Türkiye'de Kadın Olmak

Halikarnas

DÖNDÜM
Kayıtlı Üye
24 Kasım 2008
14.247
35
Eğitim ve özellikle yüksek eğitim kadın erkek eşitliği değerlerinin benimsenmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Bu konuda altı çizilmesi gereken husus, eğitimin etkisinin kadınlar üzerinde, erkeklere nazaran çok daha fazla olduğudur. Bütün illerde ve hemen hemen bütün konularda kadınlar ve erkeklerin eğitiminin artması değerleri değiştirmekte kadınların topluma ve siyasete katılmalarını arttırmakta, onları kurumlardan vatandaşlık hakları çerçevesinde daha talepkar hale getirmekte, bilinçli ve bilgili kimseler olarak insan haklarına ve vatandaşlık hukukuna saygı duymalarına yol açmaktadır. Eğitimin olumlu etkisi erkekler üzerinde de görülmekle birlikte aradaki ilişki kadınlardaki kadar belirgin değildir.



Eğitim yalnızca bilgi değil yeni değerlerin de aktarılmasını sağlamaktadır. Bir kere eğitimli kadınlar kadın erkek eşitliği konusunda daha fazla bilgi sahibi olmaktadır. Daha önemlisi ilişkinin böyle olması gerektiğini düşünmekte ve kapsamlı biçimde kadın erkek eşitliği değerlerini savunmaktadır. Örneğin, formel eğitim görmüş olan kadınlar anayasal haklarını bilmekte, töre cinayetlerine karşı çıkmakta, kız çocuklarını okutmakta, siyasete katılmak istemekte ve daha az çocuk sahibi olmaktadır.

Erkek eğitiminin artmasının çok önemli bir sonucu ise kamusal söylemlerin daha eşitlikçi hale gelmesidir. Bu çerçevede erkeklerin eğitiminin artmasına bağlı olarak hukuki bilgilerinin arttığını ve kamusal düzeyde kadın erkek eşitliği değerlerini kabule daha yatkın hale geldiklerini belirtebiliriz. Örneğin bu durumda erkekler kadınların mirasta eşit payı olduğunu bilmektedir. Fakat özel yaşam alanı söz konusu olduğunda erkekler eğitimli kadınlardan önemli ölçüde ayrılmakta ve geleneksel değerleri daha fazla benimsemektedir. Örneğin üniversite mezunu bir erkek kadına yönelik şiddeti veya töre cinayetlerini savunabilmektedir.

Benzer sonuçlara yüksek eğitimli kadınlar arasında da düşük oranlarda rastlamak mümkündür. Örneğin kamusal eşitlik söylemini kabul etmekle birlikte özel yaşamda daha az eşitlikçi değerleri savunmaktadırlar. Diğer bir örnek ise anayasal eşitliği kabul eden çok sayıda erkeğin, kadının erkeğin eşini aldatabileceğini, kadınların bazen şiddeti hak ettiğini açıkça savunmasıdır.


Ülkemizde yapılan çok sayıda araştırma kadınların eşit haklara sahipliği görüşünün özel yaşamda ve aile yaşamında sorgulandığını ortaya koymaktadır. Burada aile değerlerinin ve kadın-erkek rollerine yönelik sosyalizasyonun öneminin altını çizebiliriz. Kalıpdeğerler küçük yaştan itibaren kız ve erkek çocuklara aşılanmakta, onları daha sonra değiştirmek ise bir hayli zor olmaktadır. Örneğin kadının annelik ve eşlik rolleri çocukluktan itibaren aşırı düzeyde vurgulanmakta, ve sonuçta kadınlar evliliğe, erkeklere göre çok daha fazla önem vermektedir. Ayrıca kadının namusunun aile sorumluluğunda olduğu algısı ve erkeğe hak olan bir çok konunun kadınlara uygun görülmemesi yaygındır.

Buna benzer bir sonucu siyaset alanında görüyoruz. Erkekler kadınların aday olmasını desteklemektedirler, hatta bazı illerde erkeklerin kadın adaylara verdiği destek kadınların verdiği desteğin üzerindedir. Bununla birlikte erkekler katılım eksikliğini kadınların ilgisizliği ile açıklamakta, kendilerinin sınırlandırıcı tutum ve rollerini görmemektedirler. Kadınlar ise siyasete katılmamalarının sebebini ağırlıkla eğitim eksikliği olarak belirtmektedir. Oysa siyasete girmek isteyen kadınlar arasında üniversite mezunları ağırlıktadır ve bu konuda yapılan araştırmalar göstermiştir ki, siyasete katılan kadınların ortalama eğitimleri erkeklerden çok üstündür. Diğer bir deyişle kadınlar kendi değerlerini tam olarak tartamamaktadır ve karşımıza ciddi bir özgüven sorunu çıkmaktadır.

Kadın-erkek eşitliği konusunda sosyo-ekonomik statünün etkisi oldukça çapraşıktır. Bazı alan ve bazı bölgelerde gelir düzeyi arttıkça gelirle doğru orantılı olarak bazı eşitlikçi değer ve tutumların kabulü artmaktadır. Bu özellik daha belirgin olarak kadınlarda görülmektedir. Ama bunun tam tersine örnekler de vardır. Örneğin Şanlıurfa’da üst sosyo-ekonomik statüde yer alan kadın ve erkekler kendilerinden daha alt gelir gruplarına göre daha tutucu değerler sergilemektedir. Böylesine bir eğilim gelirin kökeni ile ilişkinlendirilebilir. Toprağa ve ticarete dayalı geleneksel zenginlik yerel kurallara sadakati çok teşvik etmektedir. Diğer bir deyişle üst gelir grupları kendi güçlerini korumak ve yerel gelenekleri yeniden üretmek için yoğun çaba harcamaktadır. Yerel konumları ve şöhretleri bu geleneğin sürdürülmesine bağlıdır.

Tersine bir örnek sosyo-ekonomik statü ile eşitlikçi çağdaş değerlerin birbirine doğru orantılı olarak arttığı İzmir’dir. Bu ilimizde sosyo-ekonomik statü artışını sağlayan gelir düzeyi, eğitim sonucu elde edilen işler vasıtasıyla sağlanmaktadır. Yani daha yüksek eğitim gelir artışına çok büyük katkı yapmaktadır.

Çalışma yaşamına kadınların katılması Türkiye düzeyindeki genel bulgulara paralel olarak bir hayli düşüktür. Bu konudaki yaygın kalıpyargılara rağmen kadınlar çalışma yaşamına katılmaya, ailenin geçim yükünü paylaşmaya erkeklerden daha açık görünmektedir. Yine de erkekler evin geçimini kendilerinin sağlaması gerektiğini düşünmektedirler. Çalışma yaşamına ilişkin iki özelliğin altını çizebiliriz. Bunlardan birincisi aile gelirine katkı diğeri ise ev dışına açılma ve kamu yaşamına katılmadır. Kadınlar her iki alanda erkeklerin onlara biçtiğinden daha fazla katkı yapmak, ve de işgücü piyasasında gelir getirecek şekilde eğitim almak istemektedir. Bu çerçevede, her ne kadar bazı kadınlar eşlerinin izni olmamasını veya aile sorumluluklarını çalışmama nedeni olarak göstermişlerse de, aslında iş bulamama ve eğitim ve beceri eksikliğinin daha ön plana çıkan nedenler olduğu görülmektedir.

Şiddet algısı tüm illerde ve oldukça kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Bu noktada şu ayrımı yapmak mümkündür. Kadınlar genelde aile bireylerinden özellikle eş, ağabey ve babalarından şiddet görmektedirler. Erkekler ise anne baba dışında aile bireylerinden çok nadir olarak şiddet görmekte, öğretmen, arkadaş, patron gibi aile dışı kişilerin şiddetine maruz kalmakta ve özellikle erişkin erkekler, erkek kaynaklı şiddetle karşılaşmaktadır. Özetle şiddeti erkekler uygulamaktadır.

Araştırma sonuçlarından, yerel yönetimlerin araştırma kapsamındaki illerde kadınlara yönelik hizmet verip vermediklerini anlamak mümkün değildir. Hizmetler mevcut dahi olsa bu hizmetlerden haberdar olma oranı oldukça düşüktür. Buna karşılık yerel yönetimlerden çeşitlenmiş hizmet talebi güçlüdür. Kadın ve erkek birçok seçmen bu hizmetlerin önemli olduğunu ve gerekirse bu hizmetleri vereceğini düşündükleri adaya çoğunlukla oy vereceklerini, oy vermeyi düşündükleri partiden olmasa bile oy verebileceklerini söylemişlerdir.

Sağlık hizmetlerinin talepler arasında öne geçtiğini görüyoruz. Birçok ilin sonuçları istenilen çocuk sayısının var olan çocuktan daha az olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede aile planlaması büyük önem kazanmaktadır. Aile planlaması bilgileri de ağırlıkla (özellikle kadınlar için) sağlık merkezlerinden alınmaktadır.

Erkeklerin bir kısmının eşlerinden aile planlaması bilgisi aldığına dikkat çekerek kadınlara ulaşmanın önemini belirtmek isteriz. En öz haliyle kadınlar değişmeye açıktır ve kadınları değiştirmenin yolu eğitimden geçmektedir. Onlar eşitlikçi değerleri kabul etmeye, karar alma süreçlerine katılmaya hazırdır.

Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı
 
Son düzenleyen: Moderatör:
X