Kadınlar Duygusal Çöküş Yaşadığında; Tatlı Yeme İsteği Duyar!

Bazen kendimizi hüzünlü, yorgun ya da kırılgan hissettiğimizde elimiz farkında olmadan çikolataya, pastaya ya da bir dilim kekin sıcak kucağına uzanır. O an sanki o tatlı lokmayla birlikte içimizdeki karmaşa biraz olsun yatışacak, kalbimizdeki ağırlık hafifleyecekmiş gibi hissederiz. Çünkü tatlı, yalnızca bir lezzet değil; çoğu zaman duygusal bir sığınaktır.



Birçok kadın, stresli ya da üzgün olduğunda bilinçsizce tatlıya yönelir. Bu tepki aslında bedenin değil, ruhun verdiği bir çağrıdır. Günlük hayatın baskısı, ilişkilerdeki kırgınlıklar, yorgunluk ya da özgüven eksikliği gibi duygusal durumlar beynimizde teselli arayışını tetikler. Tatlı yemek ise kısa süreli bir rahatlama sağlar, sanki içimizdeki fırtına bir anlığına diner.

Bilimsel olarak bakıldığında, tatlı tükettiğimizde beynimizde mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin ve dopamin salgılanır. Bu hormonlar kısa süreli bir huzur, sıcaklık ve rahatlama hissi yaratır. Bu yüzden çoğu kadın kendini kötü hissettiğinde, farkında olmadan mutluluk moleküllerini artırmanın bir yolunu seçer. Özellikle çikolata, içeriğindeki feniletilamin sayesinde aşk ve mutluluk hissini taklit eder. Yani aslında çikolatayı değil, o hissettiğimiz küçük iyileşme anını isteriz.

Bu davranışın kökleri çocukluk dönemine kadar uzanabilir. Birçoğumuz, çocukken üzgün olduğumuzda bize şeker ya da tatlı verildiğinde teselli bulduk. Zamanla beynimiz, tatlıyı sevgi, ilgi ve rahatlama ile ilişkilendirdi. Bu nedenle yetişkinlikte de benzer duygusal boşluklar oluştuğunda, aynı yolu izleriz ,farkında olmadan kendimizi bir dilim mutlulukla sakinleştirmeye çalışırız.

Aslında tatlıya uzanan o el, çoğu zaman sevgiye, şefkate ve anlayışa uzanır. Bedenimiz değil, kalbimiz biraz iyi hissetmek ister. O yüzden duygusal çöküş anlarında tatlı yeme isteği sadece bir beslenme dürtüsü değildir iç dünyamızın, huzura duyduğu ihtiyacın tatlı bir tercümesidir.

Kadınlarda hormonal dalgalanmalar da bu durumu güçlendirir. Regl dönemi öncesi veya sırasında östrojen ve progesteron seviyelerindeki değişimler, kan şekeri dengesini ve ruh halini etkileyerek tatlı isteğini artırabilir. Bu yüzden birçok kadın o günlerde çikolataya karşı koymakta zorlanır.

Ancak bu durum sadece fiziksel değil, psikolojik bir ihtiyaçtır. Duygusal açlık olarak adlandırdığımız şey, aslında duygularımızın doyurulması için geliştirdiğimiz kısa yol davranışıdır. Kişi kendini yalnız, üzgün, yorgun ya da değersiz hissettiğinde bu hislerden kaçmak, kendini yatıştırmak veya kendine küçük bir ödül vermek için yemeğe yönelir. Gerçek açlık genellikle zamana yayılır, herhangi bir belirli yiyecekle sınırlı değildir ve karın guruldaması veya enerji düşüşü gibi fiziksel belirtilerle gelir, oysa duygusal açlık bir anda, ansızın gelir, çoğunlukla belirli bir yiyeceğe genelde tatlıya kilitlenir ve tatmin sonrası pişmanlık, suçluluk veya utanç duygusu bırakır. Bu farkı ayırt etmek için öncelikle durup kendine kısa bir soru sormak faydalıdır, Son yemeğim ne zaman? Karnım gerçekten mı guruldamaya başladı, yoksa bir duygu mu tetikledi beni? Bu küçük farkındalık bile o anki davranışı değiştirmenin ilk adımıdır.

Duygusal açlıkla başa çıkmanın pratik yolları, hem kısa vadeli rahatlatıcı stratejiler hem de uzun vadeli alışkanlık değişikliklerini içerir. Hemen uygulayabileceğin küçük müdahaleler arasında 10 dakika kuralı gelir. Tatlı isteği geldiğinde kendine on dakika daha tanı, bu süre içinde bir bardak su iç, dışarıda kısa bir yürüyüş yap, derin nefes egzersizleri uygula veya sevdiğin bir şarkıyı dinle. Birçoğumuz anlık dürtülerle hareket ederiz on dakikalık gecikme, dürtünün azalmasına veya geçmesine izin verir. Nefes teknikleri veya kısa bir kas gevşetme rutini de anlık stresi azaltır ve tetikleyicinin gücünü düşürür.

Beslenme ve uyku düzeni de duygusal tatlı isteklerini doğrudan etkiler. Kan şekerinde ani düşüşler, beyni çabucak şekerle onarma arayışına itebilir, bu yüzden öğünlerde yeterli protein, sağlıklı yağ ve lif bulunması (örneğin yoğurt, bir avuç kuruyemiş, tam tahıllı bir tost ve meyve gibi kombinasyonlar) kan şekeri dalgalanmalarını azaltır ve ani tatlı krizlerini önler. Düzenli uyku ise duygudurum düzenleyici hormonların dengesi için kritiktir uykusuzluk sabah akşam dengesini bozup duygusal tepkileri şiddetlendirebilir. Ayrıca susuzlukla açlık karıştığı için, önce bir bardak su içmek bazen isteği yatıştırır.

Davranışsal düzeyde tetikleyicileri tanımak önemli bir adımdır. Bazı insanlar yalnızlık, bazıları iş stresi, bazıları da belirli insanlarla geçirilen anlar veya film izlerken tetiklenir. Bu tetikleyicileri bir süre not etmek kısa bir tetik günlüğü hangi durumlarda tatlıya yöneldiğini açıkça gösterir ve kalıpları fark etmeni sağlar. Fark ettikten sonra tetikleme zincirini kırmak için alternatif bir ritüel oluştur, örneğin tatlı isteği geldiğinde 5 dakikalık bir yürüyüş, sevdiğin bir arkadaşına kısa bir mesaj atmak, sıcak bir bitki çayı demlemek veya sevdiğin bir hobiyi 10 dakika yapmak gibi. Bu alternatifler duygusal ihtiyacı beslerken kalorik karşılığını azaltır.

Tatlıyı tamamen yasaklamak genelde ters etki yapar, yasaklanan şey daha cazip hale gelir. Bu yüzden denge ve bilinçli seçim önemlidir. Örneğin sevdiğin tatlıdan küçük bir porsiyon ayırmak ve onu yavaşça, tadını çıkararak yemek mindful eating hem doyurucu hem de suçluluk hissini azaltıcıdır. Mindful eating sırasında lokmayı çiğneme sayısı, tat ve dokusuna odaklanma, nefes alma araları ekleme gibi küçük uygulamalar yemek zevkini artırır ve daha az yemenle yetinmeyi kolaylaştırır.

Duyguları yönetme becerilerini güçlendirmek de uzun vadede belirleyicidir. Duyguları isimlendirmek (“şu an üzgün/yalnız/sinirliyim”) onların şiddetini azaltır, duygusal regülasyon teknikleri, bilişsel yeniden çerçeveleme (olayı farklı açılardan görme) ve küçük kendine şefkat uygulamaları suçluluk döngüsünü kırar. Gerektiğinde bir psikolog veya beslenme uzmanından destek almak faydalı olabilir, özellikle yeme davranışı sık sık duygusal çöküşlerle ilişkilendiyse veya yemekle ilgili suçluluk, kontrol kaybı gibi yeniden eden hisler varsa profesyonel destek, kalıcı çözümler sağlar.

Son olarak, kendine karşı nazik ol. Hepimizin bazen teselliye ihtiyacı olur ve bunun kusurlu ya da zayıf bir yön olmadığını kabul etmek, değişim için güçlü bir temel oluşturur. Küçük ve süreklilik içeren adımlar (uyku, dengeli öğünler, 10 dakika kuralı, tetik günlüğü, alternatif ritüeller) zamanla tatlıya yönelme sıklığını azaltır ve duygusal açlığın gerçek ihtiyaçlarla nasıl farklılaştığını anlamana yardımcı olur. Bu sayede, tatlıyı hem keyifli hem de kontrollü bir dost olarak yaşamına dahil edebilirsin.

Tatlıdan tamamen vazgeçmek gerekmez; önemli olan dengeyi bulmaktır. Bir parça bitter çikolata, bir kase meyveli yoğurt ya da ev yapımı hafif bir tatlı hem ruhunu hem bedenini mutlu edebilir. Çünkü önemli olan, yediklerinden değil, hissettiklerinden beslenmektir.
Reactions: Seda_2727