Louis Aragon Şiirleri

Che

Nirvana
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
2.706
26
Bir Büyük Sır Söyleyeceğim Sana

Bir büyük sır söyleyeceğim sana Zaman sensin
Kadındır zaman sevilmek özlemi duyar
Aşıklar eteğinde otursun ister
Bozulacak bir entaridir zaman
Perçemdir sonsuz
Taranmış
Bir aynadır buğulanan buğuları dağılan
soluklarla
Zaman sensin uyuyan uyandığım şafakta
Sensin bıçak gibi geçen boynumu
Geçmek bilmeyen zamanın işkencesi oy
Mavi damarlardaki kan gibi durmuş zamanın
işkencesi oy
Hep doyumsuz arzudan daha da beterdir bu
Daha da beterdir bu
Sen odada yürürken gözlerin susuzluğundan
Korkarım hep bozulur diye büyü
Daha da beterdir bu senle yabancılaşmaktan
Başın
Kaçak dışarda ve yüreğin başka bir çağda oluşu
Sözcükler ne ağır Tanrım anlatırken bunları
Arzunun ötesinde erişilmez yerlerde bugün aşkım
Sen şakağımda vuran duvar saatisin
Sen solumazsan eğer ben boğulurum
Duraksar ve tenime konar adımın

Bir büyük sır söyleyeceğim sana Dudağımdaki
Her söz dilenen bir yoksulluktur
Bir yoksulluktur ellerin için bakışında kararan
bir şeydir
Bundandır sana sık sık seni seviyorum demem
Boynuna takacağın bir tümcenin saydam
kristalinden yoksunum
Şu sıradan sözlerimi hor görme Onlar
sade bir sudur ateşte o sevimsiz gürültüleri
yapan

Bir büyük sır söyleceğim sana Beceremem ben
Sana benzer zamandan sözetmeyi
Senden sözetmeyi beceremem ben
İnsanlar vardır hani istasyonlarda
El sallayan tren kalktıktan sonra
Yani ağırlığıyla göz yaşlarının
Kolları yana düşer onlara benzerim ben.
Bir büyük sır söyleyeceğim sana Korkuyorum
senden
Korkuyorum ikindilerde seni pencerelere götüren
şeyden
Korkuyorum davranışlarından söylenmedik
sözcüklerden
Hızlı ve usul geçen zamandan korkuyorum
senden
Bir büyük sır söyleyeceğim sana kapıları ört
Ölmek sevmekten daha kolaydır
Bundandır yaşamanın sancılarına yönelmem
Sevgilim.
 
Elsa'nın Gözleri

Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde

Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde

Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın kırılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar

Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan'ım

Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın
Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri.
 
Mutlu Aşk Yoktur

İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur

Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur

Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur

Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
Mutlu aşk yoktur

Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da
 
Küllerinden Doğan Anka Kuşu

Şöyle yazılmıştı aşk üzerine
Yangın halinde yasak çıkış kapısı
Gökyüzüne de şunlar yazılmıstı
Yanılıyorsunuz buradan gidilmez
Ve geceye de şunlar yazılmıştı.
Gecenin üzerine hicbir şey yazılmamıştı.

1920-24
 
Güller Ve Leylaklar

Sen ey o çiçekler ey o değişmeler ayı
Bulutsuz geçen mayıs bıçaklanmış haziran
Bir daha artık ne o gülleri ne o leylakları
Bir daha o ilk yazı unutamam hiçbir zaman

O korkunç kuruntuyu unutamam bir daha
Alayı çığlığı kalabalığı güneşi
Aşk arabalarını Belçika hediyelerini
Havayı o arı uğultulu yolu sonra da
O sakınmasız utkuyu kavgaları aşan
Öpüşmenin kızıla döndürdüğü o kanı
Çılgın halkın leylaklarla donattığı
O ölüme gidenleri unutamam artık dünyada

Kutsal o eski zaman betiklerine çalan
Fransa bahçelerini unutamam bir daha
O akşamları büyüsünü o sessizliğin
Gülleri yol boyunca ki gülleri sonra da
O bozgun yeline karşı duran çiçekleri
Alaycı topları o bisikletleri şaşkın
Korkunun kanadı üstünden geçen erleri
O perişan kılıklarını konaklıyanların

Ama neden bilmem bu benzetme kasırgası
Durmadan hep aynı noktaya getirir beni
Saint-Marth bir general kara bir dal yığını
Orman yanında bir köşk Normandiya biçimi
İşte tıs yok düşman karanlıkta dinleniyor
Birden bize Paris düştü diyorlar bu akşam
Dünya da ne o yitirdiğimiz aşkı bir daha
Ne o gülleri ne de o leylakları unutamam

Flandres leylaklarını demetlerini ilk günün
O tatlı izini yanakları söndüren ölümün
Sonra sizi kaçışın gülleri taze güller sizi
Yangın rengine çalan Anjou gülleri sizi
 
Şarkı Söylüyorum

Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye
Ömrümün şu son günlerinde
Don üstünde bir resim gibi
Memnun edişimiz Yüreğimizi
Taşlar atarken gölcük üstünde
Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye

Harikalar gününü yaşadım
Siz ve ben hatırlayalım
Ve yılların duvarlarını aştım
Mucize yüklü kulaklarım
Değil ki devran eskisi gibi
Harikalar gününü yaşadım

Gidelim ki bu parmaklar çözülsün
Anlımız gibi şerefiyle
İlk sen gözlerinle görürsün
Bizden alçak bulutları
Ve dizlerimizde çayır kuşları
Gidelim ki bu parmaklar çözülsün

Ay ışığı yaptık biz
Saraylarımız ve heykellerimiz için
Öldürüyorsalar bizi önemli midir
Geceler düşecektir bir bir
Komüncü oldu artık Çin
Ay ışığı yaptık biz

Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde
Bu hayat nice manzaralara sahne oldu
İnsan ulaşıp doğal büyüklüğünü buldu
Sesi ormanlar dağlar
Sırlar ve denizler üstünde
Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde

Evet zaman geçsin diye şarkı söylüyorum
Kemana karşı yıpranır kemane
Taş ta kaydırmaca oyununda
Ve dokunaklı aşkım
Eğik gölgeme astığım

Şarkı söyleyerek geçiriyorum zamanı
Zaman geçsin diye şarkı söylüyorum


Çeviren : Lolan
 
Dorukların Uykular Üstüne Yükseldiği Yer

Büyük kayalar bana dedi ki aramıza geliyorsun ama
Seni saran bu yürek yok mu hiç yeryüzünde
Başımı salladım ve öldü diye yanıtladım
Dilsiz koca kayalar diz çöktüler önümde.
 
Dekorlar

Ne kadar ufuk değişsekte
Yürekte ahenksizlik kalan
Kişiler kişiler kişiler
Bütün bu saçmalıklar içinde
Sadece dekoru bize kalan

O alıp hep eve getirirdi
Aptal ve yobaz olanları
Okurdum tembelce uzaklaşmayı
Mevsimden kaçan bir gün gibi
Sadece dekoru bize kalan

Ne kadar balık değişsekte
Bütün sulardır tatlı olan
Bütün gözyaşları buharlaşan
Aylar geçip skor yazan
Sadece dekoru bize kalan

Ne kadar hapishane değişsekte
Ruhumuz ve bedenimiz taşınan
Aylar geçip skor yazan
Bu kadar iğrenç ihanetteler
Ateşler ve esinlikler
Sadece dekoru bize kalan

Kalp bu ekmek gibi kırdığımız
Sığırcık kuşları onu gagalayan
Gitmeliydim kalmak oldu hatamız
Meşalenin son ışığından
Sadece dekoru bize kalan

Çeviren: Lolan
 
Bırakıp Gittin Beni

bırakıp gittin beni bütün kapılarda
bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde deildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği

bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz
her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden

başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için

ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen
 
İnanmıyorlar Bana

İnanmıyorlar bana inanmak istemiyorlar
Boşuna yazıyorum dilim dişim tırnağımla kanımla kemanlarımla
Boşuna yazıyorum uyaklarımla
Gecede dalların eski dilini bilmeyen biri gibiyim
Asılmış suların üstünde
Konuşmak kara dilin erkeğin ve kadının
Birbirine tutuşmuş iki ele yabancı biri gibi konuşmak
Konuşmak mutluluğun çılgını gibi
Öpücüklere benzemeyen sözcükler var ya
İşte o sözcükleri yitirmiş bir ağzın dili ile konuşmak
Tüm bunlardan yakınan bir edayla konuşmak

Dolup taşıp ta sanki susmak istiyor gibi
Ey sözlerin ötesinde yetkin ses
Şarkının yüceliği çığlığın çığlığı
Bir an geliyor nota ulaşılmaz seslerin şarkısını söylüyor
Kulak duymuyor artık yükseklerdeki müziği
İnanmıyorlar bana inanmak istemiyorlar
Boşuna konuşuyorum ilkyaz'la ve orglarla
Boşuna konuşuyorum gökyüzünün tüm heceleriyle
Bilinen şeylerin özel orkestrasıyla
Ve sağır onikiliklerin bayağılığıyla
Boşuna konuşuyorum barbar çalgılarla
Boşuna söylüyorum onu duvarlara vuran yumruğumla
Boşuna söylüyorum derebeyinin ormanlarını ateşe verir gibi
boşuna söylüyorum onu savaş ilan eder gibi
Alev yutan cambazın ağzındaki alev gibi
İnanmak istemiyorlar bana Kendilerine benzer birini
yaratmışlar benden belki de
Belki döküntülerini giydiriyorlar bana
Alıp gezdiriyorlar beni kendileriyle
Dizelerimi söylüyorlar benzetip kendilerine
Dizelerim onlara tatlı şarkılar oluyor
Biraz da onların satlık malıyım ben
Beklerken bir yol olmayı
Sözcüklerindeyim ben
Okul kitaplarındayım
Rezillik yapamam bu bana yasak

Boşuna haykırıyorum ben
Sana aşık birinden başkası değilim diye
 
Kızıl Afiş

İstediğiniz ne zaferdi ne gözyaşı
Ne hüzünlü org ne papazın son duası
On bir yıl nedir ki on bir yıl
Yaptığınız kullanmaktı silahlarınızı
Ölüm gözünü kamaştırmaz partizanın
Asıldı yüzleriniz tüm duvarlara
Gece ve sabah karasıydınız, korkutucu, süzgün
Bir afiştiniz, kızıl bir kan lekesi gibi
Adlarınızı bile söylemek öylesine güçtü ki
Gelip geçende dehşet etkisi yaratın istediler
Sizi kimse Fransız olarak görmez gibiydi
Gün boyu bakmadan geçti gitti insanlar
Kimi parmaklar durmadı ama karartmada
'Fransa için öldüler' yazdı afişe
 
Meşhur Dünya

Bu mevsim insanlar
Taş gözlü korku ayaklılar
Gözbebeklerindeki rüyalar
Kafeste vahşi hayvanlar

Manzaranın tozu
Ateş ve demir
Günün büyük oyunu
Eski talanlara direnir

Kuruntusuz ormanda
Gidiyor kurtlar kadife adımlarla
Her günün Vebasıdır
Güneşin canavarlığında

Ayıp ve zafer arasında tutku
Ve inkarcılık arasında umut
Adaletin terazisi
Yanlışların lanetli kitabında

Nehrin güvensiz geçidindeyiz
Yaşayanlardan ölülere giden
Pişmanlıkların asma köprüsünden
Ölülerden yaşayanlara giden

Kalp ve gömlek arasında
Yer var sadece bıçağa
Tez mi geç mi
Her şey ihanetin tadında

Züllümün gizli rüzgarı
Acayip döndürdü başları
Ne dileniyor bu kişiler
Sözlerin ayrılığında
 
Şiir Sanatı

Mayıs'ta ölmüş dostlar için
Sadece ama sadece onlar için

İncelik olmalı kafiyelerimde
Gözyaşlarım gibi silahların üstünde

Ve tüm yaşayanlara
Değişse de rüzgarla

Ölüler adına orda bilensin dursun
O beyaz silahı pişmanlık duygusunun

Evli sözcükler yara almış sözcükler
Suçun basbas bağırdığı kafiyeler

Dibinde çıkararak acı bir hikayenin
Çifte su sesini küreklerin

Hem yağmur kadar adi
Parlayan bir cam gibi

Sanki geçitte ayna
Ölen çiçek bluzda

Çocuğun çemberle oynaması
Ayın ırmakta yansıması

Dolaptaki güve otu
Bellekteki bir koku

Kafiyeler kafiyeler orda duyarım
Kırmızı ısısını kanın

Bize hatırlatın bunu
İnsanlar kadar zalim olduğumuzu

Ve yüreğimiz gücünü yitirdi mi
Unutkanlık uykusundan uyandırın bizi

Sönmüş lambayı yakın yeniden
Yine ses gelsin boşalan kadehlerden

Ben hep şarkı söylemekteyim orda
Mayıs'ta ölen dostlarım arasında
 
Che canım emeklerine sağlık.Hepsi çok güzeldi ama ben de "Mutlu aşk yoktur" un yeri bir başkadır.Sağolasın canım...
 
romance .!.:
Che canım emeklerine sağlık.Hepsi çok güzeldi ama ben de "Mutlu aşk yoktur" un yeri bir başkadır.Sağolasın canım...

benim iki favori şiirim var "Mutlu aşk yoktur" ve "sana büyük bir sır söyleyeceğim". bu arada şiirleri beğenmene sevindim.
sevgilerimle...
 
Mutlu Aşk Yoktur Ki Dünyada

Aslında hiçbir şey kâr değil insana
Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği
Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa
Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi
Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara
Mutlu aşk yok ki dünyada



Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya
İşte o silahsız erlere benzer hayatı
Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da
Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları
Söyle yavrum şu sözleri sakın ağlama
Mutlu aşk yok ki dünyada

Güzel aşkım tatlı aşkım çıbanım derdim
Yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda
Ve görmeden bakanlar şu halimize bizim
Süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra
Ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna
Mutlu aşk yok ki dünyada

Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan
Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana
En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran
Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya
Ve her kitar havası beslenir bir hıçkırıkla
Mutlu aşk yok ki dünyada

Acılara batmamış bir aşk söyle bana
Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle
Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama
İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de
Bir aşk yok ki paydos demiş göz yaşlarına
Mutlu aşk yok ki dünyada
Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa.


Çev.: Cemal Süreya





Ali Veli’li Türkü



İnsan dilediği gibi yaşar ömrünce

Tutsaklığa merhem düşleri vardır

Demleri dönme dolapları hep gönlünce

Kimi zaman kof sanıların oyuncağıdır

Gölgesiyle yarışır ufuk boyunca

Koştuğu saçağını ateş sarmış bir barınağadır

Varıp ışır bir şarap kadehinin şavkınca

Şiir de akıl da zaten bir yağlı çırağdır.



Küflü sarığın firavunu çil kasket

Damda gezer kül kedisinin azraili

Ama sen uçarılığın kadrini bilmezsen böyle

Gelir çatar bir destanı yazılası felaket

Çorak ellere biçtirirsen öfkeni hele

Yüreğin esnaf harcı zırvalara emanet

Hele insanlığını satarsan bir kalp pula

Esenliğini anca deli gönlünde bulur millet



Söz güya kucaktan kucağa bir orta malı

Oysa viran dağların Köroğlu’su Ayvazı

Tutuk dili bi yol bülbül kesilince

Rüzgarda savrulan bir boz yele misali

Hep aynı türküdür çağırdığı yol boyunca

Hasan ağaya sığırtmaç bir bir Ali Veli

Koyun kuzu hatır sayıp otlamaktan cayalı

Mezarı silme çiçek çevresi tekmil yonca



Kişi hurda sözlere kaptırmış gönlünü

Sürterken rengi atmış menekşeler peşinde

Allahını şaşıracak Parisin göbeğinde

Döşendi miydi gazetelere çil çil bir bahar günü

Çirkef kelimelerden vıcık vıcık bir cadde

Yanşak ağızlarda gezer metelik etmez ünü

Kalleş kelimelerden bir kör bıçak ellerde

O kaldırımlarda gördüm al kanların döküldüğünü



Hani alev alev bir türkü söyler kaumsallarımız

Eş dost vurulup düşerken haykırır hani

Tanyerinin atışını öyle ağırlayacağız

Bizlere vergi bir çırpıda değiştirmek evreni

Tezeği altın kılacağız kötüyü iyi

Gözlerimizde kıvılcımlanır en isli yıldız

Boşuna Kafdağı’nda yitik cennetler aradığımız

Bakın işte açılmış gökyüzünün kepengi



Gökyüzü bu toprakta açan en gümrah çiçek

Düştüğümüz yollardan edinmiş rengini

Alınterimizde yumuş kavgalara bulanan gömleğini

Gökyüzü bu toprakta açan en gümrah çiçek

Mavi demiş anlatmış sulardan bellediğini

Gökyüzü bu kolumuzda güç omzumuzda nacak

Boşlamayın derim sözlerin o en güzelini

Hele sen aşını kotar gökyüzü elde kaşık



Ali Veli’nin uğruna yakıldı bu türkü

Bu türkü evsiz barksızların canı için

Bu türkü gece ayazında titreşenlerin

Bu türkü içimize doğanlardan ötürü

Kişiyi tepeden tırnağa insan edinceye değin

Koyver halkların kalbine salınsın kökü

Muştusu bu dörtnala gelen yeni düzenin

Topumuzun uğruna anlatıldı bu öykü



(Çev.:Can Yücel)





Elsa’ya Şiirler'den



Sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin

Zaman kadındır ister ki

Hep okşansın diz çökülsün hep

Çözülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına

Bir taranmış

Bir upuzun saç gibi zaman

Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi

Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken

Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi



Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın

Bu mavi çanaklarda kan gibi durdurulmuş zamanın işkencesi

Buysa daha beterdir giderilmemiş istekten bitmez tükenmezcesine



Göz susuzluğundan sen yürürken odada

Ve bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini

Daha beter seni kaçak

Seni yabancı bilmekten

Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan

Tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu

Hazzın ötesinde sevgilim dokunurluğun erimi dışında bugün sevgim



Sen ki benim saat-şakağımda vurursun

Boğulurum solup alıp vermesen

Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın



Sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz

Dudağımda bir dilenen zavallı

Acınacak bir şey ellerin için kararan bir şey bakışının altında



İşte bunun için diyorum ikide bir seni seviyorum diye

Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakça kalp kristali

Kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma

Ateşte şu tatsız gürültüyü çıkaran sudur o kadar



Sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben

Sana benzeyen zamandan söz açmayı

Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm

Tıpkı uzun bir süre garda

El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler

Ve bilek söner yeni ağırlığından gözyaşlarının



Sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden

Korkuyorum yanınsıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri

El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden

Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden



Sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları

Ölmek daha kolaydır sevmekten

Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam

Sevgilim



(Çev.: Sait Maden)
 
Sözlerini Zülfü Livaneli'nin de yorumladığı bir eser...Mutlaka okunması gereken bir şiir bence..Müthiş betimlemeleri ile umarım beğenirsiniz..

YALNIZ İNSAN

Yalnız insan merdivendir
Hiçbir yere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan

Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir

Yalnız insan yok ki yüzü
Yağmur çarpan bir camekan
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan

Yalnız insan kayıp mektup
Adresimi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kimbilir kim tarafından

ARAGON
 
Bir Yastıkta Olacağız Seninle..


bir yastıkta olacağız seninle..

Pazar da olsa pazartesi de
Aksamda ya da sabah geceyarısı öğle
İster cennette ister cehennemde
Aşk benziyor birbirine
Dün'dü bunu sana söylediğimde
bir yastıkta olacağız seninle..

Evet bu dün'dü bu ise yarın
Yolum olarak bir tek sen varsın
Kalbimi verdim avuçlarında kalsın
Ne güzel yol alıyor seninkisiyle
Ama hepsi ömrü kadar insanın
bir yastıkta olacağız seninle..

Sevgilim varolan olacak yeni
Gökyüzü bir çarşaf üzerimizde
Seni kollarımla kuşattım işte
Ve içim sevdanla pır pır etse de
Dilediğin istediğin sürece
bir yastıkta olacağız seninle..


Louis Aragon
 

Beceriksiz

Bir seni seviyorum
İki seni seviyorum
Üç seni seviyorum
Seni çokca seviyorum

Bunu söyleyebilmek için varımı gücümü sarfediyorum
Arzu edilen bir incelikle
Dünyada bilemedim ben o en küçük şeyi
Arzu uyandırmayı
Uyandırmayı istediğim anda bile

Buysa eğer sözü edilen duygu masum bir teşhirciliktir alt tarafı
Fiziksel olduğu kadar ahlaksal da bir konu
allahın belası şey tüm bunlar hiç de ferahlatıcı değil
Çekim gücü olarak sıfır noktası.

Louis Aragon
 
çokkk seviyorum şiirlerini ...özellikle de bırakıp gittin beni şiirini


Bırakıp Gittin Beni

bırakıp gittin beni bütün kapılarda
bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde deildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği

bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz
her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden

başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için

ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen



eklenmiş ama ben tekrar eklemek istedim :)))
 
X