- 14 Nisan 2008
- 75
- 0
# söyle bir sey de vardi - hatirlayamadim nerdendi - (korkunç pastorize süt?):
---------------
merhaba, bir süredir tercüme etsem mi etmesem mi diye düsündügüm süt
ve süt ürünleri ile ilgili yaziyi sonunda çevirmeye ve sizlerle
paylasmaya karar verdim.
bu yazida anlatilanlar bize dogdugumuz günden itibaren ögretilen pek
çok seye ters.
ben internet'ten ve çesitli kitaplardan oldukça arastirdim, asagida
yazanlari içime sindirdim ve hayatimda uygulamaya koydum.
sevgiler,
hakan
süt ve süt ürünleri
simdi bati diyetinde en çok tartismaya konu olmus ve yanlis
anlasilmis kisma geldik.
dogulular ve afrikalilar geleneksel olarak, müshil amaçli kullanimi
hariç sütten uzak durmuslardir. ama bati dünyasinda insanlara
hayatlari boyunca her gün süt içmeleri söylenir.
dogaya baktigimizda, yavrularin diger yiyeceklerle sütten kesildigi
zamana kadar yalnizca sütle beslendigini görürüz. sütün sindirimini
saglayan laktaz enziminin, ergenlige geçisle birlikte insan
sisteminden kendiliginden yok olmasi; yetiskin insanlarin süte besin
olarak kaplanlardan ya da sempanzelerden daha fazla ihtiyaci
olmadigini gösteriyor.
süt, çig olarak tüketildiginde tam protein besin olmasina ragmen yag
da içerdigi için kendinden baska bir besinle zor karisir. buna
ragmen günümüzde yetiskinler diger yiyecekleri devamli soguk
sütle "yikarlar". süt mideye girdiginde hemen kesilir ve mevcut
baska bir yiyecek varsa kesilmis süt tanecikleri diger yiyecek
taneciklerinin etrafinda pihtilasir, onlari mide özsularindan
yalitirak sindirimi geciktirir, çürüme baslangicina ortam saglar. bu
yüzden süt tüketimi ile ilgili ilk ve en önemli kural sudur:
"ya tek basina iç, ya da içme."
bugün süt, içindeki dogal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri
degistiren pastörizasyonun her yerde uygulanmasi yüzünden, daha da
sindirilemez hâle gelmistir.
çig süt, sütün sindirimini saglayan laktaz ve lipaz aktif
enzimlerine sahiptir.
canliligini yitirmis laktazi ve diger aktif enzimleri içeren
pastörize süt, yetiskin mideler tarafindan gerektigi gibi
sindirilemez.
siseyle beslenen bebeklerin yasadigi karin agrisi, pisik, solunum
rahatsizliklari, gaz ve diger rahatsizliklarin da gösterdigi gibi
çocuklar bile bu konuda sikinti çeker. enzimlerin eksikliginin ve
hayâtî proteinlerin degismesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral
elementleri erittigi de kusku götürmez.
1930'larda dr. francis m. pottenger, pastörize ve çig sütle
beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine iliskin 10 yillik bir
çalisma yürüttü. bir grup yalnizca çig süt alirken, diger grup ayni
kaynaktan alinan pastörize sütle beslendi.
çig süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayati boyunca saglikli,
aktif ve canli kaldi ama pastörize sütle beslenen grup kisa süre
sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla iliskilendirilen kalp
krizi, böbrek yetmezligi, tiroid bozuklugu, solunum rahatsizliklari,
dis kaybi, kemik zayifligi, karaciger iltihabi gibi kronik
yozlastirici rahatsizliklara karsi savunmasiz hâle geldi.
ama dr. pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü
nesillere olanlardi.
pastörize sütle beslenen grubun yavrularinin hepsi pastörize sütten
kalsiyum emiliminin olmadigini gösteren zayif ve küçük disler,
kalsiyum eksikliginin açik ifadesi olan güçsüz kemiklerle dogdular.
çig sütle beslenen grubun yavrulari ebeveynleri gibi saglikli kaldi.
pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kusak yavrularinin birçogu
ölü dogarken, kurtulanlar ise kisirdilar ve üreyemiyorlardi. çig
sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen
grupta dördüncü nesil olmadigi için deney bitmek durumunda kaldi.
eger bunlar pastörize sütün zararli etkilerinin yeterli kaniti
degilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten tiksindigi, kendi
annelerinden alinan pastörize sütle beslenen buzagilarin genellikle
6 hafta* içinde öldügü gerçegini dikkate alin.
çig sütün lehinde, pastörize sütün aleyinde bulunan bu gibi bilimsel
kanitlara ve yirminci yüzyilin baslarina kadar insan türünün çig
sütle beslendigi gerçegine ragmen bugün amerika'da birkaç eyalet
hariç çig süt satmak yasal degildir.
dogal niteliklerinden uzaklastirilmis süt, insan ömrünü uzatmada
hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü
uzattigindan süt endüstrisi için daha kârlidir. dahasi,
pastörizasyon hepsini olmasa da bazi tehlikeli mikroplari öldürerek
sihhî olmayan mandiralardaki hasta ineklerden alinan sütü göreceli
olarak "zararsiz" hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin
mâliyetlerini azaltir.
dr. pottenger'in pastörize sütle beslenmis kedilerinin kisirlasmasi
ve gücünü yitirmesi için yalnizca üç kusak geçmesi yeterli olmustur.
amerikalilarin ve avrupalilarin neredeyse ayni sayidaki kusagi
pastörize sütle beslenmistir. bugün, kisirlik amerikan çiftleri için
basta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikligi de öyle
yayilmistir ki, amerikali çocuklarin yüzde doksani kronik dis
çürümesi sorunuyla karsi karsiyadir.
isin daha kötüsü, simdilerde kaymaginin ayrilmasini önlemek için
süt "homojenize" ediliyor. bu, yag moleküllerinin sütün geri
kalanindan ayrilmayacagi noktaya kadar mayalanmasini ve ögütülmesini
gerektiriyor.
ama ayni zamanda bu durum, süt yaginin küçük parçaciklarinin ince
bagirsagin duvarindan kolayca geçmesine izin vererek, dogal
niteligini kaybetmis yag ve kolestrolün vücut tarafindan emilme
miktarini büyük oranda arttiriyor.
---------------
merhaba, bir süredir tercüme etsem mi etmesem mi diye düsündügüm süt
ve süt ürünleri ile ilgili yaziyi sonunda çevirmeye ve sizlerle
paylasmaya karar verdim.
bu yazida anlatilanlar bize dogdugumuz günden itibaren ögretilen pek
çok seye ters.
ben internet'ten ve çesitli kitaplardan oldukça arastirdim, asagida
yazanlari içime sindirdim ve hayatimda uygulamaya koydum.
sevgiler,
hakan
süt ve süt ürünleri
simdi bati diyetinde en çok tartismaya konu olmus ve yanlis
anlasilmis kisma geldik.
dogulular ve afrikalilar geleneksel olarak, müshil amaçli kullanimi
hariç sütten uzak durmuslardir. ama bati dünyasinda insanlara
hayatlari boyunca her gün süt içmeleri söylenir.
dogaya baktigimizda, yavrularin diger yiyeceklerle sütten kesildigi
zamana kadar yalnizca sütle beslendigini görürüz. sütün sindirimini
saglayan laktaz enziminin, ergenlige geçisle birlikte insan
sisteminden kendiliginden yok olmasi; yetiskin insanlarin süte besin
olarak kaplanlardan ya da sempanzelerden daha fazla ihtiyaci
olmadigini gösteriyor.
süt, çig olarak tüketildiginde tam protein besin olmasina ragmen yag
da içerdigi için kendinden baska bir besinle zor karisir. buna
ragmen günümüzde yetiskinler diger yiyecekleri devamli soguk
sütle "yikarlar". süt mideye girdiginde hemen kesilir ve mevcut
baska bir yiyecek varsa kesilmis süt tanecikleri diger yiyecek
taneciklerinin etrafinda pihtilasir, onlari mide özsularindan
yalitirak sindirimi geciktirir, çürüme baslangicina ortam saglar. bu
yüzden süt tüketimi ile ilgili ilk ve en önemli kural sudur:
"ya tek basina iç, ya da içme."
bugün süt, içindeki dogal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri
degistiren pastörizasyonun her yerde uygulanmasi yüzünden, daha da
sindirilemez hâle gelmistir.
çig süt, sütün sindirimini saglayan laktaz ve lipaz aktif
enzimlerine sahiptir.
canliligini yitirmis laktazi ve diger aktif enzimleri içeren
pastörize süt, yetiskin mideler tarafindan gerektigi gibi
sindirilemez.
siseyle beslenen bebeklerin yasadigi karin agrisi, pisik, solunum
rahatsizliklari, gaz ve diger rahatsizliklarin da gösterdigi gibi
çocuklar bile bu konuda sikinti çeker. enzimlerin eksikliginin ve
hayâtî proteinlerin degismesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral
elementleri erittigi de kusku götürmez.
1930'larda dr. francis m. pottenger, pastörize ve çig sütle
beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine iliskin 10 yillik bir
çalisma yürüttü. bir grup yalnizca çig süt alirken, diger grup ayni
kaynaktan alinan pastörize sütle beslendi.
çig süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayati boyunca saglikli,
aktif ve canli kaldi ama pastörize sütle beslenen grup kisa süre
sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla iliskilendirilen kalp
krizi, böbrek yetmezligi, tiroid bozuklugu, solunum rahatsizliklari,
dis kaybi, kemik zayifligi, karaciger iltihabi gibi kronik
yozlastirici rahatsizliklara karsi savunmasiz hâle geldi.
ama dr. pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü
nesillere olanlardi.
pastörize sütle beslenen grubun yavrularinin hepsi pastörize sütten
kalsiyum emiliminin olmadigini gösteren zayif ve küçük disler,
kalsiyum eksikliginin açik ifadesi olan güçsüz kemiklerle dogdular.
çig sütle beslenen grubun yavrulari ebeveynleri gibi saglikli kaldi.
pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kusak yavrularinin birçogu
ölü dogarken, kurtulanlar ise kisirdilar ve üreyemiyorlardi. çig
sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen
grupta dördüncü nesil olmadigi için deney bitmek durumunda kaldi.
eger bunlar pastörize sütün zararli etkilerinin yeterli kaniti
degilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten tiksindigi, kendi
annelerinden alinan pastörize sütle beslenen buzagilarin genellikle
6 hafta* içinde öldügü gerçegini dikkate alin.
çig sütün lehinde, pastörize sütün aleyinde bulunan bu gibi bilimsel
kanitlara ve yirminci yüzyilin baslarina kadar insan türünün çig
sütle beslendigi gerçegine ragmen bugün amerika'da birkaç eyalet
hariç çig süt satmak yasal degildir.
dogal niteliklerinden uzaklastirilmis süt, insan ömrünü uzatmada
hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü
uzattigindan süt endüstrisi için daha kârlidir. dahasi,
pastörizasyon hepsini olmasa da bazi tehlikeli mikroplari öldürerek
sihhî olmayan mandiralardaki hasta ineklerden alinan sütü göreceli
olarak "zararsiz" hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin
mâliyetlerini azaltir.
dr. pottenger'in pastörize sütle beslenmis kedilerinin kisirlasmasi
ve gücünü yitirmesi için yalnizca üç kusak geçmesi yeterli olmustur.
amerikalilarin ve avrupalilarin neredeyse ayni sayidaki kusagi
pastörize sütle beslenmistir. bugün, kisirlik amerikan çiftleri için
basta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikligi de öyle
yayilmistir ki, amerikali çocuklarin yüzde doksani kronik dis
çürümesi sorunuyla karsi karsiyadir.
isin daha kötüsü, simdilerde kaymaginin ayrilmasini önlemek için
süt "homojenize" ediliyor. bu, yag moleküllerinin sütün geri
kalanindan ayrilmayacagi noktaya kadar mayalanmasini ve ögütülmesini
gerektiriyor.
ama ayni zamanda bu durum, süt yaginin küçük parçaciklarinin ince
bagirsagin duvarindan kolayca geçmesine izin vererek, dogal
niteligini kaybetmis yag ve kolestrolün vücut tarafindan emilme
miktarini büyük oranda arttiriyor.