Eşitlik Evde Başlar; Günlük Hayatta Kadın Hakları!​

Eşitlikten söz etmek çoğu zaman büyük meydan okumalarla, yasal düzenlemelerle ya da sokaklarda yankılanan toplumsal hareketlerle özdeşleştirilir. Oysa gerçek eşitlik, çoğu zaman sessizdir. Sabah kahvaltısında hazırlanan çayda, çocukların ödevini birlikte yaparken kurulan cümlelerde, akşam yemeğinden sonra kimin bulaşığa uzandığında gizlidir. Eşitlik, bir anda değil küçük, tekrar eden davranışlarla, farkında olmadan şekillenir.

cagdas kadin.webp

Ev sadece bir barınak değildir, değerlerin, rollerin ve kimliğin ilk kez tanımlandığı yerdir. Çocuğun gözünde anne ve baba nasıl davranıyorsa, dünya da öyle görünür. İşte bu yüzden, toplumun adalet anlayışı önce evin içinde doğar. Evin duvarları arasında sergilenen tutumlar, dışarıdaki ilişkilerin, iş yerindeki dengelerin ve toplumsal normların sessiz bir provası gibidir. Kadınların görünür ya da görünmez yükleri, çoğu zaman tam da bu sessiz sahnelerde birikir.

Kadın hakları yalnızca kamusal alanda savunulacak bir dava değil, evin içinde yaşatılacak bir farkındalıktır. Bir sofrada herkesin aynı anda oturabilmesi, kararların birlikte alınması, sen yaparsın yerine biz yapalım denmesi, bunların her biri birer insan hakkıdır. Eşitlik, mahkemede kazanılan bir dava değil mutfakta, salonda, hatta çocuk odasında yaşanan küçük devrimlerin toplamıdır.

Gerçek eşitlik, kimsenin diğerine minnet duymadan var olabildiği bir düzen kurabilmektir. Kadının yükünü hafifletmek için yapılan yardımlar değil, o yükün zaten paylaşılması gerektiğinin içselleştirilmesidir. Çünkü hak, lütuf değildir. Kadın hakları da bir jest değil, varoluşun kendisidir.

İşte bu yüzden, kadın haklarının temeli yasaların satır aralarında değil, evdeki sohbetlerde atılır. Gülümsemenin içinde saklı bir anlayış, sessiz bir teşekkür, birlikte verilen küçük bir karar, bütün bunlar eşitliğin en sade ama en güçlü biçimleridir. Evde kurulan bu denge, toplumsal adaletin ilk basamağıdır. Çünkü toplumu şekillendiren, her sabah aynı sofrada buluşan insanların birbirine nasıl baktığıdır.

Günlük hayatta eşitlik, büyük jestlerden çok rutin davranışlarla kurulur. Ev işlerinin, çocuk bakımının ve duygusal emeğin kimin omuzlarına düştüğü, kimin karar verdiği, kimin sesinin daha çok duyulduğu, tüm bunlar hak ve görev tanımlarımızı şekillendirir. Bir evde iş bölümü adil olduğunda, kadınlar sadece zaman kazanmaz, görünürlük, saygı ve karar süreçlerine katılım gibi daha derin haklar da gerçek olur. Bu, bir lüks değil insan onurunun, kişinin potansiyelini gerçekleştirebilmesinin ve toplum içinde hak sahibiymiş gibi davranılmasının zemini demektir.

Eşitliğin pratik yüzü bazen basit, bazen incelikli ayarlamalar ister. Örneğin bir çiftin ortak sorumlulukları paylaşması, yalnızca çamaşır ya da bulaşık meselesi değildir, bu paylaşım karar süreçlerine eşit erişimin, mesleki hedeflere destek olmanın ve duygusal emeğin paylaşılmasının da sembolüdür. Ayrıca ev içinde çocuklara model olan davranışlardır. Kız çocukları evde eşitlikle büyüdüğünde, gelecekte haklarını talep etme konusunda daha özgüvenli, erkek çocukları ise paylaşmayı ve sorumluluğu doğal karşılayan yetişkinler olma ihtimali daha yüksek olur. Böylece evde atılan her adım, toplumun ileri tarihine küçük ama sağlam taşlar bırakır.

Bununla birlikte evde eşitlik sadece iki kişi arasındaki adaletten ibaret değildir. Geniş aile bağları, kuşaklar arası beklentiler ve kültürel kodlar da günlük hayatı etkiler. Anneanneye, kayınvalidesine veya komşuya karşı davranışlar, erkek işi veya kadın işi kalıplarının sürdürülüp sürdürülmediği, yakın çevremizin normlarını tekrar üretir veya değiştirir. Eşitlik isteyen bir ev, bu kalıplara nazik ama kararlı bir sorgulama getirir. Neden böyle düşünüyoruz? Bu, kırıcı olmak değil, daha çok bilinçli olmakla ilgilidir. Sorgulamanın tonu nazik, tutumu sabırlı olursa, değişim de kalıcı olur.

Elbette pratik çözümler de önemlidir. Zaman planlaması, görev paylaşımında şeffaflık, ekonomik kararların birlikte alınması ve duygusal emeğin görünür kılınması gibi adımlar günlük hayatı dönüştürür. Ancak daha da belirleyici olan, bu adımların yük değil ortak yatırım olarak görülmesidir. Kadın hakları evde sağlam bir yere oturduğunda, kadının toplumdaki varlığı sadece daha fazla görünür olmakla kalmaz, ekonomik bağımsızlık, eğitim fırsatlarına erişim ve karar süreçlerine katılım gibi alanlarda da somut gelişmeler yaşanır.

Eşitlik aynı zamanda empati ve iletişim meselesidir. Bazen insanlar iyi niyetle de olsa karşı tarafın emeğini hafife alabilir veya görünmez kılabilir. Bu tür durumlarda sert yüzleşmeler yerine, küçük ama net konuşmalar ve günlük rutinlerin birlikte gözden geçirilmesi daha etkilidir. Ben de yoruluyorum demek cesaret ister, bunu birlikte yapalım demek ise pratik bir çağrıdır. Evde eşitliğin dili, suçlama değil, paylaşım davetidir.

Son olarak, evde başlayan eşitsizliklerin toplumsal yansımalarını göz ardı etmemeliyiz. İş dünyasında terfi etmeyen, daha az ücret alan veya kamu kararlarında söz sahibi olamayan kadınların pek çoğunun hikayesinde evdeki görünmez yükler önemli bir faktördür. Dolayısıyla değişim sadece bireysel bir iyileşme değil, kolektif bir güçlenmedir. Eşitliğin evde filizlenmesi, toplumsal adaletin daha geniş topraklarında filizlenmesine imkan tanır.

Her sabah mutfakta paylaşılan bir görev, akşam yatmadan önce yapılan kısa bir konuşma veya hafta sonu planlarının ortaklaştırılması, büyük hükümler gerektirmeyen ama etkisi uzun vadeli alışkanlıklardır. Eşitlik evde başlar çünkü orada öğrendiğimiz davranışlar, inandığımız değerler ve kurduğumuz ilişkiler, dışarıdaki dünyaya taşıdığımız ilk gerçekliktir. Bugün atacağımız küçük ama bilinci adımlar, yarının daha adil, dengeli ve özgür toplumlarını inşa edecek!