- 1 Şubat 2011
- 6.687
- 159
Yavuz Sultan Selim Han zamanında
İran hükümdarı Şah İsmail
kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderiyor
hünkâra.Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar
kıymetli atlas
kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat
sandık açılır açılmaz
pek fena bir koku yayılıyor etrafa. Önce
hiç kimse bir anlam veremiyor
nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya. Sonra
mesele anlaşılıyor. Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuş. Yani
Şah İsmail
aklı sıra
cihan padişahına hakaret ediyor. Cihan padişahı emir veriyor
"herkes düşünsün
bu edepsizliğe
Osmanlı'nın şanına yakışacak şekilde bir mukabelede bulunmalıyız." ve çözümü yine kendisi buluyor. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor. Sandığın içine
o zamanın İstanbul'unda imâl edilen en nefis gül kokulu lokumlarından bir kutu hazırlanmış bir kutu yerleştiriliyor. Kutunun altına da
bir satırlık yazıdan ibaret bir pusula iliştiriliyor. Hediye sandığı
itina ile
süslendikten sonra
süslendikten sonra
Şah İsmail'e gönderiliyor. Sandık
Şah'ın huzurunda açılıyor. Sandık açılır açılmaz
etrafa mis gibi gül kokusu yayılıyor. Mücevher vs. gibi hediyeler takdim edildikten sonra
Osmanlı Elçisi
-Şah'ın tedirgin olmaması için
-Şah'ın tedirgin olmaması için
önce kendisi tatmak kaydı ile büyük bir saygı ve nezaketle
Şah İsmail'e lokumdan ikram ediyor. Bilâhare
görevliler
huzurda bulunanlara teker teker ikram etmeye başlıyorlar
lokumdan. Şah
bütün bu olup bitenlere bir anlam veremiyor. Osmanlı Elçisi
Şah'ın şaşkınlığını gidermek için
lokum kutusunun altına iliştirilmiş mütevazı pusulayı uzatıyor. Pusulayı okuyan Şah'ın yüzünde
bu sefer
şaşkınlığın yerini büyük bir utanç ifâdesi alıyor;"İsmail
herkes yediğinden ikram eder."