Latince adı 'Allium Sativum' olan Sarımsak, yüzyıllardan beri bütün dünyada hem sofraların vazgeçilmez bir yiyeceği olarak, hem de çeşitli hastalıklar için şifa amacıyla kullanılıyor. Anavatanı Hindistan olan ve mutfağımızdan eksik etmediğimiz sarımsağın tarihi, insanlık kadar eski.
Sarımsağın Tarihi
Arkeolojik kayıtlardan, tarihin ilk çağlarında Sümerler'in, sarımsağı bildikleri ve ilaç olarak kullandıkları anlaşılırken, eski Mısırlılar'ın da sarımsağı yedikleri ve ilaç olarak kullandıkları belirtiliyor. Tarihi kayıtlardan, Gizek Piramidi'ni yaptıran Firavun Keops'un (IV. Hanedan) inşaat sırasında işçilere bol miktarda yedirdiği sarımısağın, İsrail oğulları tarafından Mısır'dan Filistin'e getirildiği, oradan Anadolu ve İyonya'ya yayıldığı biliniyor. Haçlı seferleri sırasında ilk defa Fransa'ya getirilen ve bu şekilde Avrupa'nın öğrendiği sarımsak, bugün dünyanın her tarafında yetiştiriliyor.
Sarımsak Nedir
Sarımsak (Allium sativum) dünya tarımında önemli bir paya sahip olmamakla beraber, birçok ülkede üretilmekte, bu ülkelerin ihracat ve ithalatında önemli bir yer tutmaktadır. Sarımsağın üretimi, emek yoğun bir faaliyet olması nedeniyle bir çok ürüne göre daha az gerçekleşmektedir.
Neolitik çağdan bu yana, dünyadaki hemen her kültüre ait insanlar tarafından bilinen sarımsağa ilişkin en eski yazılı bilgiler, Sümerlilerin M.Ö. 2600-2100 yıllarına tarihlenen tabletlerine dayanmaktadır. Sümerlilerle başlayan bu serüvenin yayılma yönüne göre sarımsağın, önce İndus Vadisine, ardından da Çin’e ulaştığı anlaşılmaktadır. Buradan da Kore yoluyla Japonya’ya girmiş ve Japonlar bu bitkiyi soğuk algınlığının tedavisinde kullanmışlardır.
Yine M.Ö. 450 yıllarında Mısır’ı gezen tarihçi Heredot’un bildirdiğine göre, Keops Piramidinin yapılışı sırasında, çalışanlara bol miktarda soğan ve sarımsak yedirilmiştir. Yine Mısırlılar sarımsağı ölümcül hastalıklara karşı bir ilaç olarak kullanmakta, bu bitkinin tanrılara ait kutsal bitkiler olduğuna inanmakta ve ölen insanların mezarlarına bile sarımsak dişlerini bırakmaktaydılar.
Osmanlı tarihinde de sarımsağın tedavi edici yönü konusunda kayıtlar bulunmaktadır. Padişah 4. Mehmet’in Hekimbaşı olan Nasrullah oğlu Salih, 17. y.y.’ın ikinci yarısında yazmış olduğu bir eserde, sarımsağın özellikle kış aylarında gülsuyu ile beraber yenilmesi halinde, bağırsak parazitleri, ishal, yılan ve akrep sokması, kuduz köpek ısırması gibi rahatsızlıklara iyi geleceğini bildirmiştir.
Sarımsak kokusu yüzünden kullanıma geç girmiş bir sebzedir. Bu yüzden, Avrupa ülkelerinde sarımsak üretimi 15 ve 16. yüzyıllarda başlamıştır. Ülkemizde sarımsağın ne zaman kültüre alındığı bilinmemektedir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde sarımsaktan söz etmektedir. Yalnız, Orta-Asya Türkleri sarımsağı tanıdığı için, Anadolu’ya gelen Türklerin çok daha önceden sarımsağı kullanmış olmaları mümkündür. Ayrıca, sarımsağın anavatanı içinde Anadolu’da bulunmaktadır.
Sarımsak, çevre şartlarına iyi adapte olabilen yapısından dolayı ülkemizin her tarafında yetiştirilebilmekle beraber, ideal üretim alanlarının, deniz ikliminden, kara iklimine geçilen yöreler olduğu hemen görülür. Kastamonu, Amasya, Tokat illerimizde önemli boyutlarda sarımsak üretimi, başarı ile yapılmaktadır.
Halk arasında, yüzyıllar boyunca birçok hastalık ve rahatsızlığa çare olarak kullanılan sarımsak, günümüzde de, modern tıbbın gelişmediği veya ulaşamadığı yerlerde iştah açıcı, yaraları iyileştirici, tansiyon düşürücü, öksürük kesici, tifo, dizanteri ve damar tıkanıklığı gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmaya devam etmektedir.
Sert ve keskin kokusu, acı tadıyla bazı yiyeceklerimize benzersiz bir çeşni ve lezzet katması amacıyla kullanılan Sarmısak'ı veren bitkisi, Zambakgiller'dendir. Anayurdu Asya kıtası olan sarmısak, ülkemizde bol bol yetiştirilip tüketilmektedir.
Soğanın yakın akrabası olan ve l m'ye kadar boylanabilen sarımsak, ikiyıllık otsu bir bitkidir. Birinci yılında Toprak içindeki birçok 'diş'ten oluşan 'baş' kısmı ile toprak üzerindeki yapraklarını; ikinci yılında soğanda olduğu gibi çiçek sapı ile bunun ucundaki çiçeklerini oluşturur. Sarımsağın soğandan farkı, çiçeklerde tohum meydana gelmemesidir. Ama, bazı durumlarda çiçekler, ebesoğanı denilen küçük başçıkları oluşturur. Bu başçıklar tohumluk olarak işe yarasalar da, uygulamada tohumluk olarak kullanılmazlar.
Sarmısak bitkisinin kın biçimindeki düz yapraklan, bitkinin toprak altında gelişen baş adlı Bitki soğanından uzarlar. Baş, sayıları 5-30 arasında değişen ve yan yana birbirinin üzerine yığılarak gelişen diş adlı soğancıklardan meydana gelmiştir. Bu dişler sarmısak yetiştiriciliğinde tohumluk olarak kullanıldığı gibi, Türk mutfağında koku ve tadıyla çeşni katması için birçok yemek, meze, turşu vb'ye katılarak tüketilmektedir.
Kaynak:sağlığa bir adım