Etiket: hamilelik

  • Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    PLANLI EVDE DOĞUM

    DÜNYADA ÖNEMLİ KURULUŞLAR EVDE DOĞUMA NASIL BAKIYOR?

    Planlanmış evde doğum, günümüzde halen tartışmalı bir konudur. Amerikan Jinekoloji ve Obstetrik derneği (ACOG) hastaneler ve doğumevlerinin doğum için en güvenilir yer olduğunu, ancak, bu merkezlerin hasta haklarına saygılı şekilde, bu hastalara evde doğum açısından tıbbi bilgilendirme yapması gerektiğini, isterlerse evde doğum yapabileceklerini vurgulamıştır. Amerikan Pediatrist ilim adamları cemiyeti de (AAP) bu konuda aynı fikirdedir. Aynı şekilde Amerikan Ebe-Hemşireler derneği (ACNM) ve Amerikan Halk Sağlığı Kuruluşu (APHA) kadınların seçilmiş bir kısmında, planlanmış hastane dışı doğumu destekleyen politikalar gütmektedirler. Dünya sağlık örgütü (WHO) ise düşük riskli gebelerin, yeterli düzeyde doğum öncesi bakım alması ve ani gelişebilecek bir probleme karşı kadrolu-donanımlı bir doğum ünitesine transferi için acil durum planı oluşturulmuş olması kaydıyla evde doğumu tercih edebileceklerine ilişkin rapor yayınlamıştır. Alman sisteminde, düşük riskli gebe kadınlara nerede (evde veya kısa süreli olarak (ayaktan tedavi ünitesi gibi) hastane ortamında) doğum yapmak istedikleri sorulmaktadır. Evde doğum hızı gelişmiş ülkeler arasında en yüksek Hollanda’dadır. Buna rağmen, burada bile 1997-2000 yılları arasındaki %35 olan evde doğum oranı, 2009’da %23’lere kadar düşmüştür.

    Amerika Birleşik Devletleri doğum oranı verilerine göre;

    Evde doğum oranları: 2011 yılında A.B.D’de 49.893 hastane dışı doğum bildirilmiş olup bunların 33.043’ünü evde doğumlar oluşturmuştur. 2010 yılında evde doğumların %13’ünü önceden plansız doğumlar oluşturmuştur. Genel olarak ise 1989-2003 arasında evde doğumların genel oranı %0,69’dan %0,57’e (yıllık ortalama %0,01 gerileme) gerilemiştir. Bu oranlar 2011 de anlamlı şekilde artarak %0.84’e artmıştır. Bu oran 1989’dan beri Amerikadaki en yüksek orandır. İngilterede bu oran 1989’da %1 iken 2011 itibariyle %2.4’lere artmıştır. Hollanda da ise 2009’da %23 civarındadır.

    Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    Amerikada 2010 yılında toplam 29.981 evde doğum olmuş olup doğuma yardım eden görevliler, ırktan ırka değişmekle birlikte genel olarak %4.3 tıp doktoru, %20.6 sertifikalı ebe; %43.6 diğer ebeler; %31.6 diğer kişiler tarafından yaptırılmıştır. En fazla tıp doktoru tarafından doğurtulan grup, İspanyol asıllı olmayan zencilerdir (%20.2). Hastanedeki doğumların esas dominant görevlileri olan doktor ve sertifikalı hemşirelerin ev doğumlarındaki oranının %25’i geçmediği vurgulanmalıdır.

    Evde doğumu tercih eden kadınların genel özellikleri?

    Seçilmiş bazı gruplarda yapılan anket çalışmalarına dayanmaktadır ve bu kadınlar genel olarak; sağlık kurumlarındaki profesyonel tavsiyelerin aksine kendi sezgilerine güvenen, medikal müdahalelere ve teknolojiye karşı olan, doğumun doğal ve normal bir olay olduğuna ve vücutlarınının müdahalesiz olarak doğurma yeteneğine sahip olduğuna inanan kadınlardır. Planlı veya plansız evde doğum yapan kadınlarla ilgili olarak Amerikan 2010 verilerine göre, yaklaşık her 140 doğumdan biri evde doğumdur (ispanyol kökenli olmayan beyaz kadınlarda bu oran 1/90). Evde doğum yapanlar nispeten daha ileri yaşda, multipar, daha kırsal kesimde yaşayan ve sigara içmeyen ve prenatal bakım almayan (4 kat fazla) kadınlardır. Eğitim düzeyleri hastanede doğum yapanlarla benzerdir.

    Evde doğumun tercih edilme nedenleri?

    Daha az müdahaleli doğum arzusu (suni sancı, epidural analjezi, ilaçlarla ağrının azaltılması, dikişli doğum, enstrümanlı normal doğum (vakum, forceps) ve sezaryen doğum gibi)

    Kültürel ve inançla ilgili endişeler (erkek ebelerin istenmemesi, günah olduğunu düşünmesi vs)

    Hastane doğumlarında doktor hatası olabileceği kaygısı, hastane korkusu veya hastanedeki bakımdan memnuniyetsizlik

    Doğum sürecinin hastanın kendisinin seçim hakkı olduğunu düşünmesi ve süreci kontrol etme arzusu

    Aile ve yakın arkadaşlardan oluşan bir ortamda rahat bir doğum yapma arzusu

    Kırsal bölgelerde hastaneye ulaşmadaki güçlükler

    Ekonomik kaygılar

    Evde doğum verileri: Birçok çalışmada evde doğumun anne ve yenidoğan için sonuçları bildirilmiştir. Bu çalışmalarda genel olarak, planlanmış hastane doğumları ile karşılaştırıldığında; planlanmış ev doğumlarında, sezaryen doğum ve müdahaleli doğum oranlarının azaldığı, ve anne ve bebek açısından ölüm ya da olumsuz sonuların ise benzer olduğu tespit edilmiştir. Ancak sistematik bir değerlendirme için elde edilebilen bilgilerin kalitesinde ve çalışmaların metodolojisinde önemli eksikliklerin olduğu bilinmelidir.

    Evde doğuma ilgili yapılan geniş çaplı çalışmaların özetleri şunlardır;

    Güney Avustralyadan bir çalışmada; hastane doğumlarına göre ev doğumlarında oksijensiz kalmaya bağlı doğum anındaki ölüm oranının anlamlı olarak fazla olduğu bildirilmiştir. Bir başka metaanalizde planlı ev doğumlarında, doğum sırasındaki müdahalelerin (epidural anestezi, NST takibi, epizyotomi, operatif vajinal doğum, sezaryen doğum gibi) ve annedeki sekellerin (üçüncü derece yırtıklar, enfeksiyon, postpartum kanama,doğum yırtıkları, plasenta kalması gibi) anlamlı derecede az olduğunu ve hiç anne ölümü olmadığı gösterilmiştir. Ayrıca ilk 7 gündeki ölümlerin (anne karnında ve erken yenidoğan ölümlerini kapsayan) oranının planlı hastane ve planlı ev doğumlarında benzer olduğu ancak 7 günden 28 güne kadar olan yenidoğan ölümlerinin, ev doğumlarında daha fazla olduğu bildirilmiştir (tüm doğumlar için 1,98 kat, anomalisi olmayan yenidoğanlarda ise 2,87 kat fazla). Otörler bunun sebeplerinin, anneye doğumda daha az müdahale edilmesi, yenidoğandaki solunum sıkıntılarına yeterince müdahale edilememesinden (neonatal resusitasyon) kaynaklanabileceği hipotezini öne sürmüşlerdir.

    EVDE DOĞUM ANNE VE BEBEK SAĞLIĞINI NASIL ETKİLİYOR? Bu soruların cevapları da İleriye yönelik değerli çalışmalar (prospektif çalışma) ile verilebilir; En büyük ve en güncel prospektif 2 çalışmaAmerika ve Kanada’dan olup evde sertifikalı profesyonel ebelerle yaptırılan 5418 planlanmış ev doğumunu içermektedir. Bu çalışmada intrapartum yüksek risk tespit edilen gebeler hastaneye refere edilmişlerdir.

    Bu konudaki 1. Çalışma, Amerikan çalışması olup;

    1-) Ev doğumlarında tıbbi müdahale, hastanede olanlara göre epizyotomi oranı, sezaryen oranı, forceps gereksinimi, suni sancı ve NST çekilme oranı daha az olarak tespit edilmiştir. Bununla birlikte bu iki grubu karşılaştırmak imkansız olmasa da zordur, çünkü bu grupların doğum yaptıkları yer kendi tercihleridir ve evde doğum yapanlar genel olarak daha sağlıklı, multipar, ortalamanın üzerinde eğitimli ve müdahaleye karşı olmaya eğilimlidirler.

    2-) Hastaların %12.1’I intrapartum veya postpartum olarak hastaneye sevkedilmişlerdir; Her 6 kadının 5 tanesi (%83.4) doğumdan önce sevkedilmiş ve bunların yarısının nedeni, doğumun ilerlemesinde yetersizlik, ağrı kesici gereksinimi, aşırı yorgunluk nedeniyledir. Doğumdan sonra ise annelerin %1.3’ü ve yenidoğanların %0.7’si bir hastaneye sevkedildiler (annede kanama, plasenta kalması, yenidoğanın solunum sıkıntısı gibi nedenlerle).

    3-) Çalışmada anne ölümü olmadı.

    4-) Doğum başladığı anda düşük riskli olan gebeliklerdeki doğum anındaki ve sonraındaki yeni doğan ölüm oranı (hayatı tehdit eden anomalili doğumlar hariç tutularak) 1.7/1000 olup bu oran, kuzey Amerikadaki düşük riskli hastane doğumları ve ev doğumları çalışmalarındakilerle benzerdir. Planlı ev doğumlarında 5 doğum anında bebek ölümü tespit edilmiş olup, bir tanesi kordon sarkması, 2 tanesi makat geliş, 1 tanesi intrakranial kanama ve bir tanesi ise gerçek düğümlü kordonun boyna dolanması olgusudur. Bunların haricinde doğumdan sonra ilk hafta içinde 7 infant kaybedilmiştir (3 tanesi ölümcül doğumsal sakatlık ve ikisi ilk 28 günde olan kayıptır).

    Bunu takiben Kanada dan bir çalışma yapılmıştır; Ev doğumlarında anne bebekle ilgili sonuçların benzer veya planlı hastane doğumlarına gore daha iyi olduğu bildirilmiştir. Hastane ve ev doğumların aynı ebelerin yaptırması bu çalışmanın gücünü arttırmaktadır. Bu çalışmanın sonuçları:

    1-) 20. Haftadan sonra anne karnında ölüm ve doğumdan sonraki ilk 7 günü içeren ölümler; ilginç olarak planlı ev doğumları için 3,5/10.000 ve planlı hastane doğumları için 5.7/10.000 olarak bildirilmiştir.

    2-) Ev doğumlarında doğum müdahalesi ve kötü anne sonuçları, hastane doğumlarından anlamlı derecede azdı (3. ve 4. Derece doğum yırtığı, doğum sonrası kanama gibi).

    3-) Ev doğumlarında, yeni doğanlarda doğumda canlandırma ve 24 saati aşan süre oksijen gereksinimi ve mekonyum aspirasyonu ebenin yaptırdığı hastane doğumlarından daha azdı. Her iki grupta da doğumu aynı ebelerin yaptırması yenidoğan resusitasyonundaki bir yönetim ya da beceri eksikliği ihtimalini de ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca ev doğumlarında bebeğin solunumunu ya da kendisini sıkıntıya sokabilen narkotik analjezikler ya da suni sancı verilmesinin ev doğumlarında olmaması, daha az resuitasyon ve oksijen gereksinimini açıklayabilir.

    İngiltereden geniş çaplı bir çalışmada, düşük riskli gebelerin alternatif doğum yerlerinde (ev, ayaktan ebelik ünitesi, hastane içinde hızlı ebelik birimi gibi) yapılan doğumlar ile ingiltere genelindeki doğumlar karşılaştırılmış (45-47); 2008-2010 yıllarındaki toplam 65,538 tekiz gebelik ele alınmıştır. Tek tek ölüm oranları istatistiksel analize yeterli olmadığı için doğumun başlamasından sonra olan, erken neonatal dönemde olan, neonatal ensefalopati, mekonyum aspirasyonu, brakial pleksus zedelenmesi,kısa kemik kırıkları dahil ölümler “birleşik sonuçlar” olarak çalışmaya dahil edilmiştir;

    1-) Genel olarak düşük riskli gebelerdeki primer kötü sonuçlar 4,3/1000 olarak verilmiş (toplam 250 kötü sonuç) tir. Genel olarak bileşik sonuçlar hastanede ve alternatif yerlerde doğum yapanlarda benzerdi.

    2-) Önceden doğum yapıp yapmamaya göre gruplar ayrıldığında, alternatif doğum yerlerini tercih eden ilk doğumunu yapacak gebelerde, hastaneye sevk oranı multiparlara göre anlamlı fazlaydı (%44’e karşın %9.2).

    3-) Birleşik kötü sonuçlar ilk kez doğum yapacak ve alternative yerleri seçenlerde obstetrik üniteleri seçenlere göre anlamlı fazlaydı (%0.93’e karşın %0.53). Oysa bu sonuçlar multiparlarda benzerdi.

    4-) Sezaryen doğum, doğum indüksiyonu ve epidural anestezi, haliyle, evde doğumlarda anlamlı düşüktü 5-) Düşük riskli gebelikler için planlı doğum, diğerlerine gore maliyet-etkinlik açısından avantajlı bulunmuştur.

    Geriye yönelik daha az değerli çalışmalarda: Ev ve hastane doğumları karşılaştırılmış ve genel olarak anne-fetüs-yenidoğan sekel veya ölüm oranları en az hastane doğumları kadar veya daha düşük bulunmuştur. Ancak bu bilgi tutarlı bir bilgi değildir; Bazı çalışmalardaki doğum arşiv kayıtlarında ev doğumlarında artmış bebek hasarı bildirilmiştir.

    EVDE DOĞUM YAPAN/YAPACAK OLAN HASTALARIN BİLGİLENDİRİLMESİ: Evde doğum, düşük riskli gebe popülasyonunun doğru tespiti ve gerektiğinde acil müdahale ve hastaneye transfer için acil durum planı yapıldığında, uygun bir seçenek olabilir. Birçok ülkede bu doğum tipi için entegre planlar ve sistemler geliştirilmiş olup henüz Amerikada dahi bununla ilgili çok az merkez vardır.

    DANIŞMANLIK: Planlanmış evde doğum düşünen kadınlar, bunun riskleri, yararları konusunda yukarıdaki metaanalizlerin bilgileri gözönüne alınarak bilgilendirilmelidirler. Genel olarak planlı ev doğumlarında yenidoğan ölümü açısından fark yok gibi görünmekle birlikte ilk 7 günden sonraki geç dönemde yenidoğan ölüm riskinde 2-3 kat artış olduğu bilinmelidir. Bununla birlikte mutlak risk yine de düşüktür ve denenebilir. Amerika Birleşik devletlerinde birçok evde doğum ebeleri tarafından gerçekleştirilmekte, nadiren de gönüllü olarak doktorlar tarafından da yaptırılabilmektedir.

    Ek bilgi almak için şu internet siteleri ziyaret edilebilir:

    American College of Nurse-Midwives: www.midwife.org; Midwives Alliance of North America: www.mana.org; Childbirth Connection: www.childbirthconnection.org; DONA International: www.dona.org

    HASTA SEÇİMİ: Günümüzde evde doğum için spesifik hasta özellikleri ve hastane dışı doğumların güvenliğini tehlikeye atabilecek riskler üzerine yoğun bir tartışma vardır. Bu amaçla birçok ülke bölgesel veya uluslararası bilgileri uzman görüşleriyle değerlendiren paneller düzenleyerek ortak kararlara almaya çalışmaktadır . A.B.D’de buna benzer bir algoritma bulunmamaktadır.

    Hastane dışı doğuma uygun olması muhtemel gebenin özellikleri şunlar olabilir;

    -Bilgilendirilmiş onam formu temelinde, riskleri kabul ederek bir kadın evde doğum isteyebilir,

    -Tekiz gebelik ve termde baş gelişli fetus varlığı şarttır,

    -Önceden bilinen ciddi bir tıbbi hastalığın olmaması (kalp hastalığı, böbrek hastalığı, kan pıhtılaşma bozuklukları, insulin bağımlı diabet gibi).

    -Sezaryen doğum öyküsü olmaması (Bazı yönergelerde önceden alt segment kesili sezaryen öyküsünün olması bir engel olarak kabul edilmemektedir.

    -Hastanın takiplerinde vajinal doğuma engel bir durumun olmaması (plasenta previa, aktif genital herpes, aktif HPV-siğil varlığı, AIDS gibi)

    B grubu streptokok enfeksiyonu evde doğum yapmayı planlayan gebelerde değerlendirilmelidir: Evde doğum planlayan kadınlarda grup B Streptokok taraması ve intrapartum antibiyotik profilaksisi (GBS) yapılması tartışmalıdır. Bazı evde doğum yaptıran ekipler CDC (Hastalık control ve önleme merkezi) önerilerine göre B grubu streptokok pozitif olgularda, i.v antibiyotik uygulayabilmektedirler. Şayet intrapartum i.v antibiyotik uygulaması doğum esnasında teknik olarak mümkün değilse ağızdan tedavi, fitil gibi alternatif tedaviler önerilmektedir ancak bunların etkinliği onaylanmıştır .

    Doğum girişimi öncesi organizasyon yapılması: Alman sistemi, endüstriyel bir ülke için belki de evde doğum için en uygun model olarak kabul edilmektedir. Örneğin Hollanda, devam eden yüksek ev doğum sayıları ile gelişmiş ülkeler içinde başı çekmektedir. Bunun nedenleri bu ülkede; köy ebelerine halen güçlü bir güven olması, aileler arasında doğumun doğal bir süreç olduğuna yaygın inanç olması,tıpta teknolojik müdahalelerin kullanımınının yaygın olarak sorgulanması ve eleştirilmesi, sadece yüksek riskli olgularda uzman olarak obstetrisyenlere başvurulmasının düşünülmesi ve kendi merkezlerinin dünyada tek olduğuna dair özgüvenleridir (12). Bu sistemin birçok önemli özelliği vardır;

    – Oldukça organize ve kapsamlı ebelik sistemleri vardır; Alman ebeler, 4 yıllık bir programda eğitim görmekte, hastane ve evde doğumlara hazırlıklı, bazı gebelik problemlerinin önceden ve doğum sırasında tanı ve yönetimini yapabilecek özelliklere sahip olarak yetiştirilmektedirler. Erken gebelik takipleri bile bağımsız çalışan ebelerce yapılabilmektedir. Doğum sırasında ya da takiplerde bir problem ya da tehlike işareti belirirse ebe, gebeyi bir obstetrisyene ya da sekonder veya tersiyer bir merkeze refere etmektedir.

    -Bilimsel kanıtlara göre hazırlanmış olan “Resmi el doğum kitabı”, profesyonel gruplar arasında ortak bir bakış açısı oluşturarak, gebelik sırasında, travayda ve doğum sırasında düşük riskli ve yüksek riskli gebeleri net bir şekilde ayırmaya ve ortak tedaviler yapmaya yardımcı olmaktadır.

    -Bu merkezlerde “Zamanında transfer sistemi” oluşturulmuş ve hastaneye varışlar nispeten kısaltılmıştır. Örneğin Amsterdam’da acil doğum hastalarının %85’i yarım saat içinde hastaneye yetiştirilebilmektedir. Bunlara ilaveten yetişmiş ebeler gebenin evinde serum takma, temel yaşam desteği gibi bazı müdahaleler yapmaya muktedirdirler.

    -Evde doğum yapacak olan kadına ağrı kesiciler gibi bazı farmakolojik metodların uygulanması (yenidoğanda solunumun baskılanması riski vs) önerilmemektedir. Periodik olarak ateş, nabız, kan basıncı ölçümleri ve fetal kalp dinlenmesi doğum takibinde rutindir, bunlar, müdahale değildir ve uygulanmalıdır. Temiz bir doğum kiti bulundurulmakta, mukozalara veya sağlam olmayan cilde temas eden enstrümanlar steril tutulmaktadır.

    Yeni doğan bebeğin bakımınasıl olmalıdır?: Donanımlı bir hastanedeki yenidoğan için hazırlanan standartlarla uyumlu yenidoğan bakımı evde doğan bebeklere de aynen uygulanmalıdır. Örneğin K vitamini, göz bakımı ve yeni doğan tarama testleri gibi. Aileye yapılan bu bakım açıklanmalı ve mutlaka teklif edilmelidir, ancak aile isterse bunları yaptırmama hakkına sahiptir. Amerikan pediatristler akademisi (AAP) bu amaçla doğumda hastanın başında en az 2 görevlinin bulunmasını; bunlardan birinin anneden, diğerinin bebekten primer olarak sorumlu olması gerektiğini bildirmiştir.

    Gerektiğinde Hastaneye transfer nasıl olmalıdır?: Hastane dışında doğum yapan gebelerin, doğum sırasında veya sonrasında %7-20.4’ünün hastaneye naklinin gerektiği bildirilmiştir. Hasta, ideal olarak 15 dk içinde hasta hastaneye yetiştirilmeli ve en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Ancak bu, genellikle mümkün olamamaktadır (coğrafik yerleşim, ulaşım güçlüğü, yakınlarda hastane olmaması). Bu gibi durumlarda eğer ev-hastane mesafesi uzak ise görevlilerin hastayı hastaneye yetiştirme çabası da daha az olmaktadır. Bu nedenle evde doğum yapmayı düşünen kadınlar, takipleri sırasında doğum görevlilerine bu durumu mutlaka bildirmelidirler; aksi taktirde sekel veya ölümle sonuçlanabilen korkunç durumlarla karşılaşılabilir.

    Gebe veya görevlilerin tutumları nasıl olmalıdır?: Ayrıca transfer sırasında hasta ve yakınları ile görevliler arasında nahoş, saygısızca durumlar yaşanabildiği ve bu nedenle transferin gecikebildiği ve bu durumunun anne-bebek yaşamını tehdit edebildiği bildirilmiştir. Bu nedenle taraflar birbirine saygılı davranmak durumundadırlar. Hasta transferi yapıldığında hastane personeli bu gebelerin doğum öncesi takipleriyle ilgili detaylı bilgilerini gözden geçirmelidir, çünkü bu tür bilgiler transfer sonrası hasta takibinde kritik öneme sahip olabilir. Evde doğumu denemiş bir hastanın acilen hastaneye naklinde, onun ne kadar üzüntülü, bitkin, hayal kırıklığına uğramış ve korkmuş olabileceği de unutulmamalıdır. Bu nedenle “başarısız ev doğumu tabiri” yerine “ev doğumunun transferi” gibi daha olumlu ifadelerin tercih edilmesine dikkat edilmelidir.

    EVDE DOĞUMLA İLGİLİ ÖZET ve ÖNERİLER:

    Planlanmış ev doğumları birleşik devletlerde nadirdir (doğumların %0.84’ü).

    Evde doğuma ilgi giderek artmakta ve ilgi çekmeye devam etmektedir.

    Hollanda dünyada en yüksek oranda evde doğum gerçekleştiren ülke ünvanını korumaktadır (%30).

    Dünyada evde doğumu tercih eden kadınlar başlica beyaz, ispanyol ırkından olmayan, daha yaşlı ve önceden doğum yapmış kadınlardır.

    Evde doğum sebeplerinin bazıları; daha sıcak, ailevi bir ortamda daha az müdahalenin yapıldığı doğal bir süreçte doğum yapma arzusudur.

    Büyük çaplı çalışmalarda düşük riskli kadınların hastane dışı doğumlarında sezaryen doğum hızının, perineal yırtıkların, tıbbi müdahalelerin azaldığı ve buna rağmen anne ve bebek açısından (ilk 7 günden sonraki ölümler haricinde) ciddi durumların artmadığı bildirilmiştir.

    Genel olarak planlı bir evde doğum için uyulması gereken kurallar şunlardır; Hastanın bilgilendirilmiş onamının alınması, miadında baş gelişli tekiz gebelik olması, önceden bilinen tıbbi veya gebelikle ilgili ciddi bir durumun olmaması, vajinal doğumun kontrendike olduğu durumların dışlanması (bebeğin aşağıda yerleşmesi, aktif genital sigil veya uçuk lezyonlarının varlığı gibi), doğum öncesi bakım-doğum eylemi-doğum anı ve doğum sonrası bakımların lisanslı doğum görevlileri tarafından yapılması ve acil durumlarda transfer işlemlerinin önceden planlanıp eksiksiz işletilmesi gerekmektedir.

    Hasta, doğum görevlileri, transport ekibi arasında karşılıklı saygı ve güven içinde diyalogların ve iletişimin kurulması, transportun etkinliği ile anne ve bebeğin güvenliği açısından önemlidir.

    Doç. Dr. İlker Günyeli
    Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD,

  • Hamileler saç boyatırken Nelere dikkat etmeli?

    Hamileler saç boyatırken Nelere dikkat etmeli?

    Yıllardır merak edilen “hamilelikte saç boyanır mı?” sorusunun cevabı Perinatoloji Uzmanı Doç. Oluş Api’den aldi. Hamile kadınların yanı sıra mesleği kuaförlük olan kadınlar içinde önemli açıklamalarda bulundu…

    Araştırmalara göre, kadınlarda saç boyası kullanım oranı %66 ile 74 arasında değişiyor. Anne adaylarının merak ettiği konular arasında ise hamilelikte saçların boyanıp boyanamayacağı konusu önemli yer tutuyor. Perinatoloji Uzmanı Doç. Oluş Api, kadın kuaförlerin taşıdığı riske dikkat çekti, anne adaylarına uyarılarda bulundu.

    Kadınların yoğun kullandığı saç boyaları bazı dönemlerde akılları karıştırabiliyor. Özellikle gebelikdurumunda saç boyası kullanımının fetüs açısından yaratabileceği doğumsal anormallikler uzun yıllardır tartışma konusu.

    Genelde kadınların her bir gebelikleri için % 3-5 oranında doğumsal anormalilikler ile karşılaşma olasılıkları vardır diyen Doç. Dr. Oluş Api, “Burada sorgulanan gebelikte uygulanan saç boyalarının hâlihazırda var olan bu riski daha fazla arttırıp arttırmadıklarıdır” dedi.

    Mesleği kuaför olan anne adaylarında risk daha fazla!

    Saç boyama sırasında az miktarda kimyasal maddenin vücuttan emildiğini belirten Dr. Api, “Ancak ne kadar emildiği ve fetüse ne kadar zarar verdiği beli değildir. Ancak, hayvanlar üzerinde, normalde insanlarda kullanılandan yüzlerce kat daha fazla dozda boya kullanılarak yapılan bilimsel çalışmaların sonucunda, fetal gelişim üzerinde önemli bir değişiklik izlenmemiştir” dedi.

    Dr. Api, kuaförlük yapan kadınlara ve onların taşıdığı riske dikkat çekerek şunları aktardı:

    “Kadın kuaförler üzerinde yapılan araştırmalarda, mesleki nedenle ağırlıklı olarak solunum yoluyla maruz kalınan saç boyası ve benzeri kimyasallar nedeniyle, bu kadınların doğurdukları bebeklerin daha düşük doğum ağırlığına sahip oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca, bu kadınların bebeklerinde doğumsal anormallik oranının az miktarda da olsa arttığı saptanmıştır. Bu çalışmalardan yola çıkılarak, saç boyalarının solunum yoluyla deri emiliminden daha çok geçtiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, bu meslek grubundaki gebelerin iyi havalanma koşulları olan bir ortamda çalışması, koruyucu eldivenler giymesi, sık sık çalışmaya ara vermesi önerilmektedir.”

    Saç boyalarının etkilerine yönelik araştırma sayısı az

    İnsan gebelikleri üzerinde, saç boyalarının kullanımına ilişkin çok az araştırma bulunduğunu belirten Doç. Api, “Bilmekteyiz ki, kafa derisine uygulanan herhangi bir maddenin, deriden geçerek vücuda girme miktarı hayli sınırlıdır; böylece, fetüse geçecek miktar da çok az olacaktır. Ayrıca pek çok kadın gebeliğinde saçını boyamasına rağmen, bunun negatif sonuçlarına ilişkin raporlar yayınlanmamıştır. Bu bilgi, deriden emilimin minimal miktarda olduğu bilgisi eşliğinde değerlendirildiğinde; gebelikte saç bakımı işlemlerinin çok da kaygılandırıcı olmaması gerektiği yorumunu yapabiliriz” dedi.

    Hamileler saç boyatırken bunlara dikkat etmeli

    “Diğer yandan tüm gebeler için saç boyaması sırasında bazı önlemlerin mutlaka alınması önermekteyiz” diyen Api, o önlemleri ise şöyle sıraladı:

    1- Gebeliğin ilk üç ayı bebeğin organlarının oluşmaya dönemdir. Bu nedenle özellikle ilk üç ayda saç boyaları ve diğer kimyasal maddelerden kaçınılmalıdır.
    2- Saç boyası, mutlaka iyi havalandırılan bir ortamda yapılmalıdır.
    3- Gebe, boyayı kendi uyguluyorsa mutlaka eldiven kullanmalıdır.
    4- Saç boyası gereğinden uzun süre saçta tutulmamalıdır.
    5- Saç boyası işlem sonunda saç çok iyi durulanmalıdır.
    6- Ayrıca, saç boyası olarak daha çok yarı kalıcı boyalar veya balyaj tarzında saça daha yüzeysel uygulanan kimyasallar veya tamamıyla bitkisel olan kına uygulaması önerilmektedir.

    Milliyet.com.tr / Pembenar

  • Gebelikte suçiçeği hastalığı tehlikeli mi?

    Gebelikte suçiçeği hastalığı tehlikeli mi?

    Suçiçeği hastalığına herpesvirüs ailesinden olan varicella(suçiçeği) ve zoster(zona) iki ayrı klinik tablodan sorumlu olan varicella zoster virüsü yol açar.virüs solunum yoluyla veya cilt teması yoluyla bulaşabilir.

    suçiçeği temel olarak çocukluk çağı hastalığı olup yetişkinlerin %95’i bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmıştır,çocukluk çağında ortaya çıktığında genelde iyi huylu seyreder fakat yetişkinlerde oldukça ağır geçer ve varicellaya bağlı ölümlerin yarısı bu yetişkinlerde olup ölüme sebebiyet veren genel de suçiçeğine komplikasyon olarak ortaya çıkan pnömoni ve kanama bozukluklarıdır.

    gebe kadınlar suçiçeği geçirmemişse bağışık olmayan yetişkinler gibi varicella komplikasyonları ve ağır hastalık tablosu için artmış risk altındadırlar,suçiçeği hastalığına yakalanan gebelerin %10’unda akciğer komplikasyonları ortaya çıkar , ağır anne hastalığı ve solunum yetersizliği fetüs’ün ölümüne yol açabilir.annede komplikasyon gelişmezse dahi suçiçeğini geçirmesi fetüsün enfeksiyonuna neden olabilir.rahim içerisinde bebeğin su çiçeği enfeksiyonuna yakalanması konjenital varicella sendromu , yenidoğan varicella enfeksiyonu veya erken çocukluk çağında zonaya neden olur.

    konjenital varicella enfeksiyonu sıklığı %07-%1.2 arasında değişmektedir,enfeksiyon gebeliğin ilk 20 haftasında geçirilirse bebekte kemik bozuklukları(ekstremite hipoplazisi),cilt bozuklukları,göz ve beyin hasarı ile karakterize embriyopati (fetüs hasarı) ortaya çıkabilir . bir çalışmaya göre gebeliğin 13.-20.haftaları arasında enfeksiyon geçirenlerde konjenital varicella enfeksiyonu riski %2’ye çıkar.

    20.gebelik haftasından sonra doğumdan 5 gün öncesine kadar olan döneme rastlayan enfesiyonlar ise genellikle iyi huylu gidişat gösterir fakat bu bebekler erken çocukluk döneminde zona enfeksiyonu geçirebilirler.

    anne varicella enfeksiyonunu doğumdan 4gün önce veya doğumdan 2 gün sonrasına kadar geçirirse ağır yenidoğan varicella enfeksiyonuna neden olabilir.bu bebeklere enfeksiyon plasenta dan geçer ancak anneden hastalığın şiddetini azaltacak koruyucu antikorlar henüz oluşamadığı için bebeğe ulaşmaz ve bu bebeklerin ölüm oranı %30’lara ulaşabiliyor.

    önlem:

    suçiçeği aşısı canlıdır dolayısıyla gebelere yapılmaz.fakat varicella-zoster koruyucu immunoglobulini bağışık olmayıp şüpheli teması olan kişiye teması takip eden 72-96 saat içerisinde verilmelidir,bu büyük olasılıkla annede komplikasyonları önleyecektir fakat fetal hastalığı önlemez.

    doğumdan 5 gün öncesine kadar anneye varicella-zoster immünoglobulini verilmişse dahi,bebeğe koruyucu antikorlar doğuma kadar ulaşmamış olma ihtimaline karşın yenidoğana immunoglobulin verilir.

    gebeliğin son 5 gününden doğumdan sonraki ilk 2 güne kadar olan süre de varicella enfeksiyonu geçiren annelerin yenidoğanlarına immunoglobulin verilir.

    Op. Dr. Rami ASKER tarafından yazılmıştır.

  • Hamile kalmayı kolaylaştıran öneriler

    Hamile kalmayı kolaylaştıran öneriler

    Hamile kalmayı kolaylaştıran öneriler : Bu yazımda özellikle bir an önce gebe kalmayı isteyen veya bir süredir denemelerine rağmen gebelik elde edemeyen çiftlere bu amaçta yardımcı olabilecek yöntemler, gıdalar ve bir takım önerilere değineceğim. Ama öncelikle şunu belirtmek gerekir ki,12 ay hiç korunmadan ve düzenli cinsel ilişkilerine rağmen gebelik elde edemeyen veya 1.ci gebeliğinden sonra ya da 35 yaşından büyük bayanlarda 6 aylık korunmasız ve düzenli ilişkiye rağmen gebelik oluşmuyorsa o zaman kısırlık yani infertilite den söz edilir ve bu çiftlerin bu yazıda bahsedeceğim önerilere ve yöntemlere başvurması zaman kaybı sayılır, bu tip çiftlerin en doğrusu zaman kaybetmeden bir jinekoloji uzmanına tedavi için başvurmalarıdır.

    Bir an önce gebelik düşünen çiftler nelere dikkat etmelidir?

    1- Korunma yöntemleri bırakıldıktan ne kadar sonra gebelik elde edilebilir?
    Uzun süre etkisi olan korunma yöntemleri mesela korunma iğnelerinin etkisi ortadan kalkması için ve gebelik elde etmek için 3-4 ay geçmelidir, spiralin çıkarılmasından veya doğum kontrol haplarının bırakılmasından 1 ay sonra gebelik elde edilebilir.

    2- Cinsel ilişki düzeni ve sıklığı nasıl olmalı?
    Haftada en az 2–3 kez cinsel ilişki olmalıdır. Bu şekildeki çiftlerin %70′i 6 ay içinde gebelik elde eder. Cinsel ilişki özellikle yumurtlamanın en olası olduğu adetin 10.-16. günlerinde gün aşırı yapılmalıdır.

    3- Cinsel ilişki sonrası ne yapmalı?
    Cinsel ilişki sonrasında kadın hemen ayağa kalkmamalı ve sırt üstü en 15 dakika uzanmalıdır, Bu şekilde spermlerin rahim ağzından geçmesine yardımcı olup gebelik ihtimali arttırılmış olur.

    4- Kayganlaştırıcıların kullanılması gebelik şansını etkiler mi?
    Kayganlaştırıcılar ve tükürük spermin yapısını bozarak gebelik şansını azaltabilir, dolayısıyla kullanılmaması daha doğru olur.

    5- Beslenme de nelere dikkat edilmeli?
    – Glisemik indeksi yüksek ve pirinç, beyaz ekmek gibi kan şekerini hızlı yükselten basit karbonhidratlardan uzak durmalı yerine tam tahıllı yiyecekler ve kuru baklagiller tercih edilmelidir.

    – Taze sebze ve meyvelere ağırlık verilmelidir.

    – Et, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler folik asit açısından zengindir ve bu özelliğinden faydalanmalıdır.

    – Çinko,demir ve omega 3’ten zengin gıdalara ağırlık vermeli, çinko deniz ürünlerinde, et, yumurta, süt ve baklagillerde yoğundur, bu gıdalar ayrıca demirden de zengindir.

    6- Seks pozisyonlarının gebelik oluşmasına etkisi var mı?
    Hayır, etkisi yoktur, önemli olan erkeğin tamamen vajinanın içinde boşalması ve kadının boşalmadan sonra 15 dakika sırt üstü yatması ve vajina içini hiçbir zaman yıkamamasıdır.

    7- Sigara, alkol ve uyuşturucular gebelik şansını ciddi şekilde kötü etkiler.

    8- Stresten kesinlikle uzak durun.

    Op. Dr. Rami ASKER tarafından yazılmıştır.

  • Hamilelik sürecini bakımlı geçirmek için öneriler

    Hamilelik sürecini bakımlı geçirmek için öneriler

    Kadınlar her zaman olduğu gibi hamilelik döneminde de bakımlı görünmek ister. Peki, bunun için neler yapabilirsiniz? İşte cevabı…

    Hamileler için vücut ve güzellik ipuçları çok önemlidir. Sağlıklı bir hamilelik geçirip hem de güzel görünmeyi kim istemez ki? İçinizde yeni bir yaşam doğuyor ve bunun ışıltısı dışınıza da yansımalı.

    İşte hamilelik döneminizi bakımlı geçirmeniz için 17 öneri:

    – Paraben: Hamileyken paraben içeren kozmetik ürünlerinden kesinlikle uzak durmalısınız. Nemlendiriciler, makyaj ürünleri, güneş kremi, yaşlanma karşıtı ürünlerin yanı sıra, saç bakım ürünlerinde de paraben oldukça sık kullanılır. Paraben, koruyucu madde olarak kullanılır, çeşitli kanser türleri üzerinde etkisi vardır ve vücudunuzun hormon sistemini bozabilir. Kozmetik ürünü satın alırken mutlaka etiketine bakın ve paraben içermediğine emin olun.

    – C vitamini: Hamile kadınlar için en iyi güzellik ipuçlarından birisi C vitamini alımını artırmaktır. C vitamini damar sağlığınızı korumanıza yardım eder ve vücudunuzun varis gibi damar hastalıklarıyla savaşmasına yardımcı olur. Eğer genetik olarak varis hastalığı varsa, tamamen ortadan kaldıramasanız da şiddetini azaltabilirsiniz.

    – İstenmeyen tüyler: Hamilelik döneminde, istenmeyen tüylerden kurtulmak için kimyasal kullanmamanızı öneriyoruz. Jilet kullanmak daha faydalı olacaktır. Tüy dökücü kremlerle ilgili sağlam bir kanıt olmamakla birlikte, ana maddesi tiyoglikolik asit olduğundan, hamilelik süresince kullanmamanızda fayda olacaktır.

    – Retinoid: Hamilelik döneminde retinoid içeren maddelerden de uzak durmalısınız. Retinoid, akne tedavisinde kullanılan ürünlerde bulunur ve düşük ve doğum kusurlarıyla bağlantısı vardır. Hamileyken, size zarar vermeyecek bir ürün için doktorunuza danışın.

    – Melazma: Aynı zamanda hamilelik maskesi olarak da bilinen melazma, vücutta meydana gelen renk değişikliğidir ve güneşe maruz kalan bölgelerde görülür. Melazmayı önlemek için yüksek faktörlü bir güneş kremi kullanın. Yüzünüzü korumak için de geniş kenarlı bir şapka kullanın. Renk değişimini önlemek için kapatıcı kullanabilirsiniz. Melazmalar genellikle doğum sonrasında kendiliğinden kaybolur.

    – Oksibenzon: Bir önceki maddede, melazmalardan korunmak için güneş kremi kullanmanız gerektiğini söylemiştik. Ama güneş kremi seçiminde de dikkatli olmalısınız. Oksibenzon genellikle güneş koruma ürünlerinde kullanılır ve aşırı kullanımlarda gelişimsel toksisite ve hormonal bozukluklara yol açar. Güvenli koruma için zink oksit veya titanyum diyoksit içeren ürünler kullanın.

    – Akne: Hamilelik döneminde akne sorunuyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Hamilelik döneminde kullanacağınız cilt bakım ürünleri yağsız temizleyiciler ve nemlendiriciler olmalıdır. Aynı zamanda, hamilelikte yaşanan ekstra yağlanmayı önlemek için astrenjan içermelidir. Hamileyken cildinize zarar verecek saliklik asit veya benzoil peroksit yerine çay ağacı yağı ya da hamamelis içeren ürünler kullanabilirsiniz.

    – Saç bakımı: Hamileyken uzak durmanız gereken ürünler arasında saç boyası gelir. Saç boyası içinde bulunan P-feniledediyamin maddesi hamileyken son derece zararlıdır. Bu madde aynı zamanda saç spreyi, şampuan ve kremlerde de bulunur. Gelişimsel ve reprodüktif toksisite ile ilgilidir. Bu nedenle saç bakım ürünü almadan önce etiketini mutlaka okuyun.

    – Formaldehit: Hamileyken uzak durmanız gereken ürünler arasında formaldehit gelir. Bebeğinizin sağlığı için, oje ve saç boyası seçerken formaldehit içermeyen ürünler seçmelisiniz. Bu ürünler kanser, reprodüktif ve gelişimsel zehirlenmelerle yakından ilgilidir.

    – Hindistan cevizi yağı: Hamile kadınlar için Hindistan cevizi yağı alternatif ve eski bir yöntemdir. Hindistan cevizi yağını hem vücudunuz, hem yüzünüz hem de saçınız için kullanabilirsiniz. Göğüs ucu kremi olarak da kullanılabilir.

    – Bronzlaşma: Açıkçası hamilelikte güzellik ipuçlarında bronz bir ten çok da üst sıralarda yer almıyor. Sprey bronzlaştırıcılar, vücut ısısını arttırdığı için bebeğiniz için sakıncalı olabilir.

    – Ftalat: Hamileyken uzak durmanız gereken ürünler arasında ftalat gelir. Ftalat ojeden parfüme kadar çok çeşitli üründe bulunur. Ftalat, ürünlerin daha uzun süre dayanmasını sağlayan plastikleştirici maddedir ve bu kimyasala uzun süre maruz kalma vücutta toksisite birikimine neden olur.

    – Depresyon: Dış görünümüz kadar ruh sağlığınız da çok önemli ! Bazı kadınlar hamileyken depresyona girer ve bu durum gerçekten bebek için son derece zararlıdır. Hamileyken, hem beslenmenize hem de ruh halinize son derece özen göstermelisiniz.

    – Hassas cilt: Hamilelik döneminde ağır makyajdan uzak durmalısınız. Cildiniz normalden daha hassaslaşır ve daha fazla özen ister. Ağır fondöten gibi gözeneklerinizin tıkanmasına neden olan ürünlerden uzak duru. Hamilelik ışıltısının yüzünüzde parlamasına izin verin ve bunu makyajla kapatmayın!

    – Metilbenzen: Hamileyken uzak durmanız gereken ürünler arasında metilbenzen de yer alır. Metilbenzen tırnak ürünlerinde bulunur bu nedenle oje sürecekseniz de metilbenzen içermeyen ürünler kullanmalısınız. Bu kimyasal gelişimsel toksisiteye neden olur ve zararı kanıtlanmıştır.

    – Ruj: Hamileyken kullandığınız ürünler hakkında mutlaka araştırma yapmalısınız. Rujlarda yer alan kurşun hakkında bilginiz var mı? Gün içinde sürekli tazelendiği için, ruj içindeki maddeler son derece önemlidir uzun süreli maruz kalma sonrasında vücutta kurşun birikir.

    – Diş beyazlatıcılar: Diş beyazlatıcı ürünler hamileyken bebeğinize zarar verebilir. Hamilelik süresince diş beyazlığını korumak için peroksit içermeyen diş macunlarını tercih edin.

    Kaynak: Haber7.com

  • Hamilelikte Migren ve Baş Ağrısı Tedavisi

    Hamilelikte Migren ve Baş Ağrısı Tedavisi

    Migren, üreme çağındaki kadınların yaklaşık olarak üçte birinde görülen yaygın bir sorundur. Migren nöbetleri, hamilelik sırasında ilaç kullanımının sınırlı olması nedeniyle anne adayları için önemli bir endişe kaynağıdır ve bazı kadınlar baş ağrıları nedeniyle hamileliği erteleyebilirler.

    Hamilelik sırasında baş ağrılarının %70’e kadar azalması olumlu bir gelişmedir. Özellikle hamileliğin ilk üç ayından sonra ataklar tamamen kaybolabilir. Hamilelikte migren genellikle azalırken bazı kadınlarda devam edebilir veya nadiren baş ağrıları hamilelik sürecinde başlayabilir.

    Hamilelikte Migren ve Baş Ağrısıyla Başa Çıkma Yöntemleri

     

    hamilelikte migren
    hamilelikte migren

    Hamilelikte ilaç kullanımı sınırlı olduğundan, migren veya baş ağrısı ile mücadele için alternatif tedaviler önerilir. Hamilelik döneminde tercih edilen tedavi yöntemi nöral terapidir. Bu tedavi, cilde uygulanan hafif lokal anestezik iğnelerle (çok kısa etkili) genel bir rahatlama sağlar. Bu yöntemde kullanılan az miktardaki ilaç bebeğe zarar vermez.

    Hamilelik boyunca migreni devam eden kadınlarda, nöral terapi ile hedeflenen bölgeler belirlenir. Öncelikle bu bölgelere nöral terapi uygulanarak anne adayının rahatlaması sağlanır, daha fazla tedavi doğum sonrasına ertelenir.

    En iyisi, anne adaylarının hamilelik planlamadan önce migren nedenlerini belirleyerek tedaviye başlamasıdır. Özellikle günlük ilaç kullanan kadınlarda, hamilelik öncesinde tedavi daha da önemlidir.

     

    gebelikte_migren

    Hamilelikte Ortaya Çıkan Baş Ağrıları

    Migren nadiren hamilelik sırasında başlar, ancak özellikle hamileliğin son üç ayında baş ağrıları ortaya çıkarsa, preeklampsi düşünülmelidir. Preeklampsi, yüksek tansiyon ve ödem gibi belirtilerle kendini gösteren bir hamilelik komplikasyonudur. Bazı durumlarda, ense kökünden gelen baş ağrısıyla birlikte ortaya çıkar.

    Tanımlanamayan sürekli baş ağrıları varsa, özellikle eklampsi açısından değerlendirilmelidir. Eklampsi riski taşıyan kadınlarda, tansiyon yüksekliği olmasa bile sadece baş ağrısı belirtisi olabilir. Migrenli bir hamilede de eklampsi gelişebilir. Baş ağrısı sürekli ise, sağ kaburga altında gerginlik varsa derhal bir doktora başvurulmalıdır.

    Dural sinüs trombozu nadir görülen ancak ciddi bir durumdur. Bazı kişilerde genetik faktörlerden dolayı kanın pıhtılaşmasını artıran bir eğilim vardır ve hamilelik hormonel değişikliklerle bu durumu tetikleyebilir. Bu durumda beyindeki toplardamarlarda pıhtı oluşarak beyin kan akışını bozabilir. Genellikle baş ağrısıyla birlikte nörolojik belirtiler de görülür. Sürekli baş ağrısı tek belirti olsa bile bu ciddi bir hastalık olduğu unutulmamalıdır.

  • Hamileler yazın nasıl beslenmeli?

    Hamileler yazın nasıl beslenmeli?

    Yaz sıcaklarında sağlıklı bir hamilelik için neler yenmelidir nelerden uzak durulmalıdır? İşte yaz hamilelerinin yemesi ve yememesi gerekenler…

    Sabah’ta yer alan habere göre yazın hamile olmanın hem olumlu hem de olumsuz tarafları var. Sıcak havalarda ağır yemekler, kızartmalar veya hamurlu yiyecekler daha az tüketilir, buna karşın sebze-meyve-yeşillik gibi daha hafif besinlerin tüketimi artar.

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Serap Güzel yaz gebelerine önerilerde bulundu. Uzm. Dyt. Serap Güzel “Sıcak havadan dolayı vücut daha çok ödem yapabilir. Hangi dönem olursa olsun hamilelerin alacağı kilo sınırlıdır ve bunu aşmamak gerekir. Yaz dönemi de yine sağlıklı beslenmeye dikkat edilmeli 10-12 kg’dan fazla alınmamalıdır” diyor.

    TUZ TÜKETİMİNE DİKKAT: Tuz vücutta su tutacağı için ödemi daha da artırır. Bu nedenle pişmiş yemeklere ve salatalara tuz eklenmemelidir.

    BOL SEBZE TÜKETİN: Yeşil sebzeler bizim için vücuttan fazla suyu atar, yaz sebzelerinden semizotu, taze fasulye, bakla, bamya gibi sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin. Domates, salatalık, taze biber yine yazın kahvaltıda ve yemeklerde bol tüketildiğinde hem C vitamini ihtiyacını karşılar hem de tansiyon problemi olanlar için de olumlu etki gösterir.

    KARPUZA DİKKAT: Gebelik boyunca bol meyve tüketimini öneriyoruz ama porsiyona dikkat etmek gerekiyor. Özellikle yazın vazgeçilmez meyvesi karpuz sağlıklı olduğu kadar şeker de içerir. Fazla karpuz tüketimi kilo artışına, gestasyonel diyabeti olan anneler için de yine kan şekerinde yükselmelere neden olabilir.

    BOL SU İÇİN!

    Aslında sadece gebelerin değil herkesin yaz aylarında su tüketimini arttırması gerekir. Sıcakla birlikte vücut daha çok su kaybeder, bu yüzden susamayı beklemeden su içme alışkanlığı edinmek gerekir. Sıvı ihtiyacımız için sadece su yeterlidir, her gün en az 2.5-3 litre su içilmelidir. Çay ve kahve su yerine geçmez, hamilelikte bitki çayları da riskli olduğu için su en iyi içecektir.

    SADE VE MEYVELİ DONDURMAYI TERCİH EDİN: Yazın vazgeçilmezi dondurma dikkat edilerek tüketilmelidir. Külahsız ve çikolata kaplı hazır dondurmalar yerine pastane dondurması dediğimiz kremasız ve yağı daha az olan sade, meyveli dondurmalar veya sorbe tercih edilebilir.

    SOĞUK ŞEKERLİ İÇECEKLER SADECE BOŞ KALORİ İÇERİR: Yaz ayları serinlemek için soğuk içecek tüketimi artar. Bunların içinde kolalı, gazlı içecekleri veya şekerli soğuk çay ve kahveleri önermiyoruz. Çünkü bunlar su gibi değildir, vitamin-mineral içermez, besin değeri yoktur ve gereksiz kalori almamıza neden olur. Bunlar yerine süt, ayran, kefir tüketmek kalsiyum, vitamin-mineral almamızı sağlar. Suya limon, tarçın, karanfil veya taze nane, fesleğen, reyhan gibi yeşilliklerle aroma katabilirsiniz. Veya meyve-süt-buz karışımı ile kendi doğal soğuk içeceğinizi yapabilirsiniz.

    İYİ PROTEİN YUMURTA: Gebelik boyunca protein tüketimi çok önemlidir, bebeğin gelişimi için her gün protein tüketilmelidir. Yaz dönemi her gün kırmızı et veya tavuk tüketmek yerine, bazı günler yumurta tüketmek de iyi kalitede proteini sağlar.

    HER GÜN 15 DAKİKA GÜNEŞ: D vitamininin asıl kaynağı güneştir. Süt, yoğurt, ekmek ve zenginleştirilmiş kahvaltılık tahıllar D vitamini kaynağıdır ama besinlerden alınan miktar yine de düşüktür. D vitamininin aktif formuna dönmesi için de güneş ışınlarına maruziyet gerekir, her gün el ve yüz bölgesinin 15 dakika güneşlenmesi gerekir.

  • Hamilelikte ne kadar su içmeliyiz?

    Hamilelikte ne kadar su içmeliyiz?

    Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı Op.Dr. Nilgün Avşar Benzer, gebelik dönemini yaz aylarında geçiren anne adaylarına günde en az 3 litre yani 15 bardak sıvı tüketmelerini önerdi.

    Memorial Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op.Dr. Nilgün Avşar Benzer, hamileliğin ilk ve son 3 ayı, yaz ayına denk gelen anne adaylarının sorunlarının arttığını vurguladı. Op.Dr. Nilgün Avşar Benzer, şöyle dedi:

    “Hamileliğin ilk 3 ayındaki anne adaylarında, ayak tabanı ve avuç içinde yanma, farklı alerjik sorunlar, bulantı ve kusma, halsizlik, nefes darlığı ve uykusuzluk gibi şikayetler görülmektedir. Kokulara karşı hassasiyetin arttığı yaz döneminde kadınlar, kendilerini yorgun, halsiz ve iştahsız hissettikleri için beslenme konusunda da sorun yaşayabilmektedir. Öte yandan, gebeliğin son 3 ayında alınan aşırı kilolar ve vücuttaki ödemler ise hareket kabiliyetini engelleyerek; nefes darlığı, çarpıntı, uykusuzluk ve halsizliğe neden olabilmektedir.”

    “Günde 15 bardak su için”

    Benzer ayrıca, Gebeliğe bağlı olarak kan akışındaki hızlanma ve hormonlardaki değişimin sonucunda vücut sıcaklığı artmaktadır. Hem havanın aşırı sıcak olması, hem de anne adaylarının kendilerini devamlı olarak daha sıcak hissetmeleri bir süre sonra sağlık sorununa dönüşebilmektedir. Gebelerin, sıcaktan vücutlarını koruyabilmeleri için bol sıvı tüketmeleri gerekmektedir. Günde en az 3 litre yani 15 bardak sıvı tüketmek bu dönemin daha rahat geçmesini sağlayabilmektedir” diye konuştu.

    “Yaza uygun beslenin”

    Güne hafif bir kahvaltı ile başlanmasının önemli olduğunu kaydeden Op.Dr. Nilgün Avşar Benzer, şöyle devam etti:
    “Ara öğünlerde sağlıklı atıştırmalıklar tercih edilmelidir. Yaz akşamları aşırı kalorili ve ağır gıdalar yerine daha hafif ve hazmı kolay besinleri tüketilmelidir. Ağır şerbetli tatlıların tüketilmesi uygun değildir, bebeğin de sağlığı için hafif sütlü tatlılar ve yaz meyveleri seçilmelidir.”

    “Hafif egzersizler yapın”

    Hamilelere egzersiz yapmalarını öneren Benzer, önerilerini şöyle sürdürdü:
    “Gebeliğin ilk aylarını yaşayan kadınların ağır kokulu ortamlardan uzak durmaları, katı ve yağsız gıdalar tüketmeleri önerilir. Sabahları uyandıktan hemen sonra galeta veya tuzlu kraker tüketmeleri mide asidini bir miktar azalttığı için sabah yaşanan bulantıları azaltır. Gebeliğin son aylarını yaz mevsiminde yaşayan kadınların aldığı 15-20 kilo; bel, kalça, bacak ve eklemleri yormaktadır. Doğumun daha rahat olabilmesi ve daha fazla kilo alımını engellemek için hafif düzenli ve egzersizlerin aksatılmaması gerekir. Bu aylarda sabah saatlerinde bol sıvı tüketilmesi, günün rahat geçmesini sağlayacaktır. Gebelikte çok sık olarak görülen idrar yolu enfeksiyonları, kabızlık, hemoroid (basur) gibi sorunlar ile erken doğum veya düşük tehdidi, oligohidroamnios (bebeğin amnion suyunun normalden azlığı), rahim içi gelişme azlığı gibi pek çok sorunda tüketilen sıvının hayati önemi vardır. Vücudun susuz kalması sonucunda ortaya çıkan rahimdeki kasılmalar, erken doğuma neden olabilir. Ancak sık idrara çıkarttığı için vücutta sıvı kaybına yol açan kahve ve kola gibi kafein içeren içeceklerden uzak durulması gerekir. İçerdiği tuz nedeniyle vücutta şişliği artırdığı bilinen gazlı içecekler ise bu dönemde tüketilmemelidir.”

    “Sıcak havalardan kendinizi koruyun”

    Hamilelerin sıcak havalara dikkat etmesi gerektiğini belirten Op.Dr. Benzer, yaz aylarında daha fazla olan ultraviole ışınların anne adayı ve bebeğine zarar vereceği için güneşlenilmemesini isterken, ” Sıcak günlerde dışarı çıkmanız gerekiyorsa kesinlikle güneş kremi (40-50 faktör) ve şapka kullanın. Aşırı sıcaklarda kaplıca, hamam ve sauna gibi ortamları kullanmayın. Fırsat buldukça yüzün. Ancak aşırı kirli havuzlardan ve denizden uzak durun. Yazın yatmadan önce ılık bir duş alınması vücudu rahatlatacaktır” dedi.

    Kaynak: cnnturk.com/saglik

  • Hamilelikte saç boyanırken alınması gereken önlemler

    Hamilelikte saç boyanırken alınması gereken önlemler

    Kadın Doğum Hastalıkları ve Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. Oluş Api, anne adaylarının en çok merak ettiği “hamilelikte saç boyanır mı”sorusunun cevabını veriyor. Doç. Dr. Api, anne adaylarının ilk 3 ayda boyadan uzak durmaları tavsiyesinde bulunuyor.

    Kadınların artan kariyer odaklı yaşam tarzları nedeniyle anne olma yaşı giderek artmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, kadınlarda saç boyası kullanım oranı %66 – %74 arasında değişmektedir.

    Kadınların bu kadar yoğun kullandığı saç boyaları bazı dönemlerde akılları karıştırabiliyor. Özellikle gebelik durumunda saç boyası kullanımının fetüs açısından yaratabileceği doğumsal anormallikler uzun yıllardır tartışma konusu oldu.

    Genelde kadınların her bir gebelikleri için % 3-5 oranında doğumsal anormalilikler ile karşılaşma olasılıkları vardır diyen Doç. Dr. Api, “Burada sorgulanan gebelikte uygulanan saç boyalarının hâlihazırda var olan bu riski daha fazla arttırıp arttırmadıklarıdır” diyor.

    Kuaför olan anne adaylarında risk daha fazla

    Saç boyama sırasında az miktarda kimyasal maddeler vücuttan emilmektedir, ancak ne kadar emildiği ve fetüse ne kadar zarar verdiği beli değildir. Ancak, hayvanlar üzerinde, normalde insanlarda kullanılandan yüzlerce kat daha fazla dozda boya kullanılarak yapılan bilimsel çalışmaların sonucunda, fetal gelişim üzerinde önemli bir değişiklik izlenmemiştir.

    Diğer yandan, bayan kuaförler üzerinde yapılan araştırmalarda ise, mesleki nedenle ağırlıklı olarak solunum yoluyla maruz kalınan saç boyası ve benzeri kimyasallar nedeniyle, bu meslek grubundaki kadınların doğurdukları bebeklerin daha “düşük doğum” ağırlığına sahip oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca, bu kadınların bebeklerinde doğumsal anormallik oranının az miktarda da olsa arttığı saptanmıştır.

    İnsan gebelikleri üzerinde, saç boyalarının kullanımına ilişkin çok az araştırma vardır. Bilmekteyiz ki, kafa derisine uygulanan herhangi bir maddenin, deriden geçerek vücuda girme miktarı hayli sınırlıdır; böylece, fetüse geçecek miktar da çok az olacaktır. Ayrıca pek çok kadın gebeliğinde saçını boyamasına rağmen, bunun negatif sonuçlarına ilişkin raporlar yayınlanmamıştır. Bu bilgi, deriden emilimin minimal miktarda olduğu bilgisi eşliğinde değerlendirildiğinde; gebelikte saç bakımı işlemlerinin çok da kaygılandırıcı olmaması gerektiği yorumunu yapabiliriz.

    Hamilelikte saç boyanırken alınması gereken önlemler

    Diğer yandan tüm gebeler için saç boyaması sırasında bazı önlemlerin mutlaka alınması önermekteyiz;

    1- Gebeliğin ilk 3 ayı bebeğin organlarının oluşmaya dönemdir. Bu nedenle özellikle ilk üç ayda saç boyaları ve diğer kimyasal maddelerden kaçınılmalıdır.

    2- Saç boyası, mutlaka iyi havalandırılan bir ortamda yapılmalıdır.

    3- Gebe, boyayı kendi uyguluyorsa mutlaka eldiven kullanmalıdır.

    Hamilelikte saç boyanırken alınması gereken önlemler
    Hamilelikte saç boyanırken alınması gereken önlemler

    4- Saç boyası gereğinden uzun süre saçta tutulmamalıdır.

    5- Saç boyası işlem sonunda saç çok iyi durulanmalıdır.

    6- Ayrıca, saç boyası olarak daha çok yarı kalıcı boyalar veya balyaj tarzında saça daha yüzeysel uygulanan kimyasallar veya tamamıyla bitkisel olan kına uygulaması önerilmektedir.

  • Hamilelikte zehirlenme

    Hamilelikte zehirlenme

    Kadın Hastalıkları Ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Aslı Alay, hamilelikte yaşanan zehirlenmelere karşı uyardı.

    Besin zehirlenmelerine yol açan bakteri ve toksinlerin bebekte sorun oluşturmayacağını dile getiren Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Aslı Alay, “Ancak annenin genel durumu ve klinik bulguları önemlidir. Anne adayında aşırı sıvı kaybı, yüksek ateş olmadığı sürece bebek bu durumdan etkilenmez” dedi.
    Tedavide amacın kaybedileni yerine koymak olduğunu anlatan Op.Dr.Aslı Alay, “Çoğunlukla gebelikte besin zehirlenmesinde bulantı nedeniyle ağız yolu ile beslenilemez, ishal ve kusma su ve mineral kaybına neden olur. Anne adayının kaybettiği sıvılar damaryolu ile verilmelidir. Barsak hareketini azaltan ve ishali engelleyen ilaçların kullanılması çok sakıncalıdır. Çünkü ishali durduran ilaçlar zehrin dışarı atılımını engeller, hastadaki belirtilerin şiddetini artırır. Genel durumu düzeldikten ve ağızdan beslenmeye başlandıktan sonra diyetteki besin öğeleri de dikkatle seçilmelidir. Bol sıvı verilmeli, tuz eklenmelidir” diye konuştu

    Hamile bir kadın zehirlendiğinde ilk müdahale nasıl yapılmalıdır?

    Op.Dr.Aslı Alay, hamile bir kadının zehirlendiğinde ilk müdahalenin nasıl olması gerektiği konusunda ise, “Acil önlem şüpheli besinin veya suyun tüketilmemesi ve hastanın en yakın sağlık kuruluşunda takip edilmesi olmalıdır.

    Besin zehirlenmesine yol açan bazı mikroorganizmalar pişirme sırasında oluşan ısı ile yok olmaz. Özellikle hijyenik kurallara dikkati gerektirir. Bunlar arasında ellerinizi sık sık yıkamak, tırnakların kısa olması, yemek pişirirken aksesuar kullanılmaması ve kağıt havlu kullanımı önemlidir.

    Oldukça ciddi seyreden besin zehirlenmesi olan botulinum toksini oksijensiz ortamda çoğalabileceği için usulüne uygun hazırlanmayan konserveler önemli bir tehdittir. Konserve gıda alırken kutusunun hasar görmemiş olması, son kullanma tarihine dikkat edilmesi gerekir.Gebelikte bu ürünlerden uzak taze sebze ve meyve ağırlıklı beslenilmesi ise önerimizdir” diye konuştu.

    hamilelikte_zehirlenme_belirtileri

    İçme suyunun kaynağının da oldukça önemli olduğunu vurgulayan Op.Dr.Aslı Alay, “Güvenemediğiniz bir su kaynağından su kullanmak zorunda iseniz mutlaka suyunuzu içmeden kaynatmalısınız. Pastörize edilmemiş süt ve taze peynir tüketimi de besin zehirlenmesi açısından önemli bir risk oluşturmaktadır. Pişirdiğiniz bir yemeği özellikle yaz aylarında bir saatten daha uzun süre oda ısısında bekletmeyiniz. Çiğ et, çiğ tavuk ve kümes hayvanlarının etlerini çıplak elle dokunduktan sonra ellerinizi sabun ve sıcak su ile bolca yıkamalısınız. Yumurtayı kullanmadan hemen önce sadece su ile yıkayın. Çiğ balık tüketmeyin. Zehirlenmeye yol açan mikroorganizmalar bazen besinler, bazen sular, bazen de hijyenik olmayan koşullardaki yaşam ile bulaşabilir. Anne sütü ile direk bebeğe geçiş olmamakla beraber annenin memesi, meme ucu ve annenin elleri gerekli hijyenik kurallara uygun temizlenmiyorsa bebeğe bu yolla geçiş olabilir” diye konuştu.

    Op.Dr.Aslı Alay, emziren annelerin gıda zehirlenmelerine karşı özellikle kullanılan suyun önemli olduğunu güvenilmediği durumlarda kaynatılması gerektiğini belirterek, “Bebeğin su kabı, emziği, biberonu belirli aralıklarla kaynatılmalı, her kullanım öncesinde yıkanmalı ve biberon içerisindeki su sık aralıklarla değiştirilmelidir. Mümkünse bebeğinizin biberonu ve su kabının cam olmasına özen gösterin. Bebeklerde sık gördüğümüz bazen annelerin kurtarıcısı gibi gözüken emziklerde enfeksiyon riski taşır. Çünkü sürekli yere düşen emziğinin peşinde olan bebeğiniz bu yolla enfeksiyonları da alabilir. Mutlaka emzirmeden önce ellerinizi yaklaşık 15-20 saniye kadar su ve sabunla bilekleri de dahil olmak üzere yıkamalı, tırnaklarınız kısa olmalı ve emzirme sırasında aksesuar kullanmamalısınız. Çünkü yüzük, bilezik, künye gibi takılar yeterli temizlenemediğinden iyi bir enfeksiyon taşıyıcısıdır” şeklinde konuştu.  (trthaber.com)