Yani ben neler anlatırım da bu konuda şaşırırsınız. Babam aşırı cimri biriydi hep ama bunu asla kabul etmez ve bizim için yaptığını söyler bunlar size kalacak zaten der ama ben çocukluğumda gençliğimde bunun travmalarını yaşadıktan sonra bizim için yaptığına inanmıyorum. Küçük yaşlarda bizim için yaptığına inandırdı, bizim harcamalarımızı minimuma indirmek için bizi inandırdığı bir yalandı bu. Babamın zevki bu. Zevk alıyor adam biriktirmekten. Bir şey isteyeceğiz diye ödü kopardı. Kavga ederdi vermemek için bende de yok derdi. Bilirsin ki banka hesabı tıka basa dolu. Verse bile haram zıkkım ederdi öyle belalar okurdu ki dersin ki nerden istedim Allah belamı versin ben herhalde çok kötü bir insanım ki babam bunları bana söylüyor. Hatta belli bir yaşıma kadar ailenden maddi olarak bir şey istemenin çok yanlış ve ayıp bir şey olduğunu düşündüm. İşte aklıma gelenlerden bazıları:
-Eğer bir ürün başka markette 25 kuruş daha ucuzsa aradaki mesafe isterse 1-2 km olsun o yolu yürür 25 kuruş az olanı alır. Bunu senden de bekler yapmayınca hayırsız evlat olursun ve beddua eder.
-Bir ayakkabıyı en az 8-9-10 sene giyer, giymeni bekler. O ayakkabıyı sürekli tamir eder, yapıştırır. İçine su girmesi veya delinmesi sorun değildir. 4 sene aynı ayakkabıyı giydim ve yeni ayakkabı istediğimde tamir edeyim dedi. Artık ayakkabımın eridiğini görünce ikna oldu ve yeni bir ayakkabı almaya beraber gittik. Bana da vermiyor ki ben alayım. En ucuzundan bir tane aldık itiraz etme şansım yoktu
-En fazla iki kıyafetin olacak yıkayıp yıkayıp giyeceksin. Üçüncü dördüncü kıyafeti istersen senden aşağılık kimse yoktur. Tabi ben kısıtlı olarak verdiği yol yemek paramı harcamayıp biriktirip kıyafet alırdım ama eve girmeden merdiven boşluğuna atar babam evde yokken içeri alırdım. Öyle ki bir zamanlar kendisinin bir tane uzun kollu gömleği vardı. Ilık havalarda kolu uzun olarak yazın kolları katlayarak kışın da gömleğin üstüne kazak giyerek en verimli şekilde kullanırdı.
-Kıyafet dolabı yoktu. Ne gerek vardı. Selelerde duruyordu kıyafetler. Annem arada çıldırıp bütün kıyafetleri salonun ortasına yığar al nereye sığdırıyorsan sığdır derdi. Bu çıldırmalar da onu ikna etmeye yetmez. Ne olduysa seneler sonra bir dolap almaya ikna olmuştu. Allah razı olsun.
-Örneğin bizimle zorunlu bir alışverişe çıktı. Kıyafet veya yemek değil bunlar zorunlu değildir babam için. Mesela okul alışverişi. Aşırı sinirli olurdu. Satıcılar bile şaşırır dur abi herkesi döveceksin şimdi derdi. Yani aldığın defter silgi kalem en en ucuzunu alırdı. Okul kıyafetinin en büyüğünü ve genişini alırdı bakın bir yaş iki yaş büyüğü değil en büyüğü ki kilo alırsan veya boyun uzarsa da olsun diye.
-Koltuk takımının 30 yılı rahat vardır. Her yerden pörtlemiştir ama önemli değildir üstünde oturuluyordur işte.
-Kışın kombiyi minimumda açmazsan söverdi.
Ona rağmen doğalgaz faturasına dayanamayıp soba kurmayı teklif etti. Annem çıldırdığı için vazgeçti.
-Ekmeğin 25 kuruş olduğu zamanlar eve 1-2 lira para bırakırdı. Zaten erkek çocukları 3-4 ekmek yiyordu günde.
-Ne babalar var evine ekmek getirmez ama yemek vakti gelince yemek bekler ben öyle değilim derdi. Ama temel malzemeler dışında bir şey almak istemezdi. Ekmek su makarna bakliyat şeker tuz yağ. Tatlı yapacaksın yok. Değişik bir yemek yok.
-Otobüsle gitmemiz gereken bir yer olursa evde kimlerin kalacağına karar verirdik. Çünkü hepimiz için otobüs parası vermeye gerek yoktu.
- Köy piknikleri ah o lanet günler. Tarihini duyar duymaz karnıma ağrılar girerdi. Hem akrabalara ayıp olmasın diye geri kalmazdı hem de en az para harcayarak gitmeyi isterdi. Yiyecekler çuvala poşete konurdu. Piknik tüp de dahil olmak üzere sırtlanır otobüs durağına kadar 30-40 dk yürürdün. Her birimizin elinde ağır bir yük küçücüksün.
-Evlilik hazırlıkları yapılırken bana küstü. Doğumum yaklaşınca özel hastanede yapacaktım doğumu. Benimle alakasız bir sebepten kavga etti küstü doğumdan birkaç saat önce.
-Kardeşim evlenirken ona da küstü masraflarına beni karıştırma dedi.
- Evime daha hiç gelmedi. 7 yıllık evliyim. Mesele yol parası.
- Evet çok yokluk görmüş çok aç kalmış. 10 yaşında çalışıp ev geçindirmeye başlamış onun da travmaları aç kalma korkuları var biliyorum. Hem bunlara üzülüyorum hem de elinde bolca imkan varken yaşamamasına yaşatmamasına.
Bazen de kızıyorum insan kendini değiştirebilir geliştirebilir en azından yaşıtlarına arkadaşlarına bakıp da öğrenebilirsin. İnsan sadece ailesinden gördüğünü mü yapmak zorunda.
-Annem.. Anneme de ne kadar üzülüyorum. Düşünün ki çocuklarına yiyecek bir şey bulamayıp ekmeği şekerli suyla ıslayıp karnını doyurmaya çalışmış ve evdeki hala şeytanı tarafından ekmeği şekeri bitiriyorsun diye azarlanmış bir kadın. Neler yaşadığını tahmin bile etmek istemiyorum. Hatırladıklarım bile fazla geliyor. Annem de artık delirdi normal davranışları yok. Babam da bu kadını napıcaz diyip duruyor. Ne bileyim onu da 34 sene boyunca düşünecektin.
-Annemi babamı yine de ne yaparlarsa yapsınlar bir tarafım seviyor. Babam en azından okuttu annem kısıtlı imkanlarla karnımızı doyurdu. Bir tarafım uzaklaşmak istiyor. Beni hala çok kırıyorlar ikisi de. Bazen insanın zarar görmemesi için sevdiklerine bile sınır çizmesi gerekebiliyor ama bu durum bir yandan vicdanımı rahatsız ediyorken bir yandan da onları iyileştirme çabalarımın boşa gitmesi beni tehdit unsuru olarak görmeleri(deli hastanesine yatırıp evleri kendi üzerime alacakmışım) ve benim de mental sağlığımın bozulması elimi kolumu bağlıyor. Ruhum çok yaralı biliyorum ki geçmeyecek. Hayırlısı bakalım.