Unuttuğum Renkler; Çocukluk Tutkumla Yeniden Buluşmam!​

Hayat bazen bizi öylesine bir telaşın içine sokuyor ki, çocukken elimizden düşürmediğimiz tutkuları unutuveriyoruz. Benim hikayem de tam olarak böyle başladı. Küçüklüğümde resim yapmayı, renklerle oynamayı, kağıtların üzerinde hayaller kurmayı çok severdim. Annemin eski defterlerinde, renkli kalemlerle çizilmiş kendi dünyamdan parçalar bulduğumda yüzümde istemsiz bir gülümseme belirirdi. O defterlerde bazen minik evler, bazen hayal ürünü çiçekler, bazen de tamamen saçma ama benim için çok özel çizimler vardı, her biri kendi küçük hikayesini anlatırdı. Renklerin birbiriyle dans etmesi, kalemin kağıt üzerinde bıraktığı hafif izler, o zamanlar beni saatlerce mutlu ederdi. Renkli kalemlerimi alıp boş bir sayfa karşısında kaybolmak, sanki kendi küçük evrenimi yaratmak gibi bir şeydi. Ama zaman ilerledikçe, okulun yoğunluğu, sorumluluklar ve büyüme telaşı ile birlikte kalemlerimi kenara koydum, renkleri unuttum. Günlük hayatın koşuşturmacasında, çocukluğumun o küçük mutlulukları bir köşeye sıkıştı, bazen hiç hatırlanmayan bir hayal gibi geride kaldı. Oysa içimde, belki fark etmediğim bir yerde, o renkli dünyayı hâlâ saklıyordum, sadece sessizce bekliyordu.

kadin sanatci.webp

Yıllar sonra, tamamen tesadüf eseri, bir arkadaşımın sosyal medyada paylaştığı bir resim atölyesi ilanını gördüm. İçimde hafif bir kıpırtı oldu, sanki çok eski bir melodiyi hatırlamış gibi, yıllardır unutulmuş bir notanın bana dokunduğunu hissettim. İlk başta tereddüt ettim, “Zaten yeteneğim kalmadı, kim görürse güler, belki de artık buna yetkim yok” diye düşündüm. Ama içimdeki o küçük çocuk sesi, o masum ve cesur ses, “denemelisin!” diyordu. O an bir kararlılık doğdu içimde, bir anda tüm tereddütlerimi kenara ittim ve kendimi bir hafta sonu atölyesine yazdırdım. Kalbim hafifçe çarpıyordu, bir yandan heyecan, bir yandan korku. Ama uzun zamandır hissetmediğim bir his vardı, umut!

İlk gün gittiğimde ellerim sanki o yıllar boyunca hiçbir şey yapmamış gibi garip geldi. Fırçayı tutarken parmaklarım istemsizce titredi, renkleri karıştırmak için gerekli olan o küçük sezgiler kaybolmuş gibiydi. Tuval karşısında otururken bir süre ne yapacağımı bilemedim, boş beyaz alan beni hem korkutuyor hem de davet ediyordu. Ama birkaç dakika sonra, çocukluğumdan gelen o heyecan, sanki derin bir uykudan uyanmış gibi bir anda geri geldi. Renklerin birbirine karışması, fırçanın tuvale dokunuşu, sanki yıllardır unuttuğum bir şarkıyı yeniden mırıldanmak gibiydi. O an fark ettim ki yetenek kaybolmamış, sadece derin bir uykuya dalmış ve yeniden hatırlanmayı bekliyormuş. İçimde bir yerlerde, o kayıp yeteneğin küçük kıvılcımları yeniden yanıyordu.

Atölyedeki diğer katılımcılar da farklı hikayelere sahipti, kimisi uzun süredir resim yapıyordu, kimisi benim gibi uzun bir ara vermişti. Her birinin motivasyonu, çabasındaki samimiyet ve heyecan bana ilham verdi. Ama asıl büyü, kendi içimde yaşandı. Her çizim, her renk kombinasyonu bana çocukken yaşadığım saf mutluluğu hatırlattı. Gözlerimle değil, kalbimle görmeye başlamıştım. Tuvalin üzerinde karışan renkler, benim duygularımın bir yansıması olmuştu adeta. Bu süreç bana bir şeyi net olarak fark ettirdi. Biz yetişkinler çoğu zaman hayatın yoğunluğunda kendimizi unuturuz, ama o unutulmuş yetenekler, sessizce bir köşede hep bekler, sadece hatırlanmayı ister.

Bu deneyimden sonra resim yapmayı günlük hayatımın bir parçası hâline getirdim. Sabah kahvemi içerken, küçük bir tuvalin başına oturup birkaç fırça darbesi yapmak, günün geri kalanına farklı bir enerji katıyor. Renklerin bana hissettirdikleri, birkaç dakikalık bu küçük ritüelin bile ruhumu nasıl beslediğini görünce şaşırıyorum. Ayrıca resimlerimi sosyal medyada paylaşmaya başladım, ne kadar küçük ve amatör olurlarsa olsunlar, gelen yorumlar bana büyük bir cesaret veriyor, hatta bazen başkalarını da kendi tutkularına dönmeleri için motive ediyor. Bir yeteneği yeniden keşfetmek, sadece yeteneğin kendisiyle değil, kaybolmuş bir parça kendinizi de bulmak demekmiş.

Hikayem, belki birçok kişi için küçük ve önemsiz görünebilir, ama benim için hayatıma renk katan, kendimi yeniden hatırlatan bir yolculuk oldu. Çocukken tutkuyla yaptığımız şeyler, yetişkinliğin karmaşasında kaybolabilir ama onları hatırlamak, yeniden keşfetmek her zaman mümkün. Önemli olan, o içsel kıpırtıyı duymak ve cesaretle adım atmaktan vazgeçmemek. Küçük bir adım bile bazen tüm hayatı değiştirebilir. Ve belki de asıl büyü, yeteneği yeniden keşfetmek değil kendimize verdiğimiz ikinci şansı fark etmekte yatıyor. Unuttuğumuz tutkular, aslında bize hatırlatmak istedikleri bir mesaj taşır. Hayat sadece sorumluluklardan ibaret değil, renklerle, hayallerle ve küçük mutluluklarla dolu. Şimdi her fırça darbesinde, sadece tuvali değil, kendi iç dünyamı da yeniden şekillendiriyorum. Ve bu yolculuk bana gösterdi ki, kaybolmuş sandığımız her yetenek, doğru zaman geldiğinde yeniden parlamayı bekler. Önemli olan cesaretle o anı karşılamak ve kendi renginizi dünyaya bırakmak. Tuvalin karşısında geçirdiğim birkaç saat, bana yıllar boyunca unuttuğum o saf mutlulukları hatırlatıyor ve yaşamı daha canlı hissettiriyor. Belki siz de unuttuğunuz bir yeteneğinizin peşinden gitmek istersiniz. Kim bilir, belki de hayatınızın en renkli ve beklenmedik anları tam o noktada sizi bekliyordur.