- 1 Şubat 2011
- 6.684
- 159
- 163
Yavuz Sultan Selim Han zamanında

İran hükümdarı Şah İsmail

kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderiyor

hünkâra.Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar

kıymetli atlas

kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat

sandık açılır açılmaz

pek fena bir koku yayılıyor etrafa. Önce

hiç kimse bir anlam veremiyor

nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya. Sonra

mesele anlaşılıyor. Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuş. Yani

Şah İsmail

aklı sıra

cihan padişahına hakaret ediyor. Cihan padişahı emir veriyor

"herkes düşünsün

bu edepsizliğe

Osmanlı'nın şanına yakışacak şekilde bir mukabelede bulunmalıyız." ve çözümü yine kendisi buluyor. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor. Sandığın içine

o zamanın İstanbul'unda imâl edilen en nefis gül kokulu lokumlarından bir kutu hazırlanmış bir kutu yerleştiriliyor. Kutunun altına da

bir satırlık yazıdan ibaret bir pusula iliştiriliyor. Hediye sandığı

itina ile
süslendikten sonra
süslendikten sonra

Şah İsmail'e gönderiliyor. Sandık

Şah'ın huzurunda açılıyor. Sandık açılır açılmaz

etrafa mis gibi gül kokusu yayılıyor. Mücevher vs. gibi hediyeler takdim edildikten sonra

Osmanlı Elçisi
-Şah'ın tedirgin olmaması için
-Şah'ın tedirgin olmaması için

önce kendisi tatmak kaydı ile büyük bir saygı ve nezaketle

Şah İsmail'e lokumdan ikram ediyor. Bilâhare

görevliler

huzurda bulunanlara teker teker ikram etmeye başlıyorlar

lokumdan. Şah

bütün bu olup bitenlere bir anlam veremiyor. Osmanlı Elçisi

Şah'ın şaşkınlığını gidermek için

lokum kutusunun altına iliştirilmiş mütevazı pusulayı uzatıyor. Pusulayı okuyan Şah'ın yüzünde

bu sefer

şaşkınlığın yerini büyük bir utanç ifâdesi alıyor;"İsmail

herkes yediğinden ikram eder."