Çay Hakkında herşey

1BukeT

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
21 Eylül 2006
1.453
28
İnsanoğlu bazı bitkilerden yeni terkipler elde ederek onları iştahla tüketmektedir. Yoktan var eden sadece Allah olmakla birlikte, kültür ve geleneklere göre yeni terkipler oluşturabilmek, insana verilen nimetlerden biridir. Bazen eşyanın tabiatını değiştirerek onu yeni terkiplerle kullanmak insana zarar verse de (alkollü içecekler, çeşitli uyuşturucular gibi), bahşedilen bu haslet, çoğu zaman insanın müspet zevklere de yelken açmasına yardımcı olmuştur.
Çay, ülkemiz başta olmak üzere, birçok Doğu ülkesinde sudan sonra en fazla tüketilen içecektir. O, daha çok mütevazı mekânlarda sıcaklığı ile nice yürek ve sohbete derinlik katar; “Buyrun bir bardak çayımızı için.” sözleriyle başlayan, nice dostluk kapısının anahtarıdır. Dost ve hakikat meclislerinin, ilim-irfan sohbetlerinin kıvamıdır o. Söz sultanlarının sözleri hafızalara nakşolunurken, onun sıcaklığı yürekleri ısıtır. Soğuk kış günlerinde içimizi buhur buhur tüten bir bardak çayla ısıtırız. Sıcak günlerde de hararetimizi çayla gideririz. “Misafir on rızıkla gelir; birini yer, dokuzunu bırakır.” fermânını düstûr edinen sinelerde ikram yarışı bir bardak çay teklifiyle başlar. Bazen de çay bahanesiyle hasret gideririz yâren ve gönüldaşlarımızla.

Çay bitkisi
Çay bitkisi (Camelia sinensis), tropikal ve nemli, çok yağışlı ılıman bölgelerde yetişir; kireçsiz bol asitli toprakları sever. Bu şartları taşıyan deniz seviyesinden yüksek bölgelerde daha kaliteli ürün alınır. Çay bitkisinin yetişebilmesi için, özellikle gelişme safhalarında yağmurun muntazam ve devamlı yağması gerekir, yeşil hâldeyken işlenen çay bitkisi, ortalama 180 cm boyundadır. Bitki kendi hâline bırakıldığında 30 metreye kadar uzayabilir.
Anavatanı Çin olan çay, oradan Hindistan ve Japonya’ya, sonra Avrupa ve Rusya’ya, 17. yüzyıl sonunda da Yeni Dünya’ya yayılmıştır.
Ülkemiz, çay üretiminde % 6’lık pay ile beşinci sıradadır. Birinci sırada Hindistan (% 28,3), ikinci Çin (% 23,6), üçüncü Kenya (% 9,6), dördüncü sırada ise Sri Lanka (% 9,1) bulunmaktadır. Dünya çay üretimin % 23,4’lük kısmı diğer ülkeler tarafından yetiştirilmektedir.
Karadeniz Bölgesi’nin geçim kaynağı olan çayın bu bölgeye gelişi çok eskilere dayanmaz. 1917’de Ali Rıza Erten tarafından Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay yetiştirilebileceğine dâir hazırlanan bir rapor üzerine, 1924’te Ziraat Umum Müfettişi Zihni Derin tarafından bölgede çay yetiştirilmeye başlanmıştır.
Doğu Karadeniz, toprak ve iklim bakımından çay üretimine oldukça elverişlidir. Çay bitkisinin genelde zararlıları bulunmadığından, yetiştirilmesinde herhangi bir ziraî ilâca ihtiyaç duyulmaz.
Çay, M.Ö. 3000 yılından beri içtimaî sebeplerden veya çeşitli alışkanlıktan dolayı kullanılan şifalı bir bitkidir. Çinliler çaya olan düşkünlüklerini, “Üç gün çaysız kalmaktansa, üç gün gıdasız kalmayı tercih ederim.” sözüyle ifade etmektedir.

Siyah ve yeşil çay
Ülkemizde çay denince aklımıza hemen siyah çay gelmektedir. Oysa çay bitkisi yeşil olarak da tüketilebilmektedir ve son yıllarda ‘yeşil çay’ da evlerimizde yerini almaya başlamıştır.
Siyah ve yeşil çay, aynı tür bitkinin yapraklarından elde edilir. Fakat tatları ve kimyevî bileşenleri, tutuldukları fermantasyon işlemlerine bağlı olarak çok değişir. Siyah çay, yeşil olarak kesilen yaprakların oksidasyonu ile, yani yapraklar siyahlaşıncaya kadar nemli odalarda, soğukta tutularak elde edilir. Oksidasyon boyunca polifenol maddelerin (kanser oluşumunu engelleyen maddeler) çoğu, kuvvetli antioksidanlar (oksitlenmeyi önleyici maddeler) ile birleşir ve antikanser özellikleri belli nispette kaybolur. Bu sebeple yeşil çay, siyah çaya nazaran daha kuvvetli polifenoller ihtiva ettiğinden biraz daha güçlü (% 6) bir antioksidandır.

Çayın faydaları
Çay bitkisinden âzami derece faydalanmak için, yaratıldığı şekliyle, yani yeşil olarak tüketilmesi gerektiği ilmî araştırmalarla ortaya konmuştur.
Aşağıda sıralayacağımız genel faydalar, daha çok yeşil çayla alâkalı olup oksidasyon neticesi değer kaybına uğramış olan siyah çayda da mevcuttur.

Antioksidan olarak çay
Son çalışmalar, çayın C ve E vitamini gibi antioksidanlardan daha büyük bir koruyuculuk vazifesi gördüğünü ortaya çıkarmıştır.
İnsan hayatı için gerekli olan oksijen serbest radikal hâlinde insana zararlı olabilir. Aktif oksijen (elektron kaybettiğinden çevresindeki moleküllerden elektron koparmaya yatkın), vücuttaki herhangi bir maddeyle reaksiyona girerek onun oksitlenmesine sebep olur. Neticede, yağlar kolayca bozunur, DNA’da hasar meydana gelebilir ve hücre membranlarının (zar) yıkımı gerçekleşir. Bütün bunlar, kanserleşmeye öncülük eden hâdiselerdir.
Çay antioksidan tesiriyle, özellikle yağların oksidasyona uğramasını, böylece muhtemel toksin oluşmasını engellemiş olur. Yağlar başta olmak üzere, vücuttaki temel yapı taşlarının bozunması, damar sertliğinin meydana gelmesinde anahtar rol oynar.

Kanserden korunma
Çayın kansere karşı dolaylı koruyucu tesiri antioksidan özelliğinden ileri gelir. Bu hususiyet, kansere sebep olan kimyevî maddelerin çaydaki polifenoller sayesinde tesirsiz hâle getirilmesi veya bloke edilmesi şeklinde açıklanabilir. Polifenollerin önemli bir faydası da, kandaki yağların damarlarda ve kalbde kalıcı tahribat yapmasına mâni olmaktır. Bilhassa mide, ince bağırsak, pankreas ve kolon, ayrıca meme ve akciğer kanserlerinden korunmada yeşil çayın mühim rol oynadığı anlaşılmıştır. Çin Millî Kanser Enstitüsü’nün araştırmalarına göre, yeşil çay içen Çinlilerin yemek borusu kanserine daha az yakalandığı tespit edilmiştir.

Kolesterolü düşürme
Kolesterol, genellikle yetişkinlerde çeşitli hastalıklara sebep olan ‘kötü molekül’ olarak zikredilir. Oysa kolesterolün ‘iyi’ ve ‘kötü’ olmak üzere iki çeşidi vardır. Aslında kolesterolü taşıyan (kargo) moleküllerin büyüklüğüne ve yoğunluğuna bağlı olarak böyle kaba bir tasnif yapılmaktadır. ‘İyi’ kolesterol; hücrelerin sigortası olarak ve hücre zarının yapılması gibi hayatî faaliyetler için muhakkak gereklidir ve damar tıkama riski daha düşüktür. ‘Kötü’ kolesterol denince, damara daha rahat girip yapışan ve neticede onun tıkanmasına yol açan kolesterol taşıyıcı molekül anlaşılmalıdır.
Araştırmalarda, gerektiği kadar çay içildiğinde kötü kolesterolün düştüğü bulunmuştur. Çay içenlerin, içmeyenlerden iki kat fazla kolesterollü besin yemesine rağmen, içmeyenlerle aynı kolesterol seviyesine sahip oldukları tespit edilmiştir.

Antibakteriyal ve antiviral tesiri
Çayın ana bileşenlerinden biri olan catechin’ler, diş çürümelerinden HIV’e (insan bağışıklık sisteminin çökmesine sebep olan virüs) kadar birçok hastalığa tesir ederek bunlara yol açan mikroorganizmalara karşı kuvvetli antibakteriyal ve antiviral ajanlardır. Çalışmalar, yeşil çayın koleradan ishale kadar bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemede de yardımcı rol oynadığını göstermiştir. Ayrıca çay, gribe karşı da tesirli olabilmektedir.

Diğer faydaları
Yüce Yaratıcı Şâfî isminin bir tecellisi olarak bu bitkiye aşağıdaki hususiyetleri vermiştir:
• Ağız kokusunu giderme,
• İhtiva ettiği C vitamini ile nezle ve gribi önleme
• Tip 2 diyabetten koruma,
• Alerjik reaksiyonlarda anahtar reseptörlerin bloklanmasına yardımcı olma,
• Parkinson hastalarına yardımcı olma,
• HIV enfeksiyonunu yavaşlatma,
• Vücut sıvı dengesini ayarlama,
• Stres ve yorgunluğu hafifletme (C vitamini ile),
• Deri hücrelerinin bağışıklık fonksiyonlarını artırma,
• Osteoporozdan koruma,
• DNA hasarını azaltma,
• Yaşlanmayı geciktirmeye vesile olma,
• Kanda pıhtı oluşma riskini azaltma,
• Sahip olduğu B vitamini kompleksleriyle karbonhidrat metabolizmasına yardım etme,
• İhtiva ettiği florid sayesinde diş çürümelerine karşı dişleri koruma.
Çayın fazla ve kontrolsüz tüketilmesi faydadan çok, zarar verebilir. Çay kafein dışında teofilin denen bir madde ve niteliği tam olarak tespit edilememiş bazı maddeler ihtiva eder. Aşırı tüketildiğinde (günde 10 fincandan fazla) ihtiva ettiği kafeinin menfî tesirlerinin yanı sıra, çaydaki okside olmuş fenolik bileşikler, besinlerdeki demirin emilmesini ve vücuda faydalı olmasını önemli ölçüde azaltır. Bu tesir, beslenmeleri daha çok bitkiye dayalı olan fertlerde demir eksikliği anemisinin (kansızlık) meydana gelmesinde mühim rol oynar. Yemekle birlikte tüketildiğinde bu tür bir menfi tesiri söz konusu olabilir. Bu yüzden, kansızlığa eğilimli çocukların ve doğurganlık devresindeki kadınların yemekle birlikte çay içmemeleri, içmeleri durumunda da açık ve limonlu içmeleri gerekmektedir. Limon, C vitamini ihtiva ettiğinden, fenollerin demir bağlayıcı tesirlerini azaltmaktadır.
Ayrıca çayda kafeine göre az miktarda bulunan teofilin maddesi astımlı hastalarda alveolleri genişletici özelliği ile ilâç olarak kullanılmaktadır.
Çayda bir aminoasit olan L-theanine gibi yatıştırıcı ve kafein gibi uyarıcı maddeler bir arada bulunur. İçilen çayda bu iki maddenin nispetleri çayın demlenme şekline bağlı olarak değişir. Bundan dolayı da, çay aşırı tüketilirse, kafein vücutta bazı zararlara yol açabilir. Bu zararlar çayın içindeki L-Theanine maddesiyle nötralize edildiğinden, içilen çaydaki L-theanine miktarı da son derece önemlidir.
Normal şekilde yapılan demlemeyle, çaydaki kafeinin yaklaşık % 80’i deme geçer. Buna göre 5–6 bardak çay içen kimse, ortalama 300 mg (miligram) kafein alıyor demektir. Bu miktar Eczacılık Kodeksleri’nce kabul edilen günlük 650 mg saf kafein dozunun yarısından azdır. Düşük dozlardaki kafein kan hareketinin hızlanmasına, insanların canlılık kazanmasına ve yorgunlukların azalmasına imkân sağlar.
Allah her varlığı kâinat sistemi içinde bir vazifeye mâtûf yaratmıştır. Bu harika sistem içinde insanların çokça tükettiği ve damak tadına uygun yaratılmış olan çay, şuurlu kullanıldığında bizler için faydalı bir bitkidir. Çaydan âzami şekilde faydalanılabilmesi için demleme ve tüketme usûllerine dikkat edilmelidir.
“Kırmızı çay”ı nasıl demlemeli?
Tarlada yetiştirilmesi, toplanması ve işlenmesi büyük emek istese de, bizim tüketime hazır hâlde aldığımız içecek maddelerinin hazırlanışı en kolay olanlarından biridir çay. Ancak çayın hazırlanışında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır.
Çay, hârici kokulardan ve nemden etkilenmeyecek şekilde kuru ve hava almaz bir kapta saklanmalıdır. Çay taze, yumuşak ve kireçsiz su ile demlenmeli ve demlenmiş çayın hemen soğumaması için, metal yerine yüksek ısı yalıtımı gösteren porselen demlik tercih edilmelidir. Daha iyi bir demleme sıcaklığı elde etmek için demlik ısıtılmalıdır. Çayın ölçüsüne dikkat edilmeli; her bardak için ortalama bir çay kaşığı dolusu çay kullanılmalıdır. Kaynamış su bir müddet bekletildikten sonra demliğe konulmalıdır. Bütün lezzetin ortaya çıkabilmesi için çay en az 5-7 dakika bekletilmeli ve demlenen çay, yarım saat içinde içilmelidir.

Kaynaklar
- Chopra D. And David S. 2000. The chopra centre Herbal Handbook. Three Rivers Pres, USA.
- Van Wyk B., Van Oudtshoorn B. And Gericke N. 1997. Medical Plants of South Africa. Briza Publications, Pretoria.
- Hamilton-Miller J. M. Anti-cariogenic properties of tea (Camellia sinensis). J. Med. Microbibiol. 2001 Apr; 50 (4): 299–302
- Hollman P.C., Van Het Hof K.H., Tijburg L.B. and katan M:B. Addition of milk does not affect the absorption of flavanols from tea in man. Free Radic. Res. 2001 Ma; 34 (3): 297–300.
- Katiyar S.K. and Elments C:A. Gren tea polyphenolic antioxidants and skin photoprotection (Review). Int. J. Oncol. 2001 JUN; 18 (6): 1307–1313.
- Bostancı K., Toker A., Bayrak Y., Toker G., Akciğerin İskemi Reperfüzyon Hasarını Engellemede Teofilinin Yeri ve Uygun Dozu. Toraks Dergisi. Ağustos 2002 Cilt 3. Sayı 2 126–131.
- Nakachi K., Matsuyama S., Miyake S., Suganuma M. And Imai K. Preventive effects of drinking gren tea on cancer and cardiovascular disease: epidemiological evidence for multiple targeting prevention. Biofactors 2000; 134 (1-4): 49-54.
- Wolinski LE., Cuomo J., Quesada k.,BatoT.,& Camargo P.M. A comparative study of the effects of a dentifice containing gren tea bioflavonoids, sanguinarine or triclosan on oral bacterial biofilm formation. J. Clin. Dent. 2000;11(2):53-9







 
Çaysız bir dünya nasıl olurdu acaba? Çay keşfedilmeseydi, çaydanlık, çay fincanı, kaşığı, işyerlerinde çay paydosu, şehirlerarası otobüslerde çay molası olamazdı. Şükür ki çay milattan önce 2737 yılında büyük Çin İmparatoru Shen Nung tarafından tesadüfen de olsa keşfedildi.

Shen Nung bir gün bahçede ağzı açık bir kapta su kaynatırken çalılıklardan bir kaç yaprak kaynayan suyun içine düştü. Nung yaprakları suyun içinden toplayamadan yapraklar suda kaynamaya, hoş bir koku etrafa yayılmaya başladı. İmparator merak edip suyun tadına bakınca çay keşfedilmiş oldu.

İmparatorun kendi keşfi hakkındaki düşüncesi çayın susuzluğu bastırdığı, harareti giderdiği ve uykuya olan isteği azalttığı şeklindeydi. Çay ismi de Çincedeki "ça"dan geliyor. Benzer şekilde çaya Ruslar "chay" Araplar "shaye" Japonlar 'cha' diyorlar.

Çay bugün dünyada sudan sonra en çok içilen içecektir. Avrupa'ya gelişi 1610 yılını buldu, başlangıçta da ilaç muamelesi gördü. Halbuki o yıllarda çay Orta Asya'da o kadar değerliydi ki çay balyaları ticarette para yerine geçebiliyordu.

Çayın Avrupa'ya geldiği ilk yıllarda tüccarlar satışını ateş düşürücü, mide ağrısı giderici, romatizmayı önleyici bir ilaçmış gibi yaparlarken, doktorlar biraz daha ileri giderek çaydan yapılan iksirin tüm hastalıklara karşı direnç kazandırdığını ve yaşlanmayı geciktirdiğini ileri sürüyorlardı.

Zamanla bu sefer de çayın aleyhine görüşler yayılmaya başladı. Fransız fizikçiler çayı asrın en münasebetsiz yeniliği diye nitelendirirlerken bir Alman doktor da 40 yaşından sonra çay içenlerin ölüme daha yakın olacaklarını iddia ediyordu.

İngiltere'de ise çay içmek alışkanlık haline gelince kadın dergileri ev kadınlarının çay yüzünden ev işlerine soğuk bakmaya başladıklarını, ekonomistler ise çalışmaya harcanacak zamanın çay içmekle tüketildiğini ileri sürdüler. Ancak bunların hiçbiri çayın dünyanın en favori içeceği olmasını önleyemedi. Miktar tam olarak bilinemiyor ama dünyada senede 2 milyon ton civarında çay tüketildiği tahmin ediliyor.

Günümüzde çayın yaygınlaşmasına en çok etki eden faktör poşet çayın icadıdır. Her ne kadar icadının tam farkına varmasa da poşet çayın mucidi Thomas Sullivan'dır. Kahve ve çay ticareti ile uğraşan Sullivan, müşterilerine sık sık çay örnekleri gönderiyordu. Başlangıçta bu iş için teneke kutuları kullanırken, sonradan elde dikilmiş ipek torbaların bu iş için daha pratik ve ucuz olacaklarını düşündü.

Çok geçmeden siparişler başladı ama şaşırtıcı olan esas malı değil torba içindeki örnek çayları sipariş etmeleriydi. Müşteriler torbaların çayın kaynamasını kolaylaştırdıklarını keşfetmişlerdi. Çayın torba (poşet) içinde satımı o kadar geliştirildi ki Batı ülkelerinde tüketim oranı toplam çay tüketiminin yarısına ulaştı

 
Kafein nedir?

İnsanlar kafeinli içeceklerden çok eskiden beri keyif alır. Kafein, dünyadaki en az yüz farklı bitkinin yapraklarında, tohumlarında veya meyvelerinde bulunan, metilksantinler adı verilen bir bileşik grubunun üyesi, doğal bir maddedir. En çok bilinen kafein kaynakları kahve, kakao, kola ve çaydır. Kafein baş ağrısı ve soğuk algınlığına iyi gelen ilaçların formülünde de bulunmaktadır.

Kafein ne kadar güvenlidir?

Günde en fazla 300mg kafein (altı kupa çay) üst sınır olarak kabul edilmekte olup, bunun üzeri, erişkin insanların büyük çoğunluğunda sağlığa zararlı etkiler yaratabilmektedir. Uzun süre kafein kullanımıyla kişide kafeine karşı tolerans geliştiği kabul edilmektedir.

Kafeinin etkileri nelerdir?
Kafein bir merkezi sinir sistemi uyarıcısıdır. Orta dereceli bir kafein alımı, beyinde faydalı anlamda hafif bir uyarıya neden olarak uyanıklığı, zihinsel konsantrasyonu ve performansı arttırır, yorgunluğu azaltır. Ne var ki yüksek miktarda alındığında kafein uykuyu etkileyebilir, sinirliliğe ve düzensiz kalp atışlarına neden olabilir. Kan basıncını yükseltebilir. Kafeinin hafif bir bronş açıcı etkisi vardır. B,r defada 300mg dan fazla alındığında idrar söktürücü etki gösterir. Kalp kasını uyarıcı etkisi vardır, ama orta dereceli kafein tüketimi kalp atımında düzensizliğe neden olmaz. Baş ağrılarına karşı kullanılan birçok ilacın formülünde kafein vardır, ama kronik baş ağrısı olanlar kafeinden kaçınmalıdır, çünkü bu durumda belirtilerde alevlenmeye yol açabilir.
Kafein alındıktan sonra 60-90 dakika içinde en yüksek plazma yoğunluğuna ulaşır. Kafein vücutta birikmez ve normalde alındıktan sonra 6-12 saat içinde idrarla atılır.
Düzenli kafein alan bir kişi, bu alımı kestiğinde baş ağrısı, huzursuzluk, yorgunluk gibi belirtiler oluşabilir. Bu etkiler genellikle geçicidir ve bir gün sonra kaybolur. Kafein alımını kesmek isteyen bunu kademeli olarak yapmalıdır.

Çayda kafein var mı?

Çayın tercih edilen bir içecek olmasının bir nedeni de içerdiği bazı maddelerdir. Alkoid madde olarak bilinen kafein, bunlardan biridir.
Siyah çayın işleme aşamasında kafein miktarı artar. Siyah çayın kafein miktarı, kuru madde yeşil çayın kafein miktarından daha yüksektir. En az kafein beyaz çayda bulunur.
Çayın insanlar üzerinde yorgunluk giderici, canlılık verici ektik, içerdiği kafeinle yakından ilgilidir. Bir bardak çayın kafein içeriği, özdeş miktardaki kahvenin içeriğinden yaklaşık %50 daha azdır. Kuru çay %15 oranında kafein içerir.
Demleme ile çayda bulunan kafeinin yaklaşık %80’i deme geçer. Buna göre beş altı bardak çar içen biri ortalama 300mg kafein alıyor demektir. Bu miktar İngiliz Eczacılık Kodeksi’nce kabul edilen (650mg saf kafein) günlük dozun yarsından azdır.
Kafein beyindeki kılcal damarların genişlemesine neden olur. Bu da kan hareketinin hızlanmasını, insanların canlılık kazanmasını ve yorgunluklarının azalmasını sağlar.
Kafeinin kolesterolü arttırıcı etkisi de olduğu söylenmektedir.

Yeni bir doğal güç – THEANİN
Çayın kafein içermesine rağmen neden kahve ile aynı derecede uyarıcı etki göstermediğini hep merak etmişimdir. Yanıt bilimseldir. Çat, theanin adı verilen çaya özel bir aminoasit içermektedir. Theanin, çayın rahatmatıcı melokülüdür.

Sakinleştirici etki

Araştırmacılar çayda bulunan theaninin kafeinin aşırı canlılık verici etkisini sakinleştirici etkisiyle dengelediğini bulmuşlardır. Bu durum stresin doğal panzehirinin çayda bulunması demektir!
Japonya’da theaninin bebek besinleri dışında bütün besinlerde kullanılmasına onay verilmiştir. Japonlar yumuşak içeceklerine ve sakızlarına rahatlatıcı amaçlı theanin katmaktadırlar.
Theaninin bu sakinleştirici etkisi plasebo değildir. Theanin ile beyindeki alfa dalgalarında artış olduğu bilinmektedir. Theanin etkisi sıcak bir banyo yapmak veya masaj yaptırmakla karşılaştırılmaktadır. Theanin, uyuşukluk ve uyku hali oluşturmaz. Ayrıca sakinleştirici ilaçlar gibi sürekli içildiğinde hafızaya veya zekaya da herhangi bir zarar vermez. Tam tersine öğrenme ve hatırlama yeteneğini geliştirir. Üzgün bir ruh halinde bile theanin konsantrasyonu ve düşünce odaklanmasını arttırır. Japonların hala dünyanın en uzun yaşayan insanları olduğunu unutmayın! Bu biraz da theaninin oluşturduğu huzurdan kaynaklanıyor olmalıdıra.s

sevgiyle kalına.s.
 
X