Çocuğa Kitap Okuma Alışkanlığı Kazandırma Rehberi!​

Çocuğa kitap okuma alışkanlığı kazandırmak, bazen görünmeyen bir hazinenin yerini tarif etmeye benzer, hazine oradadır, parlak ve merak uyandırıcıdır ama ona ulaşmak için küçük bir yolculuğa çıkmak gerekir. Bu yolculuğun en tatlı yanı ise çocuğun gözlerindeki o minik ışığın giderek büyümesini izlemektir. Çünkü kitap, çocuklar için çoğu zaman sadece hikâye demek değildir güven, yakınlık, sakinlik ve hayal gücüyle kurulan kocaman bir bağdır. Bu bağlılığı oluşturmanın yolu da kitabı bir zorunluluk değil, bir keşif oyunu gibi sunmaktan geçer. Ne kadar doğal, ne kadar eğlenceli, ne kadar kendiliğinden gelişirse, kalıcı olma ihtimali o kadar artar.

kitap okuma sevgisi.webp

Birçok anne kitabı çocuğa “bak okunacak şey” diye göstererek başlar ama çocuklar için en güçlü çekim aslında başkalarının yaşadığı keyfi gözlemlemektir. Sen sayfaları çevirirken yüzünde beliren gülümseme, komik bir cümleye gülüşün, şaşırdığın bir sahnede gözlerinin büyümesi, bunların hepsi çocuğun ilgisini manyetik bir güç gibi kendine çeker. Çünkü çocuk, annenin yaşadığı duyguyu paylaşmayı sever. Birlikte kitap okumak aslında iki kişinin ortak bir dünyanın kapısını aralaması gibidir. O yüzden kitap okumaya başlamadan önce ortamı küçük bir ritüele dönüştürmek bile sihir etkisi yaratır. Yumuşak bir ışık, koltuğun köşesine atılmış rahat bir battaniye, çocuğun sevdiği oyuncağının da dinleyici olarak yanınızda oturması. Böylece okuma dakikaları, çocuğun zihninde sıcak bir hatıraya dönüşür.

Doğru kitabı seçmek de bu yolculuğun önemli bir kısmını oluşturur. Yetişkin gözüyle mükemmel görünen bir kitap, bazen çocuğun dünyasında hiçbir karşılık bulmazken, senin aklına bile gelmeyen bir hikâye bir anda onun favorisi olabilir. Kimileri devasa kamyonların peşine düşer, kimileri dans eden filleri, kimileri ise masalın içindeki küçük ama çok çevik kahramanları takip eder. Bu yüzden önce çocuğun tepkilerini gözlemlemek gerekir. Bir karaktere daha uzun bakıyorsa, bir sayfayı geri çevirip tekrar incelemek istiyorsa ya da bir sahnede gülmekten kendini alamıyorsa doğru ipucu oradadır. Bazen sadece bir renk, bazen bir yüz ifadesi, bazen de hikâyedeki bir kelime bile bir çocuğun kalbinde merak kıvılcımını yakabilir.

Kitap okuma alışkanlığının sağlamlaşması için en etkili yöntemlerden biri, kitaplı anların hayatın içine karışmasıdır. Yani kitap okumak sadece yatmadan önce yapılan bir rutin değil, günün akışında kendiliğinden ortaya çıkan küçük mola anları da olabilir. Yemekler pişerken birkaç dakika kitap açmak, dışarı çıkmadan önce kısa bir hikâye okumak, çocuğun sıkıldığı bir anda kitaptaki karakterlerden birini hatırlatmak, bu ufak temaslar kitabı çocuğun gözünde“özel bir şey olmaktan çıkarır ama tam da bu sayede alışkanlık haline gelir. Küçükler genelde baskıdan uzak durumlarda çok daha hızlı öğrenir, kitap da bunun en tatlı örneğidir.

Bir hikâyeyi unutulmaz yapan detaylardan biri de onu okuyan kişinin enerjisidir. Aslında çocuk için ses tonunun profesyonelliği hiç önemli değildir. Dramatize edeyim derken gereksiz hisseden anneler olur, oysa çocuğun en güvende hissettiği ses, zaten annenin kendi doğal sesidir. Bir karakteri seslendirirken yaptığın en küçük vurgu, bir cümle arasında nefes alışın ya da yüzündeki minik mimik bile onun hayal dünyasında büyük bir maceraya dönüşür. Çocuk, annenin sesinde saklanan o sıcaklığı kendine rehber eder ve hikâyeyi bir dinleyici gibi değil, bir yol arkadaşı gibi takip eder.

Bazı günler çocuk “okumak istemiyorum” diye kitaptan uzak durabilir. Bu, alışkanlığın bozulduğu anlamına gelmez, çocuklar duygularını çok dürüst yaşar ve bazen sadece oyun oynamak isterler. Böyle zamanlarda kitabı tamamen kaldırmak yerine, sayfayı hafifçe aralık bırakıp “Bugün bu sayfa bana çok komik geldi, istersen sonra birlikte bakarız” demek bile yeterlidir. Bu yaklaşım hem baskıyı azaltır hem de çocuğun merak duygusunu diri tutar. Birkaç saat sonra o sayfaya kendiliğinden geri döndüğünde, kitap onun gözünde yeniden güvenilir ve eğlenceli bir liman olur.

Kitap okumayı sessiz bir etkinlik olarak görmek alışkanlığı kısıtlar. Hikâyenin ardından sohbet etmek, karakterlerin neler hissettiğini birlikte çözmek, çocuğa “Sence sonra ne olmuş olabilir?” diye sorarak hayal gücünü harekete geçirmek kitabı pasif bir nesne olmaktan çıkarır. Birlikte çizimler yapmak, hikâyenin devamını uydurmak, karakterin yerinde sen olsaydın ne yapardın diye sormak çocuğun dünyasında kitabı canlı bir oyuna dönüştürür. İşte tam da bu noktada, çocuk okumanın sadece kelimelerden değil, düşünmekten, hayal kurmaktan ve paylaşmaktan oluştuğunu fark eder. Bu farkındalık yerleştiği anda kitap onun sadece bir eğlencesi değil, bir yol arkadaşı hâline gelir.

Tüm bu süreçte en çok işe yarayan şeylerden biri de çocuğun kitapla kurduğu bağa sadece hikâye üzerinden değil, aynı zamanda günlük hayat üzerinden dokunmaktır. Mesela okuduğunuz hikâyede bir karakterin yaşadığı bir durumu gün içinde hatırlatmak, “Hani dün okuduğumuz tavşan vardı ya, o da böyle yapmıştı” demek, kitabı çocuğun zihninde canlı tutar. Bu tür bağlamlar sayesinde hikâye sadece sayfaların içinde kalmaz, gerçek hayata taşınır ve çocuğun belleğinde daha uzun süre yer eder. Böylece çocuk kitabı yalnızca bir etkinlik olarak değil, yaşadığı hayatın küçük ve sevimli bir parçası gibi görmeye başlar.

Ayrıca kitapların sadece okunacak değil, dokunulacak, karıştırılacak, kurcalanacak birer nesne olduğunu unutmamak gerekir. Bazı anneler kitap yıpranacak diye tedirgin olur ama çocuk için kitabın yaşaması biraz da üzerindeki o minik izlerle mümkündür. Sayfası hafif kıvrılmış bir kitap, parmak izi kalmış bir resim ya da kenarı biraz buruşmuş bir kapak aslında çocuğun kitapla temas kurduğunun işaretidir. Bu temas fiziksel olduğu kadar duygusaldır da. Çocuk, kitabı eline aldığında o gün hissettiği mutluluğu, şaşkınlığı ya da kahkahayı hatırlar ve bu hatıralar kitap okuma motivasyonunu güçlendirir. Yani kitap zamanla sadece bir eşya değil, anıların saklandığı küçük bir hazine kutusuna dönüşür.

Bir diğer önemli detay da çocuğun kendi seçimini yapmasına izin vermektir. Bazen kitaplığın önünde uzun uzun durup hangi kitabı alacağını bilemeyebilir, bu tereddüt bile aslında onun zihinsel bir sürece girdiğinin göstergesidir. Ona “Hangisini istersen onu seçebilirsin” demek, seçim özgürlüğünü destekler ve kitabı onun için daha özel kılar. Kendi seçtiği bir kitabı okurken çok daha dikkatli olur, hikâyeye daha kolay bağlanır ve okumak onun için çok daha anlamlı hale gelir. Bu küçük özgürlükler, kitabı bir zorunluluk olmaktan çıkarıp keyif alanına dönüştürür ki, alışkanlık tam da bu noktada kök salar.

Birlikte okurken sayfalar üzerinde etkileşim kurmak da çok etkilidir. Resimlere bakıp detayları fark etmek, “Bu karakter burada ne yapıyor sence?” gibi sorular sormak, çocuğun sadece dinleyen değil, aynı zamanda katılan bir okuyucu olmasını sağlar. Katılım arttıkça dikkat süresi de uzar, çocuk hikâyenin nereye gittiğini merak etmeye başlar ve bu merak okuma isteğini besleyen en güçlü duygudur. Üstelik bu etkileşim, anneyle çocuk arasında tatlı bir sohbet alanı oluşturur ve kitap bu sohbetlerin ortak zemini hâline gelir.

Ve böylece kitap, çocuğun hayatında sessizce kök salan ama büyüdükçe en güzel dallarını veren bir dost hâline gelir!