42-17614551Bir hafta boyunca sevgilisini aramamasını, asla mesaj çekmemesini isteyip göndermiştim O’nu. Bunun çok zor olacağını söylemişti ama sonucun iyi olacağına inanarak gitmişti. Aradan bir hafta geçip odama girdiğinde karşımda duran başka bir kadın vardı. Saçları yapılmış, makyajı yerinde… Heyecanla geldi yanıma.. Gülümsüyordu… Gözleri ışıl ışıldı….

İlk günler çok zorlandım… Defalarca mesaj yazdım ama göndermedim… delirecek gibiydim hiçbir şey yapmadan durmak çok zor!… Aramamak, mesaj yazmamak…. Ama dün aradı beni… Bu gün de mesaj yazdı iki kez…

Aslında geçen hafta da sevgilisi ona iki kez mesaj çekmişti ve iki kez de aramıştı. Ama kendi yazdığı mesajlara o kadar boğulmuş ve o kadar çoktu ki… Şimdi sustu ve O’nu dinledi… Belki de uzun zamandır ilk kez duymuştu O’nu.

Bazen insan kendisi o kadar gürültü çıkarır ki, karşısındakini duymaktan aciz kalır. Birkaç dakika sessizlik bile çok şey fark etmemizi sağlar. Hiç olmadığını düşündüklerimiz, hiç duymadığımızı sandıklarımız aslında oradadırlar.

Aradığı, özlediği şey ilgi görmekti. Sevdiğinin kendisini fark etmesiydi. Anlamasıydı. Bu isteği hayatına o kadar egemen olmuştu ki… İsteğine odaklanıp, gerçekleşenleri göremez hale gelmişti…


Bir hafta sonra geldiğinde kapıdan girişi daha da farklıydı. Artık gözlerinde o ışık yoktu… Bakımlı ve güzel giyinmişti ama yüzündeki gülümseme azalmıştı. Bu defa dertli ve çökmüş görünmüyordu. Sıkıntılı ve alaycı bir haldeydi.

Sormayın!… Her şey değişti. Bi yandan da inanamıyorum. Sürekli arıyor. Benimle ilgilenmiyorsun artık diyor… Mesaj mesaj üstüne… Sanki o adam gitti başkası geldi. Ben aramadıkça kızıyor. Hatta geçen gün kocaman bir demet gülle geldi.. Ama şimdi benim için çok önemli değil maalesef… Ben isterken yapmıyordu.. Soğudum sanki ondan ben!….

Gerçekte ilgi görmek mi, ilgi istemek mi… Bağımlısı olduğumuz nedir? Aşk mı? Aşk acısı çekmek mi? Elde ettiğimiz şeyler neden değer kaybediyor. Vazgeçemediğimiz aşk mı, kaybetme korkusu mu yoksa istenmeyi istemek mi?

Dört hafta sonra odama yine geldiğinde, bambaşka bir kadın vardı karşımda. Saç rengi değişmiş. Topuklu ayakkabıları, uçuşan elbisesiyle adeta uçarak girdi odama. Çok neşeliydi. Gözleri kahkahalar atıyor, konuşurken yüzünde güller açıyordu.

İnanmayacaksınız… Aşık oldum ben!… Bu defa tam istediğim gibi biri! Çok romantik.. Çok ilgileniyor benimle sürekli arıyor… Çok mutluyum!..

Ya haftalar önce ağladığı, ilgisi için sızlandığı sevgilisi ne olmuştu?

Ya o abarttı artık. Sürekli mesaj çekiyor.. Sana tapıyorum diyor… Çok sıkılıyorum bazen.. Bitti diyorum anlamıyor!. Artık onu istemediğimi anlatamıyorum bi türlü!..

İşte elde edilince değersizleşen, elde edilmeyene ve kaybetme korkusuna çekim arasındaki kısır döngü yeniden başlamıştı. Yeni bir “ya beni terk ederse” korkusu.. Yeni bir kaygı fırsatı… Yeni bir elde etme hırsı.. Yeni bir AŞK!

Aşk, bir bağımlılıktır. Bizi kendimizden uzaklaştıracak, acılara, özlemlere, istenme isteğine duyulan bir bağımlılık. Bir kişiye değildir aşk. Kendimize yaklaştıkça azalan, uzaklaştıkça artan bir vazgeçilmez ego tatminidir.


Sevginin yüceliğini taşımaz. Güvenli alanlarda değildir aşk. Sahip olma isteği ve kaybetme korkusuyla bütünleşmiş, kendine başkaldırıştır. Evet.. Aşk bağımlılıktır… Kendimize olan sevgisizliğimizden kaynaklanan bir bağımlılıktır….

Sevginin güvenli ılık havasında, vazgeçilebilir olduğu oranda bize ait olan kendi kabullenişimiz yoktur aşkta…

Vazgeçemediğimiz her şey bağımlılıktır. Vazgeçebildiklerimiz asıl sahip çıktıklarımızdır. Sevgi kendimize ve dünyamıza sahip çıkışımızın en güzel ve yüce görüntüsüdür…

Sevgiyle…
Fatoş Cömert
İlişki Terapisti/Bireysel ve Kurumsal Gelişim Danışmanı
www.stradadanismanlik.com