Gözlerinin Ardındaki Kadın; İçine Bakma Zamanı!​

Her sabah, belki aceleyle hazırlanırken ya da uykulu bir şekilde yüzünü yıkarken, aynanın karşısına geçiyorsun. Camın soğuk yüzeyinde beliren görüntünle göz göze geliyorsun. Bazen bir bakışta geçip gidiyorsun, bazen uzun uzun durup kendine bakıyorsun ama farkında olmadan hep aynı şeyi yapıyorsun, kendini izlemek yerine kendini yargılıyorsun.
Ve o anda, camın ardında başka bir dünya beliriyor. Sanki iki paralel evren arasında ince bir çizgi var, biri senin gerçekliğin, diğeri ise olmak zorunda hissettiğin kişi. O sınırda sıkışıp kalmış bir yüz, bir ruh!

aynadaki sen.webp

Aynadaki kadın sana çoğu zaman tanıdık ama bir o kadar da yabancı gelir. Çünkü o, sadece bugünün yansıması değildir. Çocukluğundaki gülüşten, ergenlikteki güvensizliklerinden, yaşadığın kırılmalardan, başardığın şeylerden, sustuğun cümlelerden ve kuramadığın hayallerden bir iz taşır. Gözlerinin derininde birikmiş yüzlerce anı, binlerce duygu vardır ama sen çoğu zaman yalnızca saçının nasıl durduğuna ya da makyajının kusursuz olup olmadığına takılırsın.
Oysa orada, kirpiklerinin ardına gizlenmiş koca bir evren vardır. Göz bebeklerinin içinde küçücük bir çocuk hâlâ ormanda kaybolmuş, yetişkin bir kadın hâlâ “yeterince iyi miyim?” sorusunu fısıldar. Belki de aynaya bakarken gördüğün şey yalnızca görüntün değil, varoluşunun yankısıdır.

Toplum seni küçük yaşlardan itibaren şekillendirmeye başlar. Kızlar böyle durmaz, Biraz kilo mu aldın?, Saçlarını öyle yapma, yüzünü kapatıyor gibi cümleler, kim olduğunu değil, nasıl görünmen gerektiğini öğretir. Yıllar geçer ve bir gün fark edersin ki aynaya baktığında kendini değil, başkalarının görmek istediği hâlini izliyorsun. Gözlerinin içine bakmaya cesaret edemezsin çünkü orada gerçek sen durmaktadır, maskesiz, filtresiz, savunmasız.
Ve belki de bu yüzden aynalardan korkarız biraz. Çünkü onlar kimseye yalan söylemez, sosyal medyanın filtreleriyle, gülüşlerinle, makyajınla saklayabildiğin şeyleri, ayna saniyesinde açığa çıkarır. Onun karşısında durmak, bir tür yüzleşmedir aslında, kendinle, geçmişinle, ve sustuklarınla.

Ama aynanın en güzel yanı şudur, ne kadar gizlemeye çalışırsan çalış, seni senden daha iyi tanır. Her sabah yüzüne bakarken sadece fiziksel değil, duygusal bir yansıma da görürsün. Yorgunsan fark eder, üzgünsen gizleyemezsin. Bazen makyajla saklanmaya çalıştığın o çizgi, bir kahkahanın izidir, bazen göz altındaki morluk, bir gecelik uykusuzluktan değil, yılların ağırlığındandır.

Ayna, bir tür zaman yolcusudur aslında. Yüzüne bakarken hem geçmişteki hem de gelecekteki seni aynı anda görürsün. Çünkü insan, değiştikçe yüzü de değişir ama bazı bakışlar vardır, yıllar geçse bile aynı kalır. O bakışlar, kim olduğunu hatırlatır sana unuttuğun anlarda bile.

Bir gün aynanın karşısında biraz daha uzun kal. Gözlerinin içine gerçekten bak, kaşlarını düzeltmeden, yüzünü eğmeden, nefesini tutmadan, sadece bak. Orada kim olduğunu hatırlayacaksın. Yalnızca bir yüz değil, bir ruh göreceksin. Düşmüş, kalkmış, sevmiş, üzülmüş, ama hâlâ orada olan bir kadın. Kendi ışığını yeniden bulmak isteyen, bazen yorulsa da vazgeçmeyen biri.

Belki fark edeceksin, o gözlerde yalnızca sen yok. Annenin bakışı, ninenin sesi, gençliğinde dinlediğin bir şarkının duygusu var, her biri bir parça, her biri seni sen yapan detay. Ve sen bütün o parçaların toplamısın, hiçbirini inkâr etmeden, hiçbirini unutmaya çalışmadan.

Kendine karşı nazik olmayı öğrenmek, hayatta atılacak en devrimci adımlardan biridir. Çünkü kadınlar genellikle başkalarına gösterdikleri sevgiyi kendilerinden esirger. Oysa aynaya baktığında karşında duran kişi, senin en sadık dostundur. Onunla kavga etmek yerine barışmayı seç. Kusurlarını kabullen, çünkü seni benzersiz yapan da onlar. Göz altı halkaların, gülümserken beliren çizgilerin, hatta dudaklarının kenarındaki o minik asimetri, hepsi birer hikâye anlatır.
Kendinle barışmak, ruhunun elini tutmaktır. “Artık yeter, ben böyle de güzelim.” diyebilmektir, ve belki de asıl güzellik, o anda başlar.

Zamanla fark edeceksin ki güzellik aslında bir yüz meselesi değil, bir enerji meselesidir. İçinde ne kadar huzur varsa, aynadaki yansıman da o kadar ışıldar. Kendine şefkatle yaklaştığın günlerde yüzündeki ifade bile değişir. Çünkü içsel barış, hiçbir fondötenin veremeyeceği bir ışıltı bırakır.
Belki de o ışıltı, binlerce yıl önce yaşamış kadınların bile bildiği bir şeydir. Kadim zamanlarda kadınlar aynaya bakmaz, suya bakardı. Suyun dalgası yansımasını bozsa da, yine de kendini görürdü, çünkü görmeye niyeti vardı. Senin de aynadaki görüntünü sevmen için önce görmeye, sonra anlamaya niyet etmen yeterli.

Belki de günün birinde aynanın karşısına geçip kendi yansımanla gülümseyeceksin. O gülümseme, başkalarına görünmek için değil, kendinle yeniden tanıştığın için olacak. Çünkü yıllar sonra anlayacaksın ki bütün o arayış, dışarıda değil, hep o aynanın içindeydi, orada, sana bakan o gözlerin ardında saklı olan kadında.

Ve işte tam o anda, aynadaki yansımaya son bir kez baktığında fark edeceksin, aradığın huzur, sevgi ve kabul hissi hiçbir zaman dışarıda, insanlarda, onaylarda ya da kusursuzlukta saklı değildi. Onlar hep oradaydı sessiz, sabırlı ve derin bir yerlerde, gözlerinin ardında seni bekliyordu. Belki yıllardır susturulan o iç sesinle, belki de kalbinde bir köşede unutulmuş bir sıcaklıkla, o an anlayacaksın ki kendinle barışmak, dünyayla barışmaktan çok daha büyük bir mucizeymiş.