Tuba Büyüküstün'den Bomba Açıklamalar! Ayrılma İddialarına Cevap

KadinlarKulubu

Portal Editör
İçerik Editörü
21 Ağustos 2011
5.186
594
Tuba Büyüküstün'den bomba açıklamalar!
Tuba Büyüküstün iş ve özel yaşamı ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Kara Para Aşk dizisinin güzel oyuncusu hakkında merak edilenleri anlattı...

Hakan Gence'nin röportajı...


“Seti çok yoğun!”, “Hakancığım, Tuba konuşmayı sevmiyor”, “Çocuklarıyla ilgileniyor, biraz meşgul!” Ben koştum, o reddetti. Sonunda bıkmış olmalı, pes etti. Bana Fenerbahçe Parkı’nda buluşmak üzere randevu verdi. Orta Türk kahvesi ve lokum eşliğinde Türkiye’nin en güzel kadınlarından biriyle sohbete başladık. Huzurlarınızda Tuba Büyüküstün...


2004 ‘Çemberimde Gül Oya’ adlı diziyle başladı.

2005 ‘Ihlamurlar Altında’yla hem Türkiye hem Ortadoğu’da şöhrete kavuştu.

2006 Sinema filmi ‘Sınav’da iyi bir not aldı.

2007 Asi’de artık Türkiye’nin en güzel kadınlarından biriydi. 60’tan fazla ülkede hayranı vardı.

2010 ‘Gönülçelen’i çekerken rol arkadaşı Onur Saylak’a âşık oldu.

2010 ‘Yüreğine Sor’ filminde Karadeniz kadınını canlandırdı.

2013 ‘20 Dakika’ onun ilk aksiyon dizisiydi.



Niçin beni bu kadar reddettiniz. Herkesin röportaj vermek için sıraya girdiği bir dönemde bu kadar uzak durmak niye?



- Bu benim sadece işim. Başka bir iş yapmayı sevebilir, onu yapabilirdim. Ama oyunculuk yapıyorum ve bu, hayatımın tümü değil. Sadece hayatımın bir parçası. Sabah kalkıyorum, çok şanslıyım ki sevdiğim işi yapıp eve dönüyorum.


Ne yaparsam yapayım zaten tutuyor, ekstra çaba harcamaya gerek yok diye düşünüyor olabilir misiniz?



- Yooo, hep böyle düşünüyordum. Zaten özelimde de her şeyi daha kendi içimde yaşayan bir kadınım.


“Tuba Büyüküstün çok güzel bir kadın!” Bunda herkes hemfikir. Fakat bu cümle hep bir ama ile devam ediyor. Ama cool ama snob ama çok mesafeli. Sizce de böyle mi?



- İnsanın kendini tanımlaması kolay değil. Ama mesafeliyim, doğru.


Bu mesafeyi aşmanın yolu yok mu?



- Karşımdakinin gerçek olduğuna inanmam gerekir.


Çıkışlarda yakalanacağınız ‘gece kulübü hayatı’nız hiç mi olmadı?



- Ben eskiden de böyleydim. Sevmiyorum. Sakinliği seviyorum. Kendimi güvende hissetmem önemli. Ve gece kulübünde kendimi güvende hissetmiyorum. Bu yüzden daha çok ev ve evin bir kilometre etrafında vakit geçiriyorum.



Avrupa Yakası benim için çok gri


Anadolu yakasında yaşama sebebiniz de bu güven duygusundan mı?



- Anadolu yakasında doğan insanlar yaşamak için çok fazla Avrupa yakasını seçmez. Karşısı fazlasıyla kaotik.




Şöhretin rahatsız edici yanlarıyla nasıl başa çıkıyorsunuz?



- Kolay olmadı. Artık kendimle ilgili magazinde çıkan haberleri okumuyorum.


Her şeye sırtınızı dönecek kadar sıkıldığınız oldu mu?



- Hem de çok. Bu şöhretle de ilgili değil. Hep bir gidesim var benim.


Nereye gidersiniz?


- Paris. Çok seviyorum, âşığım. Yaşadığımı hissettiriyor.


Artık ölmek daha zor

İkizler hayatı nasıl değiştirdi?



- Artık ölmek daha zor. Tek başınayken ölmek daha kolay.




Annelik duygusu neler getirdi?



- Artık eskisi kadar her şeyi problem etme lüksün yok. Sorunlar o kadar da önemli değil.


Annelik tarifiniz ne?


- Onlar kendi ayakları üzerinde durana kadar yol arkadaşlığı etmek. Neyi nasıl yapacaklarını bilemediklerinde, yardım istediklerinde orada olmak.


Evhamlı mısınız?


Biz, terleyince sırtımıza bez koyan, soğuk su içtiğimizde kızan annelere alışkınız...


- Hiç öyle değilim. Çocuklar da buna izin vermiyorlar.



Bence güzellik yüzün ifadesi. O ifade gerçekse ve içine işlerse bakmak istersin. Bunun için ağzının, burnunun güzel olmasına gerek yok. İnsanların belli standartlarda güzel saymayacağı birine de saatlerce bakabilirsin.



Tahmin edeyim. Paris’e gittiniz...



- Evet. Daha iki buçuk aylıklardı. Ardından iş için Varşova’ya gitmem gerekiyordu. 3.5 aylıklarken aldık götürdük. Onur’la bebek kanguruları takıp yanımızda gezdiriyorduk.



Evde iki çocukla olmak nasıldı?



- Bebekleri aldık, eve girdik ve “Kimseyi istemiyoruz” dedik. Annem dahil kimse yanımızda kalmadı.





Ne yaptınız?


- İlk günler yine o kadar kötü değildi. Ama 3-4 ay sonra... Gerçekten Onur’la buluşlarımızın haddi hesabı yoktu.


Neler?



- Onur bir ipin ucunu parmağına, diğerini yatağa bağlayıp bebeklerden birini sallarken öbürüne biberon veriyordu. Ben de altlarını değiştiriyordum.


Eşinizle iki seneye yakın işlere de ara verdiniz. O dönemde nasıl geçindiniz?



- Aslında hamilelikte ve sonraki sekiz ay Onur çalıştı. Onur’un işleri bitti ben başladım. O şekilde hallettik.


Çocuklarınızla ilgili gelecek planlarınız var mı?


- Tek isteğim iyi insan olmaları.


Toprak mı yoksa Maya mı size daha çok benziyor?



- Herkes başka şey söylüyor ama ikizlerin ikisi birbirine hiç benzemiyor. (Fotoğraflarını gösteriyor. Maya çekik gözlü. Adeta Güney Koreli, Toprak ise Norveçlileri andırıyor.)


Genetik mühendisi olmak istedim


Hikâyeniz nerede başlıyor?



- İstanbul’da. Annem bankacı. Babam elektronik mühendisi. Ben tek çocuğum.


Nasıl bir çocukluk?


- Çalışan anne-babanın çocuğuyum. O yüzden ev, yuva ve okul... İlkokul birinci sınıfta kapıyı kendim açar, annemleri beklerdim. O yaşlarda pilav, makarna yapmayı öğrendim.


Peki küçük yaşta ayna karşısında rol kesen tiplerden miydiniz?



- Hayır, hiç öyle biri değildim. Hayatımda hatırladığım ilk şey resim yapmayı sevdiğim. Ama sonra bıraktım. Fen-matematik okudum. Biyolojiyi çok sevdim. Genetik mühendisi olmayı istedim. Sonra bir arkadaşım güzel sanatlara gitme kararı verdi. Onunla konuştukça “resim yapmayı seviyordum neden vazgeçtim” kafasına geldim. Ve Mimar Sinan’da Güzel Sanatlar’a
girdim.


Genel olarak kabalaştık, üzülüyorum



Son diziniz ‘Kara Para Aşk’ta canlandırdığınız Elif karakteri ailesi için kara para aklama noktasına kadar gidiyor. Bir insan ailesi için bu kadar fedakârlık yapar mı?



- Tabii ki yapabilir. Bunu yapabilecek olanlar da olmayanlar da var. Elif yapıp bir de saklayan bir karakter.


Dizilerde aşk hikâyelerinin işlenmeyen tarafı kalmadı. Elif ve Ömer aşkının bunlardan farkı ne?


- Elif ve Ömer aynı amaçta beraber yola çıkıyorlar. Birbirlerine değil gidecekleri yöne bakıyorlar. O yolda giderken de birbirlerine yaslanıyorlar. Düştükleri zaman birbirlerini kaldırıyorlar. Hayat dediğin bir yolculuksa, Elif ve Ömer de iyi birer yol arkadaşları. Aşklarını diğerlerinden farklı kılan da bu bence.


Ailedeki bütün karakterlerin yavaş yavaş farklı yüzleri olduğunu görüyorsunuz. Bu, insanı korkutuyor. Gerçekten yaşadığımız dünyada insanlar bu kadar ikiyüzlü olabilir mi?



- Bu duruma ikiyüzlülük olarak bakmak istemiyorum. Sırlara sahip olmak diyelim.


Ömer ve Elif ekranın en uyumlu çifti olarak gösteriliyor. Peki perde arkasında Engin Akyürek’le kimyanız tuttu mu?



- dizi daha çok Elif ve Ömer karakterlerinin ilişkisi üzerine ilerliyor. Bu yüzden Engin’le sahnelerimiz oldukça fazla. Özellikle böyle bir projede uyum çok önemliydi. Ve ben bu konuda çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Çalışma yöntemlerimiz çok farklı ama birbirimize saygı duymayı biliyoruz. Yapabileceğimiz hareketleri önceden sezebiliyoruz. Oyunculuk anlamında iyi bir alışverişimiz olduğunu düşünüyorum.


Peki önceden tanıştınız mı?


- Hayır. Çekimler başladıktan 10 gün sonra sete girdim. Yolda Engin’le tanıştık. O da iyi oldu. Çünkü karakterler de yolda tanışıyor.


Dizilere konan yasaklar sizi nasıl etkiliyor?


- Böyle şeyler sadece dizilerle ilgili değil bence. 1982 doğumluyum. Ben doğduğumda internet, cep telefonu gibi şeyler yoktu. Aradan 32 sene geçti ve şu an teknoloji adına geldiğimiz nokta inanılmaz. Böyle baktığında yasaklar çok da işe yarar gelmiyor. Artık hiç kimseden hiçbir şeyi saklayamıyorsun. İki kız çocuğu yetiştiriyorum. Ve görüyorum ki ne kadar yasaklarsam o kadar çok merak ediyorlar.


Fikirlerinizi paylaşırken frene bastığınız oluyor mu?




- Fikrimi söylerim. Bir şeyi söylerken nasıl söylediğin çok önemli bence. Buna dikkat ederim.


Genel olarak insan ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?



- Genel olarak kabalaştık. Trafikte, sokakta yürürken bunu fark ediyorum. İnsanların eski nezaketlerinden ve birbirlerine karşı anlayışlarından uzaklaşıp kabalaştığını; kaba ve tahammülsüz olmanın normal karşılandığını görüyorum. Ve çok üzülüyorum.


Onur, aşk ve huzurun en güzel kombinasyonu


Eşiniz Onur Saylak’la sizinki ilk görüşte aşk mıydı?




- Hayır. Biz Onur’la ‘Asi’nin setinde tanıştık. Ardından ‘Gönülçelen’de birlikte oynadık. Arkadaştık. Sonra Orhan Veli’nin bir şiirindeki gibi ‘her şey birdenbire oldu.’


İlk nasıl anladınız?


- Sete geldim. Bir şey oldu ve birbirimize bakıp gözümüzü kaçırdık. “Ne saçma, neden böyle bir şey yaptık?” diye düşündüm.


Aşkını ilk itiraf eden kim oldu?



- Hatırlamıyorum. Çok doğaldı ve aktı.


Peki neydi sizi Onur’a âşık eden?



- Bu adamın yanındayken başka bir güven duygusu var. Beni tutma şeklini seviyorum.


Evlendikten sonra aşk şekil değiştiriyor mu?


- Evlilikten sonra değil ama çocuktan sonra değiştiriyor. Çocuklar olduktan sonra bazı konularda aynı fikirde olmasan da konuşup ağzından tek bir cümle çıkması gerekiyor.


Romantizm devam ediyor mu?


- Tabii ki.


En romantik hareketi nedir?


- Hangi birini söyleyeyim ki? Onur sürpriz yapmayı çok seven bir erkektir.


Gazetelerde okuduğumuz gibi birbirinizin partnerine ya da öpüşme sahnelerine karışır mısınız? Bu yüzden kıskançlıklar yaşanır mı?



- Hayır yaşanmaz. Sonuçta bir oyuncuyla evlenmeyi seçtiysen bunları gayet normal karşılaman gerektiğini bilirsin.


İkinizin de bu sezon dizisi var. Birlikte vakit geçirme imkânınız oluyor mu?



- Görüşemiyoruz. Buraya gelirken Onur evdeydi. Sabah erkenden kalktık. Çocukları okula bıraktık. Kahvaltı ettik ve buraya geldim. Onur da işe gitti.


Onur size ne ifade ediyor?



- Aşk ve huzurun en güzel kombinasyonu.



Çocukların iyilik meleği


UNICEF’in ‘İyi Niyet Elçisi’ olan Tuba Büyüküstün, “Her çocuğun eğitim, sağlık, yaşama, sevgi görme ve var olma hakkı vardır” diyor. Çocuk haklarının iyileştirilmesi, olağanüstü dönemlerde çocukların korunması ve desteklenmesi başta olmak üzere birçok alanda çocukların korunmalarına ve gerekli desteği almalarına ilişkin faaliyetler yürüttüklerini anlatıyor: “Okulları ve kampları ziyaret ediyoruz.

En son Kilis’te bir kampı ziyaret ettik. Suriye’deki savaştan dolayı ülkelerinden ayrılmak zorunda olan çocuklara yönelik çalışmalarımız var. Gerek bölgemizde gerekse dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan pek çok insanlık dramında en çok zarar gören ne yazık ki hep çocuklar oluyor. Ben ve benim gibi sesini duyurma konusunda daha çok şansı bulunan insanların bu kuruluşların sözcülüğünü yapması, aslında bir yerde o zor durumdaki insanların durumuna da dikkat çekilmesinin en etkili yollarından biri oluyor.”

1_8121324542954ffe92aa.jpg
4_1940036036542955002dbde.jpg
6_1845415903542955004ad2f.jpg

 
X