Ekran Süresi Ne Zaman, Ne Kadar? Bebeklerde ve Küçük Çocuklarda Dijital Denge!​

Günümüzde anneler için teknolojiden uzak durmak neredeyse imkânsız. Evde temizlik yaparken ya da birkaç dakikalık nefes almak istediğimizde elimiz hemen uzanıyor, ya çizgi film açıyoruz ya da bebek şarkılarını. Bazen içimiz rahat etmiyor ama bazen de bir şey olmaz canım, hem öğreniyor diye kendimizi ikna ediyoruz. İşte tam da bu noktada devreye giriyor bir anne olarak hepimizin merak ettiği o sorular, Ekran süresi zararlı mı?, Bebeğim ne zaman ekrana bakabilir?, Ne kadar süre uygundur?, Televizyon ve tablet aynı şey mi?

anne ve bebek.webp

Tüm bu soruların yanıtı, aslında tahmin ettiğimizden daha net. Ancak mesele sadece süre değil, içerik, yaş, eşlik eden bir yetişkinin varlığı ve ekranla kurulan ilişkinin şekli de en az süre kadar önemli.

Öncelikle şunu söylemek gerek, 0-2 yaş arasında ekran önerilmiyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) ve Türkiye’deki pek çok çocuk gelişimi uzmanı bu konuda hemfikir. Bu yaş aralığı, çocuğun gerçek dünya ile temas kurarak, hareket ederek, dokunarak ve göz temasıyla öğrenmeye en açık olduğu dönem. Beyin gelişiminin en hızlı olduğu bu ilk iki yılda, pasif ekran maruziyeti yani yalnızca izlemek, çocuğun dikkatini dağıtmakla kalmaz, dil gelişimini yavaşlatabilir, empati yeteneğini köreltebilir, uyku düzenini bozabilir ve sosyal iletişim becerilerini zayıflatabilir.

Ancak gerçek hayatta her şey siyah ve beyaz değil. Bazı anneler yalnız, bazıları çalışan, bazıları iki çocukla ilgileniyor. Elbette bir bebek bazen kısa süreli ekrana maruz kalabilir. Bu bir anne için kötü olduğu anlamına gelmez. Asıl önemli olan bu ekran süresinin alışkanlığa dönüşüp dönüşmediğidir. Örneğin, yemek yedirmek için sürekli telefondan video açmak, zamanla çocuğun yemeği sadece ekranla ilişkilendirmesine neden olabilir. Aynı şekilde uyumadan önce açılan masal videoları, beyin uyarıldığı için uykuya geçişi geciktirebilir.

Eğer çocuk 18-24 ay arasındaysa ve tamamen engellenemeyen bir ekran süresi söz konusuysa, ebeveyn eşliğinde, etkileşimli, kısa süreli içerikler tercih edilmelidir. Burada amaç çocuğun yalnızca izleyici olmaması, ebeveynle birlikte bakıp konuşmasıdır. Örneğin bir hayvan videosu açıldığında, “Bak bu bir zürafa, boynu ne kadar uzun değil mi?” gibi küçük cümlelerle çocuğun hem dil gelişimi hem sosyal becerileri desteklenebilir.

2 yaşından sonra ekran süresi biraz daha esnek hâle gelir. Uzmanlar 2-5 yaş aralığında günde maksimum 1 saat, kaliteli içeriklerle sınırlı ekran süresine izin verilebileceğini söylüyor. Ama burada da kritik bir detay var, 1 saat ekran demek 1 saat yalnız bırakılmış çocuk demek olmamalı. Mümkün olduğunca birlikte izlemek, ardından içerik hakkında konuşmak ve ekrandaki karakterle hayat arasında bağ kurmak gerekir. Aksi halde çocuk, renkli ekranları gerçek hayattan daha ilgi çekici ve önemli görmeye başlar. Bu da ileride dikkat eksikliği, davranış problemleri, bağımlılık ve içe kapanıklık gibi sorunlara zemin hazırlar.

Ayrıca ekran sadece ekran süresi değildir. İçeriği, rengi, sesi, ritmi, dil seviyesi, reklam içeriği gibi detaylar da önemlidir. Ne izlediği, ne kadar izlediğinden daha büyük bir etki bırakabilir. Bir çocuğun izlediği içerik bağıran, hızlı sahneli ve sürekli değişen videolarsa, bu durum çocuğun dikkat süresini ciddi biçimde azaltabilir. Hızlı geçişli içerikler çocukların sabırsız, çabuk sıkılan ve tek odaklı bireyler hâline gelmesine neden olabilir.

Peki ne izletilebilir? Özellikle 2 yaş sonrası için yavaş tempolu, gündelik yaşamı anlatan, doğa, hayvanlar, renkler gibi kavramları işleyen programlar seçilebilir. Bolca şarkı ve ritim içeren, sakin ve sade anlatımlı animasyonlar tercih edilmelidir. Ses seviyesi düşük, ekran parlaklığı yumuşak olan yayınlar daha sağlıklıdır. Şiddet, bağırma, korkutma, yarışma, cezalandırma gibi temalar içeren içerikler küçük yaş grupları için uygun değildir.

Çoğu zaman anneler olarak çocuğumuzun ekranla kurduğu ilişkiyi gözlemliyoruz ama bazen o sessizlik hali o kadar cazip geliyor ki, özellikle birden fazla çocuğu olan, evde yalnız kalan ya da çalışmak zorunda olan anneler için ekran, bazen bir kurtarıcı gibi hissedilebiliyor. Bu noktada suçluluk duygusuna kapılmak yerine, bu dengeyi nasıl daha bilinçli hale getirebileceğimize odaklanmak çok daha gerçekçi ve yapıcı bir yol olur.

Ebeveynlerin çoğu zaman fark etmeden düştüğü tuzaklardan biri de duyguları bastırmak için ekran kullanmak. Çocuk ağladığında video açmak, sıkıldığında hemen telefon vermek ya da öfkelendiğinde bir uygulamayla dikkatini dağıtmak. Kısa vadede işe yarıyor gibi görünse de uzun vadede çocuk kendi duygularıyla baş etmeyi öğrenemiyor. Öfkesini bastırmayı, hayal kırıklığını anlamayı, sıkılmayı kabul etmeyi öğrenmeden büyüyen bir çocuk, daha sonra hayatın gerçeklerine karşı daha dayanıksız olabiliyor.

Bir diğer önemli nokta da ekranın çocukla anne ve baba arasına girmesi. Küçük bir çocuk için en değerli şey, yetişkinle kurduğu göz teması, yüz mimikleri ve sıcak bir sesle konuşmaktır. Oysa ekranla geçirilen zaman arttıkça bu bağ zayıflayabiliyor. Çocuk artık duygu düzenlemesini dışsal bir uyaranla, yani ekranla yapmaya başlıyor. Halbuki biz ebeveynler olarak çocuğun aynasıyız, onun duygularını bizim yüzümüzde tanır, güven duygusunu bizim bakışlarımızla inşa eder.

Burada önemli olan şey, ekranı tamamen ortadan kaldırmak değil, çocukla birlikte dijital disiplini oluşturmak. Bu, çocuğa erken yaşta sınır kavramını öğretmek için de harika bir fırsattır. Evet, video izleyebilirsin ama önce 5 dakika kitap okuyacağız, veya Tamam, çizgi film açalım ama yemek bittikten sonra, gibi küçük ama tutarlı kurallar çocukların güvenli alanı olur. Çünkü sınır, sevgiyle konduğunda çocuk için baskı değil, huzur getirir. Kuralsızlık çocuk için özgürlük değil, kaybolmuşluk yaratır.

anne ve cocuk2.webp

Uzmanlar ekranla geçirilen zamanın niteliğini artırmak için 3C Kuralından bahseder;

Content (İçerik); Ne izliyor?
Context (Bağlam); Kiminle izliyor?
Child (Çocuk); Hangi yaşta, nasıl bir gelişim evresinde?
Bu üç soruya verilen yanıtlar, ekran süresinin zararlı mı yoksa faydalı mı olduğunu büyük ölçüde belirler.

Ayrıca ekran süresiyle bağlantılı olarak uyku düzeni de sıkça bozulur. Akşam saatlerinde mavi ışığa maruz kalan bebek ve çocukların melatonin salgılaması baskılanır, yani uyku hormonu devreye giremez. Bu da geç uyuma, sık uyanma, kabus görme ya da sabah yorgun uyanma gibi sorunlara yol açabilir. Bu yüzden özellikle yatmadan 1 saat önce ekranlara veda etmek, sadece çocuklar için değil, anne ve baba için de oldukça önemlidir.

Peki ekran süresini azaltmak için neler yapılabilir?

Evde mutlaka ekransız zamanlar ve ekransız alanlar belirleyin. Örneğin yemek masasında hiçbir cihaz açık olmamalı.

Çocuğunuzla birlikte basit aktiviteler yapın, birlikte çorap eşleştirin, hayali bir restoran kurun, evin içinde piknik yapın. Bunların hepsi onun gelişimine katkı sağlar.

Sesli kitaplar, müzikli hikâyeler ya da kukla gösterileri gibi alternatifler sunun.

Çocuğunuza model olun. Telefonla konuşurken bile göz temasından kaçmayın. Çünkü siz telefondayken gözlerinin sizi aradığını fark etmemek, aslında en büyük eksikliktir.

Ve en önemlisi, sıkılmasına izin verin. Sıkılmak, çocukların hayal gücünü besler. Sıkılan bir çocuk oyuncak bulur, hayal kurar, bir oyunun lideri olur.

Son olarak,
Ekran süresi meselesi, annelik yolculuğunun sadece bir parçası. Ve bu yolculukta, kendinizi sık sık sorgulamanız çok doğal. Doğru mu yapıyorum?, Fazla mı ekran açtım?, Acaba gelişimine zarar mı verdim? gibi düşünceler hepimizin zihninden geçiyor. Ama unutmayın, mükemmel annelik diye bir şey yok.

Gerçek annelik, uykusuz gözlerle sabaha karşı bebek sallarken, bir yandan evi toplamaya çalışıp bir yandan kendinize iki lokma ayırmaya çalışırken yaşadığınız haldir. Gerçek annelik, bazen ekrana başvurup birkaç dakika nefes almaya çalıştığınız ama sonra yine vicdanınızla baş başa kaldığınız o ince duygudur. Ama en çok da, her şeye rağmen çocuğunuzu koşulsuz sevmeye devam ettiğiniz, sevginizin yönünü hiç kaybetmeden yol aldığınız o güçlü içsel bağdır.

Çocuklar annelerinin mükemmel olmasına ihtiyaç duymaz. Onlar için önemli olan, yanında olduğunuzu bilmektir. Sizin gözleriniz, sesiniz, dokunuşunuz onların en temel rehberidir. Bir gün ekranlar kapanır, videolar biter, oyunlar silinir, ama o size bakarken gözlerinde gördüğünüz sevgi, hiçbir zaman eksilmez.

Belki de en kıymetli şey, çocuğunuza yalnızca dijital sınırlar öğretmek değil, sevgiyi nasıl paylaşacağını, duygularla nasıl başa çıkacağını, gerçek dünyaya nasıl bağlanacağını da göstermektir. Çünkü o ekranlar bir gün susar, ama sizin sarıldığınız an, birlikte güldüğünüz o kısacık dakikalar, işte onlar, bir ömür çocuğunuzun kalbinde yankılanır.