Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
Bir büyük sır söyleyeceğim sana Zaman sensin Kadındır zaman sevilmek özlemi duyar Aşıklar eteğinde otursun ister Bozulacak bir entaridir zaman Perçemdir sonsuz Taranmış Bir aynadır buğulanan buğuları dağılan soluklarla Zaman sensin uyuyan uyandığım şafakta Sensin bıçak gibi geçen boynumu Geçmek bilmeyen zamanın işkencesi oy Mavi damarlardaki kan gibi durmuş zamanın işkencesi oy Hep doyumsuz arzudan daha da beterdir bu Daha da beterdir bu Sen odada yürürken gözlerin susuzluğundan Korkarım hep bozulur diye büyü Daha da beterdir bu senle yabancılaşmaktan Başın Kaçak dışarda ve yüreğin başka bir çağda oluşu Sözcükler ne ağır Tanrım anlatırken bunları Arzunun ötesinde erişilmez yerlerde bugün aşkım Sen şakağımda vuran duvar saatisin Sen solumazsan eğer ben boğulurum Duraksar ve tenime konar adımın
Bir büyük sır söyleyeceğim sana Dudağımdaki Her söz dilenen bir yoksulluktur Bir yoksulluktur ellerin için bakışında kararan bir şeydir Bundandır sana sık sık seni seviyorum demem Boynuna takacağın bir tümcenin saydam kristalinden yoksunum Şu sıradan sözlerimi hor görme Onlar sade bir sudur ateşte o sevimsiz gürültüleri yapan
Bir büyük sır söyleceğim sana Beceremem ben Sana benzer zamandan sözetmeyi Senden sözetmeyi beceremem ben İnsanlar vardır hani istasyonlarda El sallayan tren kalktıktan sonra Yani ağırlığıyla göz yaşlarının Kolları yana düşer onlara benzerim ben. Bir büyük sır söyleyeceğim sana Korkuyorum senden Korkuyorum ikindilerde seni pencerelere götüren şeyden Korkuyorum davranışlarından söylenmedik sözcüklerden Hızlı ve usul geçen zamandan korkuyorum senden Bir büyük sır söyleyeceğim sana kapıları ört Ölmek sevmekten daha kolaydır Bundandır yaşamanın sancılarına yönelmem Sevgilim.
Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde
Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde
Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince Camın kırılan yerindeki maviliğini de Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar
Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan'ım
Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri.
İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an Mutlu aşk yoktur
Hayatı Bu silahsız askerlere benzer Bir başka kader için giyinip kuşanan Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan Onlar ki akşamları aylak kararsız insan Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter Mutlu aşk yoktur
Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri Ve hemen can verdiler iri gözlerin için Mutlu aşk yoktur
Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine Mutlu aşk yoktur
Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin Mutlu aşk yoktur ama Böyledir ikimizin aşkı da
Şöyle yazılmıştı aşk üzerine Yangın halinde yasak çıkış kapısı Gökyüzüne de şunlar yazılmıstı Yanılıyorsunuz buradan gidilmez Ve geceye de şunlar yazılmıştı. Gecenin üzerine hicbir şey yazılmamıştı.
Sen ey o çiçekler ey o değişmeler ayı Bulutsuz geçen mayıs bıçaklanmış haziran Bir daha artık ne o gülleri ne o leylakları Bir daha o ilk yazı unutamam hiçbir zaman
O korkunç kuruntuyu unutamam bir daha Alayı çığlığı kalabalığı güneşi Aşk arabalarını Belçika hediyelerini Havayı o arı uğultulu yolu sonra da O sakınmasız utkuyu kavgaları aşan Öpüşmenin kızıla döndürdüğü o kanı Çılgın halkın leylaklarla donattığı O ölüme gidenleri unutamam artık dünyada
Kutsal o eski zaman betiklerine çalan Fransa bahçelerini unutamam bir daha O akşamları büyüsünü o sessizliğin Gülleri yol boyunca ki gülleri sonra da O bozgun yeline karşı duran çiçekleri Alaycı topları o bisikletleri şaşkın Korkunun kanadı üstünden geçen erleri O perişan kılıklarını konaklıyanların
Ama neden bilmem bu benzetme kasırgası Durmadan hep aynı noktaya getirir beni Saint-Marth bir general kara bir dal yığını Orman yanında bir köşk Normandiya biçimi İşte tıs yok düşman karanlıkta dinleniyor Birden bize Paris düştü diyorlar bu akşam Dünya da ne o yitirdiğimiz aşkı bir daha Ne o gülleri ne de o leylakları unutamam
Flandres leylaklarını demetlerini ilk günün O tatlı izini yanakları söndüren ölümün Sonra sizi kaçışın gülleri taze güller sizi Yangın rengine çalan Anjou gülleri sizi
Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye Ömrümün şu son günlerinde Don üstünde bir resim gibi Memnun edişimiz Yüreğimizi Taşlar atarken gölcük üstünde Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye
Harikalar gününü yaşadım Siz ve ben hatırlayalım Ve yılların duvarlarını aştım Mucize yüklü kulaklarım Değil ki devran eskisi gibi Harikalar gününü yaşadım
Gidelim ki bu parmaklar çözülsün Anlımız gibi şerefiyle İlk sen gözlerinle görürsün Bizden alçak bulutları Ve dizlerimizde çayır kuşları Gidelim ki bu parmaklar çözülsün
Ay ışığı yaptık biz Saraylarımız ve heykellerimiz için Öldürüyorsalar bizi önemli midir Geceler düşecektir bir bir Komüncü oldu artık Çin Ay ışığı yaptık biz
Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde Bu hayat nice manzaralara sahne oldu İnsan ulaşıp doğal büyüklüğünü buldu Sesi ormanlar dağlar Sırlar ve denizler üstünde Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde
Evet zaman geçsin diye şarkı söylüyorum Kemana karşı yıpranır kemane Taş ta kaydırmaca oyununda Ve dokunaklı aşkım Eğik gölgeme astığım
Şarkı söyleyerek geçiriyorum zamanı Zaman geçsin diye şarkı söylüyorum
Büyük kayalar bana dedi ki aramıza geliyorsun ama Seni saran bu yürek yok mu hiç yeryüzünde Başımı salladım ve öldü diye yanıtladım Dilsiz koca kayalar diz çöktüler önümde.
Ne kadar ufuk değişsekte Yürekte ahenksizlik kalan Kişiler kişiler kişiler Bütün bu saçmalıklar içinde Sadece dekoru bize kalan
O alıp hep eve getirirdi Aptal ve yobaz olanları Okurdum tembelce uzaklaşmayı Mevsimden kaçan bir gün gibi Sadece dekoru bize kalan
Ne kadar balık değişsekte Bütün sulardır tatlı olan Bütün gözyaşları buharlaşan Aylar geçip skor yazan Sadece dekoru bize kalan
Ne kadar hapishane değişsekte Ruhumuz ve bedenimiz taşınan Aylar geçip skor yazan Bu kadar iğrenç ihanetteler Ateşler ve esinlikler Sadece dekoru bize kalan
Kalp bu ekmek gibi kırdığımız Sığırcık kuşları onu gagalayan Gitmeliydim kalmak oldu hatamız Meşalenin son ışığından Sadece dekoru bize kalan
bırakıp gittin beni bütün kapılarda bütün çöllerde tek başıma kodun şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim vardığım hiç bir yerde deildin sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği
bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden
başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç bana bakıp görmediğin için ben yokken içini çektiğin için
İnanmıyorlar bana inanmak istemiyorlar Boşuna yazıyorum dilim dişim tırnağımla kanımla kemanlarımla Boşuna yazıyorum uyaklarımla Gecede dalların eski dilini bilmeyen biri gibiyim Asılmış suların üstünde Konuşmak kara dilin erkeğin ve kadının Birbirine tutuşmuş iki ele yabancı biri gibi konuşmak Konuşmak mutluluğun çılgını gibi Öpücüklere benzemeyen sözcükler var ya İşte o sözcükleri yitirmiş bir ağzın dili ile konuşmak Tüm bunlardan yakınan bir edayla konuşmak
Dolup taşıp ta sanki susmak istiyor gibi Ey sözlerin ötesinde yetkin ses Şarkının yüceliği çığlığın çığlığı Bir an geliyor nota ulaşılmaz seslerin şarkısını söylüyor Kulak duymuyor artık yükseklerdeki müziği İnanmıyorlar bana inanmak istemiyorlar Boşuna konuşuyorum ilkyaz'la ve orglarla Boşuna konuşuyorum gökyüzünün tüm heceleriyle Bilinen şeylerin özel orkestrasıyla Ve sağır onikiliklerin bayağılığıyla Boşuna konuşuyorum barbar çalgılarla Boşuna söylüyorum onu duvarlara vuran yumruğumla Boşuna söylüyorum derebeyinin ormanlarını ateşe verir gibi boşuna söylüyorum onu savaş ilan eder gibi Alev yutan cambazın ağzındaki alev gibi İnanmak istemiyorlar bana Kendilerine benzer birini yaratmışlar benden belki de Belki döküntülerini giydiriyorlar bana Alıp gezdiriyorlar beni kendileriyle Dizelerimi söylüyorlar benzetip kendilerine Dizelerim onlara tatlı şarkılar oluyor Biraz da onların satlık malıyım ben Beklerken bir yol olmayı Sözcüklerindeyim ben Okul kitaplarındayım Rezillik yapamam bu bana yasak
Boşuna haykırıyorum ben Sana aşık birinden başkası değilim diye
İstediğiniz ne zaferdi ne gözyaşı Ne hüzünlü org ne papazın son duası On bir yıl nedir ki on bir yıl Yaptığınız kullanmaktı silahlarınızı Ölüm gözünü kamaştırmaz partizanın Asıldı yüzleriniz tüm duvarlara Gece ve sabah karasıydınız, korkutucu, süzgün Bir afiştiniz, kızıl bir kan lekesi gibi Adlarınızı bile söylemek öylesine güçtü ki Gelip geçende dehşet etkisi yaratın istediler Sizi kimse Fransız olarak görmez gibiydi Gün boyu bakmadan geçti gitti insanlar Kimi parmaklar durmadı ama karartmada 'Fransa için öldüler' yazdı afişe
Aslında hiçbir şey kâr değil insana Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara Mutlu aşk yok ki dünyada
Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya İşte o silahsız erlere benzer hayatı Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları Söyle yavrum şu sözleri sakın ağlama Mutlu aşk yok ki dünyada
Güzel aşkım tatlı aşkım çıbanım derdim Yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda Ve görmeden bakanlar şu halimize bizim Süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra Ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna Mutlu aşk yok ki dünyada
Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya Ve her kitar havası beslenir bir hıçkırıkla Mutlu aşk yok ki dünyada
Acılara batmamış bir aşk söyle bana Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de Bir aşk yok ki paydos demiş göz yaşlarına Mutlu aşk yok ki dünyada Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa.
Pazar da olsa pazartesi de Aksamda ya da sabah geceyarısı öğle İster cennette ister cehennemde Aşk benziyor birbirine Dün'dü bunu sana söylediğimde bir yastıkta olacağız seninle..
Evet bu dün'dü bu ise yarın Yolum olarak bir tek sen varsın Kalbimi verdim avuçlarında kalsın Ne güzel yol alıyor seninkisiyle Ama hepsi ömrü kadar insanın bir yastıkta olacağız seninle..
Sevgilim varolan olacak yeni Gökyüzü bir çarşaf üzerimizde Seni kollarımla kuşattım işte Ve içim sevdanla pır pır etse de Dilediğin istediğin sürece bir yastıkta olacağız seninle..
Bir seni seviyorum İki seni seviyorum Üç seni seviyorum Seni çokca seviyorum
Bunu söyleyebilmek için varımı gücümü sarfediyorum Arzu edilen bir incelikle Dünyada bilemedim ben o en küçük şeyi Arzu uyandırmayı Uyandırmayı istediğim anda bile
Buysa eğer sözü edilen duygu masum bir teşhirciliktir alt tarafı Fiziksel olduğu kadar ahlaksal da bir konu allahın belası şey tüm bunlar hiç de ferahlatıcı değil Çekim gücü olarak sıfır noktası.
çokkk seviyorum şiirlerini ...özellikle de bırakıp gittin beni şiirini
Bırakıp Gittin Beni
bırakıp gittin beni bütün kapılarda bütün çöllerde tek başıma kodun şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim vardığım hiç bir yerde deildin sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği
bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden
başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç bana bakıp görmediğin için ben yokken içini çektiğin için