkasını seviyorum" diyene kadar kandırdım kendimi...

Ben hiçbir şey söyleyemedim bu sözüne karşılık...
"Senin üzülmeni istemiyorum" diyerek devam ettin sen; ama bunun içinde bir
çaba sarf etmedin ve üzdün...
Yaktın...
Yıktın beni iki dakikalık telefon konuşmamızda...

"Beş sene boyunca yaşattığın tüm güzellikler için teşekkür ederim.Hayatımda senin kadar iyi birini tanımamıştım , şimdi tanıdım.Ödeyemediğim hakkını helal et" dedin ve "ama şunu da bil seni hiç affetmedim" diyerek kapattın telefonu...
Şaşırdım…
Birden bire nasılda değişmiştin anlayamadım. Telefon kulağımda kalakaldım... Ahizeden sadece meşgul sesi geliyordu...

Sen çoktan gitmiştin ...

Telefonu kapattım, bana verdiğin hırkaya sarıldım yine sıkı sıkı...
Gene ümit ettim belki ararsın, şaka yaptığını söylersin diye... Ama aramadın, şaka da yapmamıştın üstelik...

Gitmiştin sonunda işte...

Yolların ayırdığı yüreklerimizi, kırıcı kelimelerinle tamamen ayırmıştın ve ben geride kalan anılarla baş başa kalmıştım...

Otobüse binerken verdiğim yüreğimi de iade etmemiş, bırakmıştın çaresiz... Kalmıştım bir başıma, sıkı sıkı sarıldığım ve üşümeyeyim diye verdiğin hırkanla....

Sen gidince buralardan sessizce
Buralar gitmiş peşinden gizlice
Bazen bir his yada bakış
Tenin hala tenimde
Dünümdün düşüm oldun
Kurtar beni....

26/11/2004
Meral Bilgiç
 
Üzme beni, sakın üzme yüreğimi…

Seni sevdi ya hani bir kere, bunu fırsat bilip sakın kırma, kırdıkça umursamamazlık yapma hayatımın adamı. En çok sen kırdıkça karanlıklara karışan kalbim soluklaştırır gözlerimdeki gözlerini; bu yüzden…
Bu yüzden n’olur üzme beni.

Sen erkek olansın sevgili, sensin yüceltecek kalbimi yada… Yada sensin aslında bir anda yerle bir edecek tüm senli düşlerimi ve sevgimi… Yani yine sensin yüceltebileceğin kalbi parçalayabilecek güç sevgili.

Parçalama kalbimi…

Üzme beni, n’olur üzme sevgili…

Sen her üzdüğünde bir parça ben daha kaybolur karanlık sularda ve yavaş yavaş soğuk sulardaki boğuluşunu izler çaresiz yitip gitmiş ruhum da; gözlerimde yağmurlar usul usul gider ellerim ellerinden yar.

Yar soğuk sulara esir etme yüreklerimizi…

Bırakma ellerimi sevgili, göster bana anlayamadığım sevgini.

Gitmeme izin verme, erkek olan yanını bu anda çıkar işte ve tut sıkıca kollarımdan. Tut ki kalayım kollarının arasında. En huzur bulduğum yer ya hani kalbin huzursuzluğum olup çıkma n’olur, n’olur hep aynı kalsın yüreğimdeki yerin.

Verdiğin değeri göstermek zor gelmesin sana sevgili, erkek olan verdiği değerle gösterir sevgisini… Başkaları varken de yüceltmesini bilmezse sevdiğini, ne kadın görür yerini ne dünya anlar adamın kalbindeki kadının yerini.

Silikleştirme görebildiğim yüreğini, silikleştirme gözlerimdeki gözlerini.

Seviyorsan, bunu sadece bana değil başkalarına da göstermekten çekinme n’olur, çekinirsen eğer sorgulamaya başlar kalbim çünkü… Çünkü o zaman neredeyim ben soruları çıkar gün yüzüne de çıktıkça biraz daha geriye çekilir kalbim. Dur der yüreğindeki çoşkuya ve susturur ağır ağır. Gün gelir o bile anlamaz ne zaman bitmiş her şey ve ne zamandan beri değer verilmemeyi umursamaz kadın.

Çok şey değil ki istediği kalbimin. Senin isteklerinden farklı değil ki yada. Neden beklemek bu kadar kolayken yüreğine yapmak zor gelir sana anlamaz benliğim.

Sen erkek olansın sevgili, sensin yüceltecek kalbimi yada… Yada sensin aslında bir anda yerle bir edecek tüm senli düşlerimi ve sevgimi… Yani yine sensin yüceltebileceğin kalbi parçalayabilecek güç sevgili.

Bu yüzden lütfen üzme beni...


Meral BİLGİÇ
 
Olur da gün gelir gitmeye karar verirsen söz ver …
Söz ver ve beni de al mutlaka yanına.
Neresi olduğunun bir önemi yok gittiğin yerin sevgili, nerede olduğumuzun önemi yok, sen varsan yanımda.

Yeter ki gitme sen ben’den ya da…
Gideceksen bile beni de götür ayırma yüreğimi senden…

Olur da gün gelir gitmeye karar verirsen sevdiğim, söz ver…
Evet n’olur söz ver bana, hiç unutmayacağını yüreğimi.
Hep aklının bir köşesinde dokunuşum kalsın mesela, kokum burnunun ucuna gelsin mutlaka…
Ve mutlaka anlıkta olsa hatırlayacağına söz ver bu karşında çocuklaşan kalbimi.

Hiç unutma seni nasıl sevdiğini.

Gün olur da hani, gidersen gözyaşlarımı emanet bırakma bana, salma anılarımızı koynuma…
Bil ki bırakırsan her gün yeniden ve tekrar tekrar erir yüreğim gidişinin ardından da; katlanamaz bu acıya ve soluklaşır gider yaşamdan.

Hani demem o ki, gidişin hiç dönmemek üzere olmasın sakın; küçük özlemlerle dolu ama sonu mutlu vuslatlara gebe kısa ayrılışlar olsun bizimkisi.
Kırgınlıkların yol açtığı değil de zorunlu uzaklaşmalar girsin aramıza ama zaman asla ayırmasın ellerimizi birbirinden.

Gün gelir de hani, hani gidersen gerçekten sevgili…
Unutma asla sevildiğini ve sakın unutma her daim bir şekilde hatırlayacağını yüreğimin seni.

Mutlu olduğum anda geleceğini mesela aklıma, unutma olur mu?
Unutma gerçek mutluluğu sende yakalayan kalbimin; sen yokken de gülümsediğinde sebebinin seni düşünmek olduğunu ve sen de en mutlu olduğun anlarda getir aklına beni.


Ama yine de sen gitme…
Sakın gitme olur mu sevgili?
Gözlerinin maviliği serinletmişken içimi, sakın bir anda olsa getirme aklına gitmeyi.
Çaresizleştirme yüreğimi, güçsüzleştirme sakın ola beni.

Sen gidersen ne yapar bilmez çünkü benliğim, olur da gidersen nasıl katlanır , nasıl dayanır bilmez…
İnan bilmez nasıl ayakta kalması gerektiğini…
Bilmez ki sensizliği…
Bilmez ki sen’li olmayan düşleri…

Sırf bu yüzden sakın gitme…
N’olur gitme sevgili…

Meral BİLGİÇ
 
Sevdiğim'e (Engin Karahan) Benden (Meral Bilgiç)


Eski bir tarihten fırlayıp gelmiş gibisin sevdiğim. Sanki çok eski zamanlardan kalma bir aşkın fısıltıları dokunmuşta kulağıma; yarım yamalak ona benzetiyorum bizi…



Öyle seviyorum ki seni, tıpkı eski zamani kadınları gibi… Susmuş, gözlerimden akıyor sevdam mesela yüreğine, senin uyuduğun vakitlerde. Bir rüya olup çıkıyor dudaklarından gecenin bir yarısı derken… Derken geceyi çeviriyor aydınlığa, varlığınla sevgilim… Gözlerimden yüreğine akan sevda ile aydınlanıyor her bir zerrem…



Senin uyuduğun vakitlerde…



Görmesen de farklı seviyorum seni ben sevgili, herkesten ve her şeyden farklılaştırıyor sevdam benliğini.

Ve sen bir anda doluyorsun içime…

Doluyor ama hiç gitmiyorsun…

Hiç terk etmiyorsun varlığınla yüreğimi…



Öyle seviyorum ki seni, sözlerim bile birleşmiyor senin karşında…Kıskanıyorlar anla, anla nasıl da hayıflanıyorlar sana yazınca…



Oysa tüm yalnızlığım onlarla son bulurken şimdi hiç gelmiyorlar yanıma.Biliyorlar çünkü yalnızlığım senin gelişinle bitti, zaten bu nedenle sana olan kıskançlıkları,bu nedenle susup gitmeleri…



Az değil senin gelişinde başladı ve terk edişleri ile cezalandırdılar kalemimi..



Bundan önce bu kadar sevebileceğimi düşünmüyordum oysa, oysa dünyanın kötülükleri öyle kör etmişti ki beni, bilmiyordum bir gün çıkacağını karşıma. Umursamıyordum hiçbir şeyi, olduğu gibi yaşıyor ve düşünmüyordum…



Sen gelmeden önce, hiçbir şeyin hayalini kurmuyordum… Çabuk yılıyordum mesela, vazgeçiyordum… Olduğu gibi bırakıyordum tüm sorunları, çok zora düştüğümde ise kayboluyordum ortalıklardan. Sığınıyordum anne kucağına, baba korumacılığına onarılmayı bekliyordum.



Sen gelmeden önce garip bir duygusuzlukla hareket ediyordu bedenim, sen gelmeden önce birçok şeye karşı inancımı yitirmiş beklemekteydim.



Bir anda, öylesine geldiğinde yanıma anlayamamıştım tüm varlığınla dolabileceğini, bilememiştim bu kadar çok sevdireceğini kendini.



İyi geldin laf arasında, iyi ki sevdim seni…



Düşünüyorum da geldiğinden beri, yeniden çıkarmaya başladım yastık altından hayallerimi, bir kuru dalla yeşile bürüdün tüm yüreğimi. Geldiğinden beri daha bir umursuyorum dünyayı mesela, kötülüklerin zamanı gelince gideceğine de inanıyorum artık… Artık eskisi kadar çabuk yılmıyorum mesela, sevmekten de korkmuyorum…



Tıpkı seni sevdiğim gibi…



Ah sevgili, geldiğinden beri ne çok şey değişti. Bir bilsen ne fırtınaları dindirdi ellerin, gözlerin ne deryaları susturdu da bir sessizlik, tatlı bir sessizlik bürüdü benliğimi…



Geldiğinden beri sevgili, geldiğinden beri nasılda yeşerdi dört bir yanım, bir bilsen ne çok seviyorum seni…



Eski bir tarihten fırlayıp gelmiş gibi yaşanan her şey. Sanki çok eski zamanlardan kalma bir aşkın fısıltıları dokunmuşta kulağıma; yarım yamalak ona benzetiyordum bizi…



Fark ettiğim anda ise gülümsedi yüreğim sevgili ; çünkü eski zamanlardan da önce sevmişim ben seni…



Meral BİLGİÇ
 

Eklentiler

  • $1.jpg
    $1.jpg
    32,3 KB · Görüntüleme: 163
  • $2.jpg
    $2.jpg
    56,5 KB · Görüntüleme: 167
  • $3.jpg
    $3.jpg
    51,1 KB · Görüntüleme: 160
  • $4.jpg
    $4.jpg
    43,9 KB · Görüntüleme: 175
  • $5.jpg
    $5.jpg
    58,7 KB · Görüntüleme: 186
Son düzenleme:
Ve şiirin geri kalan kısmı için yapılan resimli çalışmanın devamı...
 

Eklentiler

  • $6.jpg
    $6.jpg
    68,6 KB · Görüntüleme: 180
  • $7.jpg
    $7.jpg
    46,7 KB · Görüntüleme: 172
  • $8.jpg
    $8.jpg
    35,3 KB · Görüntüleme: 158
  • $9.jpg
    $9.jpg
    59,9 KB · Görüntüleme: 160
Son düzenleme:
Bugün garip bir hisle karşılaştım ilk kez, garip ama güzel. Biraz farklı hissediyor insan kendini, hatta saçmalamalar dönüyor düşüncelerinde. Ama yine de gülümsemeni sağlıyor… Gülüp geçiyorsun… Önce kendine gülümsüyorsun böyle şeyler düşündüğün için. Ardından onu düşünüp gülümsüyorsun. Geçeceğini biliyorsun ama yine de düşünüyorsun.

Hiç tanımadığın bir insanın yanında huzurlu olmayı istediğin zamanlar geliyor aklına sonra sebepsiz, ilk görmüş olmana rağmen yanına geldiğinde nasıl huzurla dolduğunu hissediyorsun. Ve böyle anlatamıyorsun. Elimde değil ilk defa yaşadığım, ilk defa gerçekten hissettiğim bir şeyi yazmaya çalışıyorum burada. Şimdi herkes galeyana gelecek belki de, ya daha öncekiler.

Ben asla kendimi yazmadım ki, kandırmadım sizi kızmayın bana. Ama ben ne biten bir şey için yazdım hayatım boyunca ne de yaşadığım şeyleri gün ışığına döktüm. İstemedim herkes her şeyi bilsin. Çevremde gördüklerimi aldım kalemime… Aşkı hissetmeden yazdım çoğu kez, sadece gördüklerimin karşılığına güzel aşklara değinmek istedim. Belki biraz empati kurdum ama kendimi hiç yazmadım… Acısını bile güzel ifade etmekti amacım aşkın, ama ne içim öyle acıyordu yazarken ne de … Hem düşünsenize, bu kadar aşk acısı fazla değil mi bir insana?

İster kızın ister kızmayın bana ama öyle…

Şimdi ise farklı, garip… Yazarken bile gülüyorum kendime. Kendime inanmıyorum, mesela bu son yazdığımın ardından bakıp durdum öyle. Salak dedim içimden. İnsan ilk kez birini görüp sonra da yazar mı? Yazıyormuş… İşte bakın yazıyorum…

Siz hiç tanımadığınız birine bakarken huzur doldunuz mu?

Peki bir yandan da suçladınız mı kendinizi?

Arkadaşınızın düşüncelerini bilip huzur dolduran kişiye karşı kendinize kızdınız mı?

Bunların hepsini bir ara da yaptınız mı peki?

Hatta tavlaya bahane bulup biraz uzaklaştınız mı gülerek, kendine gel geri zekalı derken çevrenizdekiler size baktı mı deli midir diye?

Bana baktı…

Gerçekten baktı ama umursamadım.

Ne zaman geldim bilmiyorum İstanbul’a ama ilk kez tanımadığım birinin yanındayken huzur doldu yüreğim. İlk kez birine sanki çok önceden tanıyormuş gibi sarılmak istedim. Gitmesin öyle kalsın.

Bir rüya görmüştüm çok önceden kalma ve o rüyadaki gözler karşımda durupta bakarken bana ister istemez ılık bir rüzgar değiyordu yüreğime usulca. Yavaş yavaş tutuyordu tüm benliğimi ve ben kendine gellerle atmaya çalışıyordum her şeyi.

O mu? O farkında değildi, olmamalı zaten değil mi? Olsaydı kötü hissederdim kendimi, olsaydı bilmiyorum işte. Gülmeyin sizde ben hem gülüyor hem kızıyorum zaten kendime. Ben zaten, garip bir his içinde debeleniyorum sebepsiz.

Çoktan ayrıldık yanından, arkadaşım onu anlatmaya devam ediyor mesela, sanırım ondan hoşlandığını düşünüyor. Hayır arkadaşım değil, o … O diyince karışıyor değil mi biraz. Ne diyelim hadi bir isim bulalım ona. Masal kahramanı mesela nasıl. Çok mu romantik, ilk görüşmede denmez mi. Olsun diyelim biz ne fark eder, birazda kendimiz için yapalım aykırılık.

Benim masal kahramanım arkadaşımdan hoşlanıyormuş biliyor musunuz? O yüzden masal kahramanı adı , gerçek değil çünkü. O zaman neden mi onu düşünüyorum bilmem… Huzur nedir biliyor musunuz siz? Birinin iyi olduğunu hissetmek, her şeyden öte, böyle garip bir sıcaklığın gelip yerleşmesi…

Biliyorsunuz tamam ama ben bilmiyorum.

Gerçekten bilmiyorum.

Yazdıklarımdan biliyormuş gibi geliyor değil mi size, belki de bilmediğim için hala düşünüyorum.

Çünkü siz de benim rüyamı bilmiyorsunuz. Çünkü rüyamdaki gözleri karşımda gördüğümde nasıl kalbimin yok artık dediğini, ismini öğrendiğimde nasıl şaşırdığımı bilmiyorsunuz…. Hiçbirini bilmiyorsunuz bu yüzden yargılamayın ve dinleyin lütfen…

Lütfen dinleyin beni.

İlk kez iç döküyorum size, inanın bende inanmazdım ki bunlara. Güler geçerdim anlatırken ama şimdi … Offf ne zormuş bu aşk böyle. Yazmak kolayıymış işin , aşk mı dedim ben.. Çüşşş (Biraz argo oldu kusura bakmayın ama bu gece içimden geldiği gibi yazacağım) Ama bu lafı hak ettim değil mi? Aşk fazla kaçtı kabul ama yine de hissettiklerim güzel şeyler. Bu insan hayatımda nerede olur bilmiyorum ben, belki de bir daha asla görmeyeceğim. Ya da sabah kalkıp bunları okuyunca kahkahalarla güleceğim kendime.

Ama… Ama şimdi, şimdi senelerce önce rüyamda gördüğüm gözleri görmenin huzuruyla kapıyorum gözlerimi.

Aklımda binlerce soru eşliğinde dalıyorum uykuma…

Kimsin sen sorusu takılıyor önce gözlerimi kapattığım anda, dayanamayıp biraz daha yazıyorum ben de…

Bilmiyorum seni,
Tıpkı senin beni bilmediğin gibi,
Hiç bilmiyorum yüreğini…
Gözlerin nasıl bakıyor mesela, yada nasıl dokunuyor ellerin?
Sahi ellerin sıcak mı senin,
Tuttuğunda sıcacık edebilir misin yüreğimi örneğin…
Yada …
Yada dokunduğun anda titretebilir misin içimi?
Hiç konuşmadan,
Hiç ses çıkarmadan..
Belki fısıltılarla sadece…
Belki bir iki fısıldaşmayla fethedebilir misin beni?
Tek bir şey bilmiyorum seninle ilgili…
Nasıl seversin mesela söylesene!
Hayatının içine mi sokarsın; yoksa hayatında herhangi bir köşeye süs misali bırakır mısın gözlerimi?
Kimsin sen?
Söylesene kimsin!
Nasıl yaşanırsın sen!
Doya doya mı yaşamalı seni yoksa arada bir mi tutmalı, bulmalı ve sevmeli yüreğini…
Nasıl sever senin yüreğin?
Benim yüreğim gibi mi yoksa uzaktaki bir özlem misali mi!
Bilmiyorum seni,
Tıpkı senin beni bilmediğin gibi,
Hiç bilmiyorum yüreğini…
Bu yüzden haydi konuş benimle…
Kendini anlat bana,
Doya doya dinleyeyim seni…
Kimsin sen?
Söylesene kimsin!
Nasıl yaşanırsın mesela…
Doya doya mı yaşamalı seni yoksa arada bir mi tutmalı, bulmalı ve sevmeli yüreğini…
Hadi dinlemelere verdim kendimi..
Susuşlar yaşıyorum sen konuşana kadar…
Utanma ve anlat bana kendini....
Bir yol kenarında bekliyorum seni..
Anlat bana kendini..
Anlat ki senin yoluna doğru koşayım dolu dolu..
Yada sus, geri döneyim usulca bakmadan ardıma…

Sonra, kaçmalı mıyım diyorum kendime ansızın… Kaçmam mı gerek senden? Kaçmak istemiyorum ama, neden böyle birden düşüncelere sürüklendim ben. Boşluktan mı, rüyadan mı yoksa gerçekten içimdeki sıcaklık mı sorduran bana her şeyi?

Yağmurlara yenik bu sabah yüreğim,
Bu sabah sessizlikler üstüne kuruluyor
Ve...
Ve sonra tekrar yağmurlarla yok oluyor tüm umutlarım…
Bir sıkıntı var ,
Kimselere bahsedemediğim....
Bir sıkıntı ki içimdeki; atamadığım hiçbir yerlere,
Yada atmak isteyip de terk edemediğim…
Bir sıkıntı var içimde;
Hafızamda yer etmiş sebepsiz
Ve her geldiğinde yanıma dipsiz uçurumlara atan beni…
Dipsiz uçurumların üstüne kilitler vurup saklayan,
Saklanmamı hatta kaçmamı sağlayan..
Bu sabah yine yağmurlara yenik düştü yüreğim..
Kaçman gerek dedi..
Yine yakaladı seni…
Açıklayamayacakların dilinin ucunda kilitli kalsın bırak…
Bırak mutluluğu yakalamayı da kaç..
Kaç daha fazla mutsuz olmadan…
Şimdi senden habersiz giriyorum yine dipsiz kuyulara…
Kaçmak istemiyorum sevgili; ama kaçıyorum istemsiz…
Lütfen sen bırakma peşimi…
Saklandığım kuytulardan tut da elimi, sen çıkar beni…
aÇıkLayAmaDıkLaRıM DiliMiN uCunDa KiLiTLi;
GeL VE ÇöZ KiLidiMi SeVGiLi!!!

Neden sevgili diye bitirdim sonunu ki, seni bir daha görmeyeceğimi de biliyorum oysa. Hatta muhtemelen sabah uyandığımda bu yazdıklarıma güleceğim de.

Ne komik değil mi? Yazmak, hissettiklerini yazarken utanmak, ne kadar saçma olduğunu düşünmek. Tanımadığın birine sıcaklık duymak ve kızmak var gücünle. Offff en iyisi yine uyumak, sorularla da olsa uyumak…

Kimsin sen? Hayatımda olacak mısın yoksa… Yoksa sabah olduğunda gülüp geçecek miyim sana. Sahi rüyamdaki gözler de senin değil mi? Senin, biliyorum senin… Ama neden bu kadar sonra çıktın karşıma. Ne düşünüyorum ki ben… Şimdi sen arkadaşımı düşünüyorsun belki de, öyle diyor çünkü bana… Bense salak düşüncelerin içinde sürükleniyorum susmalı en iyisi susmalı…

Meral BİLGİÇ
 
Son düzenleme:
Hoşgeldin

Uyuyamıyorum, ilk defa böyle uykusuz kalıyorum. Yo kafamda bir sorun yok, aslında gülümsüyorum da fazlasıyla. Yaptıklarıma inanamıyorum. Neden onu düşününce yazmak geliyor içimden bilmiyorum. Ben yazmazdım ki hiç düşüncelerimi. Nedense konu sana dayanınca elimde değil yazmak istiyorum. Paylaşmak ilk defa. Geçen sene de yazmıştım sana, durdum aradım yazıyı, bulunca gülümsedim. Gerçekten gülümsedim. Rüyamdaki gözler gelmiş aklıma, gözler sen misin demişim?

Aradan koca bir sene geçmiş derken, o koca bir sene hiçbir şey yazmamışım ben. Hatta seninle de görüşmemişiz ne ilginç ki. Sanırım bu yüzden birazda bilinçaltına itmişim her şeyi. Sonra ne zaman başladık tekrar konuşmaya bilmiyorum, size geldikten sonra sanırım.

Biliyor musun beni bırakırken, yanağıma dokunmuştun usulca, ben ağlamak üzereydim ve elinin sıcaklığı öyle huzurla doldurmuştu ki içimi, tıpkı seni ilk gördüğüm gün gibi her şey gitti aklımdan. Yine düştün aklıma ve ben yine kızdım kendime aslında. Yani seni tanımıyordum ki ben, mesajlaşmıştık ayrılınca. Sen farkında bile değildin hatta hatırlıyorum arkadaş olarak hep yanındayım demiştin bana da ben kendimi durdurmuştum sözlerinin ardından. Platonik takılmak korkuturdu beni. Hem seni ikinci kez görüyordum neden takılacaktım ki. Düşünceler, düşünceler… Sürekli beynimde dönüp dolaşıyordu işte, kendime kızıyordum sonra.

Ne oluyor sana yahu, bir kendine gel… Derken geliyordum, sonra yine unutuyordum. Gülüyorsun değil mi, ben de gülüyorum bakma sen bana.

Galatada oturduğumuzda konuşuyorduk ya hani, iç dökmelerimiz başlamıştı. İlk defa birinin gerçekten dinlediğini hissetmiştim beni, bakarken görebiliyordun çünkü sen. Ve ben bakarken gördüğünün fark ediyordum.

Derken sürekli konuşmalarımız başlamıştı. Durmadan yazmanı istiyordum ben aslında. Neden bilmiyorum iyi geliyordu konuşmak seninle, nende bilmiyordum ama durduramıyordum kendimi. Msni açar açmaz sana bakıyordum mesela orda mısın diye, bazen dikkatini çekmek için değişik iletiler yazıyordum. Bekliyordum ama ilk yazan olmak istemiyordum komik bir edayla. Çünkü düşüncelerim bazen utandırıyordu beni, bazen kızdırıyor ve böyle avutuyordum kendimi.

Bir gün bize gelmiştin, ortak arkadaşımızla, o gün üzmüştün beni farkında olmadan. Hatırlamazsın bile belki sen, sarı saçlı birini göstermişti de sana telefonunu uzatmıştın ayarla diye. Neden üzüldüğümü sormuştum kendime. Zaten bir şey yok ki, siz arkadaşsınız… Sonra inandırmıştım bunu kendime. Ve tanıştırma işlemlerine yardımda etmiştim hatta. Ama üzülmüştüm yine de, hatta tanıdığım gibi olmadığını bile düşünmedim desem yalan olur. Nasıl olur da demiştim, böyle birine karşı ilgi duyar. Bu söz ağır beli ama demek istediğimi ancak sen bilirsin ve ben ilk defa bu kadar özensiz ve belki de bu kadar samimi yazıyorum. İlk defa kendimden söz ediyorum çünkü. İlk defa hislerimi anlatıyorum.

Kızmıştım sana, susmuştum, umursamaz davranmıştım ama kendimi bile inandırsam da aslında üzülmüştüm. Ertesi gün kalktığımda sen benim arkadaşımsın dedim kendime, arkadaşımsın… Ve öyle çıkıp gittim işe. İnandım derken, ama yine de ilk sana baktım nette. Güldüm derken, ne garip hisler soktun içime. Ve neden böyle oldum ben diye sordum kendime. Sustum…

Ve nedenin sorusunu yine kendim verdim…

Sanırım aşk böyle bir şey dedim önce sonra biliyor musun…

Biliyor musun sevgili, adın aşk senin ve bu yüzden bu kadar umursuyorum seni dedim kendime. Hep masallarımda uyku numarasına yatıp gelip öpmesini beklediğim kahramanımdın sen benim. Bu yüzden dedim aslında o gün sana. Başkalarına bakmandan, yanımda birileriyle ilgilenmenden ve sana olan düşüncelerimi kırmandan yorulmuştum. Bende başkasını düşünüyorum sözlerini sarf etmek istedim bilinçsizce…

Şşşttt…. Duyuyor musun, bak o günden geliyor sesler … Önce sen yazıyorsun bana…

-Şşş napıyorsun
-Kendime acı çektiriyorum. Eski erkek arkadaşımın resimlerine bakıyorum…

Önümde resim filan yoktu. Hatta senin sayfan açıktı. Bekliyordum öyle yazar mısın diye. Belki de sarı saçlıya yazıyor diyordum ama yine de bekliyordum.

Aşktı çünkü adın senin. Fark etmediğim bir zaman diliminden çıkıp gelmişti gözlerin ve ben bekliyordum öyle bir şeyler söylemeni… Sesleniyordum bir umut belki bu işe yarar diyordum…

Gülümsedin… Hayır, yemlemedim seni, aklımdan geçmedi. Ya da yemlemiş olayım ne fark eder söylesene? İşe yaradı değil mi?

Bugün 27 Ekim 2007 günlerden ve sen hayatımdasın benim.

Rüyamdaki gözlerin sahibi, uyku numarası yapıp kendi masalımızı yazmak için beklediğim kahramanım, Engin, ya da ne dememi istiyorsan onu diyeyim sana…

Geldin değil mi?

İşe yaradı yani. Ne kadar süre olursun bilmiyorum yanımda, belki üç gün sonra gideceksin yamacımdan belki birlikte yaşlanacağız bilmiyorum ama rüyamdaki gözlerin sahibi sensin ve garip bir şekilde ısıtıyorsun içimi. Bu yüzden gülümsüyorum ben işte. Ve bu yüzden bu kadar huzur dolu şimdi yüreğim.

Hoş geldin hayatıma… Umarım karşıma çıktığın ilk gün gibi gülümser kalplerimiz birlikte…

Hoş geldin…


Meral BİLGİÇ
 
Son düzenleme:
Bilmiyorum seni,
Tıpkı senin beni bilmediğin gibi,
Hiç bilmiyorum yüreğini…
Gözlerin nasıl bakıyor mesela, yada nasıl dokunuyor ellerin?
Sahi ellerin sıcak mı senin,
Tuttuğunda sıcacık edebilir misin yüreğimi örneğin…
Yada …
Yada dokunduğun anda titretebilir misin içimi?
Hiç konuşmadan,
Hiç ses çıkarmadan..
Belki fısıltılarla sadece…
Belki bir iki fısıldaşmayla fethedebilir misin beni?
Tek bir şey bilmiyorum seninle ilgili…
Nasıl seversin mesela söylesene!
Hayatının içine mi sokarsın; yoksa hayatında herhangi bir köşeye süs misali bırakır mısın gözlerimi?
Kimsin sen?
Söylesene kimsin!
Nasıl yaşanırsın sen!
Doya doya mı yaşamalı seni yoksa arada bir mi tutmalı, bulmalı ve sevmeli yüreğini…
Nasıl sever senin yüreğin?
Benim yüreğim gibi mi yoksa uzaktaki bir özlem misali mi!
Bilmiyorum seni,
Tıpkı senin beni bilmediğin gibi,
Hiç bilmiyorum yüreğini…
Bu yüzden haydi konuş benimle…
Kendini anlat bana,
Doya doya dinleyeyim seni…
Kimsin sen?
Söylesene kimsin!
Nasıl yaşanırsın mesela…
Doya doya mı yaşamalı seni yoksa arada bir mi tutmalı, bulmalı ve sevmeli yüreğini…
Hadi dinlemelere verdim kendimi..
Susuşlar yaşıyorum sen konuşana kadar…
Utanma ve anlat bana kendini....
Bir yol kenarında bekliyorum seni..
Anlat bana kendini..
Anlat ki senin yoluna doğru koşayım dolu dolu..
Yada sus, geri döneyim usulca bakmadan ardıma…

Meral BİLGİÇ
 
Son düzenleme:
Yağmurlara yenik bu sabah yüreğim,

Bu sabah sessizlikler üstüne kuruluyor

Ve...

Ve sonra tekrar yağmurlarla yok oluyor tüm umutlarım…

Bir sıkıntı var ,

Kimselere bahsedemediğim....

Bir sıkıntı ki içimdeki; atamadığım hiçbir yerlere,

Yada atmak isteyip de terk edemediğim…

Bir sıkıntı var içimde;

Hafızamda yer etmiş sebepsiz

Ve her geldiğinde yanıma dipsiz uçurumlara atan beni…

Dipsiz uçurumların üstüne kilitler vurup saklayan,

Saklanmamı hatta kaçmamı sağlayan..

Bu sabah yine yağmurlara yenik düştü yüreğim..

Kaçman gerek dedi..

Yine yakaladı seni…

Açıklayamayacakların dilinin ucunda kilitli kalsın bırak…

Bırak mutluluğu yakalamayı da kaç..

Kaç daha fazla mutsuz olmadan…

Şimdi senden habersiz giriyorum yine dipsiz kuyulara…

Kaçmak istemiyorum sevgili; ama kaçıyorum istemsiz…

Lütfen sen bırakma peşimi…

Saklandığım kuytulardan tut da elimi, sen çıkar beni…

aÇıkLayAmaDıkLaRıM DiliMiN uCunDa KiLiTLi;
GeL VE ÇöZ KiLidiMi SeVGiLi!!!

Meral BİLGİÇ
 
Son düzenleme:
X