Kategori: Diyet

  • Karın sarkmalarına karşı alınabilecek önlemler

    Karın sarkmalarına karşı alınabilecek önlemler

    Her kadın, doğumdan sonra eski kilosuna ve vücut görünümüne kavuşmayı diler. Fakat ne yazık ki, özellikle hamilelik döneminde görülen karın sarkmaları, bu hayalin önünde bir engel olarak durur. Buna rağmen hamilelik öncesinde ve sonrasında alınacak birkaç önlemle düzgün bir karna sahip olmanız mümkün! Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Uz. Dr. Dilek Aytekin, karın sarkmalarına karşı alınabilecek önlemleri sizin için anlatıyor.

    Kilo Kontrolü sağlayın
    Hamile kalmadan önce ideal kilonuzda olmaya gayret edin. İdeal kilo tespitinizde Beden Kitle İndeksi’nden (BKİ) yararlanabilirsiniz. Normal bir BKİ’ye sahipseniz, hamilelikte 11,5–16 kg arasında kilo almanızı idealdir.

    Beslenmenize dikkat edin
    Hamile bir kadının, normal bir kadına göre günde fazladan 300 kaloriye ihtiyacı vardır. Bu da yaklaşık yüzde 15’lik bir artış, yani günlük 2300 kaloriye denk gelir. Fakat önemli olan, fazla miktarda yemek ve kilo almak değil, gerekli gıdaları dengeli ve yeterli miktarda almaktır.

    Egzersiz yapın
    Hamilelikte yaptığınız egzersizler, kontrollü kilo almayı sağlamasının yanı sıra, dolaşım sisteminizin daha iyi çalışmasına da katkıda bulunur. Düzenli egzersiz, doğum sonrasında da hızla toparlanmanızı sağlar ve aldığınız kiloları daha kolay vermenize yardımcı olur.

    Doğru Rejimi Uygulayın
    Doğum sonrasında, tıpkı hamileliğinizde olduğu gibi bebeğinizin ihtiyaçları ve vücudunuzun forma girmesi bir dengede tutulmalı, bu yönde beslenme rejimlerini uygulayabilirsiniz.

  • Kilo vermek için ne kadar egzersiz?

    Kilo vermek için ne kadar egzersiz?

    Aşırı kilo veya obezite kalp damar hastalıkları, diabet, hipertansiyon ve daha birçok hastalığın riskini arttırır. Son yıllarda görülen obezite oranındaki artışta beslenme türü kadar fiziksel aktivitedeki azalmanın da büyük rolü olduğu biliniyor. Günümüzde kilo vermek için bir çok yöntem tanımlanmış olmasına rağmen, verilen kiloların kontrolü konusunda çoğu insan başarısız olmaktadır.

    Yaşın ilerlemesi ile metabolizmanın yavaşlaması ve fiziksel aktivitedeki değişiklikler kişilerin kilo almasını kolaylaştırıyor. Bu nedenle alınmış kiloyu vermeye çalışmak yerine, sağlıksız kilo alımı önceden engellenmelidir.

    Egzersiz, kilo verme yanında verilen kiloların korunmasında çok etkili bir yöntemdir. Buna rağmen kilo kontrolü için ne kadar egzersiz yapılması gerektiği konusunda net bir bilgi de bulunmamaktadır. Amerikan Hastalık Koruma ve Önleme Merkezi (Center of Disease Control and Prevention)’nin 1995’te yayınladığı bir araştırmada günde 30 dakika ve üzerindeki orta yoğunluktaki aktivitenin kilo kontrolünde yeterli olduğu görüşü savunulurken 2002 yılında Ulusal Akademi Enstitüsü (Institude of National Academy) tarafından bu sürenin yetersiz olduğunu ve kilo kontrolü için en az günde 60 dakika orta düzeyde egzersiz yapılması gerektiği görüşü ortaya konmuştur.

    Kilo kontrolü için egzersiz yoğunluğunu araştıran bir yazı 24 Mart 2010 tarihinde JAMA (Journal of American Medical Association) da yayınlandı. Bu yazıya göre araştırmaya ortalama 54,2 yaşında, 34.079 sağlıklı ve normal kilodaki kadın dahil edilmiş; çalışmaya katılanlar fiziksel aktivitelerine göre 3 grupta, 13 yıl boyunca izlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre ortalama kilo artışı 2,8 kg olmuştur. Fiziksel aktivitelerine göre bakıldığında her 3 grubun kilo artış paterni birbirine paraleldir. Araştırmada fiziksel aktivite ve kilo değişiminin yaş, sigara içiciliği, menopoz durumu ile etkilendiği bulunmuştur. Yoğun fiziksel aktivite (Haftada 420 dakika, yani ortalama günde 60 dk orta düzeyde aktivite) yapan gruba göre orta (420-150 dakika/ hafta) ve düşük düzeyde ( haftada 150 dakikanın altında) aktivite yapan grupta kilo artışının daha belirgin olduğu kaydedilmiştir. Araştırmacılar çalışma başlangıcında normal kiloda olan kadınların fiziksel aktivite düzeylerinin daha yüksek olduğunu ve bu kadınlarda kilo artışının daha az olduğunu vurgulamış ve normal kilonun üzerine çıkıldıysa kilo kontrolünü sağlamanın zorlaştığını ve eğer kilo kontrolünü sağlamak isteniyorsa günde en az 60dk orta düzeyde egzersiz yapmak gerektiği sonucuna ulaşmışlardır.

    Bütün bu araştırmalardan anlaşıldığı üzere kilo kontrolünde tek başına beslenme düzeni yeterli değildir. Yaşla beraber kilo artışı yadsınamaz ancak düzenli fiziksel aktivite ile kilo kontrolünü sağlamak mümkün. Günlük yaşantımızda hareketimizi arttırmaya yönelik yürüyüşler, çocuklarımız oynadığımız hareketli oyunlar, danslar bile bunun için yeterli olabilir. Ancak yine de yaşımıza ve fiziksel fonksiyonlarımıza göre yaptığımız egzersiz programları ile kilomuzu uzun yıllar korumamız mümkün.

  • Küçük atıştırmalıklar kilonuzu büyütmesin

    Küçük atıştırmalıklar kilonuzu büyütmesin

    Atıştırmalıkları doğru seçmezseniz, sağlıklı besleneyim derken tartılara küsmeniz kaçınılmaz olabilir!

    Göz önünden uzaklaştırın

    Araştırmalar gösteriyor ki; günlük ara öğünlerinizi masanızın üzerinde tutmakla çekmecenizde tutmak arasında büyük fark var. Evdeyken kuru meyvelerinizi ve kuru yemişlerinizi sehpada şık çerezliklerde tutmak hoş görünebilir. Ancak dikkat! Bir süre sonra yanlarından her geçişinizde ağzınıza birkaç tane attığınızı fark etmeyecek hale gelebilirsiniz. Aynı şekilde işyerinde de atıştırmalıklarınızı masanızın üzerinde değil, çekmecenizde tutarsanız daha az aklınıza gelecektir.

    ‘Yağ oranı düşük’ ibaresine aldanmayın

    Yağ oranı düşük olarak tanıtılan atıştırmalıkların tuzağına düşmeyin. Çünkü düşük yağ oranı düşük kalori anlamına gelmiyor. Yağ yerine çok fazla şeker ya da tuz alıyor olabilirsiniz. Buna karşı önlem almak için etiket okuma alışkanlığı geliştirin. Yağ oranının yanı sıra kalori oranını da okuyun. Öte yandan çok düşük yağ oranına sahip gıdaların daha az doyurucu olduğunu, kısa bir süre sonra midenizin tekrar kazınmaya başlayacağını da hatırlayın. Uzmanlar, iyi yağların ağızdaki alıcıları harekete geçirdiğini, böylece kişiyi daha fazla tatmin ederek daha doygun hissettirdiğini belirtiyorlar.

    Ne içtiğinizin farkında olun

    İçeceklerin her zaman masum olduğunu düşünmeyin, kahve miktarına dikkat ederken, sağlıklı içecekleri göz etmeyin. Enerji içecekleri, meyve suları, meyveli sodalar derken farkında olmadan fazla şeker alıyor olabilirsiniz.

    Ekrana bakarken atıştımayın

    Televizyon izlerken ya da bilgisayar başındayken kar acıktığını hissederseniz ve atıştırmaya karar verirser bunu ekranın başından kalkıp yapın. Atıştırmalığınızı yedikten sonra tekrar ekran başına dönmeyi deneyir yapamıyorsanız yemeniz gereken kadar miktarı yanı alın, daha fazlasını değil… Aksi takdirde elinizin kontr dışında tabakla ağzınız arasında gidip gelmesi ve tabağın boşalması kaçınılmaz oluyor.

    Menünüz önceden belli olsun

    Ara öğünlerinizi önceden belirleyin, acıktığınız and değil… Sabah evden çıkarken gün içinde hangi ara öğünleri tüketeceğinize karar verin, öğleden sonri meyve yiyip, süt içecekseniz evden çıkarken çanta bunları mutlaka atın. Aksi takdirde acıktığınız an sağlıklı bir seçenek bulamayıp abur cubura saldırabilirsiniz.

    Dolapları boşaltın

    Evde abur cubur bulundurmayın. Elinizin altında bı bir paket cips ya da bir paket çikolata kadar tehlike yok! Bir kere başladınız mı elinizden bırakamayacak bu tehlikeli lezzetleri evde bulundurmamak hem sizin; hem de varsa çocuğunuzun sağlığı için çok önemli.

    Arada bir kaçamak yapın

    Eğer sağlıklı bir ana ve ara öğün düzeni oluşturduy arada bir kendinize yaramazlık hakkı tanıyın ve teh atıştırmalıkların da tadına bakın. Yağ, şeker ve kalori oranı yüksek bu gıdaları nadiren tatmak, uzun vadede sağlıklı beslenmeye pes edip tüm atıştırmalıklarınızı bu tür gıdalardan oluşturmanızı engelleyecektir.

  • Protein diyetleri hasta ediyor

    Protein diyetleri hasta ediyor

    Günümüzün moda diyeti olan protein ağırlıklı beslenme uzun vadede sağlık sorunlarına neden oluyor. Kısa sürede etkisini gösteren bu tarz diyetler çoğu kişi tarafından tercih ediliyor ama ya sonrası..

    Protein miktarı sınırsızlaştırılıp karbonhidrat tüketimin ise yasaklandığı bu tarz diyetler yabancı kaynaklı araştırmaların sonucuna göre de birçok sağlık riski taşıyor.

    *Yüksek oranda protein ve karbonhidratın sınırlanması lif ve besin öğeleri yetersizliği oluşturuyor. Bu durumun sürekliliği ise kabızlık ve divertiküle neden olabiliyor.

    *Dilediğiniz kadar kırmızı et ve hayvansal yağın tüketilmesini öneren bu diyetler kalp sağlığını olumsuz etkiliyor, karaciğer yağlanmasını tetikliyor.

    *Ekmek, makarna, pirinç ve diğer unlu mamullerin yasaklandığı bu tarz diyetlerin uzun süreli uygulanmasıyla böbrek yüksek orandaki protein artık ürünlerini vücuttan atmak için daha çok çalışıyor ve sonrasında böbrek hastalıklarına neden olabiliyor.

    *Yapılan çalışmalara göre hayvansal kaynaklı protein diyetlerini uygulayan kadınlarda osteoporoz riski %35 iken sağlıklı bir beslenme programı uygulayanlarda ise risk %18 olarak belirlenmiş.

    *Bir başka çalışmada ise uzun süreli protein ağırlıklı diyet uygulayanların kanında IGF-1 adlı madde miktarı sağlıklı beslenme programı uygulayanlara göre daha yüksek miktarda bulunmuş. IGF-1’in birçok kanseri tetiklediği düşünülmektedir.

    *Vücudumuzun temel enerji kaynağı karbonhidratlardır, eğer siz enerji kaynağını yağ ve proteine çevirirseniz vücudunuzdaki dengeleri de bozmuş oluyorsunuz. En başta keton adı verilen toksik bir maddenin salınımını artırıyor ve iç organlarınıza da zarar veriyorsunuz.

    *Bu tarz diyetlerde iddia edilenin tersine kanda kötü kolesterol seviyeniz de artıyor. Yağ oranı yüksek kırmızı et, tereyağı, tam yağlı süt ve yoğurt, kaymak tüketiminin teşvik edildiği bu diyet programları kötü kolesterolünüzü olumsuz etkiliyor.

    *Yüksek oranda protein tüketilmesi idrarda daha fazla kalsiyumun atılmasına dolayısıyla böbrek taşı oluşumuna da neden oluyor.

    Birçok olumsuz etkisi olan bu tarz moda diyetleri uygulayıp evet hızlı kilo verirsiniz ama geriye dönüşü zor sağlık problemlerine de sahip olabilirsiniz. Diyetisyen Özlem Sert Aydın

    Diyetisyen Özlem Sert Aydın

  • Diyette doğal beslenme…

    Diyette doğal beslenme…

    İstanbul Medipol Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu, diyette doğal beslenmek gerektiğini ifade ederek, “Biz diyetisyenler, organiği oynanmış ve hormonlu besinlere kesinlikle karşıyız. Bu besinler yerine tamamen doğal beslenmeyi tavsiye ediyoruz” dedi.

    Garipağaoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, diyetisyenlerin, sağlıklı ve doğal beslenmeden yana olduklarını kaydetti.

    Güvenli besin konusunun sık sık tartışıldığını dile getiren Garipağaoğlu, şöyle konuştu:

    “Biz diyetisyenler, organiği oynanmış ve hormonlu besinlere kesinlikle karşıyız. Bu besinler yerine tamamen doğal beslenmeyi tavsiye ediyoruz. Elma yiyeceğiz, ama hangi elmayı? Doğal elmayı mı, yoksa üzerinde pestisit (zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde) olan elmayı mı seçeceğiz? Domates her gün masamıza geliyor. Yemek istiyoruz ama ne kadar güvenebiliriz? Son yıllarda en fazla tartışılan konulardan biri, hormonlu veya pestisitli besinler. Bu besinler, insan sağlığına zarar veriyor. Anne karnındaki bebeğe bile zarar veriyor. Kız çocuklar, erken ergenliğe giriyor. Erkek çocuklarda, jinekomasti denilen meme büyümesi meydana geliyor. Kısırlık oranı artıyor.”

    “Hamileler, balıkta cıva olup olmadığına dikkat etmeli”

    Organik besinlerin güvenilir olduğunu kaydeden Muazzez Garipağaoğlu, özellikle gebeliğin kritik bir dönem olduğunu ve gebelikte kadınların daha dikkatli beslenmesi gerektiğini söyledi.

    Hamile kadınların, katkı maddeli, boyalı, genetiği değiştirilmiş ve pestisitli besinlerden uzak durması gerektiğine vurgu yapan Garipağaoğlu, özellikle hamilelerin, denizdeki balıkta cıva olup olmadığına bile dikkat etmesi gerektiğini aktardı.

    Organik besinin Türkiye’de yeterince yaygın olmadığını ve pahalı olduğunu kaydeden Garipağaoğlu, “Organik besin, tohumdan başlar. Organik besinde, güvenilir tohum kullanılır, toprağı temiz ve ilaçsızdır. Gönül istiyor ki, bütün besinler organik ve güvenilir olsun” diye konuştu.

    Besinlerin genetiği ile oynanmasının nedeni olarak, dünya nüfusundaki artış ile besin maddelerinin ihtiyacı karşılamamasının gösterildiğini anlatan Garipağaoğlu, “Oraya harcanacak enerji, doğal tarıma ya da organik tarıma harcansa hiç sorun kalmayacak. Bunu, daha ucuza ve doğal olmayana doğru bir kaçış olarak görüyorum. Böylesi sağlıklı değil. Gıda üreticilerinin bu konuya çok dikkat etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu, Türkiye’de özellikle mevsimi dışında bulunan, domates, patlıcan, patates, kabak, salatalık, üzüm, elma, çilek, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltikte hormona rastlamanın mümkün olduğunu savundu.

  • Gıda duyarlılık testi

    Gıda duyarlılık testi

    Gıda duyarlılık testi, son 10 yıl içinde popülerleşen, kişinin sağlık durumunu iyileştirmeye yönelik tasarlanan ve genellikle yanlış amaçlarla kullandırılan testlerin genel adıdır. Testlerde ölçülen vücut tarafından üretilen IgG (immunglobülin G) antikorudur. İntolerans ve allerji değildir.

    Alerji vücudun besin/ besin dışı maddelere gösterdiği aşırı tepkidir. Alerjilerde söz konusu olan IgE ve Histamin düzeyleridir. Alerjilerin çoğunlukla genetik olduğu düşünülmektedir. Herhangi bir besin / besin dışı maddeye karşı alerjiniz varsa o besin / besin dışı maddeden yaşam süreniz boyunca uzak durmalısınız. Alerjen maddenin aşırı miktarlarda ya da bilinçsiz olarak 2 defa vücudu alınması “anaflaktik şok”a neden olabilir.

    İntolerans ise barsak emilim bozukluğudur. Genellikle bağırsakta olması gereken enzim fonksiyonlarının yetersizliği ya da yokluğunda söz konusudur. İntoleransınız olan besini yaşam süreniz boyunca sınırlı miktarlarda ya da hiç almamız gerekir ( laktoz intoleransı, maltoz intoleransı, sukroz ,ntoleransı ya da nişasta intoleransı gibi durumlarda şekerlerin en basit formlarına yıkılamaması nedeniyle sıvılar bağırsaklara itilmekte ve sulu ishale neden olmaktadır (ozmotik ishal). İshal diğer besinlerin emilmeden bağırsaklardan atılmasına, dolayısıyla yetersiz beslenmeye neden olabilmektedir.

    Duyarlılık ise bağırsaklarda enfeksiyon oluşması sonucu bazı besinlerin (genellikle en sık tüketilenlerin) enfeksiyondan etkilenmesi sonucu vücudun o besine özgü IgG antikoru üretmesi ve besinin tüketim sıklığına bağlı olarak antikor seviyesini arttırmasıdır. Enfeksiyonun kaynağı besinin kendisi olabileceği gibi akut diyare, bakteriye bağlı enfeksiyonlar (Campylobacter, Salmoneüa, Shigella, Escheria Koli, Parazit Enfeksiyonu, Giardia Lamblia, Entamoela Histolitika (Amipli Dizanteri)kronik konstipasyon, virüse bağlı enfeksiyonlar (Rotavirus, Norvvalk Virüsü, Sitomegalovirüs, Herpes simplex) ve IBS (rahatsız barsak sendromu) gibi sebepleri olabilir. Duyarlılıklar aslında kişiyi allerjilerinden korusa da besin / besin dışı maddelerin vücutta tam olarak emilmemesine yol açar.

    Örneğin eğer süt ve süt ürünlerine karşı duyarlılığınız varsa ve size önerilen; bir süre boyunca süt ve süt ürünleri tüketmemeniz ise şikayetleriniz başladığından önerilen süre bitene kadar süt içindeki kalsiyum, fosfor, A vitamini başta olmak üzere içerdiği makro ve mikro besin öğelerinden yararlanamıyorsunuz demektir.

    Duyarlılık testleri zayıflamanıza direkt olarak yardım etmez. Ancak bağırsak sorunlarınız uzun süredir devam ediyorsa ve vücudunuzda su retansiyonu (su tutulumu, ödem) varsa duyarlılık testi sonuçlarınıza uyduğunuzda ödeminizi atmanıza ve bağırsak düzeninizi geri kazanmanıza yardımcı olur. Testi yaptırmadan önce bir uzman tarafından şikayet anamnezi alınması gerekir. Şikayetleriniz duyarlılık semptomlarına uygun değilse doktor ya da diyetisyeninizin öneriyse başka taramalar yaptırmanız gerekebilir. Gıda duyarlılık teti için olması beklenen semptomlar;

    Kronik ya da sıklıkla tekrarlayan konstipasyon
    Kronik ya da sıklıkla tekrarlayan diyare
    Gaz hissi
    Karın ağrısı
    Kramp
    Genel ya da karın bölgesinde şişkinlik
    Gün sonunda ya da sabah kalktığınızda şişmiş el ve ayaklar ve göz çevresi
    Sebebi bilinmeyen ya da migren tarzı baş ağrısı

    Test sonuçlarınızı uygulamaya başladıktan bir süre sonra ( 20 gün ile 2 ay ) yaşanılan şikayetler ve semptomlar ortadan kalkmaya başlar. Belirlenen süre tamamlandığında her bir besin ve/ veya besin dışı madde 4-5 günde 1 kez olmak üzere teker teker denenerek günlük beslenmenize geri katılır.

    Gıda duyarlılık testi herkese uygun değildir. Eğer kalp hastalığınız, diyabetiniz (şeker hastalığınız), böbrek hastalığınız varsa doktor ve diyetisyeniniz ile görüşmeden test yaptırmayınız.

  • Tabak Modeli

    Tabak Modeli

    Tabak Modeli, size öğünlerinizde hangi besinlerden hangi miktarlarda tüketmeniz gerektiğini açıklıyor.

    2012 yılı itibariyle Amerika Diyetisyenler Derneği ‘’Myplate” yani Tabak Modeli’ni, Besin Piramidi Modeli’nin yerine tüm dünya genelinde yeni eğitim modeli olarak kabul etmiştir.

    Günümüzde, beslenmede dengeli öğün dağılımı genellikle başarılamadığından, aşırı veya yetersiz beslenmeye bağlı olarak gelişen sağlık sorunları gün geçtikçe artmaktadır. Gelişmiş ülkelerin yanısıra gelişmekte olan ülkelerde de obezite, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar gibi genetik ve beslenmeye dayalı sağlık sorunları hızla artış göstermektedir. Bu durumun önüne geçebilmek için uygulanabilecek en temel çözüm, beslenme bilincini artırmak olacaktır.

    Tabak Modeli
    Tabak Modeli

    Tabak Modeli’nde besin grupları nelerdir?

    Sebze Grubu

    Tabağın en az ¼’lük kısmı sebzelere ayrılmalıdır. Bazı vitaminlerin suya geçme özelliği olduğundan sebzeler az suda pişirilerek besin ögelerinin korunmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca kızartma, bol yağda kavurma gibi kanserojenik risk oluşturan ve trans yağ miktarını arttıran pişirme yöntemlerinden kaçınılmalıdır. Sebzeler, ayrıca çiğ olarak salata şeklinde de tüketilebilir. Öte yandan patates, bezelye ve havuç gibi glisemik indeksi yüksek olan sebzeler, kan şekerini hızla yükselttiği için tüketim miktarlarına (glisemik yük) dikkat edilmelidir.

    Meyve Grubu

    Farklı meyveler, farklı besin ögelerini (vitamin ve mineralleri) barındırır. Hergün çeşitli renklerde meyve, iyice yıkandıktan sonra yenilebilen kabukları ile tüketilmelidir. Meyve ve sebzeler, mevsimine, yani bol ve ucuz olduğu dönemlere göre tercih edilmelidir.

    Tahıl Grubu

    Tabağın en az ¼’lük bölümü tahıllara ayrılmalıdır. Karbonhidratlar, birincil enerji kaynağımızdır. Beyaz ekmek, beyaz pirinç ve beyaz un ile hazırlanan rafine gıdalar yerine; tam tahıllı ekmekler, bulgur, tam buğday unu kullanılarak hazırlanmış ürünler, kepekli pirinç ve tam tahıllı kahvaltı gevrekleri tercih edilmelidir.

    Protein Grubu

    Kırmızı et, tavuk, balık, yumurta ve kuru baklagilleri içerir. Tüketilecek tüm etlerin görünen yağları ve kümes hayvanlarının derileri ayrılarak tüketilmesi tercih edilmelidir. Özellikle kırmızı etin ve işlenmiş et türevlerinin (şarküteri) doymuş yağ içeriğinin yüksek olduğu ve kardiyovasküler hastalıklar için risk oluşturduğu unutulmamalı, tüketim miktarlarına dikkat edilmelidir.

    Süt Grubu

    Tabağın yanında ayrı bir yere konumlandırılmış olması; beslenmedeki önemini vurgulamaktadır. Ana öğünlerde süt grubunun mutlaka bir temsilcisi bulundurulmalıdır. Kalsiyum mineralinin temel kaynağı olan bu grupta, yağı azaltılmış ürünler tercih edilmelidir.

    Unutulmaması gereken diğer noktalar

    Her ne kadar yağlar besin gruplarının içinde sayılmasa da, vücutta düzenleyici görevleri olan, elzem besin ögelerindendir. Öğünlerde omega-3, omega-6 ve omega-9 içeren sağlıklı yağlar (zeytinyağı, fındık yağı, balık, yağlı tohumlar (ceviz, badem, fındık gibi)) tercih edilmeli, trans yağlar ve katı yağlardan kaçınılmalıdır.

    Su, yaşam için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir. İnsan yemek yemeden günlerce yaşayabilirken, susuz ancak birkaç gün yaşayabilir. Sıvı gereksinimi bireye göre değişmekle beraber, günlük ortalama 12- 15 bardak su tüketilmesi önerilmektedir.

    Tüm bunlara ek olarak, düzenli fiziksel aktivitenin sağlıklı kilo kontrolü, dayanıklılık, güç ve esnekliğin artmasında oynadığı rolün yanı sıra, kronik hastalıklara yakalanma riskini azalttığı bilinmektedir.

  • Uzun kış geceleri obez yapabilir

    Uzun kış geceleri obez yapabilir

    Gündüzlerin kısa olduğu kış günlerinde aktivite sayısındaki azalma, hareketsiz yaşam ve atıştırılan öğün sayısının artması gibi nedenlerden dolayı çocukların daha hızlı kilo alabileceği belirtildi.

    Obeziteden kurtulmak kendi elinizde
    Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Emre Atabek, yaptığı açıklamada, kış aylarında obeziteden kurtulmanın kişinin kendi elinde olduğunu söyledi.

    Bu dönemde gündüzlerin kısa olması, aktivite sayısındaki azalma, hareketsiz yaşam ve atıştırılan öğün sayısındaki artış gibi nedenlerden dolayı hızlı kilo alımı olabileceğine dikkati çeken Atabek, ”Yapılan aktivitelerin azalması ve uzayan günler, beslenme alışkınlıklarımızı da bozabilmektedir. Kışın mevcut beslenme alışkanlıklarımız içerisinde eksik ya da fazla olan maddeleri dengelemek daha fazla önem taşımaktadır” diye konuştu.

    Aktivite sayısı artırılmalı
    Atabek, uzun kış gecelerinde aktivite sayısını artırmanın obezitenin önüne geçmek için önemli olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

    ”Özellikle çocuklar kışın okullarına servislerle gidip gelmekte ve okuldaki kantinlerden rastgele gıda tüketebilmektedir. Çocuklar, gündüzlerin kısa olduğu soğuk kış günlerinde daha fazla televizyon başında kalıyor ve bilgisayar gibi teknolojik araçlarla vakit geçiriyor. Fiziksel aktivitenin azalmasına yol açan bu yaşam modeli aynı zamanda daha fazla besin atıştırılmasıyla sonuçlanarak, obezitenin gelişmesi için hazırlayıcı, kolaylaştırıcı ve ortaya çıkarıcı rol oynuyor. Çocuklar özellikle okullarda kapalı spor tesislerinde düzenli egzersizler yapmalı ve onlar için iyi bir beslenme programı uygulanmalı.”

    Günlük yaşantıda asansör yerine merdiven kullanılması, düzenli şekilde basit hareketlerin yapılması önerisinde bulunan Atabek, kış gecelerinde özellikle yatmadan önce daha az kalorili yiyeceklerin tüketilmesi ve porsiyonların küçültülmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

  • Diyet uygulayanların yaptığı hatalar…

    Diyet uygulayanların yaptığı hatalar…

    Diyet yaparken karşınıza çıkan kurallardan hangisine gerçekten uymanız gerektiği konusunda kafanız karışabilir. İşte en çok yapılan hatalar…

    Diyet yaparken karşınıza bir sürü kural çıkar. Bu kurallardan hangisine gerçekten uymanız gerektiği konusunda kafanız karışabilir. Sonuç elde etmek için biraz çok çalışmanız gerekebilir. Diyet yapanların en çok yaptığı 7 hata:

    1 – En sevilen yiyeceği yasaklamak
    En sevdiğiniz yiyecek kesinlikle yasaksa, diyete sadık kalmak da zordur. Aniden bütün yiyecekler çok baştan çıkartıcı hale gelir. Diyetinize ihanet edebilir ve kendinizi başarısız hissedebilirsiniz. Arada bir kendinizi ödüllendirerek sağlıklı bir denge yakalayabilirsiniz.

    2 – Belli bir yiyecek grubunu tamamen kesmek
    Karbonhidrat, yağ ve protein gibi gruplardan birini tamamen keserek yapılan bir diyet uzun vadede çok sakıncalıdır. Vücudunuzun hepsine ihtiyacı vardır. Bunlardan birini kesmenizi söyleyen bir diyet kesinlikle sağlığınıza zararlı olacaktır.

    3 – Kısa sürede sonuç elde etme isteği
    Pek çok uzman, sağlıklı ve kalıcı kilo vermek için sabırlı olmanız gerektiğini söylemektedir. Eğer bir anda erimek istiyorsanız ama bunu yapamıyorsanız hevesiniz kırılabilir. Yavaş ama emin adımlarla yarışı kazanmayı tercih edin.

    4 – Öğün atlamak
    Öğün atlamak, kalori açısından mantıklı gelebilir ancak bir sonraki öğünde daha fazla yemenize neden olur. Eğer öğle yemeği yemezseniz, akşam yemeğinde aşırıya kaçabilirsiniz çünkü ekstradan bir şeyleri hak ettiğinizi düşünürsünüz. İştahınızı ve porsiyonlarınızı kontrol altında tutmak için öğün atlamayın.

    5 – Çok az yemek
    Eğer hızlı kilo vermek istiyorsanız, düşük kalorili yiyecekler baştan çıkarıcıdır ama dikkat edin. Düşük kalorili diyetler dengeli bir beslenme planı sunmaz. Günlük kaloriniz en az 1200 olmalıdır. Düzgün bir planlama ile, dengeli bir diyet yapabilirsiniz.

    6 – Diyette var diye yemek
    Eğer iki üç saatte bir yemek yemeniz gerekiyorsa ama aç değilseniz, yemek zorunda değilsiniz. Sağlıklı bir kilo için açlığınızın sesini dinleyin ve ona göre davranın. Açsanız yiyin, değilseniz yemeyin.

    7 – Egzersiz size bonus kazandırır
    Egzersiz ve diyet, kilo vermede ayrılmaz ikilidir. Egzersizi arttırarak kalori alımınızı düşürmelisiniz. Bir egzersiz seansında ne kadar kalori yaktığınızı az çok tahmin edebilirsiniz ama kalori yaktınız diye çok fazla yemek yemeyin.

  • Hamur işi aşırı tüylenme yapıyor

    Hamur işi aşırı tüylenme yapıyor

    Araştırmalar hamur işlerinin tüylenmeye neden olduğunu gösteriyor.

    Geçtiğimiz ay yapılan bir araştırmaya göre kadınların yarısından fazlası aşırı tüylenmeden korkuyor.

    2000’den fazla kadın ile yapılan ankete göre aşırı tüylenme kilo almadan sonra en nefret edilen konular arasında geliyor.Araştırmalar her 10 kişiden 1’inde aşırı tüylenme olduğunu gösteriyor. Peki, buna ne sebep oluyor?

    İngiltere Whipps Cross Üniversitesi Hastanesi’nde endekrinolog olan Dr. Rina Davison, aşırı tüylenme sebebi olarak bazı hastalıkları ve aileden miras kalmayı gösteriyor.

    Davison, “Güney Asyalı veya Akdenizli topluluklarda Kafkaslara oranla daha az tüylenme görülüyor. Irk etkili olmaksızın aileye bağlı olarak da “tüylü” olunması muhtemeldir,” diyor.

    ZARARLARI
    Büyük ölçüde şekerli besin ve rafine karbonhidrat içeren bisküvi, kek, hamur işi gibi yiyecekler tüylenmeyi arttırabiliyor.

    Yüksek glisemik endeksleri sebebiyle bu besinler çabuk enerji salınımına ve sonrasında insülin direncine neden olabiliyor.

    İnsülin, kan şekerini düzenleyen bir hormondur. “Direnç”, bu hormonun kan şekeri seviyesini düşürmede etkisiz kalması ve vücudun daha fazla üretmek için çaba harcaması anlamına gelir.

    Yüksek insülin seviyesi de erkeklik hormonu olan “testesteron”un salgılanmasına ve dolayısıyla tüylenmeye neden oluyor. Aşırı kilolu kişilerde de insülin direnci görülebilir.