- 7 Mart 2010
- 28.022
- 14.080
- 47
Deniz Fenerlerinden beslenenler ve "en üst düzey kişi"
eniz Fener’lerinden Beslenenler,
Deniz Fener’lerini Himaye Etmeye
Devam Edeceklerdir…
(I) 14 Mayıs 1997’de Dortmund –Westfalen Stadyumunda başlayan yolculuk devam ediyor. Aynı kadro, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasal yetkilerini hep birlikte istismar etmeye, birbirlerini korumaya, kollamaya devam ediyorlar.
Bakan’lar köstebeklik yapmışlardı.
Bakan’lar, sanıkları korumak uğruna delilleri karartmışlardı. Arama kararları, Bakan ve Özel Kalemi tarafından, Sanıklara haber edilmişti.
Bakan’lar, Deniz Feneri’ni hakkaniyet ve hukuk içinde sorgulamak isteyen Cumhuriyetin Savcılarına karalamalarda bulunmuşlardı.
Bakan’lar, Alman Büyükelçiliğiyle yaptıkları görüşmelerde “içeriden bilgi alma çalışması" yapmışlardı.
Noter’ler, sahte vekaletname düzenleyebilmişti. Kesinleşen yargı kararıyla bu durum doğrulanmıştı.
Bakan’lar, İçişleri Bakanlığının Deniz Feneri hakkındaki 34 sayfalık raporunu inkâr etmişlerdi. Adalet, Maliye ve İçişleri Bakan’ları yalan beyanda bulunmuşlardı.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti; Dernekler yasasında, Yardım Toplama Yasasında Deniz Feneri için özel düzenleme yapmıştı. Kamu yararına çalışan dernek statüsü kazandırılmıştı.
TBMM Başkanlığı, Derneğe “üstün hizmet ödülü” verebilmişti.
Deniz Feneri Derneği yöneticileri öylesine güçlü ve itibarlıydılar ki; 28 Temmuz 2008 tarihinde, Cumhurbaşkanıyla Başbakan arasında Çukuranbar’da yapılan görüşmede gece yarısı hazır olabiliyorlardı…
(II) Alman Mahkemesi, Almanya’daki soruşturma – yargılama için“Yüzyılın dolandırıcılığı” demişti. “Asıl Failler Türkiye’de” demişti.
Alman Mahkemesi; aslında yukarıda anlatılan Hükümet ilişkilerini, Hükümet himayesini dile getirmişti. Alman Mahkemesi, Türkiye’de yargılama yapamazdı. Şahin Küsmüş’ün ifadelerine göre; “şimdilik ismini vermek istemedikleri üst düzey kişi"nin de; Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Karahan’ın bulunduğu toplantılara katıldığı; ismi verilmek istenilmeyen bu Kişinin Türkiye’de yargılanabileceğini Alman Mahkemesizannediyordu. Daha açık bir ifadeyle; Alman Mahkemesi, Türkiye’de hukuk düzeninin çalıştığını zannediyordu.
Oysa ve maalesef gerçek böyle değildi. “İçi böylesine dolu” olan soruşturma-yargılama dosyası, siyasi iktidarın yargılamaya doğrudan ve fiilen müdahil olması sonucunda 13 Mayıs 2015 tarihinde kadük hale gelmiş, getirilmiştir.
Sanıkların, Cumhurbaşkanının uçağında ve sarayında başköşelerde ağırlandığı bir düzende, mahkumiyet kararı çıkabilir miydi? Elbette çıkamazdı. Zira, bu Kişilerin mahkum olması demek; en yukarıya uzanan“saadet zincirinin” kaçınılmaz olarak çözülmesi demekti. “İsmi verilmek istenilmeyen” ve “en üst düzey Kişi” konumunda bulunan Kişinin sorgulanması-yargılanması demekti. Buna izin verilemezdi.
(III) İşte böyle bir dönemin sonucunda; AKP Hükümetlerinin himayesiyle ve “en yukarının” yarattığı iklimin sonucunda doğmuş olan kanunsuz emir ve talimatlarla; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Deniz Feneri Derneği ile protokol düzenleyebilmiştir.
Basına yansıyan bilgilere göre; bu protokol ile, Deniz Feneri Derneği, koruma ve bakım altında bulunan çocukların hukukunu korumak için çalışmalar yapacaktır. Bu protokol ile, aslında; Deniz Feneri Derneğine“itibar iadesi” amaçlanırken; bir taraftan da sosyal hizmetler taşeronlaştırılmakta, çocukların kişisel verileri Derneğe teslim edilmektedir.
Kamu-Devlet yetkisinin en üst düzeyde kötüye kullanılması suretiyle çıkar işbirliğinin ve suç ilişkilerinin yarattığı bir dayanışma ile Türkiye karşı karşıyadır. Bu karanlık fotoğraf, AKP’nin en üst düzeydeki çekirdek yapılanmasıdır.
Bu fotoğraf, Türkiye fotoğrafı olamaz.
Türkiye’nin kazanımlarını, toplumsal barışını, güvenliğini; kişisel ve siyasi çıkarları uğruna sabote etmek isteyen “Beştepe’ye, Kaçak Saray’a”; 7 Haziran’da hukuk ve demokrasi yoluyla hak ettiği karşılık verilecektir. Türkiye, bu dönemi; husumet ve intikama kapılmadan, hukuk ve demokrasi yoluyla aşacaktır.http://www.karsigazete.com.tr/deniz-fenerlerinden-beslenenler-ve-en-ust-duzey-kisi-makale,630.html
eniz Fener’lerinden Beslenenler,
Deniz Fener’lerini Himaye Etmeye
Devam Edeceklerdir…
(I) 14 Mayıs 1997’de Dortmund –Westfalen Stadyumunda başlayan yolculuk devam ediyor. Aynı kadro, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasal yetkilerini hep birlikte istismar etmeye, birbirlerini korumaya, kollamaya devam ediyorlar.
Bakan’lar köstebeklik yapmışlardı.
Bakan’lar, sanıkları korumak uğruna delilleri karartmışlardı. Arama kararları, Bakan ve Özel Kalemi tarafından, Sanıklara haber edilmişti.
Bakan’lar, Deniz Feneri’ni hakkaniyet ve hukuk içinde sorgulamak isteyen Cumhuriyetin Savcılarına karalamalarda bulunmuşlardı.
Bakan’lar, Alman Büyükelçiliğiyle yaptıkları görüşmelerde “içeriden bilgi alma çalışması" yapmışlardı.
Noter’ler, sahte vekaletname düzenleyebilmişti. Kesinleşen yargı kararıyla bu durum doğrulanmıştı.
Bakan’lar, İçişleri Bakanlığının Deniz Feneri hakkındaki 34 sayfalık raporunu inkâr etmişlerdi. Adalet, Maliye ve İçişleri Bakan’ları yalan beyanda bulunmuşlardı.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti; Dernekler yasasında, Yardım Toplama Yasasında Deniz Feneri için özel düzenleme yapmıştı. Kamu yararına çalışan dernek statüsü kazandırılmıştı.
TBMM Başkanlığı, Derneğe “üstün hizmet ödülü” verebilmişti.
Deniz Feneri Derneği yöneticileri öylesine güçlü ve itibarlıydılar ki; 28 Temmuz 2008 tarihinde, Cumhurbaşkanıyla Başbakan arasında Çukuranbar’da yapılan görüşmede gece yarısı hazır olabiliyorlardı…
(II) Alman Mahkemesi, Almanya’daki soruşturma – yargılama için“Yüzyılın dolandırıcılığı” demişti. “Asıl Failler Türkiye’de” demişti.
Alman Mahkemesi; aslında yukarıda anlatılan Hükümet ilişkilerini, Hükümet himayesini dile getirmişti. Alman Mahkemesi, Türkiye’de yargılama yapamazdı. Şahin Küsmüş’ün ifadelerine göre; “şimdilik ismini vermek istemedikleri üst düzey kişi"nin de; Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Karahan’ın bulunduğu toplantılara katıldığı; ismi verilmek istenilmeyen bu Kişinin Türkiye’de yargılanabileceğini Alman Mahkemesizannediyordu. Daha açık bir ifadeyle; Alman Mahkemesi, Türkiye’de hukuk düzeninin çalıştığını zannediyordu.
Oysa ve maalesef gerçek böyle değildi. “İçi böylesine dolu” olan soruşturma-yargılama dosyası, siyasi iktidarın yargılamaya doğrudan ve fiilen müdahil olması sonucunda 13 Mayıs 2015 tarihinde kadük hale gelmiş, getirilmiştir.
Sanıkların, Cumhurbaşkanının uçağında ve sarayında başköşelerde ağırlandığı bir düzende, mahkumiyet kararı çıkabilir miydi? Elbette çıkamazdı. Zira, bu Kişilerin mahkum olması demek; en yukarıya uzanan“saadet zincirinin” kaçınılmaz olarak çözülmesi demekti. “İsmi verilmek istenilmeyen” ve “en üst düzey Kişi” konumunda bulunan Kişinin sorgulanması-yargılanması demekti. Buna izin verilemezdi.
(III) İşte böyle bir dönemin sonucunda; AKP Hükümetlerinin himayesiyle ve “en yukarının” yarattığı iklimin sonucunda doğmuş olan kanunsuz emir ve talimatlarla; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Deniz Feneri Derneği ile protokol düzenleyebilmiştir.
Basına yansıyan bilgilere göre; bu protokol ile, Deniz Feneri Derneği, koruma ve bakım altında bulunan çocukların hukukunu korumak için çalışmalar yapacaktır. Bu protokol ile, aslında; Deniz Feneri Derneğine“itibar iadesi” amaçlanırken; bir taraftan da sosyal hizmetler taşeronlaştırılmakta, çocukların kişisel verileri Derneğe teslim edilmektedir.
Kamu-Devlet yetkisinin en üst düzeyde kötüye kullanılması suretiyle çıkar işbirliğinin ve suç ilişkilerinin yarattığı bir dayanışma ile Türkiye karşı karşıyadır. Bu karanlık fotoğraf, AKP’nin en üst düzeydeki çekirdek yapılanmasıdır.
Bu fotoğraf, Türkiye fotoğrafı olamaz.
Türkiye’nin kazanımlarını, toplumsal barışını, güvenliğini; kişisel ve siyasi çıkarları uğruna sabote etmek isteyen “Beştepe’ye, Kaçak Saray’a”; 7 Haziran’da hukuk ve demokrasi yoluyla hak ettiği karşılık verilecektir. Türkiye, bu dönemi; husumet ve intikama kapılmadan, hukuk ve demokrasi yoluyla aşacaktır.http://www.karsigazete.com.tr/deniz-fenerlerinden-beslenenler-ve-en-ust-duzey-kisi-makale,630.html
Son düzenleyen: Moderatör: