Aşkta Küçük Şeyler; Gerçekten En Önemlileri mi?!​

Aşkta hep büyük anların peşindeyiz ya, hani o film sahnelerini andıran, nefes kesen, hayatım değişti dedirten anları. Oysa gerçek ilişki, koca bir aşk hikâyesi yazılırken satır aralarına gizlenen küçük anlardan oluşuyor. Birbirine tutulmuş iki insanın kalbi, aslında devasa romantik jestlerle değil, pek fark edilmeyen ama içten içe ruhu kıpırdatan minicik davranışlarla ısınıyor. Peki bu küçük şeyler gerçekten bu kadar önemli mi? Belki de aşkın en sessiz kahramanları oldukları için evet. Ama gel bunu bir romantik filmin klişelerine takılmadan, biraz gülümseyerek, biraz düşünerek birlikte keşfedelim.


İlişkinin ilk aylarında her şey taze meyve gibi kokar, heyecan bol, enerji yüksek, mesajlara verilen yanıtlar ışık hızında. Zaman geçtikçe bu tazelik elbette biraz solar ama yerini çok daha derin bir his alır. İşte o derinliği ayakta tutan şey çoğu zaman çarpıcı cümleler, büyük sürprizler, evlilik teklifleri ya da Instagram’da parlayan romantik pozlar değildir. İki kişinin birbirine kurduğu minik, sessiz, günlük köprülerdir. Birlikte kahve içmek, evden çıkarken omuza bırakılan hafif bir el, kapıyı birbirine tutmak, o kadar sade, o kadar sıradan şeyler ki dışarıdan bakınca ne var bunda? dersin. Ama işte bütün mesele o ne var bunda?´nın ilişkide yarattığı sıcaklık.

Aşkta küçük şeylerin kıymeti biraz da bu yüzden artıyor, onlar kendiliğinden gelişir, hesaplanmış değildir. Şimdi şöyle bir jest yapayım da partnerim etkilensin tipi kurguların aksine doğal akar. Birinin sen daha söylemeden çayına kaç şeker istediğini bilmesi gibi. Müthiş bir olay değildir ama orada, tam kalbinin orta yeri var ya, işte oraya minicik bir işaret bırakır, “Seni önemsiyorum.” Büyük sözlere ihtiyaç duymaz, küçük davranışların büyüyen etkisi tam olarak budur incelik, gösterişsiz bir özen ve güven hissi yaratmaları.

Tabii küçük şeyler deyince herkesin aklına aynı şey gelmez. Kimisi için sabah kahvesinin yanına iliştirilmiş bir post-it’in üzerine karalanmış minicik bir gülümseme yüzü çok değerlidir, kimisi için akşam eve gelirken alınmış sevdiği çikolata. Önemli olan, davranışın kendisinden çok o hareketin taşıdığı “Seni düşündüm” mesajıdır. Çünkü düşünülmek, bu çağın lüksü hâline geldi. İnsanlar birbirine hızla değip geçiyor, o yüzden birinin durup seni gerçek anlamda fark etmesi oldukça kıymetli bir hâl aldı.

Bu küçük jestlerin ilişkilerdeki aslında en büyük etkisi, alışkanlık ile umursamazlık arasındaki o ince çizgiyi belirginleştirmesidir. Bir ilişkide küçük şeyler tamamen kaybolduğunda, iki kişi arasında görünmez bir mesafe oluşmaya başlar. Büyük tartışmaların, ayrılık konuşmalarının kökünde bile çoğu zaman kaybolmuş küçük detaylar vardır. Kimse “Bana çiçek almadı” diye değil, “Benimle ilgilenmeyi bıraktı” diye kırılır. Çiçek sadece semboldür, mesele çiçek değildir. Asıl mesele, hatırlanıp hatırlanmadığın, fark edilip edilmediğin, değer görüp görmediğindir.

Bazen çiftler küçük şeylerin gücünü hafife alır, “o kadar da büyütülecek mesele değil” derler. Oysa aslında mesele basitliği değil, devamlılığıdır. Bir ilişkiyi ayakta tutan şey büyük romantik patlamalar değildir, kalbi yormayan, hayatı zorlaştırmayan ama ilişkide güven hissini besleyen o istikrarlı minik davranışlardır. Hatta kimi zaman insan, partnerinin ona nasıl baktığını bile fark eder ve sadece bu bile ilişkide onarıcı bir etki yaratır. Bir bakış, çok küçük değil mi? Ama doğru anda geldiğinde bir insanın bütün kalbini toparlayabilir.

Ama burada bir yanlış anlamayı düzeltelim, küçük şeylerin büyüsü, partnerin her dakika minik jestler yapması gerektiği anlamına gelmez. Öyle bir ilişki yorucu olurdu. Sürekli bir çaba hâli değil, doğal bir akıştan bahsediyoruz. Biri diğerine mutluluk performansı sergilemek zorunda değil. Özen gösterme hali abartıldığında da yapaylaşır. Küçük şeylerin güzelliği, spontane oluşundadır. Bir kere yapılınca değil, zaman zaman hatırlandığında kıymetlidir.

Elbette her küçük şeyin romantizmle ilgisi yok. Bazen partnerinin yorgun olduğunu görüp bulaşığı sessizce yıkamak bile küçük görünen ama şaşırtıcı derecede güçlü bir davranıştır. Çünkü romantizm her zaman kalbe değil, bazen de omuzlara dokunur. İnsan sadece sevilmek değil, anlaşılmak da ister. O anlaşılma hissi küçük şeylerde kendini daha net belli eder. Büyük sözler çoğu zaman daha kolaydır, ama günlük hayatın içinde kalpten çıkan minik hareketler çok daha gerçek hissettirir.

Sonuçta aşkta asıl mesele, büyük anıları süsleyen minik ayrıntıları fark edebilmek. Çünkü bir ilişkinin uzun vadeli mutluluğu, büyük olaylardan çok, iki insanın birbirinin hayatına kattığı küçük güzelliklerin toplamıdır. Hatta çoğu kadın (ve erkek aslında) büyük jestler karşısında şaşırabilir ama küçük şeyler karşısında yumuşar. Çünkü küçük şeyler, insanın en savunmasız yerini hedefler, görülme ihtiyacını.

Belki de aşkın sihri tam burada yatıyor. Büyük şeyler anlık mutluluk verir, küçük şeyler ise devam eden bir sıcaklık. Ve sıcaklık sürdüğü sürece, ilişki kendi ritmini bulur. Bazen bir kahve kupasının kenarındaki dudak payı, bazen saçını düzeltirken partnerinin usulca tuttuğu el, bazen bir gülüşün ardından gelen minicik bir dokunuş. Büyük değil belki, ama kalpten, ve çoğu zaman en çok kalan, en çok iyileştiren, en çok bağ kurduran işte bunlar olur.

O yüzden evet, aşkta küçük şeyler gerçekten en önemlileri olabilir. Hatta çoğu zaman en gerçek, en samimi, en unutulmaz olanlar da onlar olur. Çünkü aşk, büyüklükte değil, detaydaki incelikte saklıdır.

Aşkın en büyük sırrı, kocaman anlarda değil, iki kalbin birbirini sessizce anladığı o küçücük detaylarda saklıdır!