İki yaşındaki kızım

Kızınızın yanında küçüğü sevmemeye özen gösterin ya da birini bir tarafınıza diğerini diğer tarafınıza alıp kaynaştırmanızda yarar var. Kıskanıyordur ya da artık kardeşini seveceğinizi onu sevmeyeceğinizi düşünüyordur.
 
Öyle diyorsunuzda yani şimdi ben bebeğimi hiç sevip öpmeyeyimmi.
Tabiki sevip opeceksin sarilacaksin.diger kardes kiskanmasin diye sade beslenme disinda cocugun kucaga alinmayip saatlerce besiginde yatirilmasi bana gore cok yanlis.cunku buyuk olan uyudugunda yada baska birseyle mesgulken gormeden sevmek dogal olmayan bir sevgi gibi gorunur buyugun gozunde.
 
Öyle diyorsunuzda yani şimdi ben bebeğimi hiç sevip öpmeyeyimmi.

Kimse sana bebeğini hiç sevme, öpme dememiş zaten.
Sadece 2 yaşında olanın gözüne sokma.

Düşünsene 8 aylık bebek kucağınızda taşımaktan
oturmayı öğrenememiş.
Sebepte 2 yaşında olandan sakınmak?

Yani şöyle düşün eve bir bebek geldi
Sürekli annenin kucağında, anne sıkarak öpüp kokluyor?
Eeee..
Bu çocuğun kıskanması kadar doğal bir şey olabilir mi..

Üstelik anne 1 yapma diyor, 2 yapma diyor 3 de bagırip azarlıyor..
Sözde seviyor, yavrumun üzerine abanıyor, inadına yapıyor.. gibi ifadeler var.
Pardon da kimden bahsediyorsun, 2 yaşında başka bir bebekten.
Üstelik bu 2 yaşında hala bebek sayılanda yine senin kendi evladın.

Çocuğunu ötekileştirmişsin.
Kusura bakmayın bu durumda olmasının sebebi sizin tutumunuz.
 
Çocuk davranışları üzerinde yapılan çalışmalarda, ilginç bir gerçekle karşılaşıldı. Çocuklar belli yaş dönemlerine girdiklerinde benzer davranışlar sergiliyorlardı. Örneğin, daha önce keyifli, sakin de olsa, 2 yaşına girdiklerinde huzursuzlanıyor, inatçılaşıyor, tepkiselleşiyorlardı.

Ya da daha önce annesinin peşini bırakmayan, onu kimse ile paylaşmayan, bir başka çocuğu kucağına aldığında kıskançlık gösteren çocuklar, yaklaşık dört yaşına geldiklerinde, bırakın annesini kıskanmasını ‘Benim niye kardeşim yok? Ben de kardeş istiyorum’ demeye başlıyorlardı…

Veya, 4 yaşına geldiğinde çocuklar koltukların üzerinde zıplamaya, koltuktan koltuğa hoplamaya başlıyorlardı…

Çocukların belli yaş dönemlerindeki ortak davranışları, sadece günümüz çocuklarında değil, geçmiş yüzyıllarda da böyleydi… Bundan yüz yıl önceki çocuklar da, aynı yaş dönemlerine girdiklerinde, aynı davranışları sergilemişlerdi…

Bu bir tesadüf müydü, yoksa bilmemiz gerekli önemli bir pedagojik ayrıntı mıydı?

Çalışmalar derinleştikçe, çocukların ‘duygusal gelişiminin’ bir tesadüf değil, ilahi bir plan doğrultusunda gerçekleştiği ortaya konmaya başladı.

Her çocuğun içinde sanki ‘buyurucu bir iç kılavuz’ vardı. Bu kılavuz, belli yaş dönemlerinde çocuğu belli davranışlar yapmaya zorluyor, çocuk istemsizce gerçekleştirdiği bu davranışlarla belli ‘ruhsal kazanımlar’ gerçekleştiriyordu.

Aslında birçok anne babanın çocukları ile yaşadıkları çatışmaların kökeni de işte buradaydı.

Çocuk, bir ilahi sevk ile belli kazanımlara doğru ilerlerken, anne babalar çocuklardaki bu ‘garip’ duruma anlam veremedikleri için onları durdurmaya, engellemeye, yaramazlık yaptıkları gerekçesi ile baskı oluşturmaya başladığında sorunlar başlıyordu.

Örneğin; birçok anne baba çocuklarının tertip ve düzen alışkanlığı edinemediğinden şikâyetçidir. Çocuklarının odalarının dağınıklığından, eşyalarının birinin orada, diğerinin burada oluşundan… Çamaşırlarını katlayıp dolaba yerleştirmediğinden rahatsızdırlar.

Hâlbuki çocuklar belli yaş dönemi geldiğinde, düzene karşı bir duyarlılık hali oluşur. Eğer ebeveynler bu duyarlılık halinin başladığını görebilir ve bu ‘kutsal var oluşa’ destek olabilirlerse, çocuklarında hiç de zorlamaya gerek kalmadan tertip ve düzenin oluştuğunu göreceklerdir.

Çocuklarda düzene karşı duyarlılık üç buçuk-dört yaşında başlar. Bu yaşa giren çocuklar, enteresan bir davranış sergilerler. Onların oyun yeri olarak masa altlarına girdiklerini görürüz. Ya da iki koltuk arasına saklanır, üzerlerini kapatırlar. Hatta bir de anne babalarının eşyalarını alır, orada onlarla oynarlar. Çocukların bu davranışları içsel bir yol alışla gerçekleştirdiğini fark edemeyen ebeveynler, onları girdikleri yerden çıkartmaya, oyun için kullandıkları kendi eşyalarını alıp ‘Bir daha buraya saklama’ demeye başlarlar…

Aslında birçok yetişkine göre anlamsız gibi görünen bu davranış, çocuğun bir ‘alan’ oluşturma mücadelesidir. Zira bir yerde ‘düzen’ olabilmesi için, önce ‘alan’ olması gerekir. İşte çocuk masa altına girmekle veya kendince bulduğu sınırları belli ‘alanlar’ içine kendini almakla, düzen kazanımı elde etme mücadelesindedir. Küçük alan içinde kendince bir düzen kurmasına izin verilmiş çocukların bir süre sonra burada elde ettikleri kazanımı kendi odalarına, yaşam alanlarına taşımakta zorluk çekmediklerini görürüz.
Alintidir.
 
Arkadaşım sen bunalmışsın çocuklara da tahammülün azalmış haliyle. Evde yardıma ihtiyacın var kesinlikle.
Ev işini biraz salla çocuklarınla eğlenme odaklı zaman geçir ikisini kaynaştırmaya çalış. 8 aylık bebek oturur en destekle de olsa oturt, abla sen bebiş oynayın zaman geçirin. Al miniği kanguruya büyük kızının elini tut dışarı çıkın.

Seneye bu zamanlar tam da senin gibi olacağım benim minnoşların arası da 16 ay olacak ve çalışacağım böyle pratik çözüm yollarını şimdiden oluşturmaya çalışıyorum.
 
İki kızınızı da alıp evde birlikte oyun kurmaya çalışın. Birlikte ne kadar çok şey paylaşırlarsa o kadar çok severler birbirlerini. Büyük de çok küçük kıskançlığı normal. Ama sürekli küçüğü övüp büyüğü ötekileştirmeyin.
 
Kıskançlığın temel özellikleri şunlardır:

1-) Kıskançlığın kökeni “kaybetme korkusu”dur. Kişi, sahiplendiği bir “değeri” kaybedeceği hissine kapıldığında davranışları anormalleşir. Kimi zaman ortamı terörize edip bağırır çağırır, kendine ya da başkalarına zarar verir. Kimi zaman da tam tersi içe kapanır, küser, çekilir bir kenara sessizleşir. Ortaya konulan anormal davranışların amacı, kaybı önlemektir.

2-) Kıskançlık “aklın” değil, “duygunun” ürünüdür. Çözüm “mantıkta” değil, “duyguda” gizlidir. Akıl ikna edildikçe değil, kişi kendini güvende hissettikçe kıskançlık azalır.

3-) Kıskançlık her insanda var olan “pasif duygudur”, uyarıldığında aktifleşir.

Bu bilgilerden yola çıkılarak kardeş kıskançlıklarının çözümünde şu üç sorunun cevabı aranmalıdır:

-Hangi davranış kıskançlığı uyandırdı?

-Neyi kaybetme korkusu yaşıyor?

-Yeniden güven için ne yapılmalı?

Bir örnek verelim:

4 yaşındaki kızlarının yeni doğan kardeşini aşırı kıskandığı için yardım almaya gelmişti bir anne baba. Zaten doğumdan önce böylesi bir şeyin başlarına geleceğini düşündükleri için oldukça kaygılılarmış. Ve korktukları başlarına gelmiş. Kıskançlık göstermesin diye kardeşinin ona bir oyuncak getirdiğini söylemişler ama ne çare. Daha ilk gün, anormallikler başlamış kızlarında. Vurup kaçmalar… Yılışık davranışlar ve sonunda “istemiyorum ben onu” diyerek ortalığı velveleye vermeler…

Bu aile ile görüşürken, yukarıdaki üç sorunun cevabını aradık…

1-) Hangi davranış kıskançlığı uyarmıştı? Doğum öncesinde anne baba sürekli konuşarak aslında kaygı uyandırmışlardı kızlarında… Çocuk, ikna edici konuşmaların ne anlama geldiğini tam anlamlandıramamış ve fakat anormal bir şeyler olacağını sezinlemişti. Kardeşi dünyaya geldiğinde ise anne babasının hastaneden bir hediye ile dönmesi ve kızlarına “bak kardeşin sana bu hediyeyi aldı” demesi kıskançlığı pekiştirmişti. Zira 4 yaşındaki bir çocuk, henüz ayağa kalkamayacak kadar hareketleri kısıtlı olan bir bebeğin kendisine hediye alamayacağını iyi bilir. Ebeveynin söylediği bu “yalan” çocuğun kaygısını artırmıştı. İlerleyen günlerde annesinin sürekli bebekle meşgul olması, çocuğun kaygılarını haklı çıkarmıştı, anne sevgisi yön değiştiriyordu…

2-) Çocuk neyi kaybetme korkusu yaşıyordu? Cevabı basitti, anne kaybı.. İlgi ve sevgi kaybı… Bu kaybı önlemek için çocuk “istemiyorum ben bunu” diyerek ortamı terörize ediyordu.

3-) Yeniden güven kazanabilmesi için anne babanın atması gereken üç adım vardı:

a- Ebeveyn geçmiş yanlışlarını “itiraf edip” çocuktan özür dilemeliydi. Bunun için, bebeğin kendisine “hediye gönderdi” yalanını düzeltmek, doğum öncesi aşırı ilginin ve ikna edici konuşmaların neden yapıldığını izah etmek, kendilerinin kaygılı olduğu için bu konuşmaları yaptıklarını anlatmak gerekiyordu.

b- Çocuğun doğum öncesi “statüsünü korumak”. Kardeşi dünyaya gelmeden önce anne baba ile birlikte yaşarken şimdi kardeşi ile birlikte anılıyor olması çocuk için bir statü kaybıydı. Doğum öncesi düzenin devam etmesi için, çocuğun anne baba ile birlikteliği devam etmeli ve kardeşe bu üç kişi birlikte bakım vermeliydi…

c- Çocuğun güven duygusu kazanabilmesi için ebeveynin bütün “suni” davranışlardan sıyrılıp “doğal” olmaya gayret etmeleri gerekirdi… Ne kardeşini gizli emzirmek ne de o yokken sevmek doğaldı… Çocuğun, kardeşinin sevilmesinden de keyif alabilmesi için, sevgilerin açıklıkla sergilenmesi gerekirdi… adem gunes..
 
Nolur nefret kelimesini anmayin ya 2 yasindayken neler yapiyorduk kim bilir ? Nihayetinde oda bir bebek ve 2 yas bunaliminda olabilir suan. Sizin gibi anneleri gordukce tuylerim diken diken oluyor kusura bakmayinda
 
Bu arada baba da vidi vidi etmesin sizi tahammulsuzlestiren biraz da kendisi.ev daginiksa daginik.ev isi cok nankordur.butun gun temizlersin 15 dakika da kirlenir.
 
Kıskançlığın temel özellikleri şunlardır:

1-) Kıskançlığın kökeni “kaybetme korkusu”dur. Kişi, sahiplendiği bir “değeri” kaybedeceği hissine kapıldığında davranışları anormalleşir. Kimi zaman ortamı terörize edip bağırır çağırır, kendine ya da başkalarına zarar verir. Kimi zaman da tam tersi içe kapanır, küser, çekilir bir kenara sessizleşir. Ortaya konulan anormal davranışların amacı, kaybı önlemektir.

2-) Kıskançlık “aklın” değil, “duygunun” ürünüdür. Çözüm “mantıkta” değil, “duyguda” gizlidir. Akıl ikna edildikçe değil, kişi kendini güvende hissettikçe kıskançlık azalır.

3-) Kıskançlık her insanda var olan “pasif duygudur”, uyarıldığında aktifleşir.

Bu bilgilerden yola çıkılarak kardeş kıskançlıklarının çözümünde şu üç sorunun cevabı aranmalıdır:

-Hangi davranış kıskançlığı uyandırdı?

-Neyi kaybetme korkusu yaşıyor?

-Yeniden güven için ne yapılmalı?

Bir örnek verelim:

4 yaşındaki kızlarının yeni doğan kardeşini aşırı kıskandığı için yardım almaya gelmişti bir anne baba. Zaten doğumdan önce böylesi bir şeyin başlarına geleceğini düşündükleri için oldukça kaygılılarmış. Ve korktukları başlarına gelmiş. Kıskançlık göstermesin diye kardeşinin ona bir oyuncak getirdiğini söylemişler ama ne çare. Daha ilk gün, anormallikler başlamış kızlarında. Vurup kaçmalar… Yılışık davranışlar ve sonunda “istemiyorum ben onu” diyerek ortalığı velveleye vermeler…

Bu aile ile görüşürken, yukarıdaki üç sorunun cevabını aradık…

1-) Hangi davranış kıskançlığı uyarmıştı? Doğum öncesinde anne baba sürekli konuşarak aslında kaygı uyandırmışlardı kızlarında… Çocuk, ikna edici konuşmaların ne anlama geldiğini tam anlamlandıramamış ve fakat anormal bir şeyler olacağını sezinlemişti. Kardeşi dünyaya geldiğinde ise anne babasının hastaneden bir hediye ile dönmesi ve kızlarına “bak kardeşin sana bu hediyeyi aldı” demesi kıskançlığı pekiştirmişti. Zira 4 yaşındaki bir çocuk, henüz ayağa kalkamayacak kadar hareketleri kısıtlı olan bir bebeğin kendisine hediye alamayacağını iyi bilir. Ebeveynin söylediği bu “yalan” çocuğun kaygısını artırmıştı. İlerleyen günlerde annesinin sürekli bebekle meşgul olması, çocuğun kaygılarını haklı çıkarmıştı, anne sevgisi yön değiştiriyordu…

2-) Çocuk neyi kaybetme korkusu yaşıyordu? Cevabı basitti, anne kaybı.. İlgi ve sevgi kaybı… Bu kaybı önlemek için çocuk “istemiyorum ben bunu” diyerek ortamı terörize ediyordu.

3-) Yeniden güven kazanabilmesi için anne babanın atması gereken üç adım vardı:

a- Ebeveyn geçmiş yanlışlarını “itiraf edip” çocuktan özür dilemeliydi. Bunun için, bebeğin kendisine “hediye gönderdi” yalanını düzeltmek, doğum öncesi aşırı ilginin ve ikna edici konuşmaların neden yapıldığını izah etmek, kendilerinin kaygılı olduğu için bu konuşmaları yaptıklarını anlatmak gerekiyordu.

b- Çocuğun doğum öncesi “statüsünü korumak”. Kardeşi dünyaya gelmeden önce anne baba ile birlikte yaşarken şimdi kardeşi ile birlikte anılıyor olması çocuk için bir statü kaybıydı. Doğum öncesi düzenin devam etmesi için, çocuğun anne baba ile birlikteliği devam etmeli ve kardeşe bu üç kişi birlikte bakım vermeliydi…

c- Çocuğun güven duygusu kazanabilmesi için ebeveynin bütün “suni” davranışlardan sıyrılıp “doğal” olmaya gayret etmeleri gerekirdi… Ne kardeşini gizli emzirmek ne de o yokken sevmek doğaldı… Çocuğun, kardeşinin sevilmesinden de keyif alabilmesi için, sevgilerin açıklıkla sergilenmesi gerekirdi… adem gunes..
Güzel bilgiler için teşekürler.yavaş yavaş uyguluyorum.küçük kzımı emzrdm büyüğyle top oynuyoruz.inşallh sabrlo
 
İki buçuk yaşındaki kızım 8 aylık kızımın gözüne parmağını sokuyor.dur yapmadan anlamıyor ne desem zıttını yapıyor bazen nefret ettiriyor çok inatlaşıyor hiç söz dinlemiyor ne yapmalıyım:işsiz::işsiz:
kiskanclik. durumu yapma hayir denekle degil. daha farkli anlatin..oyun.ile yapin.
daha da olmaz ise pedogogtan nasil davranacaginiz ile ilgili bilgi alin. belediyelerin bu hizmeti var ucretsiz.
ve cocukla bebegi tek birakmayin..
 
Baya sokuyo ama küçük gözünü kapattgı halde açnca kırmızı oluo içi ve içinde beyaz bişe olusuyo..çapaga bnzer
bu kadarina nasil izin verirsiniz. bebegi. gozune birsey olursa ne yapacaksiniz .
lutfen 2 bebegi de idare etmek.icin.bilgi alin.
 
2 yas sendromu.
Ilgi sadece onda olmali.tripler tavirlar sanirsin ergen olmus böcekler : )
Kıskanıyordur ustelik.iyi dengelerseniz gecici 1 surectir
 
Burada laf yetistireceginize cocugunuzla ilgilenseniz cok daha iyi olur ;) internet basinda tik tik nereye kadar
 
Back
X