FAHRİYE EVCEN'DEN ÇOK ÖZEL AÇIKLAMALAR

themis1990

canım oğlum mertim
Kayıtlı Üye
19 Haziran 2012
30.181
38.369
33
http://www.ayakligazete.com/cnt/magazin/fahriye-evcenden-cok-ozel-aciklamalar-24630.html

FAHRİYE EVCEN'DEN ÇOK ÖZEL AÇIKLAMALAR
Güzel oyuncu Fahriye Evcen, Hürriyet Gazetesi'nden Hakan Gence'ye konuştu.İşte o röportaj;
xfft22_mf4223512.Jpeg.pagespeed.ic.jKc9xnQMZ7.webp
İnsanların büyüdükleri yer hayat tarzlarına yansır derler... Siz Almanya’nın Solingen şehrinde büyüdünüz... Bunun etkisi olabilir mi?

- Küçük bir şehirde doğup büyümenin aslında avantajı çok. Genel kaostan uzak yetiştim. Mesela trafik yok, kimsenin acelesi yok. Her şeyi daha sindirerek, tadını çıkararak yaşıyorsun. Aynı zamanda çok disiplin var. Bu beni biraz detaycı, kuralları dikkate alan ve disiplinli biri yaptı.

Bu disiplin toplumunda aileniz nasıldı?

- İtalyan aileleri gibiyiz. Altı kişilik bir çekirdek aile. Bir araya geldiklerinde çok eğlenceli ama uzakta olunduğunda bir telefon kadar yakınız. O anlamda neşeli bir çocukluk geçirdim.

Ama bu sakin yaşantı 19 yaşında bozuldu... İstanbul’da ve şöhrettiniz...

- Metropolde kavram kargaşası yaşadım. Burada her şey hızlı akıyor ve kaosla stresle karşı karşıya kalınıyor. Zamanla stresle yaşamanın, her şeyin biraz daha hızlı gelişmesinin ne demek olduğunu gördüm. Ama bu durumla kısa sürede barıştım.

Peki şöhretin zorlukları ne?

- Oyunculuğa genç yaşta başladım. Hayatımda radikal değişimler olmadı. Tek değişen okuldan sonra başka bir sorumluluk almak ve bu sorumluluğu taşımak oldu. Her meslekte olacağı gibi buna da çok itinayla yaklaşmak gerekiyor, hayatının bir parçası oluyor. Zorluklar da biraz kendi elinde. Eğer sen görmek istersen görüyorsun. Güzel taraflarını yaşayıp, güzel yanlarını görmek istersen çok fazla bir zorluğu yok.

En son felsefe üzerine eğitim alıyordunuz. Nasıl başladı felsefe merakı?

- Ufak yaşlarda. Aslında felsefeyle okulda alamadığımız derslere öğretmenlerden izin alarak girerek tanıştım. Ardından sosyoloji girdi hayatıma. Lise yıllarından sonra Dusseldorf Heinrich Heine Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü’nü seçtim. Daha sonra tarih bölümünü bitirmeme rağmen her ikisine ilgim devam etti.

En son felsefe üzerine ne okudunuz?

- Sophie’nin Dünyası.

Biraz geç kalmışsınız!

- Yıllar önce okumuştum aslında. Ama geçenlerde önüme Almancası çıkınca ‘Sophie’nin Dünyası’nı baş ucuma koydum. Şimdi seneler öncesine dönüp tekrardan okuyorum. Üniversitede çokça tarih makaleleri ve kitaplar da okudum. Zaten fazla roman okuru değilim. Bilim içerikli, sosyolojik, felsefi ve tarih kitaplarını tercih ediyorum.

Hangi filozofların fikirleri size daha yakın geliyor?

- Felsefede en başa dönmeyi, temeline ve çıkış noktasına inmeyi seviyorum. Mesela Sokrates ve öğrencisi Platon’un çıkış noktalarını teoremlerini ve diyolaglarını incelemeyi... Onların özellikle estetik algı üzerine söylemleri, etik konulara değindikleri hatta politika ve devleti inceledikleri, bunları denklemlerle yaptıkları konuşmalardan okumayı seviyorum.

Kendinize dair ne ders çıkardınız?

- Sorgulamanın bir sonu olmadığını çözdüm.

Nasıl yani?

- Bir soru sorduğunda ve onun cevabını aldığında aslında nihai bir cevap almış olmuyorsun. Bir konuyu araştırmak ve onunla ilgili bilgi edinmek aslında son bulmayan bir eylem. Her zaman cevabın yeni bir soru işareti yarattığı bir durum.

Peki sizin hayat felsefeniz ne?

- Carpe Diem.

Çok klişe değil mi?

- Öyle gelecek ama aslında bu durum hep ‘anı yaşa’ diye bilinir. O günü her anıyla değerlendir. Hayatı bu şekilde yaşamaya çalışıyorum.

Boğaziçi Tarih Bölümü’nden mezun oldunuz... Sırada master var mı?

- Aslında isterdim ama işten dolayı şimdilik vakit ayıramayacağıma karar verdim.
Okurken çalışmaktan çok diliniz yandı mı?- Felsefede ‘Tabula Rasa’ diye bir kavram var. Boş bir levhayla eşdeğer anlamda. Hiçbir bilgi yok ve ilk ağacı gördüğümüzde ağacın olgusu yerleşiyor ve onun adının ağaç olduğunu öğreniyoruz. Büyüdükçe bu refleksi kaybediyoruz ve bilgiler içerisinde boğulmaya başlıyoruz. Bunu bir düzene sokup, kafanı dinamo gibi çalıştırarak ve okudukça, öğrendikçe, merak ettikçe, daha fazlasını öğrenebiliyorsun. Üniversitede yaptığın öğrenmek ve hafızana kaydetmek. Sette yaptığım da bu aslında.

O Türkân yok mu, o Türkân Fahriye Evcen, oyunculuğa başladığı ilk yıllardan beri gözleri, bakışı, güzelliği ve edasıyla Türk sinemasının sultanı Türkân Şoray’a benzetildi. İkilinin yolları L’Oréal Paris’in yeni reklam filminde kesişti. Evcen, reklam filmi için saçlarını Şoray’ın rengine boyadı.

Oyuncuya göre Şoray etkisinin sırrı şu: “ İkon olmanın sırrı güçlü duruş, etkileyici bir bakış ve gülüş, karizmatik yapı. Ve Türkiye’de bu özelliklere sahip, efsane olabilmiş isim Türkân Şoray.”Güzellik kavramı en başta güzel bakmakla, güzel bir gülüşle bağlantılı. Bunun için de en önemli kavram özgüven. Özgüvenin tamsa, aynaya baktığında her şekilde kendini iyi hissediyorsan zaten güzel bakıp güzel gülebilirsin."
 
ne kadar güzel bir röportaj olmuş bir çok ünlüye nazaran. kendini beğenmişlikten, dedikodudan uzak.
 
X