- 14 Ağustos 2015
- 680
- 1.271
- Konu Sahibi Bahar Yildirim
- #1
Merhaba,
Yaklaşık, birkaç aydır takip etmeme karşın foruma yeni üye oldum. Gerçekten, her yönüyle beni hayretler içinde bırakan bir forum oldu. Yıllardır takip ettiğim, hatta ilk üyelerinden sayılarak pro üye seviyesine yükseldiğim birkaç forum olmuştu, fakat bu forum içlerinden en ilginci oldu.
Doğrusu forumların, "dertleşmek" için kullanılabileceğini ilk defa burada öğrendim. Çünkü, birkaç istisnayı es geçerek gennelleme yapacak olursak, burada herkesin bir sorunu ve daha da önemlisi bir arayışı var.
Oysa şimdiye değin, yeni çıkan telefon modelleri ya da elektrikli cihazlarda meydana gelen arızalar haricinde hiç konu açmamıştım.
Sizleri izleme sürecinde, ilk başlarda uçuk derecede şaşırıyor, inanmıyor ya da gün boyu kafamda bir film senaryosu gibi anlatılanları yeniden yaşıyordum.
Tuhaf ve açıklaması yetersiz olması halinde hepinize anlamsız gelecek bir ayrıntıyı fark ettim. Sorunlar, dertler ortaya dökülüyor ve hemen ardından yığınla cevap sıralanıyordu başlık altına. Buraya kadar her şey normal. Tuhaf olan, genel olarak açılan (özellikle bir derdim var başlığı altına) tüm konulara, tek tek değinmek yerine, topyekün bir açıklamanın sannımca yeterli olacağı gerçeğiydi. Öyle ki, bir kitap ismi bile tüm psikolojik yönden dertli insanların derdi olabilirdi.
Forumun aşırı derecede üyesi var ve sanırım hepsi de kadın. Dile gelen dertlerin merkezini ise "ilişkiler" oluşturuyor. Ve benim ulaştığım dertlerin devası çözümüde aslında açıklamış bulunuyorum. İlişkiler ile kafa yorulduğu müddetçe, dertler bitmez.
Edindiğim kabataslak özellikleri sıralamak istiyorum.
Öncelikle, hayatınızın merkezini ilişkiler oluşturuyor. En büyük sorunda bu. Bu eşiniz, arkadaşlarınız ya da aileniz olabilir. Hayatınızı onlara göre şekillendirmişsiniz. Bundan, onların isteklerine boyun eğdiğiniz sonucunu çıkarmayın. Tersine, onları yönetmek ya da en azından sizi rahatsız etmemelerini sağlamak istiyorsunuz fakat "onlar" diye bahsettiğimiz kişilerin, aslında çok daha farklı şeyleri dert ettiğini, ilişkilerden öte bir hayatlarının olduğunu unutuyorsunuz.
Sürekli ilişkilerden şikayet etmenizin nedeni, "insanlardan" öte bir kazancınızın, bakarak gururlanacağınız bir uğraşınızın olmaması. Bir futbol takımına ya da arabaya değer verseydiniz, böylece size sorun yaratmayacak, şekilden şekle girmeyecek, elle tutulur bir sevdanız olurdu. Fakat sizler, değer verdiğiniz ya da ilişki içinde olduğunuz insanın size verdiği değer kadar kendinizi önemli,değerli hissediyorsunuz. Bunun sebebi dediğim gibi, onları aslında bir nevi kötülük ya da iyilik tanrısı konumuna çıkarmanız. Eğer, dokunmaya kıyamadığınız arabanız, kendinize has zevk ve yalnız başına eğlenme tecrübeniz olsaydı, eşinizin ya da onun ailesinin söylediklerini, 120km hıza çıkarak veyahut patika yollarda şöyle bir tur atarak unutabilirdiniz.
Kendinize ilişkilerden daha öte zevkler belirlemelisiniz. Sadece size has ve kimsenin de onun seviyesine çıkamayacağı bir şeyler. Böylece eşiniz ya da arkadaşınız, bir başkasıyla gizli bir görüşme yaptığında veyahut sizi gerçekten kıracak eylemlerde bulunduğunda, "neyse artık, ben biraz basket oynayayım. Eğlenceliydin, şimdi yeni oyunlar bulmaz zamanı" diyebilirdiniz.
Üzülüyor, hatta belki asla tahmin edemeyeceğim derecede hastalanıyorsunuz çünkü, onu kaybetmeniz halinde elinizde kalacak hiçbir şey yok. İyi bir iş ve maaşınız varsa bile cesaretiniz, yalnız yaşamdan zevk alma bilginiz yok.
Sürekli üzgün olmanızın bir diğer sebebi de, bir gün kabul edip, hatta zevk aldığınız hayattan bir başka gün sıkılmanız. Bu dünyanın sanırım sarsılmaz kuralıdır. Bu yüzdendir ki, gönüllü esaret altına girmeniz hayatınızın hatası olacaktır. Yaşınız ya da gerçekleşme olasılığı kaç olursa olsun, insan uçuk şeyler ister, en azından geçmişe özlem duyup "ne için yaşıyorum, kazancım ne" diye düşünür. Böyle zamanlarda aklınıza Bruce Lee filminde gördüğünüz bir sahneyi canlandırma hissi doğduğunda, gidip bir uzakdoğu spor kulübüne yazılmanıza engel olmayac bir hayat yaşamalısınız. Bu engel eşinizde, ailenizde ya da bana göre dertlerin ve kendini hiçe saymanın en büyük nedeni olan bebekte olabilir. Kim 70 yıl boyunca bulaşık yıkadıktan sonra aynı yüze bakmaktan, gece yarısı ağlayan bir bebeğin 20 yıl sonra hiç sorunu kalmayacağını düşünerek saatlerce ayakta durmaktan yorulmaz, sıkılmaz ki? İnsansınız, kutsal bir ruh, Tanrının vücut bulmuş hali değil.
Kendiniz için yaşamayı bıraktığınız gün, kutsal bir anne ya da eş değil, içten içe tükenen, psikolojik sorunlar ile boğuşan, hayatı zindanda geçen, hayalleri bile bir süre sonra tutsak olan bir kimse oluyorsunuz.
Değer vermek noktasında da gördüğüm kadarıyla epeyce bir dengesizlik söz konusu. Piramitin en üstünü kendinize ayırmaz, ya da yanınıza birkaç kişiyi daha sıkıştırma çabasına girerseniz, hüsrana uğrarsınız. Ay'da bir buluşmaktan öte bir arkadaşlık ilişkisi yaşamamış olmama karşın, ben bile bunu tecrübe edinmiş durumdayım. Cidden, bir kişiyle aynı eve girmek, süresiz bir yaşantının altına imza atmak akla yatkın bir iş değil. Neden bir başkasına "eş" diyerek kendinizle denk tutmak için adeta yarış yapıyorsunuz?
Son olarak işim gereği çokça tecrübe etme şansı yakaladığım ilişki noktasında karşı tarafın düşüncelerine yer vereceğim.
Ben elektrikçiyim. Çok uzun yıllar sanayi ve benzeri yerlerde çalıştım. Ve bildiğim bir şey varsa o da, asla oğlanların sizler kadar olaylar üzerinde durmadığıdır. Onların, senden ya da ötekinden daha önemli dertleri, istekleri var. Merkezde kendisi, hemen ardında da bilgisayarı, tamir işi, kitapları vb yer alıyor. Sizin insan olduğunuzu çok şey beklememesi gerektiğini biliyor. Umrundada değil zaten. Sizden istediğini alıp, geri kalan zamanında zevk aldığı diğer işlerle uğraşmak istiyor. Dertlerinizle, kafasını bir an önce dinlendirebilmek için uğraşıyor. Eşinizin ailesiyle sıkça sorun yaşamanızın sebebide bu, onlarda sizinle aynı yoldan geçmiş ve sizden başka işi, derdi yok. Ben, oğlanların karşı tarafın ailesiyle uğraşmaktan yakındığını hiç duymadım. Sorun yaşasalar bile asla dert etmezler, çünkü kendilerine ait bir hayatları, kafalarında kurdukları bir dünya, özel zevkleri ve her ne yaparsanız yapın geçemeyeceğiniz değerleri var.
Bir de, güçlü olmaktan çok uzak olmanız diğer bir sorun. Güçsüzlüğü kendi hakkınızmış gibi görüyorsunuz. Bu yolla bir şeyleri kontrol etmek istiyorsunuz. Oysa, kimse ağlayan bir kişiyi görünce " ahh ne üzücü bir görüntü" diye düşünmez, tersine" hmm, bu kadar kolaymış yani, güç bende, otorite benim" diye geçirir içinden, "tamam, özüür" diye haykırmasına karşın. Karşı tarafın zayıf yönlerini sonradan kullanmak üzere, hepimiz hafızamıza kaydediyoruz. Onlardada aynı mantık geçerli. Oğlan olmaları zayıf, aciz olana karşı sempati duyduklarını göstermez. Zayıf olan tarih boyunca ezilmiştir. Bu devletler için de aileler içinde böyledir.
Çok fazla uzattım.
Simone'nin kitaplarını okuyun. Gerçekten sizi bir özgürlük sevdalısı, ormanların çocuğu yapacaktır.
Saygılarımla.
Yaklaşık, birkaç aydır takip etmeme karşın foruma yeni üye oldum. Gerçekten, her yönüyle beni hayretler içinde bırakan bir forum oldu. Yıllardır takip ettiğim, hatta ilk üyelerinden sayılarak pro üye seviyesine yükseldiğim birkaç forum olmuştu, fakat bu forum içlerinden en ilginci oldu.
Doğrusu forumların, "dertleşmek" için kullanılabileceğini ilk defa burada öğrendim. Çünkü, birkaç istisnayı es geçerek gennelleme yapacak olursak, burada herkesin bir sorunu ve daha da önemlisi bir arayışı var.
Oysa şimdiye değin, yeni çıkan telefon modelleri ya da elektrikli cihazlarda meydana gelen arızalar haricinde hiç konu açmamıştım.
Sizleri izleme sürecinde, ilk başlarda uçuk derecede şaşırıyor, inanmıyor ya da gün boyu kafamda bir film senaryosu gibi anlatılanları yeniden yaşıyordum.
Tuhaf ve açıklaması yetersiz olması halinde hepinize anlamsız gelecek bir ayrıntıyı fark ettim. Sorunlar, dertler ortaya dökülüyor ve hemen ardından yığınla cevap sıralanıyordu başlık altına. Buraya kadar her şey normal. Tuhaf olan, genel olarak açılan (özellikle bir derdim var başlığı altına) tüm konulara, tek tek değinmek yerine, topyekün bir açıklamanın sannımca yeterli olacağı gerçeğiydi. Öyle ki, bir kitap ismi bile tüm psikolojik yönden dertli insanların derdi olabilirdi.
Forumun aşırı derecede üyesi var ve sanırım hepsi de kadın. Dile gelen dertlerin merkezini ise "ilişkiler" oluşturuyor. Ve benim ulaştığım dertlerin devası çözümüde aslında açıklamış bulunuyorum. İlişkiler ile kafa yorulduğu müddetçe, dertler bitmez.
Edindiğim kabataslak özellikleri sıralamak istiyorum.
Öncelikle, hayatınızın merkezini ilişkiler oluşturuyor. En büyük sorunda bu. Bu eşiniz, arkadaşlarınız ya da aileniz olabilir. Hayatınızı onlara göre şekillendirmişsiniz. Bundan, onların isteklerine boyun eğdiğiniz sonucunu çıkarmayın. Tersine, onları yönetmek ya da en azından sizi rahatsız etmemelerini sağlamak istiyorsunuz fakat "onlar" diye bahsettiğimiz kişilerin, aslında çok daha farklı şeyleri dert ettiğini, ilişkilerden öte bir hayatlarının olduğunu unutuyorsunuz.
Sürekli ilişkilerden şikayet etmenizin nedeni, "insanlardan" öte bir kazancınızın, bakarak gururlanacağınız bir uğraşınızın olmaması. Bir futbol takımına ya da arabaya değer verseydiniz, böylece size sorun yaratmayacak, şekilden şekle girmeyecek, elle tutulur bir sevdanız olurdu. Fakat sizler, değer verdiğiniz ya da ilişki içinde olduğunuz insanın size verdiği değer kadar kendinizi önemli,değerli hissediyorsunuz. Bunun sebebi dediğim gibi, onları aslında bir nevi kötülük ya da iyilik tanrısı konumuna çıkarmanız. Eğer, dokunmaya kıyamadığınız arabanız, kendinize has zevk ve yalnız başına eğlenme tecrübeniz olsaydı, eşinizin ya da onun ailesinin söylediklerini, 120km hıza çıkarak veyahut patika yollarda şöyle bir tur atarak unutabilirdiniz.
Kendinize ilişkilerden daha öte zevkler belirlemelisiniz. Sadece size has ve kimsenin de onun seviyesine çıkamayacağı bir şeyler. Böylece eşiniz ya da arkadaşınız, bir başkasıyla gizli bir görüşme yaptığında veyahut sizi gerçekten kıracak eylemlerde bulunduğunda, "neyse artık, ben biraz basket oynayayım. Eğlenceliydin, şimdi yeni oyunlar bulmaz zamanı" diyebilirdiniz.
Üzülüyor, hatta belki asla tahmin edemeyeceğim derecede hastalanıyorsunuz çünkü, onu kaybetmeniz halinde elinizde kalacak hiçbir şey yok. İyi bir iş ve maaşınız varsa bile cesaretiniz, yalnız yaşamdan zevk alma bilginiz yok.
Sürekli üzgün olmanızın bir diğer sebebi de, bir gün kabul edip, hatta zevk aldığınız hayattan bir başka gün sıkılmanız. Bu dünyanın sanırım sarsılmaz kuralıdır. Bu yüzdendir ki, gönüllü esaret altına girmeniz hayatınızın hatası olacaktır. Yaşınız ya da gerçekleşme olasılığı kaç olursa olsun, insan uçuk şeyler ister, en azından geçmişe özlem duyup "ne için yaşıyorum, kazancım ne" diye düşünür. Böyle zamanlarda aklınıza Bruce Lee filminde gördüğünüz bir sahneyi canlandırma hissi doğduğunda, gidip bir uzakdoğu spor kulübüne yazılmanıza engel olmayac bir hayat yaşamalısınız. Bu engel eşinizde, ailenizde ya da bana göre dertlerin ve kendini hiçe saymanın en büyük nedeni olan bebekte olabilir. Kim 70 yıl boyunca bulaşık yıkadıktan sonra aynı yüze bakmaktan, gece yarısı ağlayan bir bebeğin 20 yıl sonra hiç sorunu kalmayacağını düşünerek saatlerce ayakta durmaktan yorulmaz, sıkılmaz ki? İnsansınız, kutsal bir ruh, Tanrının vücut bulmuş hali değil.
Kendiniz için yaşamayı bıraktığınız gün, kutsal bir anne ya da eş değil, içten içe tükenen, psikolojik sorunlar ile boğuşan, hayatı zindanda geçen, hayalleri bile bir süre sonra tutsak olan bir kimse oluyorsunuz.
Değer vermek noktasında da gördüğüm kadarıyla epeyce bir dengesizlik söz konusu. Piramitin en üstünü kendinize ayırmaz, ya da yanınıza birkaç kişiyi daha sıkıştırma çabasına girerseniz, hüsrana uğrarsınız. Ay'da bir buluşmaktan öte bir arkadaşlık ilişkisi yaşamamış olmama karşın, ben bile bunu tecrübe edinmiş durumdayım. Cidden, bir kişiyle aynı eve girmek, süresiz bir yaşantının altına imza atmak akla yatkın bir iş değil. Neden bir başkasına "eş" diyerek kendinizle denk tutmak için adeta yarış yapıyorsunuz?
Son olarak işim gereği çokça tecrübe etme şansı yakaladığım ilişki noktasında karşı tarafın düşüncelerine yer vereceğim.
Ben elektrikçiyim. Çok uzun yıllar sanayi ve benzeri yerlerde çalıştım. Ve bildiğim bir şey varsa o da, asla oğlanların sizler kadar olaylar üzerinde durmadığıdır. Onların, senden ya da ötekinden daha önemli dertleri, istekleri var. Merkezde kendisi, hemen ardında da bilgisayarı, tamir işi, kitapları vb yer alıyor. Sizin insan olduğunuzu çok şey beklememesi gerektiğini biliyor. Umrundada değil zaten. Sizden istediğini alıp, geri kalan zamanında zevk aldığı diğer işlerle uğraşmak istiyor. Dertlerinizle, kafasını bir an önce dinlendirebilmek için uğraşıyor. Eşinizin ailesiyle sıkça sorun yaşamanızın sebebide bu, onlarda sizinle aynı yoldan geçmiş ve sizden başka işi, derdi yok. Ben, oğlanların karşı tarafın ailesiyle uğraşmaktan yakındığını hiç duymadım. Sorun yaşasalar bile asla dert etmezler, çünkü kendilerine ait bir hayatları, kafalarında kurdukları bir dünya, özel zevkleri ve her ne yaparsanız yapın geçemeyeceğiniz değerleri var.
Bir de, güçlü olmaktan çok uzak olmanız diğer bir sorun. Güçsüzlüğü kendi hakkınızmış gibi görüyorsunuz. Bu yolla bir şeyleri kontrol etmek istiyorsunuz. Oysa, kimse ağlayan bir kişiyi görünce " ahh ne üzücü bir görüntü" diye düşünmez, tersine" hmm, bu kadar kolaymış yani, güç bende, otorite benim" diye geçirir içinden, "tamam, özüür" diye haykırmasına karşın. Karşı tarafın zayıf yönlerini sonradan kullanmak üzere, hepimiz hafızamıza kaydediyoruz. Onlardada aynı mantık geçerli. Oğlan olmaları zayıf, aciz olana karşı sempati duyduklarını göstermez. Zayıf olan tarih boyunca ezilmiştir. Bu devletler için de aileler içinde böyledir.
Çok fazla uzattım.
Simone'nin kitaplarını okuyun. Gerçekten sizi bir özgürlük sevdalısı, ormanların çocuğu yapacaktır.
Saygılarımla.