Cumhuriyet, Kadının Gücüyle Yaşıyor!
Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil, bir nefes gibi içimize dolan özgürlük duygusudur. Aynı zamanda bir milletin küllerinden yeniden doğuşunun, bir halkın kendi kaderini çizme cesaretinin adıdır.Her 29 Ekim sabahı, sanki hava biraz daha ferah, gökyüzü biraz daha mavi olur. Sokaklar, balkonlar, çocukların gülüşleri kırmızı beyaza bürünür. Her adımda geçmişin sessiz kahramanlarıyla, tarih boyunca emeği geçen kadınların izleri hissedilir. O gün, kalplerimizde tarifsiz bir gurur, gözlerimizde ışıltı vardır. Çünkü o gün, bu toprakların kaderi değişmiştir.
Cumhuriyet, bir halkın yeniden doğuş hikâyesidir. Ama o hikâyenin en güçlü satırlarında kadınlar vardır. Sessizce, kararlılıkla, inançla. Atatürk’ün “Ey kahraman Türk kadını” diye başlayan o sözleri, sadece bir hitap değil, bir devrimin özüdür. Çünkü Cumhuriyet’le birlikte kadın fikirde, eğitimde, sanatta, siyasette yerini aldı. Artık sadece bir anne, eş ya da kız değil, aynı zamanda öğretmen, doktor, yazar, mühendis, sanatçı oldu. Cumhuriyet öncesinde kadın, toplumda çoğu zaman görünmezdi. Eğitim hakkı yoktu, meslek edinmek neredeyse imkânsızdı.
Ama Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, kadın artık evin süsü değil, toplumun temeli olarak görülmeye başladı. 1930’da belediye seçimlerinde, 1934’te milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı geldi. Düşünsenize, daha birçok ülkede kadınlar bu hakka sahip değilken, Türkiye’de kadınlar sandık başına gidiyordu! 1923’ten itibaren kadınlar okullara, üniversitelere adım attı fabrikalarda, atölyelerde, kamu hizmetinde yer aldı. 1930’da belediye seçimlerinde oy kullanabildi, 1934’te milletvekili seçilme hakkına kavuştu. Düşünsenize daha birçok ülke kadınlarına bu hakları vermemişken, Türkiye’de kadınlar kendi seslerini duyurabiliyordu!
Atatürk, bu devrimin merkezine kadını yerleştirdi. Çünkü biliyordu ki, bir milletin yarısı zincirliyse, o millet yürüyemez. O yüzden Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil, bir özgürlük manifestosuydu. Kadın için ise, yeniden doğuşun adıydı.
Cumhuriyet sayesinde kız çocukları okula gidebildi, doktor, öğretmen, avukat olabildi. Fabrikalarda çalıştı, sanatla buluştu, düşüncelerini özgürce söyleyebildi. Bugün biz kadınlar, sokağa başımız dik yürüyebiliyorsak, fikirlerimizi korkmadan dile getirebiliyorsak, işte o 29 Ekim sabahının ışığı hâlâ yolumuzu aydınlatıyor demektir.
Cumhuriyet Bayramı sadece bir tarih değildir, her kadının kalbinde atan bir gururdur. Çünkü Cumhuriyet, kadının sesidir, nefesidir, gücüdür. O yüzden bu bayram, sadece geçmişi anmak değil, geleceğe söz vermektir. Eşitlikten, özgürlükten, adaletten asla vazgeçmeyeceğiz.
Bugün balkonlarımızı süsleyen her bayrak, yüreğimizdeki minnetteliğin sembolü. Her Yaşasın Cumhuriyet! çığlığı, bir kadının Ben varım! deyişidir.
Bugün bir kadın sabah işe giderken omzuna aldığı çantasını özgürce taşıyabiliyorsa, bir kız çocuğu hayal ettiği mesleği seçebiliyorsa, bir anne kızına “Sen her şeyi başarabilirsin” diyebiliyorsa işte o, Cumhuriyet’in gerçek zaferidir. Çünkü Cumhuriyet yalnızca bir yönetim biçimi değil, hayatın her alanına yayılan eşitliğin, özgürlüğün ve cesaretin adıdır.
Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak sadece geçmişi anmak değil, her gün biraz daha özgür, eşit ve umut dolu bir toplum olmayı seçmektir. O yüzden bu gün, hepimize hatırlatır, kadın varsa, Cumhuriyet vardır. Ve Cumhuriyet, kadının adıdır.
Kutlu olsun Cumhuriyetimizin 102. yılı!