2008de iz bırakan 100 kitap

Kuzey

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
30 Ocak 2007
2.027
13
2008’de iz bırakan 100 kitap​

Darbe, Stephen Kinzer, İletişim
‘Güçlü bir ulus daha güçsüz bir ulusa neden saldırır?’ Açık Radyo’da müzik programı hazırlayacak kadar Türk entelejensiyasına nüfuz eden Stephen Kinzer, Darbe: Hawaii’den Irak’a Amerika’nın Rejim Değişiklikleri Yüzyılı adlı kitabına bu soruyla başlıyor ve 1893’den başlayarak 2003’teki Irak işgaline uzanan süreçte bu sorunun yanıtını veriyor. Şahın Bütün Adamları adlı kitabında İran’daki darbeyi açıklıkla kaleme alan, Türkiye’yi anlattığı Hilal ve Yıldız’da dışarıdan bakış açısıyla Türkiye’yi anlama çabası taşıyan Kinzer, bir gazeteci olarak önemli bir kitaba daha imza atmış.

Guantanamo’dan Şiirler, Hazırlayan: Marc Falkoff, Yapı Kredi
Guantanamo’dan Şiirler, Guantanamo’daki askeri hapishanede tutulan mahkûmlar tarafından yazılmış yirmi iki şiirden oluşan bir kitap. Şiirler tutuklulardan on yedisinin avukatı olan ve kitabın editörlüğünü üstlenen Marc Falkoff’un tabiriyle ‘bazı eksiklikler içeriyor’. Çoğu tecrit edilmiş olarak hapishanede tutulan, pek çoğu işkence görmüş insanların kaleminden çıkan bu kitap zevk almak için okunacak bir kitap değil; delil olarak okunması gereken bir kitap. Kimi şiirlerin Radikal yazarı Gündüz Vassaf tarafından çevrildiğini belirtelim.

Yoksulluk Halleri, Editör: Necmi Erdoğan, İletişim
Krizler ülkesi Türkiye’de ekonomik krizlerden önce de sonra da yoksul olanlar, hep yoksul kalacak olanlar, yoksulluğu kader gibi yaşayanlar, ‘en alttakiler’ konuşuyor bu kitapta... Yoksullar, kendi hallerini, gördükleri muameleyi, dünyayı, memleketi, zenginleri, kadınları-erkekleri, dini-maneviyatı, milleti-milliyeti nasıl algıladıklarını anlatıyor. Yoksulların kendi anlatımları ve hikâyeleri üzerinden, yoksulluk hallerinin farklı yönlerinin analizi de yapılıyor: “Garibanların dünyası”: Türkiye’de yoksulların kültürel temsilleri (Necmi Erdoğan); “Yok-sanma”: Yoksulluk-mâduniyet ve fark yaraları (Necmi Erdoğan); “Olmayanın nesini idare edeceksin?”: Yoksulluk, kadınlar ve hane (Aksu Bora); Yoksulun evi (Ersan Ocak); Yoksulluk ve milliyetçilik (Kemal Can); Yoksulluk ve dinsellik (Ahmet Çiğdem)...

Ermeni Meselesi Hallolunmuştur, Taner Akçam, İletişim
Taner Akçam’ın Osmanlı belgelerine dayanarak hazırladığı bu araştırma, yaşananların içeriğine dair ‘birincil’ kaynakların neler anlattığına odaklanıyor. ‘Soykırım’ tartışmalarının kilit isimlerinden biri olan Akçam, ‘Osmanlı Belgelerine Göre Savaş Yıllarında Ermenilere Yönelik Politikalar’ altbaşlığını verdiği kitabında Talat Paşa imzalı telgrafları tek tek açıklayarak 1915’teki tehcirin o dönemki Türkleştirme politikalarının son merhalesi olduğunu söylüyor. Üstelik bunun bizzat Talat Paşa eliyle hazırlanan bir proje olduğunu anlatıyor. Kitaptaki en can alıcı belgelerden biri de kitaba adını veren Talat Paşa’nın “Ermeni meselesi hallolunmuştur, Fuzuli mezalimle millet ve hükümetin lekedar edilmesine lüzum yoktur” telgrafı. Murat Bardakçı’nın 2008’in son günlerinde çıkan kitabı Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrükesi’yle birlikte okunabilir...

Eleştirinin Sis Çanı, Semih Gümüş, Can
Radikal Kitap yazarlarından Semih Gümüş’ün her kitabı, edebiyatın bir yönüne büyüteçle bakmamızı sağlar. Eleştirinin Sis Çanı, Semih Gümüş’ün 2005-2006 yıllarında yazdığı ‘sis dağıtan’ yazılardan bir seçme. ‘Eleştirinin üzerindeki sis ne zaman dağılacak?’ sorusuna şöyle bir yanıt vermiş Gümüş: “Eleştirinin üstündeki sis beni, eleştiriyi ve eleştirmenleri ilgilendirmiyor. Önce bunu anlamamız gerekir. Bu, edebiyat ve kültür dünyamızın sorunu. Yıllardan beri eleştirinin yalnızca eleştirmenlerin değil, bütün edebiyatın sorunu olduğunu vurguluyorum. Ne zaman romancılar, öykücüler, şairler aynı zamanda öteki yazarlar ve okudukları kitaplar üstüne düşünüp yazar, o zaman eleştirinin üstündeki sis de dağılmaya başlar. Ben sis çanını 1991’de ilk kitabım yayımlandığı günden beri çalıyorum.”

Son Hafriyat, Emrah Serbes, İletişim
Her Temas İz Bırakır kitabıyla edebiyatımızda ‘iz bırakan’ Emrah Serbes, bir Ankara polisiyesine Son Hafriyat’la devam etti. İlk kitaptan tanıyıp çok sevdiğimiz Behzat Ç. ve ekibi, kötü bir Renault Toros’la Sakarya Caddesi’nden Ayaş’a kadar altını üstüne getiriyor Ankara’nın. Behzat Ç., Son Hafriyat’ta yine romanın başkahramanı ancak ilkinden farklı olarak romanın sonlarına dek -ilk romanda kızının intiharı nedeniyle yaşadığı travmadan dolayı- hiç konuşmayan, söylemek istediklerini hareketleriyle anlatan bir başkahraman olarak çıkıyor karşımıza. Kahramanımızın karşısında ise ‘kötülerin kötüsü’ (romanı okuyunca öyle olmadığını anladığımız) Red Kit var.

Aydınlanma, Maureen Freely, Metis
Aydınlanma, Türkiye siyasi ve toplumsal tarihi etrafında gelişen ama aynı zamanda ABD’nin özellikle dış politikaları üzerinde de duran insan hakları ve demokrasiden yana saf tutarak yazılmış bir roman. Maureen Freely, Aydınlanma’da 1960’lardan başlayıp 2005’e uzayan bir dönemi anlatıyor. Yazar, dönemi bilenlerin çok iyi hatırlayacağı ‘sandık cinayeti’nden esinlenerek kurguladığı hikâyesinin arka planında Türkiye Cumhuriyeti’nin son otuz yıllık tarihi anlatıyor. 60’lı ve 70’li yılları Türkiye’de geçiren Freely, ilhamını o zaman yakından tanıdığı Türk aydınlarından almış.

Körlük ve İçgörü, Paul de Man, Metis
Eleştirmen okumasının da bir tür körlük taşıdığı, bu okumanın da bir ‘yanlış okuma’ olduğunu gösteren bir kitap Körlük ve İçgörü. Paul de Man’ın 1971’de yazdığı, edebiyat eleştirisinin vazgeçilmezlerinden biri niteliğindeki bu kitap, bütün halinde 37 yıl sonra Türkçeye çevrildi. Edebiyatla biraz daha yakından ilgilenen okurun başucunda durmalı...

Gülün İçinde Bülbül Sesi Var, Nezihe Meriç, Yapı Kredi
50 kuşağı öykücüleri arasında kendine belli bir çizgi oluşturan Nezihe Meriç, öykülerini bir araya getirdiği Gülün İçinde Bülbül Sesi Var’da da ayrıntıları gözden kaçırmıyor.

Elmaslardaki Gökyüzü, Nilüfer Altınel, Oğlak
Daha önce kimi süreli yayınlarda öyküleri yayımlanan ve bir yayınevinde editörlük yapan Nilüfer Altınel, ilk romanı Elmaslardaki Gökyüzü’nde çirkinliğin, yalnızlığın, şiddetin ve pisliğin hikâyesini anlatıyor. Bir sokak hikâyesi gibi başlayan roman giderek bir aşk hikâyesine dönüşüyor. Üçüncü safhada bir kaçış hikâyesi. Onu izleyen süreç ise, okur açısından hiç de şaşırtıcı olmayacaktır ki, mafyöz bir hikâyeyi andırıyor.

Kadından Kentler, Murathan Mungan, Metis
Eğer hâlâ okumadıysanız ne yapıp edip okumanız gereken bir kitap Kadından Kentler. Hande Öğüt’ten alıntılayalım: “Türkiye’nin on altı ayrı şehrine savrulmuş kadınların öykülerini bir araya getirdi Murathan Mungan Kadından Kentler’de. Acıyı bir odanın iki duvarına, yere, uzama ve göç eylenen kentler ile terk edilen kentler arasındaki mesafeye hapseden ancak, gittiği her kentte kendi ötekisiyle ve ‘ikizi’yle buluşan kadınlar üzerinden, cinsiyet ayrımcı toplumsal düzenin paralelinde eril ve heteroseksüel mimariyi, kamusal ile özel arasındaki ayrımın kadın örüntülerine gelenekler, ahlâk, dinsel öğretiler aracılığıyla kazındığını gösteriyor Mungan, bu çok tanıdık hikâyelerinde.”

Liberaller, Ulusalcılar, İslamcılar ve Ötekiler, Haluk Şahin, Say
Radikal yazarı Haluk Şahin’in Türkiye’nin siyaset ortamına ilişkin ‘Ötekiler ne olacak?’ sorusuna yanıt aradığı kitabı Liberaller, Ulusalcılar, İslamcılar ve Ötekiler günümüzü anlamak için kaynak bir eser niteliğinde... Kitap, Haluk Şahin’in Devrim Sevimay’la yaptığı uzun söyleşiden oluşuyor. Kitap, 1980’den bu yana Türkiye’nin ideolojik hayatında ve medyada yaşananları AKP’nin yükselişiyle bağlantılandırarak ele alıyor.

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu, Osman Ulagay, Doğan
Osman Ulagay’ın 22 Temmuz seçimlerinde AKP’nin elde ettiği başarıyı ve muhaliflerinin başarısızlığını değerlendiren kitabı okuyucudan büyük ilgi gördü. Bazı AKP muhaliflerinin Temmuz ayında bu iktidardan kurtulacaklarına duydukları inanç bazılarımızı epey şaşırtmıştı, sonra şaşkınlık sırası bu inanç sahiplerine geldi. Oysa durum gayet netti, ekonomik koşullar AKP’den yanaydı, AKP hem zenginden hem yoksuldan yana, hem demokratik hem mağdur görünmeyi beceriyordu. Muhalefetin ise ‘laikliği ve ulusal kimliği korumak’ gibi yeni olmayan hatta tutucu bir söylemden başka elinde bir şey yoktu. Şimdi geriye dönülüp bakıldığında daha iyi görülebilen bu durumu Osman Ulagay, AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu adlı kitabında en yalın ve açık haliyle aktarıyor.

Daha Dün, Selim İleri, Doğan
Selim İleri’nin ‘Geçmiş, Bir Daha Geri Gelmeyecek Zamanlar’ dizisi içinde yer alan Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın; Gramofon Hâlâ Çalıyor; Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver; Solmaz Hanım, Kimsesiz Okurlar İçin romanlarına eklenen son roman Daha Dün... İlk dört romanın hayattaki ve romanlardaki karakterleri Daha Dün’de bir kez daha karşımıza çıkıyor, kimileri yazarından hesap soruyor, kimileri ödeşmesini bitiremediği hayattan gözlerini kapatamadan ayrılıyor, suda yayılan halkalar gibi birbirlerinin hayatlarına yer yer dokunarak, yer yer karışarak zaman içinde ilerliyorlar...

Bizim Çocuklar Yapamadı, Ertuğrul Mavioğlu
Daha önce Asılmayıp Beslenenler ve Apoletli Adalet kitaplarıyla 12 Eylül cuntacılarının adalet anlayışlarını ve cezaevlerinde uyguladıkları rehabilitasyon yöntemlerini anlatan Ertuğrul Mavioğlu, Bizim Çocuklar Yapamadı’da ülkemizin 12 Eylül 1980’de maruz kaldığı askeri darbenin karanlık yüzünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ama sadece darbecilerin değil daha çok darbeye maruz kalanların gerçekliğini. Sıradan insanlardan işçilere, işsizlere, köylülere, memurlara, öğretmenlere, öğrencilere, çocuklara ve eşlere varana dek.

Türkiye’nin İyi Yönetimi, E. Fuat Keyman, İstanbul Bilgi Üniv.
Keyman’ın Türkiye’nin İyi Yönetimi adlı bu kitabı, Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu dönemi çeşitli boyutlarıyla fakat belirli bir bütünlük sergileyerek inceleyen ve 2004’ten bugüne kadar yazılmış yazılarının derlenmesinden oluşuyor. Keyman, ‘Küreselleşen Dünyada Türkiye’, ‘Kimlik, Demokratikleşme ve Kürt Sorunu’, ‘Demokratikleşme ve Sol Alternatif’ ve ‘2007: Türkiye Nereye Gidiyor?’ anabaşlıklarıyla Türkiye’nin temel gerilim eksenlerini ele alıyor. Kitap, Keyman’ın CHP yönetimine aday olan Umut Oran’la birlikte hareket ettiği bir dönemde yayımlanmış bir tür manifesto özelliği de taşıyordu.

Ama Hangi Atatürk, Taha Akyol, Doğan
Yılın tartışma yaratan kitaplarından biri oldu Ama Hangi Atatürk. “Taha Akyol’un Ama Hangi Atatürk kitabı, içeriği ya da konuyu ele alış biçiminin ötesinde öncelikle adıyla Atatürk’ün bu ülkedeki algılanma biçimlerine dikkat çekmesi açısından önem arz ediyor” diye başlamıştı Radikal Kitap’taki eleştiri yazısına Mehmet Ali Gökaçtı (aramızdan erken ayrılan dostumuzu bu vesileyle bir kez daha anmış olalım). Taha Akyol’un kitabı, Atatürk’ün değişik zamanlarda, farklı politikaları savunarak hedefe doğru ilerleyen bir siyasetçi olduğunu anlatıyor.

Saray Gezisi, Necip Mahfuz, Hitkitap
Saray Gezisi, 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülmesi hem ülkesinde hem de dünyada büyük yankı uyandıran Necip Mahfuz’un Kahire Üçlemesi’nin ilk kitabı (diğer ikisi Şevk Sarayı ve Şeker Sokağı da Hitkitap tarafından yayımlandı). Üçleme, 1950’li yıllarda yayımlanmış olmasına rağmen bugüne kadar Türkçeye çevrilmemişti. Orta sınıf bir Kahire ailesinin, 1950’lere kadar üç kuşağının anlatıldığı kitaplar, Necip Mahfuz’u dünya romancılığının doruklarına taşımıştı.

Sanat/Cinsiyet, Ahu Antmen, İletişim
Radikal’in sanat eleştirmeni Ahu Antmen’in hazırladığı Sanat/Cinsiyet, feminist eleştiriye dair çok önemli tartışmaları başlatan makaleleri bir araya getiriyor. 60’lardan itibaren akademi, müze, sanat tarihi gibi belirleyici kurumların kadın sanatçıyı sürekli dışlayan sistematiğini sorgulayan bu metinler ilk kez kitaplaştı. Antmen, kitapta yer alan makalelerin, Gerilla Kızların 1980’lerin sonunda başlattığı eylemlerin öncesi ve sonrasında yazıldığını ifade ederek kitabın, feminist sanatsal pratiğe ve kurama yön veren düşüncelerin tohumunu atan metinlerle, bu tohumların nasıl sonuçlar vermekte olduğunu irdeleyen metinleri bir araya getirdiğini vurguluyor.

Allah’ın Kızları, Nedim Gürsel, Doğan
Nedim Gürsel, Allah’ın Kızları kitabında, İslamiyet’in doğduğu toprakları, cahiliye dönemini ve İslamiyet’in doğuşunu anlatırken Hz. Muhammed’i bir roman kahramanı olarak yansıtıyor. Gürsel’in, İslam’da inanç ve şiddeti, Hz. Muhammed’in özel hayatıyla ilgili bazı vahiyleri sorguladığı romanı; bir çocuk ile Harb-i Umumi’de Medine’yi savunmuş dedesinin öyküsünü anlatıyor. Okurlar tarafından büyük ilgi gören kitap Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “dini değerlere hakaret ve aşağılama” iddiasıyla soruşturmaya maruz bırakıldı. Gürsel’in kendi çocukluğundan etkiler taşıyan romanı, bir yanıyla da Müslüman Osmanlı ile pozitivist Cumhuriyet kuşaklarının ortak hikâyesi.

Türk Korkusu, Özlem Kumrular, Doğan
Özlem Kumrular’ın roman tadında kaleme aldığı kitap, Avrupa devletlerinin ve Katolik kilisesinin Türklere ilişkin bakış açısını irdeliyor. Yazar, Türk düşmanlığının tarihsel kökenlerine, yani 16. yüzyıl arşivlerinin derinliklerine iniyor. Yazarın karşılaştığı sonuçsa oldukça çarpıcı: “Avrupa, dünyada Türk imgesinin oluşup kemikleşmesinde en büyük rolü oynamış, kendi politikaları çerçevesinde bu imajı propaganda unsuru olarak kullanmayı ihmal etmemiştir. Akdeniz’in bir ucundan diğerine ulaşan, uzun yolculuk sırasında üzerine eklenen hikâyelerle daha da süslenen, çoğu zaman dönüşümlere uğrayan Türk imgesi, XV. ve XVI. yüzyılda, Giovanni Ricci’nin ossensione turca (Türk saplantısı) olarak nitelendirdiği kıtasal bir hastalığın tohumlarını da atacaktır... ”

Gizliajans, Alper Canıgüz, İletişim
Tatlı Rüyalar’la yazarlığa merhaba diyen, Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabıyla da kendi tarzını iyice oturtan Alper Canıgüz, Gizliajans’ta okuru absürd bir maceranın ortasında bırakıyor. Bir tarafta dünyanın, kendisine karşı kurulmuş bir komplo olduğuna inanan, genç ve avare metin yazarı Musa; Musa’nın temiz kalpli ev arkadaşı Şaban, diğer tarafta, gaddar bir kedi tarafından yönetilen, birbirinden tuhaf çalışanlarıyla bir reklam ajansı: sanat yönetmeni Sanem, esmer ve seksi sekreterler Mehtap ile Sevilay, durmaksızın ağlayan yaratıcı yönetmen Çeşme, psişik-sismograf çaycı Ercan. Gizliajans’ta şöhretler de var elbette: Tesla, Prens Charles, Kaan Sezyum, Küçük Prens, Süpermen... Absürd demiştik...

Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk, İletişim
A. Ömer Türkeş, kitapla ilgili yazısına şöyle başlamıştı: “Beklenen roman, okuyucuyla buluştu. 2001 yılında yayımlanan Kar’dan bu yana yeni bir roman yayımlamayan Orhan Pamuk, uzun bir süredir üzerinde çalıştığı Masumiyet Müzesi’ni geçen günlerde tamamladı. Nobel ödülünü kazanmasının ardından yayımlanması bu romanla ilgili beklentileri daha da yükseltmişti. Ve söz konusu beklenti romanı/yazarı manşetlere elbette taşıyacaktı. Geçen hafta Masumiye Müzesi’ne odaklanan medyadan yansıyan haberleri okumuşsunuzdur. Öyleyse, yüzbinlik ilk baskıyla dağıtılan kitabın yakında ikinci baskıya gireceğini, romanda anlatılan hayatı canlandıran bir müzenin hazırlandığını, romanın 592 sayfa, 3071 paragraf, 140366 kelimeden ve 150’den fazla karakterden oluştuğunu, hikâyenin Yeşilçam melodramlarının kalıplarını kullanan bir aşkı anlattığını ve hatta hikâyenin ana akışını biliyorsunuz.” Orhan Pamuk’un Türkiye’de ve dünyada büyük ilgi gören romanı, bir aşk romanı olarak yazılmıştı. Kitap, Orhan Pamuk romancılığının tipik özelliklerini yani İstanbul’u ve sakinlerinin hikâyelerini barındırıyordu. Nişantaşı’ndan Çukurcuma’ya, 50’lerden 80-90’lara uzanan kitap, toplumsal yaşantımızın da detaylarına ve objelerine bakarak, özellikle Pamuk hayranlarını mutlu etmeyi bildi.
 
Son düzenleme:
Mukaddes Cildin Parçalanışı, Semra Topal, Agora
Semra Topal’ın kitaplarını birkaç cümle ile özetlemek neredeyse olanaksızdır. Hasan Bülent Kahraman’ın Topal’ın eserlerini incelediği ‘Kutsal olanı yırtmak’ başlıklı yazısından bir bölümle yetinecek olursak: “Topal’ın metinleri roman bilincimizin önemli eşikleridir. Sistematik birey-toplum çelikisi ve kiriznin morfolojisini arayan romandan bu metinlerle bireyin özüne dönük anamorfik-öznesiz bir romana geliyoruz. Bu tesadüfi bir açılım olmadığı gibi bu kısa yazının sınırları içinde ele alınabilecek bir şey de değil. Ama şurası muhakkak ki, bu metinlerle birlikte bütünüyle farklı bir romanın eşiğinde duruyoruz.”

Sesler, Ursula K. Le Guin, Metis
Bilimkurgu/fantastik edebiyat okuyucularının ötesinde bir okuyucu kitlesi edinmeyi başarmış ve Yerdeniz Üçlemesi’yle sadık bir hayran kitlesi edinmiş olan Ursula K. Le Guin’in Sesler’i yazarın, insanların maskelerini indirmekteki yeteneğini bir kere daha gözler önüne seriyor. Bütün Le Guin romanlarında olduğu gibi Sesler’de de kahramanların düşlerini, hayal kırıklıklarını, korkularını ve yaşamlarını şekillendiren diğer ayrıntıları keşfediyoruz. Le Guin’in sadık okuyucuları daha önce Marifetler’de tanıştıkları karakterlerin de yer aldığı Sesler, ABD’de yayımlandığında eleştirmenlerce belirgin biçimde George W. Bush’a gönderme olduğu yorumunda bulunulmuştu.

Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm, Erıc Hobsbawm, Agora
Bugün doksanını devirmiş olan İngiliz Marksist tarihçi Eric Hobsbawm, yüzyılımızın en önemli tarihçilerinden biri olarak kabul edilir (Britanya’da elli yıl süren KP üyeliği, Moskova’ya gidişi ve hayal kırıklığı, Stalin’le tanışması, Che’ye tercümanlığı, Troçkist maceraları, bütün bir yüzyılı kat eden görkemli biyografisinden okunabilir.) “20. yüzyıl, tarihin en caniyane yüzyılıydı. 20. yüzyılda savaşlar yüzünden ya da savaşlarla bağlantılı olarak meydana gelen insan ölümlerinin toplam sayısı 187 milyon olarak hesaplanmıştır. (...) Sonuç itibarıyla, 21. yüzyılın bir barış yüzyılı olma ihtimali oldukça azdır” diyen düşünürün Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm’i dünyaya farklı bir gözle bakmamızı da sağlıyor. Göksel Aymaz’ın Hobsbawm’la ilgili dileğine katılmamak mümkün değil: “Ölürse, ne olur, bir yolunu bulalım, diriltelim onu.”

Emanet Dolabı Bebekleri, Ryu Murakami, Doğan
Ryu Murakami, 1976’da yayımlanan Şeffaf Mavi adlı romanıyla büyük yankı uyandırdı. Gençliğin kültürel çatışması, uyuşturucu ve Rock’n’Roll’u anlatan kitabı, Gunzo ve Akutagawa ödüllerini kazandığında Musashino Sanat Üniversitesi’nde öğrenciydi. Onlarca roman, deneme ve öykü yazdı. Romanlarını sinemaya uyarlayarak, beş filmin yönetmeliğini yaptı. Kendi plak şirketini kurup Küba müziği yayımladı. Radyo ve televizyon için programlar hazırladı. Murakami, Emanet Dolabı Bebekleri’nde gerçeküstü bir büyüme hikâyesi anlatıyor.

Mağdurun Dili, Nurdan Gürbilek, Metis
Yazdığı her kitapla adından söz ettiren Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili’nde edebiyatın aşağılanma duygularıyla ilişkisini sorguluyor. Hor görülme, alay edilme, gurur, incinme, acı çekme gibi duyguları kendinde bulan yazarların edebiyatı nasıl biçimlediğini tartışıyor. Kitabın Giriş’inde, “Bu kitapta zor bir konuyu, edebiyatın mağdurlukla ilişkisini ele almaya çalışacağım. Mağdurluğun, adına ‘edebiyat’ dediğimiz anlatma deneyimini nasıl biçimlendirdiğini, ama edebiyatın da adına ‘mağdurluk’ dediğimiz duruma nasıl bir ışık düşürdüğünü anlamaya çalışacağım. Kendini dışlananlara, horlananlara, haksızlığa uğrayanlara yakın hisseden bir edebiyatın imkânlarını, aynı zamanda da sorunlarını tartışacağım” diyen Gürbilek, mağduriyeti Dostoyevski, Oğuz Atay, Cemil Meriç ve Yusuf Atılgan’ın yapıtları üzerinden irdeliyor. (Meraklısına not: Mağdurun Dili’ni okuduktan sonra bu dört yazarın eserlerini yeniden okumak isteyeceksin, dikkat.)

Bin Muhteşem Güneş, Khaled Hosseını, Everest
Khaled Hosseini’nin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ilgi gören ilk romanı Uçurtma Avcısı’dan etkilenmiş herkes bu kitabın devamı sayılabilecek Bin Muhteşem Güneş’ten de fazlasıyla memnun kaldı.Yazar bu romanında da yine doğduğu toprakları anlatıyor. Bu kez iki kadının kesişen yaşamları ve dostlukları üzerinden... Küçük yaşta evlendirilen kızlar, çocuğu olmayan kadınlar, babaya ya da çocukluk arkadaşına duyulan, geçmişe gömülmüş aşklar... hâlâ okumamış olanlar için kitabın ‘cep boy’unu tavsiye ederiz.

Öfke, Salman Rushdıe, Can
2008 Salman Rushdie için oldukça hareketli geçti dersek yeridir -hakkında ölüm fetvasının bulunması yetmiyormuş gibi dördüncü eşinden boşanması, korumasının yazdığı kitap. Geceyarısı Çocukları, Şeytan Âyetleri, Utanç, Soytarı Şalimar gibi her biri geniş yankı uyandıran, tartışmalar yaratan romanlara imza atan Rushdie, New York’un içini dışına çıkaran Öfke’de, 21. yüzyıl başlarının Amerikan toplumuna en sert taşlamalardan birini yöneltiyor.

Cumhuriyetin Büluğ Çağı, Levent Cantek, İletişim
Levent Cantek, bir dönem çalışması olan Cumhuriyetin Büluğ Çağı’nda, İkinci Dünya Savaşı bitiminden başlayarak 14 Mayıs 1950 seçimlerine kadar süren dönemin gündelik yaşamını gazeteleri izleyerek inceliyor. Bu dönemi inceleyen pek çok siyasi tarih çalışması olduğu için Cantek, siyasi rekabet ve çekişmelerle çok ilgilenmemiş. Asıl ilgisini çeken, birinci sayfa haberlerinin veya siyasetçilerinin eylemlerinin dışında yaşanan tartışmalar olmuş. Kitap, pek çok araştırmacıya yeni malzemeler sağlayacağı gibi kültür tarihimize ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor. Muhafazakârlık veya popüler kültür tarihi ile ilgilenenlerin mutlaka ilgisini çekecektir.

Morel’in Buluşu, Adolfo Bioy Casares, Helikopter
Yılın son aylarında yeni bir yayınevi daha katıldı yayıncılık dünyasına: Helikopter Yayınları. Ülkemizde daha önce yayımlanmış ama baskısı tükenmiş kitaplarla daha önce Türkçeye çevrilmemiş eserler yayımlayacak olan Helikopter, Morel’in Buluşu’nun da dahil olduğu üç kitapla (diğer ikisi, Andre Maurois’nın İklimler’i ile İlhami Algör’ün Kalfa ile Kıralıça’sı) açılış yaptı. Morel’in Buluşu’nun kahramanı haksız yere ölüme mahkûm edilmiş bir kaçak. Hakkında korkunç felaket efsaneleri üretilen bir adaya bile isteye yerleşmiş ve yapayalnız çileli bir hayat sürdürmeye başlamış, ölümü beklemektedir. Yerleştiği adada, ‘Müze’ diye tanımladığı terk edilmiş büyük bir bina, onun içinde de kahramanımızın işlevlerini çözemediği makineler var. Söz uzarsa tadı kalmaz, diyelim ve kitabı okumanız için sizi rahat bırakalım...

Bab-ı Esrar, Ahmet Ümit, Doğan
Ahmet Ümit, Bab-ı Esrar’da günümüzün maddi dünyasıyla, yedi yüz yıl önce hakikati arayanları birlikte ele alıyor. Londra’dan çıkıp gelen sigorta eksperi Karen Kimya, yedi yüz yıl önce Mevlânâ’yı etkilediği için tutucuların kurbanı olan Şems-i Tebrizi’yle buluşuyor. Fantastik öğeleri kullanarak çok katmanlı bir dil yaratan Ahmet Ümit, Bab-ı Esrar’da Mevlevilik temelinde din ve inanç üzerine ilginç sorular soruyor. Şems-i Tebrizi’nin neden öldürüldüğü sorusuna yanıt arayan Ahmet Ümit, bu ortaçağdan kalma hikâyeyi, günümüzün para hırsı bürümüş insanlarının neden oldukları cinayetlerle paralel bir kurguyla okuruna aktarıyor.

Kötülük Dolu Adam, Martha Grimes, Kırmızı Kedi
Yayın dünyasına 2008’da giren Kırmızı Kedi, bugüne dek birbirinden ilginç sekiz kitap yayımladı. Martha Grimes’ın Kötülük Dolu Adam’ı da onlardan biri. Grimes’ı üne kavuşturan Richard Jury serisinin bu ilk macerasının başladığı 1981 yılından bu yana, birçoğu New York Times’ın çok satanlar listesine giren otuz roman yazmış yazar. Kitaplarının toplam satışı beş milyona ulaşıyor. Kitabın konusuna gelince: İngiltere’nin en sakin yörelerinden Long Piddleton’a gelen Müfettiş Richard Jury, karşısında kartpostallardan fırlamış gibi görünen sessiz sakin bir kasaba bulur. Kasabanın tek bir kusuru vardır: Birbirinden garip cinayetlere mekân olması. Üstelik kasabadaki herkes, cinayetleri dışarıdan gelen birinin işlediğine emindir; tek bir kişi dışında. Asalet unvanından ve Lordlar Kamarası’ndaki yerinden vazgeçtiği günden beri herkesin şüpheyle yaklaştığı Melrose Plant. Ve o, Jury’ye katili araması gereken yeri, bu güzel kasabanın altında yatan karanlığı gösterecektir.

Tekno-Mağara’nın Ötesi, Harold Jaffe, Notos
Tekno-Mağaranın Ötesinde, günümüz gerçeklerinin kurgulandığı on dört anlatıyı kapsıyor. Anlatıların temellerini oluşturan gerçekleri kullanarak bir dizi soru soruyor Harold Jaffe ve bu sorulara yanıt olarak alınabilecek yorumlar getiriyor. Devletin elinde bizi benliğimizden uzaklaştıran bir araca dönüşmüş teknolojiyi yeniden kendi yararımıza nasıl kullanabiliriz? Savaş sırasında bir yazarın toplumsal görevi nedir? Konformist olmaya yanaşmadığı için yapıtlarını yayımlatamayan yazar okuyucusuna nasıl ulaşabilir? Bireysel özgürlüklere gösterdiği saygıyla gurur duyan bir toplumda böyle bir özgürlüğün gerçekte olmadığı, anlamaya yanaşmayanlara nasıl anlatılabilir? Jaffe’nin yanıtları yenilmeyi kabul etmeyenler için yarı anarşist, uygulamaya geçirilmesi yürek isteyen çözümler içeriyor.

Meryem’in Biricik Hayatı, Sibel K. Türker, Doğan
Meryem’in Biricik Hayatı, Sibel K. Türker’in öykücü yanını öne çıkaran küçük hikâyeciklerle kurgulanmış, diliyle okuyucuyu hemen içine çeken ama zorlayan da bir roman. Romanın ismine bakıp roman kahramanının Meryem olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak Meryem’den çok Meryem hakkında bir yazı dizisi hazırlayan Ela’nın hikâyesi bu. “Felaketlerin Gecesi”nde başlar her şey; ‘başarısız gazeteci’ Ela, yabancısı olduğu bir dünyanın insanlarını Meryem ve Cihangir’le, onların sır yüklü bir cinayetin içinde örtülü kalmış aşk-nefret hikâyesiyle tesadüfen tanıştığında yeni bir hayatın içinde bulur kendini... Kitabın bir yönüyle de hayatı ve yazıyı edebiyatın imkânlarıyla sorguladığını belirtelim.

Fikrimizin Rehberi, Erol Mütercimler, Alfa
Araştırmacı-yazar Erol Mütercimler’in titizlikle hazırladığı, Atatürk’ü anlatan en kapsamlı biyografilerinden biri Fikrimizin Rehberi yaklaşık 1200 sayfadan oluşuyor. Mütercimler, yirmi beş yıl büyük bir emek vererek hazırladığı kitabında, Atatürk’ün hem asker, komutan, devlet adamı, devrimci, lider yönünü ortaya koyarken, aynı zamanda onun yumuşak, duygulu, sevecen, müşfik, kısaca son zamanların moda deyimiyle insan yönüne, insan Atatürk’e de yer veriyor. Kitap aynı zamanda Atatürk hakkındaki tüm soru işaretlerini de giderecek nitelikte kaleme alınmış. Atatürk’ün yaşamı, yaptıklarıyla ilgili her türlü bilgiyi bulabilmek mümkün. Yazar müthiş bir kaynak kullanarak, neredeyse ansiklopedik bir kitap oluşturmuş.

Kelebek Düşleri, Başo, Metis
Kelebek Düşleri, 17. yüzyılda yaşayan büyük haiku ustası Başo’dan (Matsuo Kinsaku) iki yüz yetmiş haikuyu bir araya getiriyor. Başo ile ilk kez 1993 yılında tanışan Oruç Aruoba’nın o tarihten günümüze uğraştığı, derlediği, çevirdiği ve farklı dillerdeki çevirileri karşılaştırarak notladığı Başo haikuları dışında, Aruoba’nın “Giriş” niteliğinde kapsamlı bir haiku incelemesi ve başka ustalardan örnek niteliğinde haikular da yer alıyor kitapta... Kelebek Düşleri, Başo ve Haiku’yu tüm inanç ve felsefesiyle tanımamız imkânını sağlaması bakımından da önemli bir kitap.

Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü, İletişim
Sözlük, günümüz modern insanının ihtiyaçlarına yönelik hazırlanmış bir çalışma. Klasik anlamda bir ansiklopedide olduğu gibi A’dan başlayıp Z’ye kadar giden harfler dizisi içerisinde pek çok konu ele alınarak irdeleniyor. Bu bağlamda Açık Toplum kavramıyla başlangıç yapan kitap, aklınıza gelebilecek pek çok kavramı ele alarak Zorlama maddesiyle noktayı koyuyor. Modern dünyanın tüm birikimi özetlenmiş şekliyle de olsa bu sözlükte okuyucunun önüne getiriliyor. Materyalizmden muhafazakârlığa, sosyalizmden yapısalcılığa kadar merak ettiğiniz her ne varsa o konuyla ilgili derli toplu bilgiyi bir bütün halinde aynı kitabın kapağı altında bulmak mümkün. Üstelik her biri konunun uzmanı kalemler tarafından yazılmış bu makalelerin sonunda detaylı bilgi almak isteyenlere referans olarak sunulan okuma metinleriyle daha fazla bilgiye ulaşmak da aynı oranda mümkün.

Angelacoma’nın Duvarları, Cemil Kavukçu, Can
Son dönem Türk edebiyatının önemli kalemlerinden biri olan Cemil Kavukçu, Angelacoma’nın Duvarları’nda, eserlerine kaynaklık eden doğal ortama, kendi anılarına ve yazarlık dünyasına çağırıyor okuru. Kitapta, yazarın gençlik sorunları, gelecek kaygıları, kaçış planları, özgürlük düşleri, yaratma coşkusunun içinden geçip, Kavukçu’nun kitaplarından tanıdığımız öykü kişilerine ve mekânlarına uğruyoruz.

Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı, Alaın de Botton, Sel
Alain de Botton’un ilk kez Türk okurlarıyla buluşan, İngiltere’de bile 2009’un Mart ayında yayımlanacak olan kitabı Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı, bisküvi yapımından roket bilimine, aktarım mühendisliğinden muhasebeciliğe kadar çoğu kez pek de ilgimizi çekmeyen uğraşları, hayatları, çalışma alanlarını anlatıyor.

Geceleyin Kütüphane, Alberto Manguel, Yapı Kredi
Manguel hayatımıza yeni kitaplar katmaya devam ediyor. Daha önce Okumanın Tarihi, Borges’in Evinde, Palmiyelerin Altında Stevenson, Hayali Yerler Sözlüğü ve Okuma Günlüğü kitaplarını severek okuduğumuz Alberto Manguel’den yine kitaplar, kütüphaneler, okumak ve yazmak üzerine bir kitap: Geceleyin Kütüphane. Manguel bu kitabında kütüphanelerin uygarlığımızda oynadığı kritik rolün sürükleyici öyküsünü ele alıyor. Yazar, Fransa’daki evinde kuracağı kütüphaneden yola çıkıyor ve engin hayal gücüyle Eski Mısır’dan Arap dünyasına, Çin’den Roma’ya, yazarların kişisel kütüphanelerinden İnternet’teki kütüphanelere uzanıyor.

Son Ada, Zülfü Livaneli, Remzi
Son Ada, doğal zenginliklerle dolu bir küçük adada geçiyor. Adayı yıllar önce çok varlıklı bir adam satın almış, daha sonra sevdiği birkaç dostunu da burada ev yapmaya teşvik etmiş ve böylece kırk evden oluşan bir topluluk oluşmuş. Birbirleriyle anlaşan, azla yetinen bu insanlar, elektrik ve telefon olmadan, kendi kaynaklarıyla ısınarak ve beslenerek geçiniyorlar. Tek gelir kaynakları yılda bir ürün aldıkları, o adaya özgü, çam fıstıkları. Bütün adalılar senede bir fıstık toplamayı da bir şölen haline getirmişlerdir. Derken, darbeci bir başkan, emeklilik yıllarını geçirmek üzere, herkesin her şeyiyle hoşnut olduğu cennet bir adaya yerleşir. Başkan, ruhuna dek işlemiş olan yıkıcılık potansiyelini, geçmiş politik gücünden de yararlanarak kullanmaya kararlıdır...

Kayıp Savaş Sanatı, Sun Bın, Kırmızı Kedi
Çin ve strateji tarihinin en önemli isimlerinden Sun Bin’in binlerce yıldır kayıp efsanevi eseri ilk kez Türkçeye çevrildi. Sun Bin’in kitabı kadim Çin askeri felsefesinin başlıca metinlerinden birisi olarak kabul ediliyor ve Sun Tzu’nun Savaş Sanatı kadar büyük bir saygı görüyor. Günümüzde stratejiler yalnızca muharebe alanlarında uygulanan savaş hileleri olarak algılanmıyor. Strateji gündelik insan ilişkilerinden tutun, tartışmalara, birebir mücadelelere ya da ticarete kadar güç gereken her yerde kullanılıyor. Belki de bu yüzden Sun Bin’in eserinin iki bin yıllık bir gecikmeyle Türkçeye çevrilmesini önemsemek gerekiyor. Kayıp Savaş Sanatı’nı okurken hayatın savaşla ‘benzeştiği’ yönleri de keşfedeceksiniz.
 
Resmigeçit, Şebnem İşigüzel, Doğan
Resmigeçit, yazarının deyişiyle “Benzeyen ama tam da burası denemeyecek” bir ülkede geçen ve yakın tarihi anlatan politik bir roman. Sözü geçen ülkede kesin olarak yapılan tek bir şey var, o da siyasetin hiçbir zaman halk için yapılmadığı. Romanın kahramanları Türkiye’den hem birilerine benzeyen hem de benzemeyen kişiler. Şebnem İşigüzel, tamamen gerçek olaylardan ve kişilerden esinlenerek kaleme aldığı romanında yer verdiği siyasetçilerin gündelik ve özel yaşamlarıyla politikayı, ülkenin gidişatını birleştiriyor. İşigüzel herkesin tanıdığı siyasetçileri birer kurgu karaktere dönüştürmüş romanında. Resmigeçit’te bolca gönderme ve temsili birçok karakter yer alıyor.

Karanlıktaki Adam, Paul Auster, Can
72 yaşındaki eski eleştirmen August Brill, geçirdiği bir araba kazasından sonra kızı ve torunuyla birlikte yaşamaktadır. Uykusuz bir gecede, anımsamak istemediği düşünceler ve olayları, karısının ölümünü, torununun erkek arkadaşının Irak’ta vahşice öldürülüşünü kafasından kovmak için, kendi kendine öyküler anlatır... ABD’nin Irak savaşının, gaddarlığının arkasında biraz da, sıradan Amerikan vatandaşının kayıtsızlığı duruyor kuşkusuz. Paul Auster, Karanlıktaki Adam romanıyla bu politikaları edebiyat çerçevesinden eleştirdiği romanı ABD’de büyük tartışma yarattı. Auster öyküsünü, iç içe geçmiş iki farklı kurgu yoluyla anlatıyor. Bunların ilkinde, iç savaşın darmadağın ettiği hayali bir ABD tasarlanıyor; ikincisinde de, Irak’ta savaş nedeniyle öldürülmüş Amerikalı bir gencin yakınlarının hisleri yansıtılıyor. Romanı, Auster’ın bugüne kadarki en politik romanı olarak tanımlamak mümkün.

Karakalem Resimler, Ayşe Sarısayın, Can
Son dönem Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Ayşe Sarısayın, Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü alan Denizler Dört Duvar ve Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan Yorgun Anılar Zamanı adlı kitaplarından sonra, yeni öykülerini Karakalem Resimler başlığı altında yayımladı.Yazar, özellikle kadın dostluğu, komşuluk, anne-kız ya da kız kardeşler arasındaki ilişkiler etrafında geliştirdiği öyküler anlatıyor. Karakalem Resimler’de. Sarısayın’ın öykülerinde dikkat çeken şeylerin başında, şiire yapılan göndermeler gelir. Bu kitapta da her öykünün başında, sanki o öyküye açılan bir pencere gibi duran, dizelere yer vermiş yazar... Karakalem Resimler’in 2008 Dünya Kitap Ödülleri’nin Yılın Telif Kitabı ödülünü aldığını da belirtelim.

Terörist, John Updıke, Alef
John Updike, Terorist’te Amerikan toplumundaki Müslümanları anlatıyor. Terorist için ‘Updike’ın diğer Amerikası’ deniliyor. Updike romanında ABD’nin ne olması gerektiği ve ne olduğuna dair farklı görüşleri tartıştırıyor. Kitapta bu görüşler yarı Mısır, yarı İrlanda kökenli, Amerika doğumlu bir lise öğrencisi, yaşlı bir Lübnanlı göçmen, bu göçmenin oğlu ve liseli çocuğun dini eğitimini de üstlenen Yemenli bir imam arasında dile getiriliyor. Updike’ın uzun tartışmalarda İslam’la ilgili bilgi verip yorumlara da giriştiği roman, gittikçe tutucu bir İslami yaşama kendini kaptıran lise öğrencisi Ahmad’a odaklanıyor. Roman, Amerikan tarihini ve ABD kimliğini sorgulayan yanıyla dikkat çekiyor.

Türkiye Sen Kimsin?, Gündüz Vassaf, İletişim
Gündüz Vassaf’ın Radikal’de yazdığı yazıların önemli bir takipçisi olduğu açık. Nasıl olmasın ki, Vassaf’ın yazısında değindiği konuya farklı bir gözle bakması okurunun da ufkunu genişletiyor. Vassaf’ın yazdığı yazıların gözden geçirilmiş, bir kısmı yeniden yazılmış hallerinden oluşan Türkiye Sen Kimsin? kitabı, Türkiye’ye ve dünyaya farklı bir gözle bakmaya yardımcı olacak bir kitap...

Sevgili Mimi, Tım Parks, Kanat
İtalya’da İngilizce öğretmenliği yapan Morris güç bela geçinmekten bıkmış, sıradan hatta monotonlaşmış hayatını değiştirecek bir çözüm yolu aramaktadır. Bu amaçla, on yedi yaşındaki öğrencisi Massimina ile yakınlık kurmuştur; titizlikle yürüttüğü planları başarıya ulaşırsa onunla evlenerek kızın zengin ailesinin bir üyesi olacaktır. Gün boyu ter döküp akşamları da elinde birayla televizyon karşına geçen babasına benzemeyecektir o! Ancak olaylar hiç de onun istediği gibi gitmez. Yakıcı İtalyan güneşi altında ve kadim binaların gölgesinde yalanlar, aldatmacalar, cinayetler birbirini izler... Bu kitabı okuduktan sonra, yazarın, yine Kanat’tan çıkan Europa ve Kader’ini de okuyacaksınız, emin olun.

Amida, Eğer Sana Gelemezsem, Özcan Karabulut, Can
Öykümüzün genç ustalarından Özcan Karabulut’un Amida’sı yılın en kışkırıtıcı romanlarından biriydi. “Edebiyat, insanın ve hayatın trajedisini anlatır. Kendinizle, ötekiyle, insanla ve hayatla bir derdiniz yoksa, yazmazsınız” diyen Karabulut, siyasal yaşamını, muhalif kimliğini öykülerine yansıtarak kendine bir politik edebiyat alanı açmıştı. Amida, bu çizgiyi sürdüren bir roman. Romanın kahramanı Arat, çocuk işçilerle ilgili bir çalışma için Diyarbakır’a gider. Orada tanıştığı ve etkilendiği bir kadına bir zamanlar kente hükümdarlık etmiş Amida’nın adıyla seslenir. Yasak aşk, kimlik ve aidiyet sorunu, kent yaşamının gizemi, siyasal çatışmalar arasında Arat’ı zor günler beklemektedir.

İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar, Hatice Meryem, İletişim
Hatice Meryem’in yürek burkan, boğazda demir bir yumruk bırakan kitabını üç beş satırda anlatmak mümkün görünmüyor. Sema Arslan’ın Radikal Kitap için yazdığı yazıdan bir alıntı yaparsak: “Hatice Meryem, edebiyatımıza yoksulluk, varoş ve kadın kadına hayat altbaşlıklarını içeren bir kitap armağan ediyor. İstanbul’un varoşlarından Kozluk’ta yaşayan bir ailenin etrafında ama bazen de ayaklarının altında dolanan ‘hayat’tan söz ediyor yazar. Bu hayatın, dolayısıyla da bu romanın tek bir kahramanı yok; merkezde herkesi ve her şeyi çekip çeviren Zümrüt karakteri yer alsa da Hatice Meryem, Zümrüt’ün kendisinden bütünüyle farklı kız kardeşi Elmas’a; kocası işe yaramaz Cavit’e; kayınları Coşkun ve Nurettin’e; mahallenin kendisine, hurdalığa, boklu dereye, akşamüzerleri piknik yapılan sahile, öcü gibi Kozluk’un ortasına dikilen Kozluk Center’a, kahveye, özel hastaneye ve daha birçok detaya fazla fazla yer vermiş.”

Pasaport Damgaları, Enis Batur, Kırmızı
Edebiyatımızın en üretken yazarlarından biri de Enis Batur’dur kuşkusuz. Batur, 1987-2006 yılları arasında gezip gördüğü yerlere dair günlüklerini topladığı kitap Pasaport Damgaları adını taşıyor. Otobiyografilerin bile yazılamadığı bir ülkede, üstelik çokça tanınan bir yazarın çırılçıplak günlüklerini yayımlaması, bir başka deyişle ayakları yanarken çıkardığı sesleri paylaşması cesaret istiyor. Gezilen görülen yerlere dair notların değil de, o yerlerin gezende görende yarattığı çağrışımların paylaşıldığı bir metin özellikle de Enis Batur gibi bir yazar için olabilecek en mahrem halleri paylaşmak anlamına geliyor.

Yaz Yağmuru, Marguerıte Duras, Sel
Marguerite Duras, hastalığı nedeniyle uzun bir sessizlik döneminden sonra 1990’da Yaz Yağmuru’nu yayımlamıştır. Romanın kahramanı Ernesto kalabalık ve yoksul bir ailede yaşamaktadır, ancak çevresi onun bir dahi olmasını engelleyemez. Ernesto ve kız kardeşi Jeanne yaşadıkları suç ortaklığını ensest ilişkiye dönüştürürler.

Hayali Komünizm, Derya Çağlar, Berfin
Muktedirlerin en çok ‘ekmek yediği’ yerlerden biridir komünizm; ‘büyük ihtimalle bu kış gelecek’ diye korksalar da. Derya Çağlar’ın Hayali Komünizm’i, 1945-55 yılları arasında yazılı basında yapılan bir gezintiyle, manşetlerden, satır aralarına sızan Soğuk Savaş haletiruhiyesini anlamaya, anlatmaya çalışıyor. Kitap, Çağlar’ın Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne sunduğu yüksek lisans tezi. Tez jargonu ve formülasyonundan sıyırıp kitabın yarısından fazlasını oluşturan örneklere geçtiğimizde, en klişe haliyle güldürürken düşündüren bir toplam çıkıyor ortaya. Çağlar’ın haberleri subjektif istatistikleriyle sunması, dönem basınının tercihlerini, tez zamanda klişeleştirdiklerini ve komünizm korkusunun ne acayip bir şey olduğunu pek trajikomik bir biçimde koyuyor ortaya.

Klasikleri Niçin Okumalı?, Italo Calvıno, Yapı Kredi
Dünya edebiyat tarihine yalnızca bir yazar olarak değil, edebiyat üzerine düşünceleriyle de damga vuran Italo Calvino’nun, hayatının değişik dönemlerinde kendisi için büyük bir önemi olmuş yazarları, şairleri, bilim adamlarını ağırladığı Klasikleri Niçin Okumalı? kitabı ilk kez Türkçede. Ustanın kitabını okuduktan sonra, kitaplığınızın klasikler bölümüne bir kez daha göz atacağınız kesin...

1968-Dünyayı Sarsan Yıl, Mark Kurlansky, Everest
1968-Dünyayı Sarsan Yıl, 68 tarihi kitapları arasında en çok ilgi görenlerden. Tüm dünyayı etkileyen ve birbirinden bağımsız oluşmuş görünen 68 protestolarının dinamiğini, bu protesto gösterilerine nasıl gelindiğini, dönemin siyaset ve kültür dünyasından yaptığı isabetli örneklerle açıklayan yazar, özellikle Avrupa ve Amerika odaklı analizlerde bulunuyor. Kitapta, Vietnam Savaşı’nın can alıcı olayları, siyahların özgürleşme hareketleri, hippilerin oluşumu, beat kuşağının etkileri ve dünya savaşlarının, özellikle de İkinci Dünya Savaşı’nın kuşaklar arasında nasıl bir kırılmaya yol açtığının izleri gayet net bir şekilde sürülebiliyor. Kurlansky’nin 1968’i detaylı bir şekilde anlatan kitabında Türkiye’den tek bir kelimeyle bahsedilmediğini de belirtelim.

Ağrı’nın Derinliği, Ece Temelkuran, Everest
“Bu kitap ne sadece Ermenilere ne de sadece Türkleredir. “Ağrı’nın Derinliği,” evsiz kalmanın, evinden uzak düşmenin acısını bilen, tahmin edebilen herkese yazılmıştır” diyor kitabın arka kapak yazısında... Ağrı’nın Derinliği bu topraklar üzerine yeniden düşünmemizi sağlayan bir kitap... Ağrı’nın Derinliği bir röportaj kitabı aslında. Bir tabuya dönüşen ve ismi zikredildiğinde bile kimilerine ürküntü veren ‘Ermeni meselesi’ne odaklanıyor. Ece Temelkuran, Milliyet gazetesi için yaptığı, Ermenistan, Fransa ve ABD’deki Ermenilerle yaptığı röportajları, iyi bilinen ve sevilen anlatımıyla aktarıyor. Bir yandan duyduklarını gördüklerini anlatan, bir yandan bir acıyı, öfkeyi ve bunlarla beslenen önyargılı duruşları anlamaya çalışan bir kitap.

Gönlümün Şirazesi Bozuldu, Hasan Özkılıç, Can
Hasan Özkılıç, Kuş Boranı, Şerul’da Beklemek, Orada Yollarda’dan sonra, Gönlümün Şirazesi Bozuldu kitabıyla öyküde yepyeni bir tarzın öncülüğünü yapıyor. Bu kitabın tüm öyküleri, esin kaynağını çeşitli yörelere özgü uzun havalardan alıyor. Kitapta on öykü yer alıyor. Öykü başlıklarını da uzun havalardan alınan bir dize ya da söz oluşturuyor; bir uzun hava dilleniyor her öyküde. Gönlümün Şirazesi Bozuldu, bu toprağın insanlarının yüzyıllar boyunca içselleştirdiği sevda anlayışına, kültürüne, diline, geleneklerine yeniden odaklanmanızı sağlayacak, sağlam kurgusu, farklı bakış açısı ve akıcı diliyle dikkati çeken öykülerden oluşan bir yapıt.

Kozmopolis, Don DeLıllo, Everest
Kimi eleştirmenlerce Amerika’nın en büyük dört yazarından biri, kimilerince de ‘Amerika’nın sıkıcı ve yıkıcı olduğunu tekrar tekrar anlatmaktan başka birşey yapmıyor’ dediği Don DeLillo meydan okuyan tavrını Kozmopolis’le yeni, dijital bir çerçeveye taşıyor. Kozmopolis, DeLillo kitapları arasında apayrı bir yere sahip, ne demek istediğini, golü hangi kaleye atmayı hedeflediğini en iyi gösteren yapıtlardan biri. Yazarın, önlerine ‘çıkmaz yoldur’ tabelasını koymayı sevdiği bütün sokaklar bu kitapta var: Para, New York, politik hesaplaşma, seçimler ve sonuçlar, daha da önemlisi bedeller. DeLillo yine okuyanı sarsacak bir kitapla karşımızda kısacası.

Soğanı Soyarken, Günter Grass, Turkuvaz
Soğanı Soyarken ilk yayımlandığında, edebiyat dünyasını ikiye bölmüştü. 1999 Nobel ödüllü Günter Grass’ın İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru yani on yedi yaşındayken Waffen SS’e kaydolduğunu itiraf etmesi, okuyucuları hem şaşırttı hem kafalarında soru işaretleri yaratmıştı. Grass, ‘SS’e üyeydim ama hiç ateş etmedim’ demişti. Soğanı Soyarken’in büyük bir yazarın son sözleri olarak okunması gerekiyor. Bu kitap, içinde taşıdığı pek çok soru ve bu soruları ifade ediş biçimi nedeniyle herkesin okuması gereken bir ‘son söz’...

Kafdağı, Müge İplikçi, Everest
Müge İplikçi’nin Kafdağı romanının düğümünü, Ortadoğulu iki kadının kesişen hikâyesi üzerinden sorduğu bir soruyla atmış: “Yeniden başlayabileceğimiz, yeniden masallar anlatabileceğimiz bir yer var mı?” İplikçi, iki Ortadoğulu kadının kesişen hikâyesi üzerinden, dünyanın farklı iki noktasında yaşanan iki ayrı olayın aslında insanları ve yazgıları birbirine nasıl bağlayabileceğini anlatıyor.

Golyan Devrimi, Tahsin Yücel, Can
Edebiyatımızn usta kalemlerinden Tahsin Yücel’den, ironi dozu yüksek zekice kotarılmış bir kitap: Golyan Devrimi. Her ne kadar öykü olarak basılsa da içindeki on dört öykü gerek sıralanışı gerek birbirine bağlantılarıyla ele alırsanız kitaba roman dememek için hiçbir neden yok. Hatta neredeyse her öyküden bir roman çıkar. Yücel’in Golyan Devrimi’nde kuruluşundan bugününe anlattığı ülke kendisini sömürmek üzere topraklarına yerleşen Batılı güçlerden çok yakın bir zamanda kurtulmuş ve dünden bugüne ‘çağdaş muasırlık’ seviyesine ulaşmak için çeşitli badireler atlatmış hâlâ da anlatmaya devam eden Hayristan. Hayristan, Yücel’in anlattığına göre Ortadoğu’da yer alan ve halkının neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülke... Tanır gibi oldunuz, değil mi?

Yolda, Jack Kerouac, Ayrıntı
Beat kuşağının isim babası ve önde gelen yazarı Jack Kerouac’ın kendisinden sonra gelen kuşakları da derinden etkileyen başyapıtı Yolda’nın orijinal haliyle sansürsüz olarak yayımlanışının 50. yılıydı 2008. Kerouac’ın Amerika’yı baştan başa birkaç kez kat ederek, yollarda yaşadığı serüvenleri anlatan bu yarı otobiyografik romanın eşcinsellik ve uyuşturucudan söz eden bölümleri yoğun bir sansüre uğramıştı.

Umut, Ayşe Kulin, Everest
Umut/Hayat Akan Bir Sudur’da Ayşe Kulin, önceki romanı Veda’yla başladığı Osmanlı ailelerinin yaşamına, bu kez Cumhuriyet’in yeni kurulmakta olduğu sancılı yıllara kendi ailesinin hikâyesini de kurguya katarak tanıklık ediyor: Osmanlı’nın gözdesi Bosna bir imza ile elden çıkarken, Kulin ailesi Bosna’dan İstanbul’a göç ediyor, çöken imparatorluğun son maliye nazırı Ahmet Reşat sürgüne gidiyordu. Sabahat ile Aram’ın aşkı ise tehcir olaylarının acısına yenik düşmeyecekti. Yeni bir Cumhuriyet, yeni bir şehir ve yeni bir yuva kurulurken hayat hep akan bir suydu Sitare, Muhittin ve herkes için... Savaşlar, yıkımlar, sürgünlerin ardından Umut geliyor...

Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları, Necati Güvenç Mamıkoğlu, NTV
Necati Güvenç Mamıkoğlu’nun yıllar süren çalışmasına dayanan Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları, 700 sayfada Trakya ve Anadolu’nun tüm ağaç varlığını ayrıntılı açıklama ve fotoğraflarla gösteriyor. Kitap, görsel malzemesi yüz binin üzerindeki fotoğraf arasından seçilen, onlarca yayın taranıp ‘bilimsel bir iddia taşımamakla birlikte verilen tüm bilgiler ve görüntülerle bilime aykırı bir şey bulunmaması için’ çaba harcanarak kotarılmış son derece kapsamlı bir doğa güzellemesi. Artık uzun boylu, yeşil yapraklı, heybetli canlıları gördüğümüzde onlara ‘Aaa ağaç’ demeyeceğiz. Hangi türden olduğunu, meyve verip vermediğini, odunundan, meyvesinden, yaprağından neler yapıldığını, ne tür faydaları olduğunu öğreneceğiz.

Bellekteki Che, Everest
Ernesto Che Guevara’nın günlükleri, öyküleri, mektupları ve daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış fotoğraflarından oluşan Bellekteki Che, kapsamlı bir albüm. Kitap, tüm dünyanın kararlı bir devrimci olarak tanıdığı Che’nin iç dünyasına bir yolculuk niteliği taşıyor. İçerdiği röportajlarla ünlü devrimci Che Guevara’yı kendi ağzından tanıma imkânı sunan Bellekteki Che, onun Latin Amerika seyahatlerinin bir yol haritasını, okuduğu ve sevdiği kitapların, kızdığı ya da sevindiği olayların bir dökümünü barındırıyor. Ailesinin daha önce hiç kimseye açmadığı arşivin yer aldığı kitap paha biçilmez değerde bir çalışma.

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, Barış Bıçakçı, İletişim
Başak adlı bir genç kız intihar etmiştir. Bir tanıdığın kızından intihar eden Başak’ın yerine geçmesi ve olaydan haberdar olmayan anneanne ile torunu Başak’mış gibi konuşması istenmektedir. Anneanneye Başak’ın Amerika’ya doktora yapmaya gittiği söylenecektir. Canan, bu teklifi kabul eder ve Nanna dedikleri anneanne ile telefonlaşmaya başlar... Öyküleriyle tanıdığımız Barış Bıçakçı, Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra kitabıyla bir ‘öykü-roman’a imza atmış. Semih Gümüş’ün “Ne anlattığı sanki önemli değilmiş, ama anlatım biçimi ve diliyle de sıradanmış gibi görünüyorsa size, okuma alışkanlıklarınızı adam akıllı gözden geçirmeniz gerekir” dediği Bıçakçı’dan yine içe işleyen bir kitap...

Barba’nın Mezeleri, Fıstık Ahmet Tanrıverdi, Alfa
Fıstık Ahmet’i tanıtmaya gerek yok, bilirsiniz; tatlı diliyle olduğu kadar İstanbul mezeleri, çilingir sofrası ve rakı adabı ustasıdır da. Fıstık Ahmet, Barba’nın Mezeleri’nde, tarama, lakerda, çiroz salatası, Arnavut ciğeri gibi eski meyhane kültürünün olmazsa olmaz tariflerini bir araya getiriyor. Tijen İnaltong’a kulak verelim mi: “Rakıya buz koymayacak, hem rakıyı, hem de suyu buzdolabında soğutarak kadehe dolduracakmışız. Isınmadan içindeki rakıyı tüketmek için de küçük bardak seçecekmişiz. Eskilerde hanımların rakı kadehlerine ‘zarf’ ördüğünü bilir miydiniz? Böylece ‘araknuş’ (yani rakı içen kimse) zarfı fark ettiğinde hanımını hatırlar ve evin yolunu tutarmış, zamanı geldiğinde! Kitabın (daha uzun olmasını arzu ettiğim) giriş bölümünde daha pek çok bilgi var ya onların keşfini size bırakıyorum. Elbette Barba’nın Mezeleri’nin sayfaları arasındaki tarifleri denemeyi de.”
 
Varlık ve Zaman, Martin Heıdegger, Agora
Yılın sessiz sedasız olaylarından biri de Martin Heidegger’in ‘Türkçeye çevrilmesi’ oldu. Kaan H. Ökten, filozoflara ve çevirmenlere çıkardığı güçlükleri dillere destan olan Heidegger’in ünlü kitabı ‘Varlık ve Zaman’ı çevirmekle kalmadı, ayrı bir kitapla (‘Varlık ve Zaman’ Kılavuzu) ‘çevirisinin tekniğine dair bütün ayrıntıları’ Türkçe okuyup yazanların dikkatine sundu...

Ataların Hikâyesi, Rıchard Dawkıns, Hil
Richard Dawkins’in ödüllü popüler bilim kitabı Ataların Hikâyesi, yaşamın kökenine doğru bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Hikâye ilerlerken kırk farklı randevu noktasında diğer organizmalarla karşılaşıyoruz, onları tanıyoruz, evrendeki yerlerini anlıyoruz; ta ki bütün canlıların ortak atası öbakterilerle karşılaşana kadar... Evrim teorisine karşı bir kampanya yürüten Harun Yahya’nın da yasaklama çabaları sayesinde, Dawkins’in kitaplarına büyük bir ilginin başladığını da not edelim.

Küp, Orhan Duru, Yapı Kredi
Orhan Duru’nun yayımlanan ilk öyküsünden bu yana elli beş yıl geçmiş. Yazar da 75 yaşında. Küp, Duru’nun yedinci öykü kitabı. Sennur Sezer, Duru için “Öyküsünün temelinde yadırgatma vardır. Bu yadırgatma çoğunlukla mizah tonunu taşır. Kanıksadığımız gerçekleri öyküleştirerek gözümüze sokmak için en uygun yol olarak seçer bunu” diyor. 50 Kuşağı’nın bu önemli kalemine uzun ömürler, nice kitaplar dileyelim...

Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes!, Erol Üyepazarcı, Oğlak
Erol Üyepazarcı’nın Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes! adlı çalışması, iki cilt halinde okuyucuyla buluştu. Üyepazarcı, Türkiye’de polisiyenin tarihini her yazar ve neredeyse her roman üzerinde teker teker durarak sabırla çıkarmış. Kitap, gerek çeviri gerek telif eserler açısından mazisi Osmanlı toplumuna uzanan polisiye edebiyatın bilinmeyen tarihini aydınlatmak için hazırlanmış, şaşırtıcı derecede kapsamlı bir çalışma. Kitap, ilk çeviri polisiye romanın yayımlandığı 1881 yılından 2006 yılı Haziran ayına kadar geçen süreyi kapsıyor. Polisiyeseverler bu kıymetli eseri kaçırmamalı.

Haliçli Köprü, E. Sevgi Özdamar, Turkuvaz
Kitaplarını Almanca yazan E. Sevgi Özdamar, Haliçli Köprü romanında bir genç kadının büyüme hikâyesini anlatıyor. Alaycı ve isyankâr bir 68’linin hatırladıkları, İstanbul’dan Berlin’e, kadın yurtlarından evlerin oturma odalarına geniş bir alana yayılıyor. Kitaplarıyla Ingeborg Bachmann, Walter Hasenclever, Heinrich Von Kleist gibi ödüller almış, yazdıkları İngiltere’de, ABD’de yılın kitabı seçilmiş. Biz Türkiye’de onun Hayat Bir Kervansaray’ını okuyabilmiştik daha önce.

Cihânnümâ, Boyut
Cihânnümâ’yı ilk yazan ve çoğalttıran Katip Çelebi’dir. Ondan uzun yıllar sonra Cihânnümâ matbaayı bu topraklara getiren İbrahim Müteferrika tarafından kapsamlı eklentilerle basılır. Bülent Özükan bir müzayedede bulduğu orijinal baskıyı alıp, üzerinde beş yıl çalıştıktan sonra herkesin anlayabileceği bir şekle getirir. Bol görselli, anlaşılır ve yepyeni bir Cihânnümâ isteyenlere...

Tarih-Lenk, Y. Hakan Erdem, Doğan
Son dönemin modası oldu popüler tarih kitapları... Y. Hakan Erdem, Tarih-Lenk’te, işte bu popüler tarih kitaplarını inceleyip bulduğu hataları kanıtlarıyla birlikte ortaya koyuyor. Erdem, kimi kitapların tarihi kendi görüşlerine göre nasıl eğip büktüklerini de sergiliyor. Çoğu kez ironik, bazen açıkça alay eden neşeli ve dalgacı bir üslupla yazılmış bu esere dikkat!

İşte Böyle Güzelim, Ayşegül Altınay, Esin Düzel, Hülya Adak, Nilgün Bayraktar, Sel
Dört kadın araştırmacının, yaptıkları görüşmelerden oluşan kitap, Türkiye’de kadın cinselliğinin nasıl yaşandığı ya da yaşanamadığına ilişkin çarpıcı hikâyeler, ‘gerçek hikâyeler’ anlatıyor. Kadınların kadınlara anlattığı, biraz dertleşme, biraz sır paylaşma tonundaki hikâyeler, bu kadın kadınalığın verdiği samimiyetle kendi gerçekliğini buluyor. Yılın en ilginç kitaplarından biri.

Milliyetçilik ve Türkiye AB İlişkileri, Umut Özkırımlı, TESEV Yayınları
Doç. Umut Özkırımlı, siyaset bilimi çevrelerinde milliyetçilik çalışmalarıyla tanınan bir isim. Özkırımlı’nın bu konudaki doktora tezi ve çalışmalarından oluşan başka kitapları da var. Özkırımlı, milliyetçilikle ilgili mitleşmiş, yerleşik inançlarla başlıyor ve Türkiye’nin AB macerası kapsamında konuyu tekrar ele alıyor.

Vatandaşlığın Dönüşümü, Ayşe Kadıoğlu, Metis
Ayşe Kadıoğlu, uzun süredir ‘vatandaşlık çalışmaları’nı izleyen bir akademisyen olarak, sonunda Türkiye’de bu konuya ilgi duyanlar için ‘el kitabı’ kabul edilebilicek bir çalışmayı yayımlattı. Kitapta ‘vatandaşlık’ kavramının uluslararası literatürdeki temel metinleri yer alıyor. Bu metinler, sonuçta daha demokratik toplumlara ulaşmak için vatandaşlık hakklarının daha kapsayıcı ve adil biçimde tüm topluma yayılması gerektiğini savunan bir yaklaşımın altyapısını oluşturuyorlar. Ayşe Kadıoğlu da kitaptaki makalesinde vatandaşlık kavramının ‘ulus devletin zincirlerinden kurtarılması gerektiğini’ söylüyor.

Seksenlerde Türkiye’de Çağdaş Sanat, İpek Duben, Bilgi Üniversitesi
Türkiye’de sanat ortamının en dinamik kesimini oluşturan çağdaş sanatçıların, ‘ağabey ve ablaları’ olduğunu gösteren bir çalışma. İpek Duben’in üniversitede öğrencileriyle birlikte hazırladığı kitap, 80’li yıllarda sanat ortamında aktif olmuş, kimileri zamanla biraz daha geriye çekilmiş, ama kimileri halen çok önemli isimler olan sanatçıların neler yaptıklarını anlatıyor. Belleksizlik sıkıntısı çeken Türk sanatı ve sanat tarihi için iyi bir başlangıç oldu bu kitap.

Modernlik Nostaljisi, Esra Özyürek, Boğaziçi Üniversitesi
Esra Özyürek’in önce İngilizcesi yayımlanan ve kendinden söz ettiren kitabı bu yıl Türkçe olarak yeniden yayımlandı. Esra Özyürek kitabı hazırlamaya nasıl karar verdiğini şöyle anlatıyor: ‘Cumhuriyet’in 75. yıl kutlamaları vardı. Bu kutlamalar çerçevesinde Cumhuriyet’in ilk yıllarına ve o zamanki güçlü devlet anlayışına duyulan nostalji gözüme çarptı. O zaman bu tema başka nerelerde beliriyor diye bakmaya başladım ve aynı temayı hayat hikâyelerinden ev dekorasyonlarına, reklamlardan bayram düzenlemelerine pek çok yerde görebildim.’ Özyürek’in bir devlet ideolojisi olarak Kemalizmin son yıllarda nasıl bir dönüşüm geçirdiğini ve gündelik hayata bir yaşam biçimi gibi sirayet etmeye başladığını gözler önüne seriyor. Tabii bunun arkasında yatan ‘modernliği kaybetme’ endişesini de.

Cahillikler Kitabı, J. Lloyd - J. Mıtchınson, NTV
Yılın en eğlenceli kitaplarından biri. Köşe yazarlarından kitap eklerine hemen her yerde kendinden söz ettien kitap hepimizin yanlış bildikleri gibi basit bir fikrin üzerine kurulu. Hem eğlenip hem bilgilenmek gibi kimsenin dayanamayacağı, günümüz insanına gayet uygun bir vaatte bulunduğu için yılın en çok satan kitaplarından biri de olmayı başardı.

Türk Siyasetinin Yapısal Analizi, Hasan Bülent Kahraman, Agora
Hasan Bülent Kahraman, birkaç yıldır üzerinde çalıştığı ve üç cilt olmasını tasarladığı kitabının ilk bölümünü bu yıl yayımladı. Türk Siyasetinin Yapısal Analizi’nde merkez-çevre kuramının günümüzü anlatmakta yetersiz kaldığını söylüyor. Buradan hareketle varoşları ve taşra burjuvazisini de analize katan ‘merkezdeki çevre’ ve ‘çevredeki merkez’ diye iki yeni kavram öneriyor. Çalışma özellikle AKP’le somutlaşan ve Türkiye tarihinde kalıcı bir iz bırakacağı belli olan ‘muhafazakâr sağ’ın gelişimini ve temelini anlayabilmek için önemli.

Limon Ağacının Şarkısı, Arslan Sayman, Resimleyen: Deniz Üçbaşaran, Redhouse Kıdz
Kahramanı bir limon ağacı olan, büyümek üzerine sıcacık bir resimli şiir-öykü. Tam bir sanat eseri; insan kitabın sayfalarına bakmaya, okumaya kıyamıyor. Yılın en güzel yerli çalışması. İkilinin yeni çalışmalarını inatla ve ısrarla bekliyorum!

Postacı Çocuk 1-2-3, Özlem Şekercioğlu Lesport, Enkidu

Panos ile Dost’un, kayıp birtakım mektupları sahiplerine ulaştırmak için Albatros’un kanatları arasında çıktıkları yolculukların maketlerle canlandırılmış maceraları! Çocukların kitaplardaki maketler karşısında epey keyifli ve uzun vakit geçireceklerine şüphe yok. Değişik ülkelerle tanışmaları da cabası.

Güneşi Bile Tamir Eden Adam, Behiç Ak, Günışığı
Tüketim çılgınlığı üzerine bu kadar mı güzel bir hikâye kurulur, çocuklara eşyanın kıymeti bu kadar mı tatlı anlatılır! Bu kitabın hemen arkasından Alaaddin’in Geveze Su Boruları’nı okumak kaçınılmaz! Behiç Ak’ın bütün kitaplarını koyduk sayın bu listeye.

Çizgili Pijamalı Çocuk, John Boyne, Tudem
Savaş herhalde bugüne kadar hiç böyle çarpıcı yorumlanmamıştı. Çok dokunaklı bir öykü, yalın, iyi yazılmış. Finali haftalarca aklımdan çıkmadı. Bir tokat gibi tekrar tekrar çarptı zihnime. Sadece gençler değil, yetişkinler de okusa keşke.

Tom Trueheart Masallar Diyarı’nda, Ian Beck, Mavibulut
Ağabeyleri gibi bir kahraman olmak isteyen ama kendinde yeterli cesareti bulamayan Tom, iş başa düşünce çıkınını atar omzuna ve koyulur yola. Çünkü farklı masallarda görevlendirilmiş ağabeylerinden ses seda yoktur. Bir değişik masal Tom Trueheart’ınki; bütün masallarından tadını, hatta daha fazlasını taşıyor.

Kafasına Edeni Bulmaya Çalışan Küçük Köstebeğin Hikayesi, Werner Holzwarth - Wolf Erlbruch, İletişim Yayınları
İletişim Yayınları “Felaket Henry” dizisinden daha matrak ne yayınlayabilir sorusunun cevabı bu kitap! Sabah güneşine bakmak için kafasını topraktan dışarı uzatan köstebeğin kafasına pisler biri ve köstebek bu terbiyesizi bulmak için kapı kapı dolaşır. Biz de bu sayede hayvanlar dünyasında kim nasıl pisliyor öğreniriz. Öyle böyle değil, çok komik, çoook!

Gizli Yediler, Enıd Blyton, Artemis Yayınları
Peter, Janet, Jack, Barbara, Pam, Colin ve George: İşte size dünyanın en ünlü arkadaş grubu! Kendince büyük esrarları çözmeye, her tür sırrın peşine düşmeye kararlı bu yedi çocuğun maceralarından birini okumayan var mıdır! Bir kuşağı daha bu güzellikten (ve tabii Afacan Beşler dizisinden de) mahrum bırakmayan Artemis’e buradan sevgiler.

Optimist, Harald Schwarzlose, Ataköy Marina Yacht Club
Üç tarafı sularla çevrili memlekette denizcilik üzerine kitap zaten az, çocuklar ve denizcilik üzerine kitap herhalde yok gibi. Bu açıdan önemli bir kitap Optimist. Optimist, Uluslararası Yelken Federasyonu’nun 16 yaş altı denizciler için yelken eğitim ve yarış teknesi olarak onayladığı tek mini yelkenli. Kitap da bu küçük teknenin nasıl donatıldığı, nasıl ve neden yelkenle yol alabildiği, doğru yelken ayarları, rüzgara karşı yol alma, volta seyri, ilk yarış gibi konularda fotoğraf ve şekillerle anlaşılması kolay bir şekilde bilgi veriyor.

Kayıp Şeyler Ülkesinde, Ege Erim, Yapı Kredi
Rüyalarında bambaşka bir dünyanın kapılarını aralayan Can’ın önce kayıp eşyalarının, ardından da dedesinin kayıp hafızasının peşine düşmesinin hikayesi. Hikaye içinde hikaye anlatma becerisi, merak uyandırmayı başarması ve yaratıcılığıyla yeni kitaplarının yolunu gözleten bir yazar.

365 Cıvıl Cıvıl Etkinlik, Fiona Watt, Timaş
Hepsi de evde kolaylıkla bulunabilecek malzemelerle ve son derece basit el işi teknikleriyle gerçeğe dönüştürülebilecek 365 ilginç fikirle dolu bir oyuncak! Çocuklara görselliğiyle bile büyük keyif verecek, sevecekleri bir arkadaş olacak. Anne babaların ve anaokulu öğretmenlerinin başucu kitabı olacağına da şüphem yok.

Arkeoloji Dedektifleri, Sımon Adams, İş Bankası
Bizden önceki dünyayı (Antik Mısır’dan Azteklere, Altamira ve Troya’dan Roma’ya kadar birçok muhteşem antik kent ve uygarlığı) keşfetmek isteyen çocuklar için kolay okunur, özet bilgiler içeren, çarpıcı hikâyelerle dolu, tasarım olarak da kendine hayran bırakan bu kitaptan iyisini bulmak zor. Doyamayan çocuklara, aynı yayınevinden Keşifler Çağı’nı önerebiliriz.

Horoz Adam ve Korsan, Sevim Ak, Can Çocuk
Sağır bir çocuğun Anadolu’nun küçük bir köyünden İstanbul’a uzanan hüzünlü ve komik hikâyesini anlatıyor Horoz Adam ve Korsan. Yaratılışın ya da insanların karşımıza çıkardığı engelleri, insanın yüreğini kaldıran olayları, hüzünlü yaşantıları mazlum edebiyatı yapmadan anlatan bir roman. Şimdiden bir klasik bizce!

Tomtom Mahallesi Çocukları ve Galata Kulesi’nin Altındaki Gizli Geçitler, Firüzan Gürbüz, Lal
Cem, Eda ve Mustafa adlı üç yakın arkadaşın, 2000’lerin İstanbulu’nda başlayıp 1400’lerin Konstantiniyesi’ne uzanan gizemli yolculuğunu anlatan sürükleyici bir macera romanı. İstanbul’un gizemleri hakkında merak uyandırıcı ipuçları, şehrin birbirinden etkileyici tarihi yapıları ve geçmişi hakkında ilginç bilgiler de bekliyor çocukları bu kitapta.

Tobıe Lolness - Boşlukta Yaşam - Elısha’nın Gözleri, Tımothée de Fombelle, Yapı Kredi
Dünyası büyük ve yaşlı bir meşeden ibaret olan, bir buçuk milimetre boyundaki Tobie’nin, meşesini siteler kazarak delik deşik edenlere, meşesinin özsuyunu düşüncesizce tüketerek onu yavaş yavaş öldürenlere karşı verdiği mücadelenin iki ciltlik romanı. Minyatür bir dünyada geçen bu fantastik/çevreci roman, bugün üzerine düşünmeye zorluyor genç okuyucusunu! Konusu gibi kendi de kırılgan bir roman.

Kılıçkuş, Nancy Yı Fan, Notos
Amerika’da yaşayan Çinli bir genç kızın kaleminden iyiyle kötü, savaşla barış, özgürlükle esaret üzerine fantastik bir roman. Çocukların çevrili oldukları bunca şiddete karşı bir şeyler hissettiklerinin ispatı bir yandan!

Bolluk Paradoksu, Barry Schwartz, Medıacat
Bu kitabında seçenek bolluğunun tehlikelerine dikkat çeken yazar, seçenekleri elemenin stresi, kaygıyı ve yoğunluğumuzu büyük oranda azaltabileceği çıkarımını yapıyor ve seçenekleri makul bir sayı ile sınırlandırmamız, önemli seçeneklere odaklanıp diğerlerini görmezden gelme disiplinini edinmemiz için pratik çözümler getiriyor. Bolluk Paradoksu’nun, daha fazla seçeneğin daha fazla tatmin ve mutluluk demek olduğunu zannedenlere de bir çift lafı var.

İşte Bu Fikir Tutar, Chıp Heath & Dan Heath, Optimist
Kulağa kolay gelse de bir sunum ya da toplantı sırasında kalıcı ve etkili mesajlar oluşturmak hiç de o kadar kolay bir şey değil. Çünkü öncelikle bilgi denizinde kaybolma eğilimi taşıyoruz ve bütün bildiklerimizi paylaşmaya kalkıyoruz. İkinci olarak sunuma odaklanıyor, mesaja özen göstermeyi ikinci plana atıyoruz. Peki, kolay anlaşılıp hatırlanacak, kalıcı bir etki yaratacak ve duyanların görüş ve davranışlarını değiştirecek fikirler tasarlanır? Kitaplarında bu soruya cevap veren Dan ve Chip Heath, okuru ‘Yapışkan fikirlerin altı ilkesi’ ile tanıştırıyor ve bu altı ilkeyi bir denetim listesi biçiminde sıralıyor: Basit, beklenmedik, somut, güven uyandıran ve duygusal bir hikâye.

Reklamcılığın Global Tarihi, Mark Tungate, Medıacat
Paris’te yaşayan İngiliz asıllı gazeteci Mark Tungate’in kaleme aldığı ve bizde raflarda yerini almadan önce dünyada oldukça ses getiren Reklamcılığın Global Tarihi, reklamcılığın gelişimini ilk defa uluslararası bir perspektiften irdeliyor. Bugün artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen ve yıllık bütçesi 400 milyar doları bulan reklam sektörünün nasıl bugünlere geldiğini, hangi arada gelip de hayatımızın başköşesine kurulduğunu ve sektörün iki önemli oyuncusu olan reklamveren ve reklam ajanslarının geçen zamanda nasıl bir yol aldığını anlatan kitap, sektörün kelimenin tam anlamıyla kuşbakışı fotoğrafını çekiyor.

Satış Otopsisi, Dan Seıdman, Neden
Satış dünyasında da bir gün işlerin sarpa sarabileceği gerçeğini baş köşeye koyarak yazılan bu kitap, berbat satış hikâyeleri koleksiyoncusu Dan Seidman’ın yıllar içinde yarattığı birikiminin eseri. Gerçek satışın hatalar yaparak öğrenildiğini söyleyen yazar, asıl yapılması gerekenin bu hatalardan ders alarak yola devam etmek olduğunu belirtiyor. Hayat kaydıran satış kazalarını bir platformda biriktirmek üzere 1999 yılında saleautopsy.com adlı siteyi kuran Seidman, sitenin kısa zamanda satış profesyonelleri arasında kült haline gelmesiyle sitenin bir de basılı bir versiyonunun olmasına karar vererek, bu kitabı yazmış.

Aklını Kullan Aksini Düşün, Paul Arden, Boyner
“ Doğru bakış açısı yoktur. Geleneksel bakış açısı ya da popüler bakış açısı vardır. Kişisel bakış açısı vardır. Çoğunluğun paylaştığı genel bakış açısı vardır. Sadece birkaç kişinin paylaştığı dar bakış açısı vardır. Ama doğru bakış açısı yoktur. Her zaman haklısın. Her zaman haksızsın. Bu sadece sana hangi açıdan bakıldığına bağlı.” Hulusi Derici’nin deyişiyle ‘Herkes Mersin’e giderken, tersine gitmemiz gerektiğini kafamıza vura vura anlatan bir kitap’ olan Aklını Kullan Aksini Düşün, işinize, hayatınıza ve dünyaya bakışınızı değiştirme iddiasıyla yazılmış. Kitapta Paul Arden, okuyucu olarak bizleri alışılagelen sıkıcı tavsiyeler yerine kullandığı esprili sözler ve cüretkar ifadelerle mantığa dayalı davranışlarımıza hiç aklımıza gelmeyen aksi açılardan bakmaya çağırıyor. Gerçekte kim olmak istediğinizi ve hedeflerinizi hatırlatarak cesaret aşılayacak; yapacağınız işlerden daha önce hayal edemediğiniz kadar keyif almanızı sağlayacak olan bu kitap geçen yılın nimetlerinden.

Radikal
 
öncelikle bu güzel paylaşımınız için teşekkürler

Mukaddes Cildin Parçalanışı, Semra Topal, Agora
Emanet Dolabı Bebekleri, Ryu Murakami, Doğan
Sevgili Mimi, Tım Parks, Kanat
Çizgili Pijamalı Çocuk, John Boyne, Tudem

bu kitapları okuyan varmı ?
 
Son Ada, Zülfü Livaneli
Bab-ı Esrar, Ahmet Ümit

bu sene okumak isteyip de okuyamadıklarım. ama bir çoğunun adını dahi duymadım
 
X