Edebiyatin unlu sairlerinin siirlerini paylasalim...

toriii

Bocegim
Kayıtlı Üye
24 Eylül 2010
356
3
Edebiyatimizin unlu sairlerinin siirlerini paylasip , bu siirler hakkinda yorumlarimizi ve dusuncelerimizi tartisalim nedersiniz?



SOLGUN BİR GÜL DOKUNUNCA

Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca

Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kağıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca

Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda
Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca

Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlarla takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca

Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca
BEHCET NECATIGIL


ARTIK KONUŞSAK

bir klakson rahatsızlığı var sokakta
pencerede bir temmuz çırılçıplak
avcumuzdan kayıp giderken küçük bir şey
saatlerce susmak neye yarar göğe karşı
kafka'nın gizli mektuplarını okumak
eleştirmek ilahi komedya'yı
bahçede güzü tartışırken iki ağaç
neye yarar uyanmak sabaha karşı
artık konuşsak.
adını koymasak da aşktı
masada aynı boşluğa bakmak.
sureleri sevebilir ama kendini sevebilir mi
bilmediği bir dille ibadet eden halk?
iyi ki sözlerinde bir aşık veysel sağduyusu
bir karacoğlan içtenliği bakışlarında
yoksa bir gün durup dururken çatlardı bu bardak
ister ölümü çağrıştıran resimler yapmış olsun goya
ister bir tabutu didikler gibi çalsın menuhin
çatıda şafağı bölüşürken bir kaç kuş
neye yarar uyanmak sabaha karşı
artık konuşsak.
adını koymasak da aşktı
aynı yoldu adımlarımızı unutmak.
biz ki çok tanık olduk tornacıların ellerine
ortada hiç bir şey yokken ölüp gidenlere
hani gülsek suçlu bulunacaktık çocuklar tarafından
ağlasak büyükler abarttığımızı düşüneceklerdi
bir kış vardı ki unutmak mümkün mü karı
nasıl boşanmışlardı kızaklarından köpekler
nasıl bitirmiştik soluk soluğa anna karenina'yı
yazı nasıl beklemiştik camları buğulandırarak
uykumuzu kurcalarken hain bir düş
neye yarar uyanmak sabaha karşı
artık konuşsak.
adını koymasak da aşktı
aynı suya umutsuzca dokunmak.
SALİH BOLAT


SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli

Biçare gönüller, ne giden son gemidir bu
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
YAHYA KEMAL BEYATLI
 
Son düzenleme:
NE ZAMAN ÇIKSAM SOKAĞINA

I

Uyandır martılarını
Akdeniz
saçlarına ak düşmemiş sevgilim benim
şarapla ayarttığım
yaşlı bir Romalının
han bozması konağında
- şimdi ayaklarında yılanlar gezinir
dilleri çatallı
kaygan pullu gövdeleriyle -
çatısı hâlâ örtülü

II

Aykırı bir ırmakta sularken sürüsünü
nice çağları aşıp gelmiştir çoban
denizden uzaktır
ötelerde kurt sesleri
- ötelerde kurt sesleri tetik dur
sınamaya kalkma kendini
tene değen kurşun yankılanır -

III

Tuhaf mı denize açılmayı düşlediğimiz
yanımızda şarap ve peksimet yalnızca
çakılları avuçlayarak
bir Anadolu tanrısını oynadığım
çobandan bozma
yaşlı bir balıkçı yosun tutmuş iskelede
yanaşır ve kalkar gemi
söz biter.

IV

İnce.
Kabuklanmakta şimdi
yarasında mor gelincik
yol gelir bulamaz bizi
dönüp gider mevsimlerden biriyle
bir tepeden bakarken kuytusuna
içimizde ıslı bir hüzün
söz biter yıllarca öncesinden.
(Sular gene mi kesik
elektrikler
asansörde biri kalmış
birkaç kişi daha
vurulmuş bugün
öyleyse niye yazıyorum
bunca şiiri?)

V

Hep aynı yerde Akdeniz
bir başka balıkçı
sessizce yinelenmekte
İçe dönük bir çöküntü göğsünde
ışığı ve çamuru ayırmaz gözleri
ince uzun gövdesi
çarmıhta
Kendini çoğaltır mı?

Roma'dan kalma bir yapı
ve yaşlı bir yabancı şarabınıza ortak olan
demek ki ölmemiş balıklar
bir ucu Akdeniz'de
bütün denizlerin
Anamuryumdaki gün gibi.

VI

Çocuğu olmasını özler mi
çoban?

BİLGİN ADALI



ÇAĞIN TANIĞI OLMAK

Fırlat at uzağa
Döner gelir bumerang

Yukardan aşağı, boş küpler,
Soldan sağa
Hangi harfleri koymalı
Ki çözülsün bilmece

Diş diş
Kalıntı çağ mazgalları
Sonra yeni katmanlar
Bir intihar gibi içerde

Aldatışı yakınların
Bilinseydi
Kime inanacaksın
Ki hangi yolları yürümeli

Çocukluk, gene ancak çocukluk
Gerçi o da acı
Ama iyi ki var
Yerine hangi mutlu yaşantı

O nineler, o kızlar, o evler
De yoksa
Kimin bu toprak
Çok düşünmüşümdür

Onu benden, beni ondan ayıran
Düzenler
Bırakmaz bizi bize, bölücü
Ölmüş nice değerler, ben de ölmüşümdür

İçindeyim, diretiyorum çağa
Size ne miyim ben, siz bana nesiniz
Bir hayal, bir masal mı eski
Ama ben görmüşümdür

Fırlat at uzağa
Döner gelir bumerang

BEHCET NECATIGIL


RUZGARA YAZDIM ADINI



Adını, vadilerin cemresinde
yolunu yitirmiş sulara yazdım
Saçlarına kırağı düşmüş ovalara
Göçmen kuşların konağı ovalara
Rüzgara yazdım bir de...

Seni o rüzgar getirdi bana

Gördüm seni bir daha
gençliğimin ilkçağının
gözleriyle gördüğüm gibi...

O yıllarda da böyle miydi
dudaklarının ve ağzının iklimi
kirpiklerinin karası
alnının serin serinliği
saçlarının ilkbaharı?

Yüreğimde aşkın ve yarası...

Yüreğim çarpardı

Ben çarpardım yüreğimi
çıkmaz ve ara sokaklara

Denizlerin tuzuna
gurbetlerin hüznüne
hüzünlerin sılasına...

Gözlerin,gözlerindi melhem
..........
..........



REFIK DURBAS
 
X